I-2247 SAYILI KANUN’UN 27. MADDESİ GEREĞİNCE
VERİLEN (BAŞVURU RED) KARARLAR
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
ESAS NO : 2014/23
KARAR NO : 2014/23
KARAR TR : 22.09.2014
(Ceza Bölümü)
ÖZET :
2247 sayılı Yasa'nın 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar
oluşmadığından, (Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı
kesinleşmediğinden) aynı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun
bulunmayan BAŞVURUNUN REDDİNE karar verilmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : K.H.
Sanık : M.A.B.
O L A Y : Gölköy İlçe Jandarma Komutanlığı
emrinde İlçe Jandarma Komutanı olarak görevli J.Ütğm. A.K.’nun, 16.11. 2007
günü, aynı Komutanlık emrinde görevli sanık J.Astsb.Çvş. M.A.B.’a,
Komutanlık tarafından tutulmakta olan zoru gerektiren müzekkerelerin
kaydına mahsus defterin (adli makamlar tarafından sorumluluk bölgesinde
çeşitli suç isnadı ile aranan kişilerin yakalanması için çıkarılan
müzekkerelerin kayıt edildiği defter) 2002-2006 yılları kapsayan dönemde
devir sayılarına bakılarak boş kalmış hanelerin doldurulması hususunda emir
verdiği, 23.11.2007 günü yaptığı kontrolde hiçbir işlem yapılmadığını
tespit ederek, bu eksikliklerin tamamlanması ve bir gün sonra kontrol
edeceği konusunda emir verdiği, 24.11.2007 günü, sanığa hitaben “iki defa
emir vermeme rağmen, neden emre itaatsizlikte ısrar yaptınız” diye sorduğu,
sanığın “bir gün önce midem ağrıyordu, rahatsızdım o yüzden yapamadım"
demesi üzerine, “peki rahatsızlığından dolayı verdiğim emri
yapamayacaksanız bana bildirmeniz gerekmiyor mu, neden bildiremediniz
emrimi bilerek ve isteyerek mi yapmadınız” diye sorduğu, sanığın ise “evet,
emrinizi bilerek ve isteyerek yapmadım” şeklinde cevap verdiği, böylece
sanığın kendisine verilen hizmete ilişkin bir emri bilerek ve isteyerek
yapmadım diyerek emrin yerine getirilmesini söz ile açıkça reddetmek
suretiyle “emre itaatsizlikte ısrar” suçunu işlediği ileri sürülerek,
eylemine uyan Askeri Ceza Kanunu’nun 87/1. maddesi uyarınca
cezalandırılması istemiyle 48. Motorlu Piyade Tugayı Komutanlığı Askeri
Savcılığı’nın 5.2.2008 gün ve E:2008/163, K:2008/89 sayılı iddianamesiyle
kamu davası açılmıştır.
48. MOTORLU PİYADE TUGAYI KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ:
29.12.2009 gün ve E:2009/218, K:2009/676 sayıyla; sanığa birlik komutanlığı
tarafından doldurulması emredilen zoru gerektiren müzekkerelerin kaydına
mahsus defterin doldurulması işleminin jandarmanın adli görevleri
kapsamında bulunması, emrin askeri hizmete ilişkin olmaması nedeniyle
sanığa tevdi edilen bu adli görevin ihmal edilmesinin diğer unsurlarının da
bulunması durumunda eylemin Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde tanımlanan
“görevi kötüye kullanmak” suçunu oluşturabileceği, jandarmanın adli
görevleri kapsamındaki suçların yargılamasının adliye mahkemelerinin görev
yetkisine girdiği, bu nedenle sanığı yargılama görevinin adli yargı yerine
ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, temyiz edilmeyen karar
kesinleşerek, dava dosyası, Gölköy Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Gölköy Asliye Ceza Mahkemesi, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunda
cezanın üst sınırında yapılan değişiklik nedeniyle artık bu suçun
yargılamasının sulh ceza mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş, dava dosyasının gönderildiği Gölköy Sulh Ceza Mahkemesi’nce,
yargılama konusu suça ilişkin öngörülen cezanın üst sınırının yeni yasa ile
değiştirilmesi halinde üst mahkemenin alt mahkemeye karşı görevsizlik kararı
vermeyip yargılamaya devam etmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı
verilmesi üzerine, dava dosyası mercii tayini için Ordu Ağır Ceza
Mahkemesi’ne gönderilmiş, Ordu Ağır Ceza Mahkemesi, Gölköy Sulh Ceza
Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle Gölköy Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiş, dava dosyası Gölköy Asliye Ceza Mahkemesi’ne
gönderilmiştir.
GÖLKÖY ASLİYE CEZA MAHKEMESİ: 5.2.2014 gün ve
E:2012/133, K:2014/32 sayıyla; sanığa yüklenen eylemin, İlçe Jandarma
Komutanlığının idari işleyişinde tutulması gereken deftere girilmesi
gereken kayıtları komutanının emrine rağmen girmemekten ibaret olup böylece
Askeri Ceza Kanunu’nun 87/1. maddesi kapsamında kaldığı, sanığın görevi
yerine getirmemesinin adli işlemler yönünden bir eksikliğe neden olmadığı
açıklanarak, yargılama görevinin askeri yargı yerine ait olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, dava dosyası, aynı Mahkemece, Mahkememize
gönderilmiştir.
İNCELEME
VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın
Başkanlığında, Üyeler; Ahmet KARADAVUT, Davut TELLİ, Şuayip ŞEN, Haluk
ZEYBEL, Yusuf Tamer ÇETİN, Mehmet AVCIOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan
22.09.2014 günlü toplantısında, Raportör-Hâkim G. Fatma BÜYÜKEREN’in,
başvurunun reddi yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile
Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcısı Mehmet YAYLA’nın, başvurunun reddine
ilişkin sözlü ve yazılı açıklamaları dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosyanın incelenmesinde, adli yargı yerince verilen
görevsizlik kararının Yasa’da belirtilen hususları içermediği
anlaşılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34. maddesi
ikinci fıkrasında, “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii
ve şekilleri belirtilir” denilmiş, 223. maddesinin onuncu fıkrasında, “Adli
yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu
bakımından hüküm sayılır” düzenlemesi yer almış, 232. maddesinin altıncı
fıkrasında ise, “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne
olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun
yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının,
başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde
açıkça gösterilmesi gerekir” hükmüne yer verilmiştir.
2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanun’un
“Olumsuz görev uyuşmazlığı” başlığı altında düzenlenen 14. maddesinde,
“Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli,
idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve
sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri
kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir” denilmektedir.
Uyuşmazlığın
incelenebilmesi için, 2247 sayılı Yasa’nın 1 ve 14. maddeleri uyarınca,
yargı yerlerince verilen kararların kesin veya kesinleşmiş olması
gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri dışında ayrıca, Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 9.12.1931 gün ve E:1931/12, K:1931/48
sayılı kararında da belirtildiği gibi yargı yolunu değiştirmeye yönelik
görevsizlik kararlarının temyize tabi oldukları kuşkusuzdur. Böylece,
başvuracağı kanun yolu, süresi, mercii yasaya uygun olarak gösterilmeyen
kararın kesinleşmesinden söz edilmesine olanak yoktur. Bu nedenle, sanığa
yukarıda açıklanan haklarını belirtir nitelikte tebligat yapılarak temyiz
süresinin beklenmesi, görevsizlik kararı kesinleştikten sonra dosyanın
Mahkememize gönderilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Gölköy Asliye Ceza Mahkemesi'nce
verilen görevsizlik kararının kesinleşmemiş olması nedeniyle, 2247 sayılı
Yasa'nın 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından, aynı
Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun bulunmayan başvurunun reddine
karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : 2247 sayılı Yasa'nın
1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından, aynı Yasa'nın 27. maddesi
uyarınca yöntemine uygun bulunmayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 22.09.2014 günü
OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
II-2247 SAYILI KANUN’UN 14. MADDESİ GEREĞİNCE
VERİLEN (OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI) KARARLAR
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
ESAS NO : 2014/26
KARAR NO : 2014/24
KARAR TR : 22.09.2014
(Ceza Bölümü)
ÖZET : Asker kişi sanık
hakkında “zincirleme resmi belgede sahtecilik ve zincirleme kamu kurumuna
karşı dolandırıcılık” suçuna uygun eylemleri nedeniyle açılan kamu
davasının, suçun askeri suç olmaması, askeri suça bağlı bulunmaması ve
yargılama aşamasında sanığın Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin
kesilmesiyle, askeri mahkemede yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmiş
olması nedeniyle ADLİ YARGI yerinde görülmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : K.H.
Sanık : S.Ç.
O L A Y : Topkule/İstanbul 66. Mekanize Piyade
Tugay Komutanlığı emrinde Temmuz 2004 - Temmuz 2008 tarihleri arasında maaş
mutemeti olarak görevli Mu.Kad. Bçvş. S.Ç.’ın, aynı Komutanlık emrinde
görevli iken 24.10.2005 tarihinde sözleşmesi sona eren Uzm.Çvş. V.Ö.’i
15.08.2006 tarihinden itibaren, 03.03.2004 tarihinde sözleşmesi sona eren
Uzm.Çvş. A.Ç.’ı 15.08.2007 tarihinden itibaren, 21.04.2003 tarihinde
sözleşmesi biten Uzm.Çvş. C.K. ve Uzm.Çvş. A.B.’u 15.11.2007 tarihinden
itibaren gerçekte görev yapmadıkları halde maaş bordrolarına (15.07.2008
tarihi dahil olmak üzere) dahil ederek 16.975.41 YTL.si emekli keseneği
olmak üzere bu kişiler adına tahakkuk ettirdiği toplam 94.874.32 YTL maaşın
73.132.39 YTL.lik bölümünü kendisi çekerek zimmetine geçirdiği, ayrıca
görev yaptığı döneme ilişkin olarak Komutanlığa ait ortak hesaptan çektiği
ya da kendi hesabına aktardığı para miktarları ile bu dönemde Tugay Sosyal
Yardım Sandığına aktardığı para miktarı ile özel telefon görüşme bedelleri
olarak Muhabere Takımına teslim ettiği para miktarı arasında 125.478.64 YTL
fark olduğu, bu farkın 73.132.39 TL.lik kısmının yukarıda izah edildiği
üzere sanığın daha evvelden Komutanlık emrinde görevli iken ilişkisi
kesilmiş olan gerçekte Tugayda görevli olmayan şahıslara maaş tahakkuk
ettirilmesinden kaynaklandığı, geri kalan 52.346.26 YTL lik kısmın ise maaş
tahakkuku sırasında personele ait veri girişlerinde oynama yaparak fazladan
maaş tahakkuk ettirmesinden kaynaklandığı, bu şekilde hazırlanıp Mal
Müdürlüğüne teslim edilen maaş ödeme evraklarının tahakkuk tutarının Mal
Müdürlüğü tarafından Tugay Komutanlığının anlaşması olan bankada bulunan
yukarıda ifade edilen ortak hesaba aktarıldığı ve sanık tarafından
çekildiği ve sanığın bu eylemleri görev yaptığı 2004 Temmuz ile 2008 Temmuz
arasında aynı kasıt altında işlediği göz önüne alındığında zincirleme suç
hükümlerinin uygulanmasının gerektiği açıklanarak, sanığın zimmet suçunu
işlerken gerçekte olmayan kişileri varmış gibi göstererek bunlar adına maaş
tahakkuk ettirilmesi için gerçeğe aykırı belgeleri tanzim etmek suretiyle
resmi belgede sahtecilik suçunu da işlediği ileri sürülerek, eylemine uyan
Askeri Ceza Kanunu’nun 131/1. maddesi ile Türk Ceza Kanunu’nun 204/2, 212
ve 43. maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılması, meydana gelen hazine
zararının Askeri Ceza Kanunu’nun 131/1 (üçüncü fıkrası) uyarınca sanıktan
tahsili ve sanığın aynı Kanun’un 30/B. maddesi uyarınca Türk Silahlı
Kuvvetlerinden çıkartılmasına karar verilmesi istemiyle 3. Kolordu Komutanlığı
Askeri Savcılığı’nın 14.10.2008 gün ve E:2008/608, K:2008/599 sayılı
iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.
3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi 11.2.2011 gün ve
E:2011/36, K:2011/52 sayılı kararı ile, sanığın yüklenen zimmet suçunu
işlediğinin sabit görüldüğü gerekçesiyle bu suç nedeniyle
cezalandırılmasına, yüklenen resmi belgede sahtecilik suçunun ise, suçun
askeri bir suç olmaması, askeri bir suça bağlı bulunmaması ve sanığın
08.07.2009 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişinin kesilmiş
olmasıyla askeri mahkemede yargılanmayı gerektiren ilginin kesildiği
nedeniyle sanığı yargılama görevinin adli yargı yerine ait olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, kararın sanık tarafından temyiz
edilmesi üzerine, Askeri Yargıtay 4. Dairesi’nce 27.11.2012 gün ve
E:2012/1143, K:2012/1123 sayılı karar ile, suça konu paranın sanığa görevi
dolayısıyla ve kanuna uygun olarak teslim edilmediği; önce gerçeğe aykırı
belge düzenlenmesi, daha sonra bundan yararlanma söz konusu olduğundan, eylemlerin
zincirleme zimmet olarak vasıflandırılmasının mümkün olmadığı; sanığın,
hileli davranışlarla (maaş tahakkuk işlemlerinde, gerçeğe aykırı belge
düzenlemek ve personele ait veri girişlerinde oynama yapmak) haksız ve
fazla maaş tahakkuk ettirilmesini sağlayarak, Hazinenin zararına sebebiyet
vermek ve kendisine yarar sağlamaktan ibaret olan eylemlerinin sübutu
halinde, belgelerin aldatıcı nitelikte olması durumunda Türk Ceza
Kanunu’nda düzenlenen “zincirleme resmi belgede sahtecilik ve zincirleme
kamu kurumuna karşı dolandırıcılık” suçlarının oluşacağı açıklanarak,
zincirleme resmi belgede sahtecilik suçundan verilen görevsizlik kararında
bir isabetsizlik bulunmamakta ise de; zincirleme kamu kurumuna karşı
dolandırıcılık suçunun, “hileli davranış” unsurunun sahte olarak düzenlenen
resmi belgelerle ortaya konulacak olması nedeniyle, bahse konu iki suçun
birbirlerine bağlı olduğu, dolayısıyla her iki suçun da unsurlarının eylem
bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi gerektiği, bu suçların ayrı ayrı ele
alınmaları halinde, kanıtların değerlendirilmesinde, ceza miktarlarının
saptanmasında ve cezaların kişiselleştirilmesinde telafisi kabil olmayacak
çelişkilerin doğabileceği göz önüne alınarak, zincirleme resmi belgede
sahtecilik suçundan verilen görevsizlik kararının da bozulmasına karar
verilmesi gerektiği belirtilerek, zincirleme zimmet suçundan verilen
mahkumiyet hükmü ile zincirleme resmi evrakta sahtecilik suçundan verilen
görevsizlik kararının suç vasfında yapılan hata sebebiyle ayrı ayrı
bozulmasına karar verilmiştir.
3. KOLORDU
KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ: 2.5.2013 gün ve E:2013/421, K:2013/208
sayıyla; bozma ilamına uyularak, sanığa yüklenen eylemlerin Türk Ceza
Kanunu’nun 158/1-e maddesinde düzenlenen “zincirleme kamu kurumuna karşı dolandırıcılık”
ve yine aynı Kanun’un 204/2. maddesinde yazılı “zincirleme resmi belgede
sahtecilik” suçlarını oluşturabileceği değerlendirilerek bu suçların
ikisinin de askeri bir suç veya askeri bir suça bağlı suç olmadıkları ve
sanığın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğinin kesilmiş olması nedeni ile
askeri mahkemede yargılanmayı gerektiren ilginin kesildiği açıklanarak,
sanığı yargılama görevinin adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş, kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine
Askeri Yargıtay 4. Dairesi, 19.11.2013 gün ve E:2013/1302, K:2013/1282
sayılı kararı ile, sanığa görevi gereği önceden tevdi ve teslim edilmiş,
muhafaza, kontrol ve sorumluluğu altına verilmiş bir paranın söz konusu
olmayıp, sanığın hileli davranışlarla (maaş tahakkuk işlemlerinde, gerçeğe
aykırı belge düzenlemek ve personele ait veri girişlerinde oynama yapmak)
haksız ve fazla maaş tahakkuk ettirilmesini sağlayarak, Hazinenin zararına
sebebiyet vermek ve kendisine yarar sağlamaktan ibaret olan eylemlerinin
“zincirleme resmi belgede sahtecilik ve zincirleme kamu kurumuna karşı
dolandırıcılık” suçlarını oluşturacağının anlaşıldığı gerekçesiyle hükmün
onanmasına karar vermiş, bu şekilde kesinleşen karar ve dava dosyası
Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
BAKIRKÖY 5. AĞIR CEZA MAHKEMESİ: 21.1.2014 gün ve
E:2014/11, K:2014/3 sayıyla; asker kişi sanığın görevi dolayısıyla yedinde
bulunan para veya sair menfaati üzerine almasının nitelikli dolandırıcılık
suçuyla ilgisinin bulunmadığı, eylemin Askeri Ceza Kanununun 131.
maddesinde düzenlenen zimmet suçunu oluşturma ihtimalinin bulunduğu,
sanığın daha sonra askerlik görevinden çıkartılmış olmasının, suç tarihi
itibariyle asker kişi olmadığı anlamına gelmediği, resmi belgede sahtecilik
suçu yönünden ise, sanığın suç tarihi itibariyle asker kişi olması
nedeniyle Anayasa'nın 145 maddesi kapsamında yargılamanın askeri yargı
yerine ait olduğu gerekçesiyle Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz
yolu açık olmak üzere görevsizlik kararı vermiş, dava dosyası Bakırköy
Cumhuriyet Başsav-cılığınca, Mahkememize gönderilmiştir.
Mahkememize gönderilen dava dosyasında, Uyuşmazlık
Mahkemesi’nce 2.6.2014 gün ve E:2014/19, K:2014/19 sayılı karar ile adli
yargı yerince verilen görevsizlik kararı kesinleşmeden dava dosyası
Mahkememize gönderildiğinden, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar
oluşmadığından, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun
bulunmayan başvurunun reddine karar verilip dosyanın Mahkemesine
gönderilmesinden sonra, dosyadaki eksiklik giderilip, adli yargı yerince
verilen görevsizlik kararı kesinleştirilerek dava dosyası, kendisine
gelmekle, 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı Askeri Mahkemesince,
Mahkememize gönderilmiştir.
İNCELEME
VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın
Başkanlığında, Üyeler; Ahmet KARADAVUT, Davut TELLİ, Şuayip ŞEN, Haluk
ZEYBEL, Yusuf Tamer ÇETİN, Mehmet AVCIOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan
22.09.2014 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME: Yapılan incelemede, usule ilişkin
işlemlerde 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında
Kanun'da belirtilen süre ve biçim yönünden bir eksiklik görülmediği, askeri
ve adli yargı yerleri arasında Yasa'nın 14. maddesinde öngörüldüğü biçimde
olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu anlaşıldığından, esasın incelenmesine
oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim G. Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu yolundaki
raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN’ın adli yargı,
Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcısı Mehmet YAYLA’nın davanın çözümünün adli
yargı yerinin görev alanına girdiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları
dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Anayasanın “askeri yargı” yı düzenleyen
145 nci maddesinde asker kişilerin “askeri mahallerde” işledikleri suçlara
bakmanın askeri mahkemelerin görevinde olduğu belirtilmişken; 12.9.2010
tarihinde yapılan halkoylaması sonucu kabul edilip, 23.9.2010 gün ve 27708
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Yasa’nın
15. maddesi ile yapılan değişiklik ile maddenin birinci fıkrasında, “Askeri
yargı, askerî
mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler;
asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler
aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri
suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal
düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye
mahkemelerinde görülür.
Savaş hali haricinde, asker olmayan
kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz” denilmek suretiyle “askeri mahallerde” unsuru madde metninden
çıkarılmıştır.
353
sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu Ve Yargılama Usulü Kanunu'nun
"Askeri Mahkemelerin Görevleri" başlığı altında düzenlenen İkinci
Bölümünde yer alan "Genel Görev" başlıklı 9. maddesinde;
"Askeri Mahkemeler Kanunlarda aksi yazılı olmadıkça asker kişilerin
askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde
yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara
ait davalara bakmakla görevlidirler" denilmekte iken, maddenin
“….askeri mahallerde….” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 26.6.2012 tarih ve
28335 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 15.3.2012 gün ve E:2011/30,
K:2012/36 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
"Askeri
suç" ise, öğretide ve uygulamada;
a)
Unsurları ve cezalarının tamamı Askeri Ceza Kanunu'nda yazılı olan, başka
bir anlatımla, Askeri Ceza Kanunu dışında hiçbir ceza yasası ile
cezalandırılmayan suçlar,
b)
Unsurları kısmen Askeri Ceza Kanunu'nda kısmen diğer ceza yasalarında
gösterilen suçlar,
c) Türk
Ceza Kanunu'na atıf suretiyle askeri suç haline dönüştürülen suçlar, olmak
üzere üç grupta mütalaa edilmektedir.
Aynı
Yasa’nın 13.10.1996 gün ve 22786 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4191
sayılı Yasa’yla değişik 17. maddesinde; “askeri mahkemelerde yargılanmayı
gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu
mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak suçun askeri bir suç
olmaması askeri bir suça bağlı bulunmaması ve sanık hakkında kamu davası
açılmamış olması halinde askeri mahkemenin görevi sona erer” denilmekte
iken, maddenin "... ve sanık hakkında kamu davası açılmamış olması
..." tümcesi Anayasa Mahkemesi'nin 11.3.2000 gün ve 23990 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 1.7.1998 gün ve E:1996/74, K:1998/45 sayılı kararı ile
iptal edilmiştir.
Buna
göre, askeri mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha
önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini
değiştirmez. Ancak yüklenen suçun askeri bir suç olmaması, askeri bir suça
bağlı bulunmaması halinde, askeri mahkemenin görevinin sona ereceği
açıktır. İptal kararı nedeniyle, sanık hakkında kamu davasının açılmış olup
olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
Dosya
içinde bulunan bilgi ve belgelerden, sanığın 8.7.2009 tarihinde Türk
Silahlı Kuvvetlerinden resen ilişiğinin kesildiği ve terhis belgesi
suretinin gönderildiği anlaşılmıştır.
Olumsuz
görev uyuşmazlığına konu kamu davasında, adli yargı yerince verilen
görevsizlik kararında, sanığın görevi dolayısıyla yedinde bulunan para veya
sair menfaati üzerine almasının nitelikli dolandırıcılık suçuyla ilgisinin
bulunmadığı, eylemin Askeri Ceza Kanununun 131. maddesinde düzenlenen
zimmet suçunu oluşturma ihtimalinin bulunduğu, sanığın daha sonra askerlik
görevinden çıkartılmış olmasının, suç tarihi itibariyle asker kişi olmadığı
anlamına gelmediği, resmi belgede sahtecilik suçu yönünden ise, sanığın suç
tarihi itibariyle asker kişi olması nedeniyle Anayasa'nın 145 maddesi
kapsamında yargılamanın askeri yargı yerine ait olduğu gerekçesine yer
verilmiş ise de; dosyanın incelenmesinde, askeri yargı yerince verilen
görevsizlik kararının gerekçesinde, sanığa görevi gereği önceden tevdi ve
teslim edilmiş, muhafaza, kontrol ve sorumluluğu altına verilmiş bir
paranın söz konusu olmayıp, iddianamede anlatılan, yargı yerlerince de
kabul edilen ve dosya içinde bulunan mevcut bilgi ve belgelerden, sanığın
daha önce Komutanlık emrinde görevli iken ilişkisi kesilmiş olan gerçekte
Tugayda görevli olmayan şahıslara maaş tahakkuk edilmesini ya da maaş
tahakkuku sırasında personele ait veri girişlerinde oynama yaparak fazladan
maaş tahakkuk edilmesini sağlamak üzere hazırlayıp Mal Müdürlüğüne teslim
ettiği maaş ödeme evraklarının tahakkuk tutarının Mal Müdürlüğü tarafından
Tugay Komutanlığının anlaşması olan bankada bulunan ortak hesaba
aktarıldığı ve sanık tarafından çekildiğinin ileri sürüldüğü ve bu şekilde
gerçekleştiği anlaşılan eylemin, önce gerçeğe aykırı belge düzenlenmesi,
daha sonra bundan yararlanma söz konusu olduğundan, zimmet olarak
vasıflandırılmasının mümkün olmadığı; hileli davranışlarla (maaş tahakkuk
işlemlerinde, gerçeğe aykırı belge düzenlemek ve personele ait veri
girişlerinde oynama yapmak) haksız ve fazla maaş tahakkuk ettirilmesini
sağlayarak, Hazinenin zararına sebebiyet vermek ve kendisine yarar
sağlamaktan ibaret olan eylemlerin sübutu halinde, Türk Ceza Kanunu’nda
düzenlenen “zincirleme resmi belgede sahtecilik ve zincirleme kamu kurumuna
karşı dolandırıcılık” suçlarını oluşturabileceğinin değerlendirildiği
gözetildiğinde, 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce verilen
görevsizlik kararı hukuka uygun bulunmuştur.
Bu
durumda, sanığa yüklenen eylemlerin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda
düzenlenen “resmi belgede sahtecilik ve kamu kurumuna karşı dolandırıcılık”
suçları kapsamında kaldığı, Askeri Ceza Kanunu’nda bu eylemlere ilişkin bir
düzenlemenin bulunmadığı, bu nedenle “askeri suç” olmadığı açıktır.
353
sayılı Yasa'nın 17. maddesinde, askeri mahkemelerde yargılanmayı gerektiren
ilginin kesilmesiyle daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin
bakma görevinin değişmeyeceği, ancak suçun askeri bir suç olmaması askeri
bir suça bağlı bulunmaması durumunda, askeri mahkemelerde yargılanmayı
gerektiren ilginin kesilmesiyle, askeri mahkemenin görevinin sona ereceği
düzenlenmiş bulunduğundan ve somut olayda sanık hakkında yukarıda anlatıldığı
şekilde Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlar kapsamında kalabileceği
kabul edilen eylemleri nedeniyle açılan kamu davasının 353 sayılı Yasa’nın
17. maddesi uyarınca adli yargı yerinde görülmesi ve Bakırköy 5. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGI yerinin görevli olduğuna, bu nedenle Bakırköy
5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.1.2014 gün ve E:2014/11, K:2014/3 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.09.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
I-2247 SAYILI KANUN’UN 27. MADDESİ GEREĞİNCE
VERİLEN (BAŞVURU RED) KARARLAR
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
1-ESAS NO : 2014/803
KARAR NO : 2014/835
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 2247
sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN,
aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.A.
Vekili :
Av. T.A.K.
Davalı :
Türk Telekom A.Ş.
Vekilleri :
Av. İ.Ş. (Adli Yargıda)
Av.Y.Y. (İdari Yargıda)
O L A Y :
Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; müvekkilinin davalı kurum nezdinde kapsam dışı personel olarak
çalışmakta iken; kurumun 14.11.2005 tarihinde özelleştirilmesinden sonra
başka kuruma nakledildiğini; ancak bu nakil sırasında maaş nakil
ilmuhaberinde 5473 sayılı Kanun ile getirilen ek ödemelerin maaşına
yansıtılmaması nedeni ile zarara uğradığını belirterek; maaş nakil
ilmuhaberinin belirtilen ek ödemeleri ihtiba edecek şekilde düzeltilmesine
ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 500,00 TL lik ek ödemenin
dava karar tarihinden itibaren geriye dönük olarak ve kanuni faizi ile
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemi ile adli yargıda dava
açmıştır.
Davacı
vekili, 05.12.2011 tarihli dilekçesi ile davayı ıslah etmiş ve talep
miktarını 5944,12 TL artırmıştır.
İzmir 3.
İş Mahkemesi; 03.06.2013 gün ve 2011/163 Esas, 2013/327 Karar sayılı kararı
ile; “Danıştay idari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 07/04/2011 tarih ve 2011/55
E - 2011/205 K sayılı kararı ile Yargıtay 9. HD'nin 2012/28267 E -
2012/35985 K sayılı 05/11/2012 tarihli ilamı gereğince nakle tabi isçilerle
davalı Türk Telekominasyon AŞ arasındaki uyuşmazlıklarda daha önce esasa
yönelik kararlar verildiği, ancak Danıştay İdari Dava Dairelerinin
07/04/2011 gün ve 2011/55 E-205 K sayılı kararından sonra uyuşmazlığın Adli
Yargı yerinde görüleceği konusunda yeniden değerlendirme yapılması
gerektiği, anılan karara göre Danıştay İdari Dava Dairelerinin gerekçelerinin
dairece benimsendiğinin belirtilerek özelleştirmeden önce statü hukuku
hükümlerine tabi davacı niteliğindeki personelin özelleştirme sonrası
belirli bir süreliğini davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş
sözleşmesi kapsamında çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar statü hukuku
kapsamına girmekte olduğu, davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde
davalı şirkete davacının ücreti konusunda "artış oranının kamudaki
memur maaş artış oranında" olacağı yönünde yükümlülük getirildiği gibi
406 sayıl Yasa hükümleri uyarınca davalı şirkete H.sahibi personeli Devlet
Personel Başkanlığı'na bildirmesi, bildirim ile beraber personelin
nakledileceği kamu kurumunda yararlanacağı, parasal haklara esas olmak
üzere memur maaş, nakil, ilmuhaberi düzenlenmesi, personelin ilişiğinin
kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığının görüldüğü, bu işlemlerin İdari
Hukuku alanında hukuki sonuçlar doğurduğu ve ilgili personelin
nakledilecekleri kurumdaki statülerini,özlük ve parasal haklarını
belirlediği, söz konusu işlemlerin kamu personeli hakkında ve idare hukuku
alanında tesis edilmiş birer idari işlem niteliğinde olduklarının açık
bulunduğu, idari işlemler ile ilgili uyuşmazlığın ise Adli Yargı yerinde
değil, idari Yargı yerinde çözülmesi gerektiğinden Mahkemece davanın
HMK'nın 114/1-b md. uyarınca "Yargı yolunun caiz olmaması"
nedeniyle aynı Yasanın 155-2. md. uyarınca usulden reddine karar verilmesi
gerekeceği, belirtildiğinden Yargıtay 7. HD'nin görüş ve kabulleri
doğrultusunda dava konusu uyuşmazlığın İdari Yargı yerinde çözümlenmesi
gerektiği sebebi ile Mahkememizde açılan davanın HMK 114 1-b ve 115/2. md.
uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş, 6100 sayılı HMK'nın 311/2
md ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 2013/8012 Esas -2013/8482 Karar
sayılı 22.4.2013 tarihli kararı gereğince Mahkememizce esasa ilişkin karar
verilmediğinden yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden karar tesis
edilmemiştir.” şeklindeki gerekçesi ile davacı vekilinin hazır bulunduğu
duruşmada, davalı vekilinin yokluğunda ,davanın görev yönünden reddine
karar vermiş, verilen karar davalı vekiline tebliğ edilmemiştir.
Davacı
vekili, davalı kurumun hukuka aykırı eylemi nedeniyle müvekkilin 2006
yılından kurumun özelleştirilmesine istinaden İzmir İl Milli Eğitim
Müdürlüğü emrine memur olarak atandığı 22.12.2010 tarihine kadar müvekkile
ödenmeyen denge tazminatı tutarlarının faiziyle tahsiline ve yargılama
giderleri ile vekâlet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar
verilmesini istemi ile idari yargıda dava açmıştır.
İzmir 1. İdare Mahkemesi: 03.06.2014 gün
ve 2013/1304 Esas sayılı kararı ile davacının maaş nakil il muhaberinin
düzenlendiği tarihte davalı mevkiinde kamu kurum niteliği taşımayan Türk
Telekom A.Ş.’nin bulunması nedeni ile uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine
göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu belirterek; adli
yargının görev alanına giren davada mahkemelerinin görevli olmadığı
gerekçesi ile, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi
için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME
VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın
Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ,
Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU, Mehmet AKBULUT ’un katılımlarıyla yapılan
22.9.2014 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in 2247 sayılı
Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki
raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada başvurunun reddi gerektiğine ilişkin
sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesinde “Adli,
idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş
görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan
veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren
merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli
merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin
incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.
(Değişik ikinci fıkra: 23/7/2008 – 5791/9 md.) Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına
ilişkin dava dosyası da teminedilerek, gerekçeli başvuru kararı ile
birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir.” hükme
bağlanmış, aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin,
uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce
şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde
ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.
Mahkememiz
gönderilen idari yargı dosyası içinde bulunan İzmir 3. İş Mahkemesi’nin
2011/163 Esas sayılı dava dosyasında yapılan inceleme neticesinde, İzmir 3.
İş Mahkemesi’nin 03.06.2013 gün ve 2011/163 Esas, 2013/327 Karar sayılı
kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verildiği, kararın
verildiği 03.06.2013 tarihli celseye davacı vekilinin katıldığı, bu
itibarla davacı vekili tarafından karar yüzüne karşı verildiği 03.06.2013
tarihinden itibaren yasal süresi içinde kanun yoluna başvurulmadığından
kararın kesinleştiği;
ancak kararın verildiği 03.06.2013 tarihli celseye davalı vekilinin
katılmadığı gibi kendisine kararın tebliğ edildiğine dair dosya kapsamında
bir evraka da rastlanmadığı, bu nedenle Mahkemesi’ne müzekkere yazılara
davalı vekiline ilgili mahkeme kararının tebliğ edilip edilmediğinin
sorulduğu, İzmir 3. İş Mahkemesi’nce gönderilen 16.07.2014 tarihli yazı
cevabında, kararın davalı vekiline tebliğ edilmediğinin açıkça belirtildiği
tespit edilmiştir.
Olayda,
İdare Mahkemesince, görevli merciin belirlenmesi için Mahkememize
başvurulmasına karşın, iş mahkemesinin görevsizlik kararı, davalı vekilinin
yokluğunda verilmiş ve davalı vekiline tebliğ edilmemiş olup, ortada adli
yargı yerine ait kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmadığından, 2247
sayılı Yasanın 19. maddesinde öngörülen “kesin ve kesinleşmiş görevsizlik
kararı üzerine” koşulu geçekleşmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, 2247 sayılı Yasanın 19. maddesinde öngörülen koşulları
taşımayan İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun aynı Yasanın 27.
maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.
SONUÇ : 2247 sayılı Yasanın 19. maddesinde öngörülen
koşulları taşımayan İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 03.06.2014 gün ve 2013/1304
Esas sayılı BAŞVURUSUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE,
22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
2-ESAS NO : 2014/882
KARAR NO : 2014/881
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan
BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : R.T.
Vekili : Av. M.C.A. & Av. M.A.Ö., Av.
M.O.
Davalı : Siirt Belediye Başkanlığı
Vekili :
Av. İ.A.
O L A Y :
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkiline ait 01……. plakalı araçla
Abdurrahman KAVAK caddesi üzerinde seyir halindeyken, Kızılay Petrol önüne
geldiğinde Davalı idare tarafından mazgal çalışması olması, araç trafiğinin
Kızılay Petrol içinden verilmiş olması ve buna ilişkin gerekli trafik yön
işaretlemelerinin olmaması nedeniyle, müvekkilinin sola doğru manevra
yapmak zorunda kalması sonucu trafik kazası geçirmiş ve aracında maddi H.ar
meydana gelmiş olduğunu; bu kazanın oluşumunda, tutanaktan da anlaşılacağı
üzere trafik yön ve işaretlerinin olmamasının etkisinin bulunduğunu; araçta
meydana gelen H.arın uzman bir bilirkişi tarafından tespiti için talepte
bulunduklarını, Siirt Sulh Mahkemesinin 2013/38 D.İs Esas no 11/10/2013
tarihli kararında 13.780,00 TL maddi H.arın oluştuğunun ortaya çıktığını
ifade ederek; fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere, 13.780,00
TL maddi, 1.000 TL manevi tazminata karar verilmesi istemiyle 2.12.2013
tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
SİİRT
2.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ:24.2.2014 gün ve E:2013/1049, K:2014/212 sayı ile,
“(…)Dava davalı tarafça yapılan mazgal çalışması sebebiyle herhangi bir yön
işaretlemesi yapmaksızın araç yolunun petrol istasyonu içerisine verilmesi
sonucu davacının tek taraflı yapmış olduğu kazada davacıya ait aracının
H.arlandığı iddiasına dayalı Siirt Belediye Başkanlığı'na karşı açılan
maddi manevi tazminat davası olup mahkememizce yapılan yargılama, toplanan
deliller, taraf beyanları ve tüm dosya kapsamının incelenmesi ile yapılan
yargılamada Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediyelerin, kamu hizmeti
sırasında verdikleri zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi
olmadığı, kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen
görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararların niteliği
itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olduğu, bu zararların
tazmini amacıyla hizmet kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü
Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı
davası açılması gerektiği gözetilerek dava dilekçesinin görevsizlik
nedeniyle reddine karar verilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın
yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan REDDİNE, (…)
Dair,
davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda; gerekçeli
kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay'da temyiz
yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/02/2014”
denilmiştir.
Siirt
2.Asliye Hukuk Mahkemesinin dava dosyasının incelenmesinden; görevsizlik
kararının davalı tarafa tebliğ edildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve
belgenin bulunmadığı; dolayısıyla Mahkeme kararının davalı yönünden kesinleşmediği
anlaşılmış; buna karşın, anılan Mahkemeye bu durum tekrar sorulmuş; anılan
Mahkemece Mahkememize gönderilen 9.9.2014 tarihli yazıda da, kararın
tebliği için talepte bulunulmadığından kararın taraflara tebliğe
çıkarılmadığı, bu nedenle kararın kesinleşmediğinin anlaşılmış olduğu
belirtilmiştir.
Davacı
vekili bu kez, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere maddi
tazminat olarak 13.780,00 TL’nin haksız fiil tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde
dava açmıştır.
BATMAN
İDARE MAHKEMESİ:21.4.2014 gün ve E:2014/534, K:2014/895 sayı ile, “2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasının (a)
bendinde; dilekçelerin görev ve yetki yönünden inceleneceği, 14. maddesinin
6. fıkrasında; ilk inceleme esnasındaki hususların ilk incelemeden sonra
tespit edilmesi halinde de davanın her safH.ında 15. madde hükmünün
uygulanacağı; 15. maddenin 1. fıkrasının (a) bendinde ise; adli ve askeri
yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği
hüküm altına alınmıştır.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Görevli ve Yetkili Mahkeme"
başlıklı 110. maddesinin 1. fıkrasında; "İşleteni veya sahibi Devlet
ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara
ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda
görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün
uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik
kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır." hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden; davacının sahibi olduğu 01 ZZ 896 plâkalı aracı ile Siirt
İli, Merkez, Abdurrahman Kavak Caddesi'nde seyir halinde iken, mazgal
çalışması esnasında gerekli işaretlemeler yapılmaksızın trafiğin Kızılay
Petrol içinden verilmesi nedeniyle çalışma saH.ına girmemek için sola doğru
ani manevra yapması neticesinde aracın sağ ön köşe ve sağ ön lA.ik
kısımları ile önce refüj taşına ardından da aracın hakimiyetini kaybetmesi
nedeniyle Kızılay Petrol istasyonu içerisinde bulunan benzin pompasına
çarpmak suretiyle meydana gelen trafik kazasının, davalı idarenin hizmet
kusurundan kaynaklandığı ileri sürülerek, toplam 13.780,00 TL tutarındaki
zararın tazmini istemiyle ilk olarak Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
nezdinde açılan davada, anılan mahkemenin 24/02/2014 tarih ve 2013/1049
esas, 2014/212 sayılı kararıyla, idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle
davanın yargı yolu nedeniyle reddedilmesi üzerine, bakılmakta olan davanın
açıldığı anlaşılmıştır.
Yukarıda
anılan mevzuat hükümleri uyarınca, 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunundan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceği açık olup,
uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, davanın idari yargıda (mahkememizde)
görülüp görülemeyeceğinin tespiti gerekmektedir.
Buna
göre, davacıların uğradığı belirtilen zararın, 2918 sayılı Kanundan doğan
bir sorumluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının ortaya konulması
gerekmektedir.
5393
sayılı Belediye Kanunu'nun 14. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde;
mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla, ulaşım, şehir içi trafik
hizmetlerinin yapmak belediyenin görev ve sorumlulukları arasında
sayılmıştır.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Amaç" başlıklı 1.
maddesinde; bu Kanunun amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği
yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm
konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğuna yer verildikten sonra, 10.
maddesinin 1. fıkrasında; bu Kanunla belediyelere verilen görevlerin il ve
ilçe trafik komisyonları ve mahalli trafik birimleri ile işbirliği
yapılarak yürütüleceği, (b) bendinde ise, belediyenin görev ve yetkilerine
yer verilmiştir.
O halde,
belediyelerin, mahalli müşterek olmak şartıyla, belediye sınırları içindeki
yolların yapım ve bakımıyla görevli ve yetkili olduğundan, karayollarının
yapım ve onarımından doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden doğan
malvarlığı zararların tazmini gerektiği kuşkusuz olup, meydana gelen trafik
kazası nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın, anılan Kanundan doğan
sorumluluktan kaynaklandığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Bu
durumda; davacının aracını sevk ve idare etmekte iken, yol yapım ve bakım
çalışması esnasında gerekli işaretlemelerin yapılmaması nedeniyle meydana
gelen trafik kazası sonucunda doğan zararın, belediye sınırları içindeki
yolların yapım ve bakımından sorumlu olan davalı idarenin, söz konusu
eyleminin 2918 sayılı Kanun'un 10. maddesinde belirtilen sorumluluğundan
kaynaklanması nedeniyle, meydana geldiği ileri sürülen zararın tazmini
istemiyle açılan davanın, adlî yargı yerlerinin görev alanında
bulunduğundan görev yönünden reddi gerekmektedir.
Diğer
yandan, idari eylem ve işlemlerin İdarî yargı yerlerinde görülmesi
gerekirken, 2918 sayılı Kanun'un 110. maddesiyle, anılan Kanundan doğan
bütün sorumluluk davalarının adlî yargıda görüldüğü ileri sürülerek Anayasa
Mahkemesi'ne yapılan itiraz başvurusu neticesinde, Anayasa Mahkemesi'nin
26/12/2013 tarih ve 2013/68 esas, 2013/165 sayılı kararıyla itirazın
reddine karar verilmiştir. Ayrıca, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 06/02/2012
tarih ve 2012/3 esas, 2012/29 karar; aynı gün ve 2011/256 esas, 2012/25
karar; 04/06/2012 tarih ve 2012/101 esas, 2012/133 sayılı kararlarında da,
2918 sayılı Kanundan kaynaklanan tazminat davalarında adlî yargının görevli
olduğuna karar verilmiştir.
Bakılmakta
olan davada, ilk olarak adlî yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi
nedeniyle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanun'un 14. maddesi gereğince, davanın taraflarınca, kararın
kesinleşmesinden sonra uyuşmazlığın giderilmesi istemiyle başvuruda
bulunulabileceği açıktır.
Açıklanan
nedenlerle; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1 -a.
maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine,(…)” demek suretiyle
görevsizlik kararı vermiş, bu karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı vekili tarafından, adli ve idari
yargı yerleri arasında oluştuğu ileri sürülen olumsuz görev uyuşmazlığının
giderilmesi için başvuruda bulunmuş; İdare Mahkemesince, idari yargı ile adli yargı dosyalarının
asılları, talep doğrultusunda Mahkememize gönderilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında,
Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ,
Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü
toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen
koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da
dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya
üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 14.
maddesine göre; olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri
sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az
ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz
görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması
gerekmekte; bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk uyuşmazlıklarında
ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı Yasanın 27.
maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev
uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından
inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş
istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.
Davacı
vekilinin istemi üzerine, Mahkememize gönderilen Siirt 2.Asliye Hukuk
Mahkemesinin dava dosyasının incelenmesinden; görevsizlik kararının,
duruşmaya gelen Davacı vekiline sözlü olarak bildirilmesi suretiyle tebliğinin
sağlandığı; ancak kararın davalı tarafa tebliğ edilmediği bu nedenle; söz
konusu kararın kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Bu
durumda, görev uyuşmazlığına konu edilen kararlardan, Siirt 2.Asliye Hukuk
Mahkemesi kararı kesinleşmediğinden, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde
öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan
başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.
SONUÇ :
2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan
BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 22.9.2014 gününde
OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
II-2247 SAYILI KANUN’UN 10. MADDESİ GEREĞİNCE
VERİLEN (OLUMLU
GÖREV UYUŞMAZLIĞI ÇIKARMA) KARARLAR
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
1-ESAS NO : 2014/795
KARAR NO : 2014/834
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davacının
maliki bulunduğu parsel üzerindeki mesken, eklentiler ve ağaçların Mamak
Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Mahalleleri Kentsel Yenileme ve Gecekondu
Dönüşüm Projesi kapsamında kaldığından bahisle; söz konusu tesis,
eklentiler ve ağaçlara karşılık, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak
kaydıyla, şimdilik 10.000 TL kamulaştırmasız el atma tazminatının faiziyle
birlikte tahsili istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi
gerektiği hk.
K A R A
R
Davacı : İ.I.
Vekilleri : Av.
F.T.& Av. U.T.
Davalılar :
1-Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili :
Av. Ö.Ö.
2-Mamak Belediye Başkanlığı
Vekili :
Av. S.B.
O L A Y : Davacı
vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin maliki bulunduğu, Ankara İli, Mamak
İlçesi, Altıağaç Mh. 39791 ada 1 parselin 109/10516 (109 m²)
hissesinin, Mamak Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Mahalleleri Kentsel
Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında kaldığını; müvekkilinin
imar parselli arsası üzerinde, Hüseyingazi Mh. 200/4 sokak no:36 Mamak kapı
numaralı mesken olarak kullandığı tesisi, muhtelif cins ve yaşta ağaçlarının
bulunduğunu, tesisin elektrik, su ve emlak vergisi aboneliklerinin mevcut
olduğunu; 5393 Sayılı Belediye Kanununun 73.maddesine dayalı olarak
Büyükşehir Belediyesi tarafından kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilen
bölgedeki kamulaştırma ve imar işlemlerinin, Büyükşehir Belediyesi ile
Mamak Belediyesi tarafından ortaklaşa yürütülmekte olduğunu; Belediye
Encümeninin 04.09.2012 tarih ve 1564/1847 sayılı kararı ile Kaymakamlık
Makamınca kamu yararı kararı alınmasına karar verildiğini ve 06.09.2012
tarih ve 2031207868 sayılı yazı ile Kaymakamlık Makamınca kamu yararı
kararı alınmış olduğunu; anılan kararlar çerçevesinde kentsel dönüşüm
alanına giren taşınmaz ile ilgili olarak uzlaşma ve dolayısı ile daire karşılığı
sözleşme yapma niyetlerinin bulunmadığını; buna karşın aradan geçen zaman
içerisinde, Kamulaştırma Yasasının 10.maddesi çerçevesinde bir işlem de
yapılmadığını; tarafların uzlaşma sağlayamadığını, süreklilik arz eden
fiili ve hukuki el atma sebebi ile kamulaştırmasız el atmanın unsurlarının
oluştuğunu; 5393 Sayılı Yasanın 73/8.fıkrasında yer alan, “Kentsel dönüşüm
ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile
belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları gayrimenkuller
üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır veya
yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece kamulaştırılmasına
gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194
sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve parselde imar hakkı
verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası açabilirler” hükmü
doğrultusunda müvekkilinin dava açma hakkının doğduğunu ifade ederek;
fazlaya ilişkin H.ve alacakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik; Ankara
İli, Mamak İlçesi 2.Bölge Altıağaç Mh. 39791 Ada 1 parseldeki 109/10516
hisseli (109 m²)
arsa vasfındaki taşınmaz, arsa üzerindeki mesken vasıflı tesis, eklentiler
ve ağaçlar için 10.000,00 TL kamulaştırmasız el atma tazminatının dava tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline;
kamulaştırma bedeli karşılığında, taşınmaz mülkiyetinin davalılara devrine
karar verilmesi istemiyle, adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi
Başkanlığı vekili ve Mamak Belediye Başkanlığı vekili, süresi içerisinde,
davanın idari yargının görev alanına girdiğini öne sürerek görev itirazında
bulunmuşlardır.
Ankara
14.Asliye Hukuk Mahkemesi: 16.04.2014 gün ve 2013/509 Esas sayılı kararı
ile; yargı yoluna yönelik görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalılardan Mamak Belediye Başkanlığı vekilince süresi
içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle
başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyasının onaylı örneği ile
birlikte Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY
BAŞSAVCISI: 09.06.2014 gün ve 2014/166 Esas sayılı kararında aynen; “5393
sayılı Belediye Kanunu’nun “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı” başlıklı 73.
maddesinde; "Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları,
sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti
alanları, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları
oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin
tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler
almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. Bir
alanın kentsel dönüşüm ve gelişim alanı olarak ilan edilebilmesi için
yukarıda sayılan hususlardan birinin veya bir kaçının gerçekleşmesi ve bu
alanın belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması şarttır.
Ancak, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm
ve gelişim proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için
ilgili belediyenin talebi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulunca bu yönde karar alınması şarttır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı
olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve yoğunluğunun
belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında
olması, etaplar halinde yapılabilmesi hususlarının takdiri münH.ıran
belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile
proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak
belirlenebilir.
Büyükşehir
belediye ve mücavir alan sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim
projesi alanı ilan etmeye büyükşehir belediyeleri yetkilidir. Büyükşehir
belediye meclisince uygun görülmesi halinde ilçe belediyeleri kendi sınırları
içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.
Büyükşehir
belediyeleri tarafından yapılacak kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine
ilişkin her ölçekteki imar planı, parselasyon planı, bina inşaat ruhsatı,
yapı kullanma izni ve benzeri tüm imar işlemleri ve 3/5/1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmaya
büyükşehir belediyeleri yetkilidir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı
ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esA.ır. Kentsel dönüşüm ve gelişim
projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından
açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç
kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere
devredilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden
yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri alınır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24/2/1984
tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara
Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, H.sahibi olmuş kimselerle
anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanında hakları
verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz
ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkanları ölçüsünde kentsel dönüşüm
ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabilir. Bu
kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapılmak
suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya
konut bedellerinden mahsup edilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait
gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları
gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır
veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece
kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje
alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve
parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası
açabilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yapılacak alt yapı ve rekreasyon
harcamaları, proje ortak gideri sayılır. Belediyelere ait inşaatların proje
ortak giderleri belediyeler tarafından karşılanır. Kendilerine ayrı ada
veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan
gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında
proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. Proje ortak gideri ödenmeden
inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz
ve elektrik bağlanamaz.
Dönüşüm
alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin
tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne,
paftasında gösterilmek üzere kadA.ro müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu
gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye
bildirilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde; ifraz, tevhit, sınırlı ayni
H.tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı ruhsatı verilmesine ilişkin
işlemler belediyenin izni ile yapılır.
Belediye,
kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar
uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların
değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden H.sahiplerine dağıtım yapmaya
veya H.ılat paylaşımını esas alan uygulamalar yapmaya yetkilidir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında
mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar
doğrudan kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli
olacak H.sahipleri adına bloke edilir. Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim
projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması
sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt malikine göre işlem
yapmaya yetkilidir.
Büyükşehirlerde
büyükşehir belediye meclisinin, il ve ilçelerde belediye meclislerinin salt
çoğunluk ile alacağı karar ile masrafların tamamı veya bir kısmı belediye
bütçesinden karşılanmak kaydıyla kentin uygun görülen alanlarında bina
cephelerinde değişiklik ve yenileme ile özel aydınlatma ve çevre tanzimi
çalışmaları yapılabilir. Cephe değişikliği yapılacak binalarda telif hakkı
sahibi proje müelliflerine talep etmeleri hâlinde, değiştirilecek cephe
veya cephelerin beher metrekaresi için bir günlük net asgari ücret tutarını
geçmemek üzere telif hakkı ödenir. Büyükşehir belediye meclisince uygun
görülmesi hâlinde, büyükşehir belediyesi içindeki ilçe belediyeleri kendi
sınırları içinde bu fıkrada belirtilen iş ve işlemleri yapabilir.
Bina
cephelerinde değişiklik ve yenileme ile özel aydınlatma ve çevre tanzimi
çalışmaIarı için yapılması gereken iş, işlem ve yetkilendirmeler, kat
maliklerinin arsa payı çoğunluğu ile verecekleri karara göre yapılır.
Büyükşehir
belediyelerince, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen alanlar ile
5366 sayılı Kanuna göre yenileme alanı ilan edilen alanlarda veya bu
Kanunun 75 inci maddesine göre kamu kurum ve kuruluşları ile protokol
yapmaları hâlinde, büyükşehir belediye meclisi kararı ile, yıkılan
ibadethane ve yurtların yerine veya ihtiyaç duyulan yerlerde ibadethane ve
yurt inşa edilebilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim projesi kapsamındaki işler, kamu idareleriyle 75 inci
madde çerçevesinde ortak hizmet projeleri aracılığıyla
gerçekleştirilebilir.
Bu
Kanunun konusu ile ilgili hususlarda Başbakanlık Toplu Konut İdaresine 2985
sayılı Kanun ve diğer kanunlarla verilen yetkiler saklıdır.” hükmünün yer
aldığı; 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'nun "İskan Sahalarının Tespiti,
Kamulaştırma Ve KadA.ro" başlıklı 4. maddesinde; "Başkanlık,
gecekondu dönüşüm projesi uygulayacağı alanlarda veya mülkiyeti kendisine
ait arsa ve arazilerde veya valiliklerce toplu konut iskan saH.ı olarak
belirlenen alanlarda çevre ve imar bütünlüğünü bozmayacak şekilde her tür
ve ölçekteki planlar ile imar planlarını yapmaya, yaptırmaya ve tadil
etmeye yetkilidir. Bu planlar; büyükşehir belediye sınırları içerisinde
kalan alanlar için büyükşehir belediye meclisi tarafından, il ve ilçe
belediye sınırları ile mücavir alanları içerisinde kalan alanlar için
ilgili belediye meclisleri tarafından, beldelerde ve diğer yerlerde ilgili
valilik tarafından, planların belediyelere veya valiliğe intikal ettiği
tarihten itibaren üç ay içerisinde aynen veya değiştirilerek onaylanır.
Belediyeler ve valilik tarafından üç ay içerisinde onaylanmayan planlar
Başkanlık tarafından re'sen onaylanır. Belediyeler, valilik veya Başkanlık
tarafından onaylanan bu planlar; askı, ilan ve itiraza dair kararlar da
dahil olmak üzere 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre belediyeler ve
ilgili kamu kurumlan tarafından yapılacak tüm işlemler Başkanlık tarafından
re'sen yapılmak suretiyle yürürlüğe konur.
Başkanlık
kanundaki görevleri çerçevesinde gerçek ve tüzel kişilere ait arazi ve
arsaları ve bunların içerisinde veya üzerinde bulunan her türlü eklenti ve
yapıları kamulaştırmaya yetkilidir. Başkanlık tarafından yapılacak kamulaştırmalar,
4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma
sayılır." hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden; davacıya ait taşınmazın bulunduğu yerde davalılardan Mamak
Belediyesi ile Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı arasında 2985
sayılı Toplu Konut Kanunu, 775 sayılı Gecekondu Kanunu, 5393 sayılı
Belediye Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu
hükümleri çerçevesinde "Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Kentsel Yenileme
ve Gecekondu Dönüşüm Projesi"ne ilişkin olarak hazırlanan 14.08.2012
tarihli protokolün imzalandığı, protokol gereği anılan bölgenin Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca 775 sayılı Kanun uyarınca Gecekondu
Önleme Bölgesi olarak ilan edildiği, 19.3.2013 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla proje alanında kalan taşınmazların Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına karar
verildiği, anılan protokol gereği kamulaştırma işlemlerinin davalı Mamak
Belediyesince yürütüldüğü, dava konusu taşınmazın söz konusu proje
kapsamında kaldığı ve kamulaştırma işlemlerinin devam ettiği; dava
dilekçesinde, Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi alanında kalan
taşınmaza kamulaştırılmasız el atıldığından bahisle 10.000 TL tazminatın
yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve taşınmazın mülkiyetinin Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na devrinin istenildiği anlaşılmıştır.
Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin,
kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade
açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem";
herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi
faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari
eylem" olarak tanımlanmaktadır.
İdarenin
yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya
koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su
yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi, bakım ve
onarımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak
davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında
yargısal denetim yapan İdari Yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Bu
bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651 sayılı kararında
"hukuki el atma" olarak nitelendirilen, Kentsel Yenileme ve
Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında kalması sebebiyle mülkiyet hakkına
getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna
ulaşılmıştır.
Dava
dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına
getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar
doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku yoktur. Ancak bu sonuç ya da
sonuçların, bir idari işlem olan Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm
Projesindeki taşınmaza yönelik belirlemeden, bu projede öngörülen acele
kamulaştırma işlemlerinin zamanında yapılmamasından; başka anlatımla da,
idari işlemlerden ve davalı Mamak Belediyesi ile Başbakanlık Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı tarafından söz konusu proje gereği yapılması gereken
kamulaştırmalar konusundaki hareketsizlik şeklinde ortaya çıkan idari
eylemlerden kaynaklanmaktadır.
Bu
bakımdan, hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının
giderilmesi idari yargının görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin
hukuk düzeninde oluşturdukları etki ve sonuçların, "hukuki el
atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili
tazminat taleplerinin Adli Yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına
konu edilmelerine hukuken olanak bulunmamaktadır.
Dolayısıyla,
davanın, davacıya ait taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle
10.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine ilişkin
kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1
'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı
davaları," hükmü gereğince İdari Yargı yerinde görülmesi
gerekmektedir” şeklindeki gerekçesi ile davanın, davacıya ait taşınmaza
kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 10.000 TL tazminatın yasal faiziyle
birlikte ödenmesi istemine ilişkin kısmı yönünden 2247 sayılı Kanun'un
10'uncu maddesi uyarınca, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve
dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ,
Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan
22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:
Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre; davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı
vekili ve Mamak Belediye Başkanlığı vekilinin anılan Yasanın 10/2
maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazlarının
reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde davalılardan Mamak
Belediye Başkanlığı vekili tarafından başvuruda bulunulması üzerine
Danıştay Başsavcısı’nca, davanın, davacıya ait taşınmaza kamulaştırmasız el
atıldığından bahisle 10.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi
istemine ilişkin kısmı ve anılan davalı İdare yönünden 10. maddede
öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının
esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet
BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün idari yargının görevli
olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının maliki bulunduğu parsel üzerindeki
mesken, eklentiler ve ağaçların Mamak Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi
Mahalleleri Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında
kaldığından bahisle; söz konusu tesis, eklentiler ve ağaçlara karşılık,
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000 TL
kamulaştırmasız el atma tazminatının faiziyle birlikte tahsili istemiyle
açılmıştır.
Her ne
kadar, davacı vekili tarafından, dava konusu taşınmazın bulunduğu mahallede
yaşam olanağının ortadan kalkmış olmasının fiili el atma sayıldığı iddia
edilmiş ise de; dosya kapsamında yapılan keşif sonrası aldırılan 06.12.2013
tarihli bilirkişiler İnşaat Mühendisi Bayram Erdoğan, Ziraat Yüksek
Mühendisi Orhan Alkaş, KadA.ro Teknikeri Muzaffer Yiğitoğlu’nun müşterek
raporunda; dava konusu 39791 Ada 1 Parselde davacıya ait bina ve
muhtesatının mevcut olduğu, çevrede bulunan evlerin çoğunun yıkıldığı ve bu
yıkılan evlerin enkazlarının kaldırıldığı tespit edilmekle, davacının
taşınmazına fiilen el atılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Yine dosya kapsamında bulunan Harita Yüksek
Mühendisi Kemal Doğaray’a ait 29.04.2014 tarihli raporda; “Dosya içeriğinde mevcut olan tapu senedi örneğinden dava
konusu edilen 10516 m2
yüzölçümlü arsa vasıflı 39791 ada 1 nolu parseldeki 109/10516 (109 m2) hissenin
İ.I.adına tapuda kayıtlı olduğu,
Keşif sırasında
yapılan incelemede, dava konusu edilen parsel üzerinde İsmail IŞIK’a ait
olan ekli krokide ;
-A harfi ile
gösterilen 80 m2
yüzölçümlü tek katlı yığma gecekondunun,
-B harfi ile
gösterilen bina önündeki 35
m2 yüzölçümlü beton zeminli balkon-sundurmanın,
-C harfi ile
gösterilen 12 m2
yüzölçümlü harabe halde briket örülü tandır evinin,
-D harfi ile gösterilen 7 m2 yüzölçümlü harabe
halde briket örülü kömürlüğün bulunduğu, Ayrıca bahçe olarak kullanılan
alanda muhtelif cins ve sayıda ağaçların ve toplam 19 metre uzunluğunda
taş örülü bahçe duvarının olduğu, dosya içeriğinde Sayın Mahkemece daha
önce yapılan tespit raporunun da bulunduğu” belirtilmek suretiyle davalıya ait taşınmazın
mahallinde mevcut olduğu ve herhangi bir fiili el atmanın olmadığı ortaya
konulmuştur.
Yukarıda
bahsedilen bilirkişi raporları ve davalının beyan dilekçesindeki tevilli
ikrarlarından dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı”
başlıklı 73. maddesinde;
“(Değişik:
17/6/2010-5998/1 md.)
Belediye,
belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret
alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve
her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını
yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak
veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve
gelişim projeleri uygulayabilir. Bir alanın kentsel dönüşüm ve gelişim
alanı olarak ilan edilebilmesi için yukarıda sayılan hususlardan birinin
veya bir kaçının gerçekleşmesi ve bu alanın belediye veya mücavir alan
sınırları içerisinde bulunması şarttır. Ancak, kamunun mülkiyetinde veya
kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan
edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu
yönde karar alınması şarttır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı
olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve
yoğunluğunun belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında
olması, etaplar halinde yapılabilmesi hususlarının takdiri münH.ıran
belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile
proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak
belirlenebilir.
Büyükşehir
belediye ve mücavir alan sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim
projesi alanı ilan etmeye büyükşehir belediyeleri yetkilidir. Büyükşehir
belediye meclisince uygun görülmesi halinde ilçe belediyeleri kendi sınırları
içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.
Büyükşehir
belediyeleri tarafından yapılacak kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine
ilişkin her ölçekteki imar planı, parselasyon planı, bina inşaat ruhsatı,
yapı kullanma izni ve benzeri tüm imar işlemleri ve 3/5/1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmaya
büyükşehir belediyeleri yetkilidir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı
ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esA.ır. Kentsel dönüşüm ve gelişim
projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından
açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç
kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere
devredilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden
yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri
alınır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24/2/1984
tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara
Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, H.sahibi olmuş kimselerle
anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanında hakları
verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz
ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkanları ölçüsünde kentsel dönüşüm
ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabilir. Bu
kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapılmak
suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya
konut bedellerinden mahsup edilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait
gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları
gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır
veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece
kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje
alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve
parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası
açabilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yapılacak alt yapı ve rekreasyon
harcamaları, proje ortak gideri sayılır. Belediyelere ait inşaatların proje
ortak giderleri belediyeler tarafından karşılanır. Kendilerine ayrı ada
veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan
gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında
proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. Proje ortak gideri ödenmeden
inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz
ve elektrik bağlanamaz.
Dönüşüm
alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin
tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne,
paftasında gösterilmek üzere kadA.ro müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu
gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye
bildirilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde; ifraz, tevhit, sınırlı ayni
H.tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı ruhsatı verilmesine ilişkin
işlemler belediyenin izni ile yapılır. (İptal ikinci , üçüncü, dördüncü
cümleler: Anayasa Mahkemesi’nin 18/10/2012 tarihli ve E.: 2010/82,
K.:2012/159 sayılı Kararı ile)
Belediye,
kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar
uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların
değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden H.sahiplerine dağıtım yapmaya
veya H.ılat paylaşımını esas alan uygulamalar yapmaya yetkilidir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında
mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar
doğrudan kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli
olacak H.sahipleri adına bloke edilir. Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim
projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması
sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt malikine göre işlem
yapmaya yetkilidir.
(Ek
fıkra: 16/5/2012-6306/17 md.) Büyükşehirlerde büyükşehir belediye
meclisinin, il ve ilçelerde belediye meclislerinin salt çoğunluk ile
alacağı karar ile masrafların tamamı veya bir kısmı belediye bütçesinden
karşılanmak kaydıyla kentin uygun görülen alanlarında bina cephelerinde
değişiklik ve yenileme ile özel aydınlatma ve çevre tanzimi çalışmaları yapılabilir.
Cephe değişikliği yapılacak binalarda telif hakkı sahibi proje
müelliflerine talep etmeleri hâlinde, değiştirilecek cephe veya cephelerin
beher metrekaresi için bir günlük net asgari ücret tutarını geçmemek üzere
telif hakkı ödenir. Büyükşehir belediye meclisince uygun görülmesi hâlinde,
büyükşehir belediyesi içindeki ilçe belediyeleri kendi sınırları içinde bu
fıkrada belirtilen iş ve işlemleri yapabilir.
(Ek
fıkra: 16/5/2012-6306/17 md.) Bina cephelerinde değişiklik ve yenileme ile
özel aydınlatma ve çevre tanzimi çalışmaları için yapılması gereken iş,
işlem ve yetkilendirmeler, kat maliklerinin arsa payı çoğunluğu ile verecekleri
karara göre yapılır.
(Ek
fıkra: 16/5/2012-6306/17 md.) Büyükşehir belediyelerince, kentsel dönüşüm
ve gelişim alanı ilan edilen alanlar ile 5366 sayılı Kanuna göre yenileme
alanı ilan edilen alanlarda veya bu Kanunun 75 inci maddesine göre kamu
kurum ve kuruluşları ile protokol yapmaları hâlinde, büyükşehir belediye
meclisi kararı ile, yıkılan ibadethane ve yurtların yerine veya ihtiyaç
duyulan yerlerde ibadethane ve yurt inşa edilebilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim projesi kapsamındaki işler, kamu idareleriyle 75 inci
madde çerçevesinde ortak hizmet projeleri aracılığıyla
gerçekleştirilebilir.
Bu
Kanunun konusu ile ilgili hususlarda Başbakanlık Toplu Konut İdaresine 2985
sayılı Kanun ve diğer kanunlarla verilen yetkiler saklıdır.” hükmü yer
almış; bu Kanunun işaret ettiği 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'nun "
İskan sahalarının tespiti, kamulaştırma ve kadA.ro " başlıklı 4.
maddesinde; " (Değişik: 5/5/2004 – 5162/2 md.)
(Değişik birinci fıkra:
24/7/2008-5793/7 md.) Başkanlık, gecekondu dönüşüm projesi uygulayacağı
alanlarda veya mülkiyeti kendisine ait arsa ve arazilerde veya valiliklerce
toplu konut iskan saH.ı olarak belirlenen alanlarda çevre ve imar
bütünlüğünü bozmayacak şekilde her tür ve ölçekteki planlar ile imar
planlarını yapmaya, yaptırmaya ve tadil etmeye yetkilidir. Bu planlar;
büyükşehir belediye sınırları içerisinde kalan alanlar için büyükşehir
belediye meclisi tarafından, il ve ilçe belediye sınırları ile mücavir
alanları içerisinde kalan alanlar için ilgili belediye meclisleri
tarafından, beldelerde ve diğer yerlerde ilgili valilik tarafından,
planların belediyelere veya valiliğe intikal ettiği tarihten itibaren üç ay
içerisinde aynen veya değiştirilerek onaylanır. Belediyeler ve valilik
tarafından üç ay içerisinde onaylanmayan planlar Başkanlık tarafından
re’sen onaylanır. Belediyeler, valilik veya Başkanlık tarafından onaylanan
bu planlar; askı, ilan ve itiraza dair kararlar da dahil olmak üzere 3194
sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre belediyeler ve ilgili kamu kurumları
tarafından yapılacak tüm işlemler Başkanlık tarafından re’sen yapılmak
suretiyle yürürlüğe konur.
Başkanlık kanundaki görevleri
çerçevesinde gerçek ve tüzel kişilere ait arazi ve arsaları ve bunların
içerisinde veya üzerinde bulunan her türlü eklenti ve yapıları
kamulaştırmaya yetkilidir. Başkanlık tarafından yapılacak kamulaştırmalar,
4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı
kamulaştırma sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Davacı
vekili tarafından, müvekkilinin taşınmazının, Kentsel Yenileme ve Gecekondu
Dönüşüm Projesi alanında kaldığı, taşınmaza kamulaştırılmasız el
atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik
10.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve taşınmazın
mülkiyetinin davalılara devri istemiyle dava açılmış; Danıştay Başsavcısı
tarafından, davanın, davacıya ait taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından
bahisle 10.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine
ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı görülmüştür.
İdarenin
yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya
koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su
yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi, bakım ve
onarımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak
davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında
yargısal denetim yapan idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Anayasanın
125'inci maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı idari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde,
idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler
tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında
sayılmıştır.
Bu
durumda; davalılardan Mamak Belediyesi ile Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı arasında 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 775 sayılı Gecekondu
Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 3194
sayılı İmar Kanunu hükümleri çerçevesinde
"Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm
Projesi"ne ilişkin olarak hazırlanan 14.08.2012 tarihli protokolün
imzalandığı, protokol gereği anılan bölgenin Başbakanlık Toplu Konut
İdaresi Başkanlığınca 775 sayılı Kanun uyarınca Gecekondu Önleme Bölgesi
olarak ilan edildiği, 19.3.2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar
Kurulu kararıyla proje alanında kalan taşınmazların Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına karar verildiği, anılan
protokol gereği kamulaştırma işlemlerinin davalı Mamak Belediyesince
yürütüldüğü, dava konusu taşınmazın söz konusu proje kapsamında kaldığı ve
kamulaştırma işlemlerinin devam ettiği; dava konusu uyuşmazlığın da,
idarelerin yetkili organlarının kamu gücünü kullanarak, res'en ve tek
taraflı olarak tesis ettiği işlem/veya işlemler nedeniyle uğranıldığı ileri
sürülen zarardan kaynaklandığı; davacı vekili tarafından da, bu işlemlerden
doğan zararın tazmininin istenildiği gözetildiğinde; davanın, 2577 sayılı
Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı
kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı
davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Belirtilen
nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalılardan
Mamak Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının Ankara 14.Asliye Hukuk
Mahkemesi’nce reddine ilişkin kararın tazminata ilişkin kısım yönünden
kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay
Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalılardan Mamak Belediye
Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 14.Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin 16.04.2014 gün ve 2013/509 Esas sayılı KARARININ TAZMİNATA
İLİŞKİN KISIM YÖNÜNDEN KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
2-ESAS NO : 2014/811
KARAR NO : 2014/839
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davacıların taşınmazı üzerinde konulan
kısıtlamanın (hukuki el atmanın) yol açtığı öne sürülen zararın tazmini
istemiyle açılan davanın imar planından kaynaklanan tazminat davaları kapsamında,
İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : N.Ş.
Vekilleri :
Av. F.T.& Av. U.T.
Davalılar :
1-Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili :
Av. G.A.
2-Mamak Belediye
Başkanlığı
Vekili :
Av. Ç.E. & Av. S.B.
O L A Y : Davacı
vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin maliki bulunduğu, Ankara İli, Mamak
İlçesi Altıağaç Mh. 39792 Ada 3 Parselin 386/9177 (128,66 m²)
hissesinin, Mamak Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Mahalleleri Kentsel
Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında kaldığını; müvekkilinin
imar parselli arsası üzerinde tesisi ve ağacı bulunmadığını; 5393 Sayılı
Belediye Kanunu’nun 73.maddesine dayalı olarak Büyükşehir Belediyesi
tarafından kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilen bölgedeki kamulaştırma
ve imar işlemlerinin, Büyükşehir Belediyesi ile Mamak Belediyesi tarafından
ortaklaşa yürütülmekte olduğunu; Belediye Encümeni’nin 04.09.2012 tarih ve
1564/1847 sayılı kararı ile Kaymakamlık Makamınca kamu yararı kararı
alınmasına karar verildiğini ve 06.09.2012 tarih ve 2031207868 sayılı yazı
ile Kaymakamlık Makamınca kamu yararı kararı alınmış olduğunu; anılan
kararlar çerçevesinde kentsel dönüşüm alanına giren taşınmaz ile ilgili
olarak uzlaşma ve dolayısı ile daire karşılığı sözleşme yapma niyetlerinin
bulunmadığını; buna karşın aradan geçen zaman içerisinde, Kamulaştırma
Yasasının 10.maddesi çerçevesinde bir işlem de yapılmadığını; tarafların
uzlaşma sağlayamadığını, süreklilik arz eden fiili ve hukuki el atma sebebi
ile kamulaştırmasız el atmanın unsurlarının oluştuğunu; 5393 Sayılı Yasanın
73/8.fıkrasında yer alan, “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen
yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma
sağladığı veya kamulaştırdıkları gayrimenkuller üzerindeki inşaatların
tamamı belediyeler tarafından yapılır veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma
yapmayan veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul
sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci
maddesine göre ayrı ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar
kamulaştırmasız el atma davası açabilirler” hükmü doğrultusunda
müvekkilinin dava açma hakkının doğduğunu ifade ederek; fazlaya ilişkin
H.ve alacakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik; Ankara İli, Mamak İlçesi
Altıağaç Mh. 39792 ada 3 parseldeki 386/9177 hisseli arsa vasfındaki
taşınmaz (128,66
m²) ve arsa üzerindeki ağaçlar için 10.000,00 TL
kamulaştırmasız el atma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek
yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline; kamulaştırma bedeli
karşılığında, taşınmaz mülkiyetinin davalılara devrine karar verilmesi
istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalılardan
Mamak Belediye Başkanlığı vekili süresi içinde verdiği dilekçe ile davanın
idari yargının görev alanına girdiğini öne sürerek görev itirazında
bulunmuştur.
Ankara
22.Asliye Hukuk Mahkemesi: 09.04.2014 gün ve 2013/509 Esas sayılı kararı
ile görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı Mamak Belediye Başkanlığı vekilince süresi içinde
verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle
başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyasının onaylı örneği ile
birlikte Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “5393 sayılı Belediye Kanunu'nun
"Kentsel dönücüm ve gelişim alanı" ballıklı 73. maddesinde;
"Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi
alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları,
rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen
kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel
dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel
dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. Bir alanın kentsel dönüşüm ve
gelişim alanı olarak ilan edilebilmesi için yukarıda sayılan hususlardan
birinin veya bir kaçının gerçekleşmesi ve bu alanın belediye veya mücavir
alan sınırları içerisinde bulunması şarttır. Ancak, kamunun mülkiyetinde
veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan
edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu
yönde karar alınması şarttır.
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan
edilecek alanın; üzerinde yapı olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar
olması, yapı yükseklik ve yoğunluğunun belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en
az 5 en çok 500
hektar arasında olması, etaplar halinde
yapılabilmesi hususlarının takdiri münH.ıran belediye meclisinin
yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile proje alanı ile
ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak belirlenebilir.
Büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde
kentsel dönüşüm ve gelişim projesi alanı ilan etmeye büyükşehir
belediyeleri yetkilidir. Büyükşehir belediye meclisince uygun görülmesi
halinde ilçe belediyeleri kendi sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim
projeleri uygulayabilir.
Büyükşehir belediyeleri tarafından yapılacak kentsel
dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin her ölçekteki imar planı,
parselasyon planı, bina inşaat ruhsatı, yapı kullanma izni ve benzeri tüm
imar işlemleri ve 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda
belediyelere verilen yetkileri kullanmaya büyükşehir belediyeleri
yetkilidir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan
yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esA.ır.
Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri
ve belediye tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür
ve karara bağlanır.
Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan
eğitim ve sağlık alanları hariç kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer
üzerinden belediyelere devredilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje
alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi,
resim ve harçların dörtte biri alınır.
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki
gayrimenkul sahipleri ve 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı işlemler ve 6785 Sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, H.sahibi
olmuş kimselerle anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje
alanında hakları verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu
sahiplerine enkaz ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkanları
ölçüsünde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut
satışı yapılabilir. Bu kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
ile işbirliği yapılmak suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç
bedelleri arsa veya konut bedellerinden mahsup edilir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde
belediyelere ait gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya
kamulaştırdıkları gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler
tarafından yapılır veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya
belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden
proje alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı
ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma
davası açabilir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yapılacak
alt yapı ve rekreasyon harcamaları, proje ortak gideri sayılır.
Belediyelere ait inşaatların proje ortak giderleri belediyeler tarafından
karşılanır. Kendilerine ayrı ada veya parsel tahsis edilen gayrimenkul
sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan gayrimenkul sahipleri, sahip
oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında proje ortak giderlerine
katılmak zorundadır. Proje ortak gideri ödenmeden inşaat ruhsatı, yapılan
binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz ve elektrik bağlanamaz.
Dönüşüm alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar
içindeki gayrimenkullerin tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek
üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında gösterilmek üzere kadA.ro
müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu gayrimenkullerin kaydında meydana gelen
değişiklikler belediyeye bildirilir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde;
ifraz, tevhit, sınırlı ayni H.tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı
ruhsatı verilmesine ilişkin işlemler belediyenin izni ile yapılır.
Belediye, kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini
gerçekleştirmek amacıyla; imar uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan
alanlardaki taşınmazların değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden
H.sahiplerine dağıtım yapmaya veya H.ılat paylaşımını esas alan uygulamalar
yapmaya yetkilidir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması
sırasında, tapu kayıtlarında mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları
davalı olan taşınmazlar doğrudan kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin
edilen bankaya belli olacak H.sahipleri adına bloke edilir. Belediye
kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların
kamulaştırılması sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt
malikine göre işlem yapmaya yetkilidir.
Büyükşehirlerde büyükşehir belediye meclisinin, il ve
ilçelerde belediye meclislerinin salt çoğunluk ile alacağı karar ile
masrafların tamamı veya bir kısmı belediye bütçesinden karşılanmak kaydıyla
kentin uygun görülen alanlarında bina cephelerinde değişiklik ve yenileme
ile özel aydınlatma ve çevre tanzimi çalışmaları yapılabilir. Cephe
değişikliği yapılacak binalarda telif hakkı sahibi proje müelliflerine
talep etmeleri hâlinde, değiştirilecek cephe veya cephelerin beher
metrekaresi için bir günlük net asgari ücret tutarını geçmemek üzere telif
hakkı ödenir. Büyükşehir belediye meclisince uygun görülmesi hâlinde,
büyükşehir belediyesi içindeki ilçe belediyeleri kendi sınırları içinde bu
fıkrada belirtilen iş ve işlemleri yapabilir.
Bina cephelerinde değişiklik ve yenileme ile özel
aydınlatma ve çevre tanzimi çalışmaları için yapılması gereken iş, işlem ve
yetkilendirmeler, kat maliklerinin arsa payı çoğunluğu ile verecekleri
karara göre yapılır.
Büyükşehir belediyelerince, kentsel dönüşüm ve gelişim
alanı ilan edilen alanlar ile 5366 sayılı Kanuna göre yenileme alanı ilan
edilen alanlarda veya bu Kanunun 75 inci maddesine göre kamu kurum ve
kuruluşları ile protokol yapmaları hâlinde, büyükşehir belediye meclisi
kararı ile, yıkılan ibadethane ve yurtların yerine veya ihtiyaç duyulan
yerlerde ibadethane ve yurt inşa edilebilir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamındaki işler,
kamu idareleriyle 75 inci madde çerçevesinde ortak hizmet projeleri
aracılığıyla gerçekleştirilebilir.
Bu Kanunun konusu ile ilgili hususlarda Başbakanlık
Toplu Konut idaresine 2985 sayılı Kanun ve diğer kanunlarla verilen
yetkiler saklıdır." hükmü yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; davacıya ait taşınmazın
bulunduğu yerde davalılardan Mamak Belediyesi ile Başbakanlık Toplu Konut
idaresi Başkanlığı arasında 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 775 sayılı
Gecekondu Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri çerçevesinde "Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi
Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi"ne ilişkin olarak
hazırlanan 14.08.2012 tarihli protokolün imzalandığı, protokol gereği
anılan bölgenin Başbakanlık Toplu Konut idaresi Başkanlığınca 775 sayılı
Kanun uyarınca Gecekondu Önleme Bölgesi olarak ilan edildiği, 19.3.2013
tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla proje alanında
kalan taşınmazların Toplu Konut idaresi Başkanlığı tarafından acele
kamulaştırılmasına karar verildiği, anılan protokol gereği kamulaştırma
işlemlerinin davalı Mamak Belediyesince yürütüldüğü, dava konusu taşınmazın
söz konusu proje kapsamında kaldığı ve kamulaştırma işlemlerinin devam
ettiği; dava dilekçesinde, Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi
alanında kalan taşınmaza kamulaştırılmasız el atıldığından bahisle 10.000
TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve taşınmazın mülkiyetinin
davalıya devrinin istenildiği anlaşılmıştır.
Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu
hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade
açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem";
herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi
faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari
eylem" olarak tanımlanmaktadır.
idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine
ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği
yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması,
işletilmesi, bakım ve onarımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini
istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı
davaları kapsamında yargısal denetim yapan İdari Yargı yerleri görevli
bulunmaktadır.
Bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651
sayılı kararında "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, Kentsel
Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında kalması sebebiyle mülkiyet
hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı
sonucuna ulaşılmıştır.
Dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın
maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlanın olabileceğinde kuşku yoktur.
Ancak bu sonuç ya da sonuçlar, bir idari işlem olan Kentsel Yenileme ve
Gecekondu Dönüşüm Projesindeki taşınmaza yönelik belirlemeden, bu projede
öngörülen acele kamulaştırma işlemlerinin zamanında yapılmamasından; başka
anlatımla da idari işlemlerden ve davalı Mamak Belediyesi ile Başbakanlık
Toplu Konut idaresi Başkanlığı tarafından söz konusu proje gereği yapılması
gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizlik şeklinde ortaya çıkan
idari eylemlerden kaynaklanmaktadır.
Bu bakımdan, hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar
doğurucu somalarının giderilmesi idari yargının görev alanında bulunan
idari işlem ve eylemlerin hukuk düdeninde oluşturdukları etki ve
sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu
olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin Adli Yargı yerlerinde
açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine hukuken olanak
bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, davanın, davacıya ait taşınmaza
kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 10.000 TL tazminatın yasal faiziyle
birlikte ödenmesi istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin l'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan
"İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince İdari
Yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.
Nitekim, 11.06.2013 günlü, 28674 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan 6487 sayılı Kanun'un 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun Geçici
6'ncı maddesinde değişiklik yapan 2l'inci maddesinde "Uygulama imar
planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya
ilgili kanunların uygulanmasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında,
03.05.1985 tarihli Ve 3194 sayılı imar Kanununda öngörülen idari başvuru ve
işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir." hükmüne
yer verilmek suretiyle "hukuki el atma" olarak nitelendirilen,
imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan
kaynaklanan tazminat davalarının görüm ve çözümünde İdari Yargı yerinin
görevli olduğu öngörülmüş bulunmaktadır.
SONUÇ: Açıklanan nedenle, davanın, davacıya ait
taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 10.000 TL tazminatın
yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine ilişkin kısmı yönünden 2247
sayılı Kanun'un 10'uncu maddesi uyarınca, olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, durumun
anılan Mahkemeye bildirilmesine, 25.06.2014 tarihinde kesin olarak karar
verildi.”” demek suretiyle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca,
olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali Öğüş, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:
Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca
yapılan incelemeye göre; davalılardan Mamak Belediye Başkanlığı vekilinin
anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev
itirazının reddedilmesi ve dahi 12/1. maddede belirtilen süre içinde
başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, anılan davalı idare ve
davanın, davacıya ait taşınmazlara kamulaştırmasız el atıldığından bahisle
zararın tazmininin yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine ilişkin kısmı
yönünden 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı
anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından,
görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde idari
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet
BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün idari yargının görevli
olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının hissedarı bulunduğu 39792 Ada 3 Parselin
sayılı taşınmazdaki hissesi ile üzerindeki ağaçlarının, Mamak
Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Mahalleleri Kentsel Yenileme ve Gecekondu
Dönüşüm Projesi kapsamında kaldığından bahisle; fazlaya ilişkin hakları
saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000 TL kamulaştırmasız el atma tazminatının
faiziyle birlikte tahsili istemiyle açılmıştır.
03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı”
başlıklı 73. maddesinde;
“(Değişik: 17/6/2010-5998/1 md.)
Belediye,
belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret
alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve
her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını
yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak
veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve
gelişim projeleri uygulayabilir. Bir alanın kentsel dönüşüm ve gelişim
alanı olarak ilan edilebilmesi için yukarıda sayılan hususlardan birinin
veya bir kaçının gerçekleşmesi ve bu alanın belediye veya mücavir alan
sınırları içerisinde bulunması şarttır. Ancak, kamunun mülkiyetinde veya
kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan
edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu
yönde karar alınması şarttır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı
olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve
yoğunluğunun belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında
olması, etaplar halinde yapılabilmesi hususlarının takdiri münH.ıran
belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile
proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak
belirlenebilir.
Büyükşehir
belediye ve mücavir alan sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim
projesi alanı ilan etmeye büyükşehir belediyeleri yetkilidir. Büyükşehir
belediye meclisince uygun görülmesi halinde ilçe belediyeleri kendi sınırları
içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.
Büyükşehir
belediyeleri tarafından yapılacak kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine
ilişkin her ölçekteki imar planı, parselasyon planı, bina inşaat ruhsatı,
yapı kullanma izni ve benzeri tüm imar işlemleri ve 3/5/1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmaya
büyükşehir belediyeleri yetkilidir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı
ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esA.ır. Kentsel dönüşüm ve gelişim
projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından
açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç
kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere
devredilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden
yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri
alınır.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24/2/1984
tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara
Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, H.sahibi olmuş kimselerle
anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanında hakları
verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz
ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkanları ölçüsünde kentsel dönüşüm
ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabilir. Bu
kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapılmak
suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya
konut bedellerinden mahsup edilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait
gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları
gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır
veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece
kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje
alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve
parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası
açabilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yapılacak alt yapı ve rekreasyon
harcamaları, proje ortak gideri sayılır. Belediyelere ait inşaatların proje
ortak giderleri belediyeler tarafından karşılanır. Kendilerine ayrı ada
veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan
gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında
proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. Proje ortak gideri ödenmeden
inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz
ve elektrik bağlanamaz.
Dönüşüm
alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin
tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne,
paftasında gösterilmek üzere kadA.ro müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu
gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye
bildirilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde; ifraz, tevhit, sınırlı ayni
H.tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı ruhsatı verilmesine ilişkin
işlemler belediyenin izni ile yapılır. (İptal ikinci , üçüncü, dördüncü
cümleler: Anayasa Mahkemesi’nin 18/10/2012 tarihli ve E.: 2010/82,
K.:2012/159 sayılı Kararı ile)
Belediye,
kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar
uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların
değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden H.sahiplerine dağıtım yapmaya
veya H.ılat paylaşımını esas alan uygulamalar yapmaya yetkilidir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında
mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar doğrudan
kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli olacak
H.sahipleri adına bloke edilir. Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim
projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması
sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt malikine göre işlem
yapmaya yetkilidir.
(Ek
fıkra: 16/5/2012-6306/17 md.) Büyükşehirlerde büyükşehir belediye
meclisinin, il ve ilçelerde belediye meclislerinin salt çoğunluk ile
alacağı karar ile masrafların tamamı veya bir kısmı belediye bütçesinden
karşılanmak kaydıyla kentin uygun görülen alanlarında bina cephelerinde
değişiklik ve yenileme ile özel aydınlatma ve çevre tanzimi çalışmaları
yapılabilir. Cephe değişikliği yapılacak binalarda telif hakkı sahibi proje
müelliflerine talep etmeleri hâlinde, değiştirilecek cephe veya cephelerin
beher metrekaresi için bir günlük net asgari ücret tutarını geçmemek üzere
telif hakkı ödenir. Büyükşehir belediye meclisince uygun görülmesi hâlinde,
büyükşehir belediyesi içindeki ilçe belediyeleri kendi sınırları içinde bu
fıkrada belirtilen iş ve işlemleri yapabilir.
(Ek
fıkra: 16/5/2012-6306/17 md.) Bina cephelerinde değişiklik ve yenileme ile
özel aydınlatma ve çevre tanzimi çalışmaları için yapılması gereken iş, işlem
ve yetkilendirmeler, kat maliklerinin arsa payı çoğunluğu ile verecekleri
karara göre yapılır.
(Ek
fıkra: 16/5/2012-6306/17 md.) Büyükşehir belediyelerince, kentsel dönüşüm
ve gelişim alanı ilan edilen alanlar ile 5366 sayılı Kanuna göre yenileme
alanı ilan edilen alanlarda veya bu Kanunun 75 inci maddesine göre kamu
kurum ve kuruluşları ile protokol yapmaları hâlinde, büyükşehir belediye
meclisi kararı ile, yıkılan ibadethane ve yurtların yerine veya ihtiyaç
duyulan yerlerde ibadethane ve yurt inşa edilebilir.
Kentsel
dönüşüm ve gelişim projesi kapsamındaki işler, kamu idareleriyle 75 inci
madde çerçevesinde ortak hizmet projeleri aracılığıyla
gerçekleştirilebilir.
Bu
Kanunun konusu ile ilgili hususlarda Başbakanlık Toplu Konut İdaresine 2985
sayılı Kanun ve diğer kanunlarla verilen yetkiler saklıdır.” hükmü yer
almış;
Bu
Kanunun işaret ettiği 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'nun " İskan
sahalarının tespiti, kamulaştırma ve kadA.ro " başlıklı 4. maddesinde;
" (Değişik: 5/5/2004 – 5162/2 md.)
(Değişik birinci fıkra:
24/7/2008-5793/7 md.) Başkanlık, gecekondu dönüşüm projesi uygulayacağı
alanlarda veya mülkiyeti kendisine ait arsa ve arazilerde veya valiliklerce
toplu konut iskan saH.ı olarak belirlenen alanlarda çevre ve imar
bütünlüğünü bozmayacak şekilde her tür ve ölçekteki planlar ile imar
planlarını yapmaya, yaptırmaya ve tadil etmeye yetkilidir. Bu planlar;
büyükşehir belediye sınırları içerisinde kalan alanlar için büyükşehir
belediye meclisi tarafından, il ve ilçe belediye sınırları ile mücavir alanları
içerisinde kalan alanlar için ilgili belediye meclisleri tarafından,
beldelerde ve diğer yerlerde ilgili valilik tarafından, planların
belediyelere veya valiliğe intikal ettiği tarihten itibaren üç ay
içerisinde aynen veya değiştirilerek onaylanır. Belediyeler ve valilik
tarafından üç ay içerisinde onaylanmayan planlar Başkanlık tarafından
re’sen onaylanır. Belediyeler, valilik veya Başkanlık tarafından onaylanan
bu planlar; askı, ilan ve itiraza dair kararlar da dahil olmak üzere 3194
sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre belediyeler ve ilgili kamu kurumları
tarafından yapılacak tüm işlemler Başkanlık tarafından re’sen yapılmak
suretiyle yürürlüğe konur.
Başkanlık kanundaki görevleri
çerçevesinde gerçek ve tüzel kişilere ait arazi ve arsaları ve bunların
içerisinde veya üzerinde bulunan her türlü eklenti ve yapıları
kamulaştırmaya yetkilidir. Başkanlık tarafından yapılacak kamulaştırmalar,
4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı
kamulaştırma sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Dava
dosyasında bulunan Mamak Belediyesi, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün
15.09.2012 gün ve 2031207868 sayılı yazısında aynen; “İlçemiz
sınırları içerisinde bulunan Altıağaç Karaağaç-Hüseyingazi mahallelerinde
imarlaşmanın çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşmemesi ve mevcut
yapılaşmanın sağlıklı olamamasından dolayı üç mahallemizde Kentsel Yenileme
(Gecekondu Dönüşüm) projesi uygulanmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede;
İlgi a) de kayıtlı Belediyemiz
Meclisince 03.07,2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanununun 69uncu. maddesinin
üçüncü fıkrası kararı ile 29.09.2005 tarih ve 25951 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren İçişleri Bakanlığı ile Bayındırlık ve iskan
Bakanlığınca ortaklaşa hazırlanmış Belediyelerin arsa, konut ve işyeri
üretimi tahsisi, kiralanması ve satışına dair genel yönetmelik esaslarına
ve Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin13.09.2010 tarih 2580 numaralı
yetki devri kararına istinaden hazırlanan Mamak Belediye Başkanlığı’nın
arsa, konut ve işyeri üretimi kiralanması ve satışına dair yönetmelik ile
ilgili 04.11.2010 gün ve 726 sayılı karar alınmıştır.
İlgi b de kayıtlı 0.03.2010
tarih ve 194 sayılı Belediyemiz Meclis kararı ile kamu kurum ve kuruluşları
ile yapılacak protokolleri imzalamak için Belediye Başkanına yetki
verilmiştir.
İlgi c) de kayıtlı Uygulama
Yönetmeliğinde 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 775 sayılı Gecekondu kanunu,5393
sayılı Belediye Kanunu ve 2942 sayılı kamulaştırma kanunu ile 3194 sayılı
imar kanunu ve ilgili yönetmelikler, yürürlükteki mevzuat hükümlerine
ilaveten Belediye Meclisimizin 04.11.2010 tarih ve 726 nolu kararı ile onanarak
yürürlüğe giren "Arsa, Konut ve işyeri üretimi, tahsisi, kiralaması ve
satışına dair Yönetmelik esas alınmıştır. 02.07.2012 tarih ve 386 sayılı
Belediye Meclis kararımız ile Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi mahalleleri
Kentsel Yenileme projesinin amacıyla uygun olarak gerçekleştirilmesine
yönelik olarak, proje kapsamındaki H.sahipleri ile yapılacak protokol taahhütname,
sözleşme, trampa, tahsis, tapu devri, tapu tescili vb. gibi Uygulama
Yönetmeliğinde yapılan bir takım değişiklikler/iyileştirmeler yapılarak
Yönetmelik detayları yeniden düzenlenmiş ve 01.08.2012 tarih ve 443 sayılı
karar Belediyemiz Meclisince alınmıştır.
İlgi d) de kayıtlı protokol de
T.C.Başbakanlık Toplu Konut İdaresi ile Belediye Başkanlığımız arasında imzalanan
14.08.2012 tarihli Mamak Altıağaç -Karaağaç-Hüseyingazi mahalleleri Kentsel
Yenileme Gecekondu Dönüşüm J projesine ilişkin protokol hazırlanmış ve 2985
sayılı Toplu Konut Kanunu , 5393 sayılı Belediye Kanunu ,775 sayılı
Gecekondu kanunu ve ilgili diğer kanunlar kapsamında imzalanmıştır.
İlgi e) de kayıtlı 04.09.2012
tarih ve 1564/1847 sayılı Belediyemiz Encümeninin kararında ilçemiz sınırlan
içerisinde bulunan Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi mahallelerinde
imarlaşmanın çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşmemesi ve mevcut
yapılaşmanın sağlıklı olamamasından dolayı iki mahallemizde Kentsel
Yenileme ( Gecekondu Dönüşüm ) projesi uygulanmasına karar verildiğinden
T.C.Başbakanlık Toplu Konut idaresi Başkanlığı ile Belediye Başkanlığımız
arasında imzalanan protokol ve hazırlanan Uygulama Yönetmeliği Çerçevesinde
kamulaştırma işlemleri yapılacağından 4650 sayılı kanun ile değişiklik
yapılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 5. ve 6. maddesi gereğince kamu
yararı kararı alınmasına karar verilmiştir.” denilmek sureti ile dava
konusu taşınmazın da bulunduğu alanda Kentsel Dönüşüm Projesinin
uygulanmasına karar verildiği ve bu kapsamda Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
ile protokol imzalandığı belirtilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; dosyada
mevcut Bilirkişiler İnşaat Mühendisi Zerrin Gürkök, Mimar Ayşe Dilek
Direskeneli, İnşaat Mühendisi Talat Ertunç, Mülk Bilirkişileri Nurçin Ünal
ve Fatma Akkaya’ya ait 19.03.2014 tarih ve 2013/509 dosya nolu raporda;
dava konusu parselde halen yıkık vaziyette gecekonduların bulunduğunun,
inşaat artıklarının ve molozlarının etrafta yığılı olduğunun, 205.sokak
üzerindeki marketin kapatılmış olduğunun, dava konusu parsele karşı komşu
durumda Harman Yolu İlk Öğretim Okulu’nun öğretime kapatılmış olduğunun,
belediye hizmetlerinin aksatılmış olduğunun ve fiili durumda taşınmaz ve
etrafında normal hayat koşullarının aksadığının tespit edildiği, dava
konusu taşınmaza fiilen el atıldığı bildirilmiştir.
Ancak her ne kadar bilirkişiler
tarafından dava konusu taşınmaza fiilen el atıldığı tespiti yapılmış ise
de; söz konusu tespitin dava konusu alanda başka maliklere ait
taşınmazların yıkılması ve normal yaşam koşullarının kentsel dönüşüm
projesinin uygulanması kapsamında aksaması sebeplerine dayandırıldığı, dava
dilekçesinde de açıkça belirtildiği üzere dava konusu taşınmaz üzerinde
davacıya ait herhangi bir yapı ya da ağacın bulunmadığı, bu itibarla davacının
dava konusu taşınmaz üzerindeki mülkiyetinin hisse payı ile sınırlı olduğu
ve bu anlamda dava konusu taşınmaza davalı idare tarafından herhangi bir
fiili el atmanın bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Davacı
vekili tarafından, müvekkilinin taşınmazının, Kentsel Yenileme ve Gecekondu
Dönüşüm Projesi alanında kaldığı, taşınmaza kamulaştırılmasız el
atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik
10.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve taşınmazın
mülkiyetinin davalılara devri istemiyle dava açılmış; Danıştay Başsavcısı
tarafından, davanın, davacıya ait taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından
bahisle 10.000 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine
ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı görülmüştür.
İdarenin
yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya
koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su
yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi, bakım ve
onarımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak
davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında
yargısal denetim yapan idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Anayasanın
125'inci maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı idari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde,
idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler
tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında
sayılmıştır.
Bu
durumda; davalılardan Mamak Belediyesi ile Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı arasında 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 775 sayılı Gecekondu
Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 3194
sayılı İmar Kanunu hükümleri çerçevesinde
"Altıağaç-Karaağaç-Hüseyingazi Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm
Projesi"ne ilişkin olarak hazırlanan 14.08.2012 tarihli protokolün
imzalandığı, protokol gereği anılan bölgenin Başbakanlık Toplu Konut
İdaresi Başkanlığınca 775 sayılı Kanun uyarınca Gecekondu Önleme Bölgesi
olarak ilan edildiği, 19.03.2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan
11.02.2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla proje alanında kalan
taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından acele
kamulaştırılmasına karar verildiği, anılan protokol gereği kamulaştırma
işlemlerinin davalı Mamak Belediyesince yürütüldüğü, dava konusu taşınmazın
söz konusu proje kapsamında kaldığı ve kamulaştırma işlemlerinin devam
ettiği; dava konusu uyuşmazlığın da, idarelerin yetkili organlarının kamu
gücünü kullanarak, res'en ve tek taraflı olarak tesis ettiği işlem/veya
işlemler nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zarardan kaynaklandığı; davacı
vekili tarafından da, bu işlemlerden doğan zararın tazmininin istenildiği
gözetildiğinde; davanın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan
idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler
tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi
gerekmektedir.
Ayrıca, her ne kadar davacı vekili dava dilekçesinin
sonuç kısmında dava konusu taşınmazda davacının hissesine tekabül eden alan
ile birlikte dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan ağaç bedelini de talep
etmiş ise de, sonuç kısmı dilekçe içeriği ile birlikte
değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmaz üzerine davacıya ait tesis ve
ağaç bulunmadığının açıkça belirtildiği, sonuç kısmında geçen ‘ ağaçlar’
ifadesinin sehven yazılmış olduğu, nitekim dosya kapsamında bulunana
bilirkişi raporlarında da aynı nedenle sadece taşınmazda davacının
hissesine düşen kısmın bedelinin hesaplandığı, ayrıca davacıya ait bir ağaç
ya da tesis tespitine ya da bedel hesaplamasına yer verilmediği görülmüştür.
Belirtilen
nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalılardan
Mamak Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Ankara
22.Asliye Hukuk Mahkemesi kararının tazminat talebine ilişkin kısım
yönünden kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay
Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalılardan Mamak Belediye
Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 22.Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin 09.04.2014 gün ve 2013/509 Esas sayılı KARARININ TAZMİNATA
İLİŞKİN KISIM YÖNÜNDEN KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
3-ESAS NO : 2014/814
KARAR NO : 2014/840
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Davalı Şirkette çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle kamu kurumuna
nakledilen davacının, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun
düzenlenmemesi nedeniyle uğradığı parasal kaybın giderilmesi istemiyle
açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : C.T.
Davalı : Türk Telekomünikasyon A.Ş.
Vekili : Av. Z.A.
O L A Y : Mersin il Telekom Müdürlüğü'nde görev
yapmakta iken kurumun özelleştirilmesi nedeniyle, 4046 sayılı Yasa uyarınca
29.4.2010 tarihinde Mersin Orman Bölge Müdürlüğü emrine atanan davacı, 5473
sayılı Kanun ve 5793 sayılı Kanun ile getirilen parasal hakların maaş nakil
ilmühaberine yansıtılmaması nedeniyle eksik ödemelerin tazmini talebiyle
yapmış olduğu 27.10.20,10 tarihli başvurusunun reddine ilişkin, davalının
28.10.2010 tarihli TTŞ.4.33.00.16/103-2-9697 sayılı işlemiptali ile dava
konusu idari işlem nedeniyle mahrum kaldığı ek ödemelerden doğan parasal
haklarının davalı şirketçe tarafına faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle,
27.12.2010 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı
vekilince birinci savunma dilekçesinde, davanın adli yargının görev alanına
girdiği öne sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
Mersin
2. İdare Mahkemesi; 8.3.2011 gün ve E:2010/2127, K:2011/195 sayı ile; Türk
Telekom A.Ş.'nin hisse devir (14.11.2005) tarihinde 399 sayılı KHK'ye tabi
sözleşmeli kapsam dışı personel statüsünde çalışan, 04.01.2010 tarihinde
406 sayılı Kanun'un Ek 29 ve 4046 sayılı Kanun'un 22.maddesi çerçevesinde
başka kuruma nakli için Devlet Personel Başkanlığı'na bildirilen ve
29.04.2010 tarihinde eski kurumundan ilişiği kesilerek Mersin Orman Bölge
Müdürlüğü emrine atanan davacı tarafından; 5473 ve 5793 sayılı Kanun ile
getirilen parasal hakların maaş nakil ilmühaberine yansıtılmaması nedeniyle
eksik ödemelerin tazmini ve maaş nakil ilmuhaberine eklenmesi istemiyle
yapılan 27.10.2010 günlü başvurunun 28.10.2010 gün ve 9697 sayılı işlemle
reddi üzerine anılan işlemiptali ile işlemden kaynaklanan parasal H.kayıplarının
yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan işbu davada; davalının
özel hukuk tüzel kişisi olması nedeniyle idari yargı yetkisi kapsamında
açılmış bir idari davadan söz etme olanağı bulunmadığından uyuşmazlığın
esasının özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenmesi
gerektiğinden bahisle, davayı görev yönünden reddetmiş; bu karar davacı
tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay
5. Dairesi: 18.11.2011 gün ve E:2011/5040, K:2011/6614 sayı ile, davalı
şirketin imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu hizmetinin yürütmekle görevli ve
yetkili kılınması nedeniyle, diğer özel hukuk tüzel kişilerinden farklı
olarak kimi kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı
Yasa hükümleri ile, kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personeli ilgili
olarak bazı kamusal görevler yüklenen davalı şirketin, belirtilen görevleri
kapsamında tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu
işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğu
sonucuna varıldığı ve aksi yöndeki kararda isabet görülmediği gerekçesiyle
davacının temyiz isteminin kabulüyle Mersin 2. İdare Mahkemesince verilen
kararın bozulmasına karar vermiştir.
Mersin
2. İdare Mahkemesi; 6.3.2012 gün ve E:2012/254, K:2012/166 sayı ile, bozma
kararına uymayarak, önceki görevsizlik kararında ısrar etmiş, bu karar
davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu; 21.11.2012 gün ve E:2012/1855, K:2012/2184
sayı ile, uyuşmazlığın idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna
varıldığı gerekçesiyle, davacının temyiz isteminin kabulüne ve Mersin 2.
İdare Mahkemesinin 6.3.2012 gün ve E:2012/254, K:2012/166 sayılı kararının
bozulmasına karar vermiştir.
MERSİN
2.İDARE MAHKEMESİ: 25.9.2013 gün ve E:2013/948 sayı ile, Mahkemelerinin
6.3.2012 gün ve E:2012/254, K:2012/166 sayılı kararını bozan Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulu'nun 21.11.2012 gün ve E:2012/1855, K:2012/2184 sayılı
kararına uyulduktan sonra, davalı tarafından süresinde verilen 1. savunma
dilekçesinde görev itirazında bulunulduğundan, dosya incelenerek itirazın
gereğinin görüşüldüğü; davalı Şirketin, Telekomünikasyon Kurumuyla
imzaladığı "Telekomünikasyon Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin
İmtiyaz Sözleşmesi" ile belli bir kamu hizmetini yürütmek görev ve
yetkisi ile donatıldığı, bu görev ve yetkiler dahilinde bazı kamusal ayrıcalıklara
ve yükümlülüklere sahip olması nedeniyle herhangi bir özel hukuk tüzel
kişisinden farklı bir hukuki statü içinde bulunduğu; bu durumda, imtiyaz
sözleşmesi ile bir kamu hizmetini yürütmekle görevli ve yetkili kılınması
nedeniyle, diğer özel hukuk kişilerinden farklı olarak kimi kamusal
ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı Yasa hükümleri ile,
kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personeli ile ilgili olarak bazı
kamusal görevler yüklenen davalı Şirketin belirtilen görevleri kapsamında
tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğundan, davalı
tarafından yapılan görev itirazının yerinde olmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle;
davalının görev itirazının reddine ve mahkemelerinin görevli olduğuna karar
vermiştir.
Davalı
vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası
ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar "tekel" olarak
yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk
Telekom'un, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki
son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu
payı %50' nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir
kuruluş olduğu; özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden % 55'inin, Bakanlar
Kurulu'nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı "Türk Telekomünikasyon
Anonim Şirketinin" % 55 oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına
İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında
Karar"ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile Ojer
Telekomünikasyon A.Ş.'ne satıldığı; Anayasa'nın 128. maddesinde,
"Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür" hükmünün yer aldığı; 406 sayılı Yasa'nın Ek 29.
maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanunla değişik birinci
fıkrasında, "Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde
ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a)
bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen
asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli
personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden
yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde
Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakli için
Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret,
harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali
ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır..." hükmünün yer
aldığı; bu duruma göre, davalı Türk Telekom hisselerinin devrinin fiilen
gerçekleştiği tarihten sonra davacı ile davalı şirket arasındaki uyuşmazlığın,
01/01/2006 tarihinden itibaren yeni nakil belgesi düzenleninceye kadar
geçen süre içinde tahakkuk eden zam ve tazminatlar ile maaş nakil
ilmühaberinin düzenlendiği tarihinden itibaren ödenmesi gerektiği halde
ödenmeyen eksik ücretlerinin yasal faizi ile ödenmesi ve davalının redde
ilişkin işleminin iptali talebinden kaynaklandığı; öte yandan, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı
Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde:
/ "a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5md) idari işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal
davaları, / İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan
muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, /
(Değişik:18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar." idari dava türleri
olarak sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu
tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabileceği; dolayısıyla, davanın
açıldığı tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk
Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması karşısında, ortada idari yargı yetkisi
kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmenin olanaksız
olduğu; belirtilen tüm bu hususlara göre, daha önce davalı şirkette görev
yapmış olan davacı ile özelleştirilen kuruluş arasındaki uyuşmazlık konusu
davanın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin
görevli bulunduğu gerekçesiyle; 2247 sayılı Kanun'un 10. ve 13. maddeleri
gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığına gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk
Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR,
Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet
AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında;
l-İLK İNCELEME: Dosya örneği üzerinde 2247 sayılı
Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı vekilinin
anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev
itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda
bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen
biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile
4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen, sonrasında Kamu Kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin düzeltilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine
ilişkin işlemiptali ile mahrum kaldığı ek ödemelerden doğan parasal
haklarının faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine
ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri
uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve özel
hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı
ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa maddesinin
verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam
Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim Kurulunun
31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle yürürlüğe
konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde davalı Kurumda çalışmakta iken 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi
ile 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel
Başkanlığına bildirilen ve sonrasında kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından; maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi istemiyle yapılan
başvurusunun reddine ilişkin işlemiptali ve yoksun kaldığı parasal hakların
ödenmesi istemiyle 27.12.2010 tarihinde dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu
kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması
karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava
bulunduğundan sözetmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk
hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile
Mersin 2. İdare Mahkemesinin Görevlilik Kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Mersin 2.İdare
Mahkemesinin 25.9.2013 gün ve E:2013/948 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ
KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
4-ESAS NO : 2014/821
KARAR NO : 2014/843
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Davalı Şirkette çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle kamu kurumuna
nakledilen davacının, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun
düzenlenmemesi nedeniyle uğradığı parasal kaybın giderilmesi istemiyle
açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : N.Y.
Davalı : Türk Telekomünikasyon A.Ş.
Vekili : Av. D.G.
O L A Y
: Balıkesir il Telekom Müdürlüğü'nde görev yapmakta iken kurumun
özelleştirilmesi nedeniyle, 4046 sayılı Yasa uyarınca 17.7.2006 tarihinde Balıkesir
İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü emrine atanan davacı, 40+40 TL’lik ek
ödemenin ve 2,32’lik enflasyon farkının maaş nakil ilmühaberine
yansıtılması için yapmış olduğu başvurusunun reddine ilişkin Balıkesir İl
Telekom Müdürlüğünün 07.10.2011 tarih ve 381206 sayılı işleminin iptali ile
maaş nakil ilmühaberinin yeniden söz konusu tutarlar eklenerek düzenlenmesi
istemiyle, 26.10.2011 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
Balıkesir
İdare Mahkemesi:31.10.2011 gün ve E:2011/1707, K:2011/1439 sayı ile,
hisselerinin tamamı Hâzineye ait olan Türk Telekomünikasyon A.Ş’nin,
"Türk Telekom Anonim Şirketinin % 55 oranındaki hisselerinin blok
olarak satışına ilişkin nihai devir işlemlerine dair kararın yürürlüğe
konulması hakkında karar" başlıklı 25.07.2005 tarih ve 2005/9146
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca %55 oranındaki hissesinin blok
olarak satışının gerçekleştirildiği ve bu suretle Türk Telekomünikasyon
A.Ş’nin özelleştirilmesi sürecinin tamamlandığı; bu itibarla, 406 sayılı
kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket olan, hisse devir
sözleşmeleri tamamlanarak özelleştirilen ve Hazine hissesinin %50’nin altma
düşmesiyle kamu iktisadi kuruluşu olmaktan çıkarak kamu iştirakçisi haline
gelmesi nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarına uygulanan mevzuata tabi
bulunmayan Türk Telekomünikasyon A.Ş’ni kamu kurumu olarak kabul etmek
mümkün olmadığından, adı geçen şirketin (davalının), davacının talebinin
reddi yönünde tesis edilmiş olan işlemini de, idari işlem ile ilgili olarak
yukarıda aktarılan bilgiler doğrultusunda, idari bir işlem kabul etmenin
hukuken mümkün olmadığı; bu nedenle, davacının, mahrum kaldığını öne
sürdüğü parasal hakları için halen çalışmakta olduğu idareye başvurarak,
başvurusunun reddi halinde bu işleme karşı dava açması gerekirken, idari
bir makam olmayan özel hukuk tüzel kişiliğini haiz Türk Telekomünikasyon
A.Ş tarafından davacı hakkında tesis edilen işleme karşı açılan davanın
görüm ve çözümünün adli yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle;
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü
uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; bu karar davacı tarafından
temyiz edilmiştir.
Danıştay
5. Dairesi: 5.7.2012 gün ve E:2012/1821, K:2012/5111 sayı ile, davalı şirketin
imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu hizmetinin yürütmekle görevli ve yetkili
kılınması nedeniyle, diğer özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak kimi
kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı Yasa
hükümleri ile, kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personeli ilgili olarak
bazı kamusal görevler yüklenen davalı şirketin, belirtilen görevleri
kapsamında tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu
işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğu
sonucuna varıldığı ve aksi yöndeki kararda isabet görülmediği gerekçesiyle
davacının temyiz isteminin kabulüyle Balıkesir İdare Mahkemesince verilen
kararın bozulmasına karar vermiş; karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
16.4.2013 gün ve E:2013/91, K:2013/3073 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Dava
dilekçesinin tebliğ edilmesi üzerine davalı vekilince birinci cevap
dilekçesinde, davanın adli yargının görev alanına girdiği öne sürülerek
görev itirazında bulunulmuştur.
BALIKESİR
İDARE MAHKEMESİ:19.3.2014 gün ve E:2013/1365 sayı ile, bakılan uyuşmazlığa
konu edilerek iptali istenilen idari işlemkamu gücünü kullanan davalı
idarece tek taraflı irade beyanı ile tesis edilmiş olduğu, kamu görevlisi
olarak görev yapan davacıya eksik ödeme yapılıp yapılmadığının tespiti
suretiyle bakılan davanın hukuki çözümlemesinin yapılacağı dikkate
alındığında davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olup görev
itirazının yerinde görülmediği gerekçesiyle; davalı idarenin görev
itirazının reddine, davaya bakmakla Mahkemelerinin görevli olduğuna karar
vermiştir.
Davalı
vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası
ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar "tekel"
olarak yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan
Türk Telekom'un, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki
son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu
payı %50' nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir
kuruluş olduğu; özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden % 55'inin, Bakanlar
Kurulu'nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı "Türk Telekomünikasyon
Anonim Şirketinin" % 55 oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına
İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında
Karar"ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile Ojer
Telekomünikasyon A.Ş.'ne satıldığı; Anayasa'nın 128. maddesinde,
"Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür" hükmünün yer aldığı; 406 sayılı Yasa'nın Ek 29.
maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanunla değişik birinci
fıkrasında, "Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde
ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a)
bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen
asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli
personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden
yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde
Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakli için
Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret,
harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali
ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır..." hükmünün yer
aldığı; bu duruma göre, davalı Türk Telekom hisselerinin devrinin fiilen
gerçekleştiği tarihten sonra davacı ile davalı şirket arasındaki uyuşmazlığın,
01/01/2006 tarihinden itibaren yeni nakil belgesi düzenleninceye kadar
geçen süre içinde tahakkuk eden zam ve tazminatlar ile maaş nakil
ilmühaberinin düzenlendiği tarihinden itibaren ödenmesi gerektiği halde
ödenmeyen eksik ücretlerinin yasal faizi ile ödenmesi ve davalının redde
ilişkin işleminin iptali talebinden kaynaklandığı; öte yandan, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı
Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde:
/ "a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5md) idari işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal
davaları, / İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan
muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, /
(Değişik:18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar." idari dava türleri
olarak sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu
tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabileceği; dolayısıyla, davanın
açıldığı tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk
Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması karşısında, ortada idari yargı yetkisi
kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmenin olanaksız
olduğu; belirtilen tüm bu hususlara göre, daha önce davalı şirkette görev
yapmış olan davacı ile özelleştirilen kuruluş arasındaki uyuşmazlık konusu
davanın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin
görevli bulunduğu gerekçesiyle; 2247 sayılı Kanun'un 10. ve 13. maddeleri
gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığına gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR,
Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet
AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında;
l-İLK İNCELEME:Dosya örneği üzerinde 2247 sayılı
Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı vekilinin
anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev
itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda
bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen
biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile
4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen, sonrasında Kamu Kurumu emrine atanan davacı tarafından; 40+40
TL’lik ek ödemenin ve 2,32’lik enflasyon farkının maaş nakil ilmühaberine
yansıtılması için yapmış olduğu başvurusunun reddine ilişkin işlemiptali
ile maaş nakil ilmühaberinin yeniden söz konusu tutarlar eklenerek düzenlenmesi
istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin
devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk
Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar
ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tâbi olarak
kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı
personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır…”
denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu personel
hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan personel iş
mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere
ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmüne
yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 29.1.2000
tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004 tarihleri
arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la değişik
birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının
yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin
(a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde davalı Kurumda çalışmakta iken 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi
ile 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel
Başkanlığına bildirilen ve sonrasında kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından; 40+40 TL’lik ek ödemenin ve 2,32’lik enflasyon farkının maaş
nakil ilmühaberine yansıtılması için yapmış olduğu başvurusunun reddine
ilişkin işlemiptali istemiyle 26.10.2011 tarihinde dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu
kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması
karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava
bulunduğundan sözetmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk
hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile
Balıkesir İdare Mahkemesinin Görevlilik Kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Balıkesir İdare Mahkemesinin
19.3.2014 gün ve E:2013/1365 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA,
22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
5-ESAS NO : 2014/828
KARAR NO : 2014/847
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Türk
Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A
R
Davacı : M.A.
Vekili : Av. A.K.
Davalı : Türk Telekomünikasyon A.Ş.
Vekili : Av. G.Ç.
O L A Y
: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 19.06.1993 tarihinde davalı
idarede çalışmaya başladığını,Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin
özelleştirilmesi sonucunda 4046 sayılı yasanın 22. maddesine istinaden
adının Devlet Personel Başkanlığına bildirildiğini ve 31.07.2006 tarihinde
Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğüne 657 sayılı Yasaya tabi memur olarak
atamasının yapıldığını, nakil sırasında davalı idarenin düzenlediği maaş
nakil ilmühaberinde yapılan incelemede, en son aldığı maaş tutarının nazara
alınmadığını, ayrıca, 2006 yılında verilen %2,32 enflasyon farkının,
(40+40) olarak nitelendirilen denge tazminatının maaşına eklenmediğini fark
ettiğini, buna istinaden ek ödeme tutarlarının ödenmesi ve maaş nakil
ilmühaberine eklenmesini talep ettiğini, bu talebe davalı idare tarafından
cevap verilmeyerek zımnen reddedildiğini belirterek, söz konusu ret
işleminin iptali ile mali haklarının faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle
idari yargıda dava açmıştır.
Davalı
Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekili süresi içinde verdiği cevap dilekçesinde
özetle; görev itirazında bulunmuştur.
Hatay
İdare Mahkemesi: 01.04.2011 gün, E:2010/1517, K:2011/533 sayı ile özetle,
davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle görev yönünden
reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Danıştay 5.Dairesi 28.03.2012
gün, E:2011/8228, K:2012/1574 sayı ile özetle, ‘’… imtiyaz sözleşmesi ile
bir kamu hizmetini yürütmekle görevli ve yetkili kılınması nedeniyle, diğer
özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak kimi kamusal ayrıcalıklara ve
yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı Yasa hükümleri ile, kamu kurumlarına
nakil hakkı bulunan personeli ile ilgili olarak bazı kamusal görevler yüklenen
davalı şirketin, belirtilen görevleri kapsamında tesis ettiği işlemlerin
idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların
idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna varılmakta olup aksi yöndeki
kararda hukuki isabet görülmemiştir.’’ demek suretiyle kararın 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca hükmün
bozulmasına karar vermiş, bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebi üzerine
Danıştay 5. Dairesi 05.03.2013 gün ve E:2012/11138, K:2013/1655 sayılı
ilamı ile karar düzeltme isteminin reddine karar vermiştir.
Hatay İdare Mahkemesi: Danıştay’ın bozma ilamına uyarak
yaptığı yargılamada, 29.11.2013 gün, E:2013/1254 sayı ile özetle, davalı
Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekilinin görev itirazının reddine karar
vermiştir.
Davalı Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekilince süresi
içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle
başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası ile birlikte Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı: Telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar "tekel"
olarak yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan
Türk Telekom'un, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten,ancak kuruluş
yasasındaki son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve
sermayesindeki kamu payı %50' nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu
niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğunu, özelleştirme kapsamında bulunan
Türk Telekomünikasyon A.Ş.'deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden %
55'inin, Bakanlar Kurulu'nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı "Türk
Telekomünikasyon Anonim Şirketinin" % 55 oranındaki Hissesinin Blok
Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe
Konulması Hakkında Karar"ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi
ile Ojer Telekomünikasyon A.Ş.'ne satıldığını, Anayasa'nın 128. maddesinde,
"Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür" hükmünün yer aldığını,406 sayılı Yasa'nın Ek 29.
maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanunla değişik birinci
fıkrasında, "Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde
ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a)
bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen
asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli
personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden
yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde
Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakli için
Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret,
harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali
ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır..." denilmek
suretiyle yasa koyucu tarafından Türk Telekom'da çalışan kapsam dışı
personelin, kamu personeli sayıldığını, bu duruma göre, davalı Türk Telekom
hisselerinin devrinin fiilen gerçekleştiği tarihten sonra davacıyla davalı
Şirket arasındaki uyuşmazlığın, bir özel hukuk ilişkisi niteliğini
taşıdığını, öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun
"İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2.
maddesinin değişik 1 numaralı bendinde: "a) (Değişik:
8.6.2000-4577/5md) idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve
maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri
için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları, c) (Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.)
Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan
uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan
her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara
ilişkin davalar."ın İdari dava türleri olarak sayıldığını, kural
olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan
davalara bakılabileceğini, dolayısıyla, işlem tesis edildiği tarihte davalı
mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.nin
davalı olması karşısında, ortada idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmenin olanaksız olduğunu, belirtilen tüm bu
hususlara göre, daha önce davalı şirkette görev yapmış olan davacının
isteminin, özelleştirilen kuruluş tarafından zımnen reddedilmesi üzerine
açılan davanın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı
yerinin görevli bulunduğunu belirterek, 2247 sayılı Kanun'un 10 ve 13.
maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı Türk Telekomünikasyon A.Ş.
vekilinin anılan Yasanın 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak
yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve dahi 12/1. maddede belirtilen süre
içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca,
davalı Türk Telekomünikasyon AŞ. Bakımından 10.maddede öngörülen biçimde
olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil
KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu
ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette memur olarak görev yapmakta iken, 4046 sayılı Yasa'nın 22.
maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında ise
Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğüne 657 sayılı yasaya tabi devlet memuru
olarak atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi
istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemiptali ile ek ödeme
tutarlarının ödenmesi ve maaş nakil ilmühaberine eklenmesi talebiyle
açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde,telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş
bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim Kurulunun
önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen
kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu personel hakkında
bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı
uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin
kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmüne yer
verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı
ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa
maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon
A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim
Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle
yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış
düzenlenmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle
dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik
1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca yapılan
başvurunun kabulü ile, Hatay idare Mahkemesince verilen görevlilik
kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Hatay İdare
Mahkemesinin 29.11.2013 gün ve E:2013/1254 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ
KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
6-ESAS NO : 2014/831
KARAR NO : 2014/849
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Davalı Şirkette çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle kamu kurumuna
nakledilen davacının, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun
düzenlenmemesi nedeniyle uğradığı parasal kaybın giderilmesi istemiyle
açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : C.K.
Vekili : Av. A.K.
Davalı : Türk Telekom A.Ş.
Vekili : Av. G.Ç.
O L A Y
: İl Telekom Müdürlüğünde görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi
ile 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel
Başkanlığına bildirilen davacı, 16.8.2006 tarihinde kamu kurumu emrine
atanmıştır.
Davacı
davalı idareden, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesini istemiş; bu isteği
zımnen reddedilmiştir.
Davacı vekili; davalı idare işleminin iptaline
karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı
vekilince birinci savunma dilekçesinde, davanın adli yargının görev alanına
girdiği öne sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
Hatay İdare Mahkemesi: 8.4.2009 gün ve E:2008/1396,
K:2009/454 sayı ile, iptali istenilen işlem tesis edildiği tarihte davalı
mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekom A.Ş.’nin olması
karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava
bulunduğundan söz edilemeyeceğinden, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine
göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna
varıldığı gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu
karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay
5. Daire Başkanlığı: 17.3.2010 gün ve E:2009/5566, K:2010/1497 sayı ile,
imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu hizmetinin yürütmekle görevli ve yetkili
kılınması nedeniyle, diğer özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak kimi
kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı Yasa
hükümleri ile, kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personeli ilgili olarak
bazı kamusal görevler yüklenen davalı şirketin, belirtilen görevleri
kapsamında tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu
işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğu
sonucuna varılmakta olduğu aksi yöndeki kararda isabet görülmediği
gerekçesiyle davacının temyiz isteminin kabulüyle Hatay İdare Mahkemesince
verilen kararın bozulmasına karar vermiştir.
Hatay İdare Mahkemesi: 20.4.2011 gün ve E:2010/952,
K:2011/584 sayı ile, önceki kararında ısrar ederek, incelenen uyuşmazlıkta
davalının özel hukuk tüzel kişisi olması karşısında, idari yargı yetkisi
kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmenin olanaksız
olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar,
davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu: 21.11.2012
gün ve E:2012/93, K:2012/2170 sayı ile, imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu
hizmetini yürütmekle görevli ve yetkili kılınması nedeniyle, diğer özel
hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak kimi kamusal ayrıcalıklara ve
yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı Yasa hükümleri ile kamu kurumlarına
nakil hakkı bulunan personeli ile ilgili olarak bazı kamusal görevler
yüklenen davalı şirketin, belirtilen görevleri kapsamında tesis ettiği
işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden kaynaklanan
uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna varılmakta
olup, aksi yöndeki kararda hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle, davacının
temyiz isteminin kabulüne, Hatay İdare Mahkemesinin 20.4.2011 günlü,
E:2010/952, K:2011/584 sayılı kararının bozulmasına karar vermiştir.
HATAY İDARE MAHKEMESİ: 29.11.2013 gün ve E:2013/1416
sayı ile, bozma kararına uyarak, 406 sayılı Yasa'nın Ek 29. maddesi
hükümleri uyarınca, kamu kurumuna nakil hakkı bulunan personelden hizmet
sözleşmesi feshedilenlerin 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesi uyarınca
yeniden kamu personeli statüsüne girdiğinde kendilerine ödenecek ücretin
hesaplanması görevinin idari nitelik taşıdığı, bu hesaplama konusunda T.
Telekomünikasyon A.Ş.'nin görevli kılındığı, anılan şirketin belirlediği
atamaya esas ücrete göre personele atandığı kurumda ödenecek maaşın tespit edilecek
olması dolayısıyla T. Telekomünikasyon A.Ş. tarafından düzenlenen maaş
nakil ilmühaberinin kamu görevlisi olan kişinin hukukunu etkilemesi, öte
yandan davacının kamu kurumuna atanmasıyla kamu personeli statüsüne girmesi
karşısında, kamu görevlisinin maaşının hatalı hesaplandığı iddiasına
dayandırılan ve bu nedenle maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi
istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlembir idari uyuşmazlık
yarattığı kuşkusuz olup bu nedenle bu işlemiptali ile parasal H.istemiyle
açılan davanın görülmesi ve çözümlenmesi görevinin idari yargıya ait olduğu
gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazının reddine ve Mahkemelerinin
görevliliğine karar vermiştir.
Davalı
vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası
örneği ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar "tekel"
olarak yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan
Türk Telekom'un, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki
son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu
payı %50' nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir
kuruluş olduğu; özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden % 55'i, Bakanlar
Kurulu'nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı "Türk Telekomünikasyon
Anonim Şirketinin" % 55 oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına
İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında
Karar"ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile Ojer
Telekomünikasyon A.Ş.'ne satıldığı; Anayasa'nın 128. maddesinde,
"Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür" hükmünün yer aldığı; 406 sayılı Yasa'nın Ek 29.
maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanunla değişik birinci
fıkrasında, "Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde
ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a)
bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen
asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli
personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden
yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde
Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakli için
Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret,
harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali
ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır..." denilmek
suretiyle yasa koyucu tarafından Türk Telekom'da çalışan kapsam dışı personelin,
kamu personeli sayıldığı; bu duruma göre, davalı Türk Telekom hisselerinin
devrinin fiilen gerçekleştiği tarihten sonra davacıyla davalı Şirket
arasındaki uyuşmazlığın, bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığı, öte
yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde: "a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5md) idari
işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile
hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal
edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı
davaları, c) (Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz
şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu
hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari
sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar."ın
İdari dava türleri olarak sayıldığı, kural olarak, idari yargıda ancak
Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabileceği;
dolayısıyla, işlem tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu
niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.nin davalı olması karşısında,
ortada idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan
söz etmenin olanaksız olduğu; belirtilen tüm bu hususlara göre, daha önce
davalı şirkette görev yapmış olan davacının isteminin; özelleştirilen
kuruluş tarafından reddedilmesi üzerine açılan davanın özel hukuk
hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu;
bu nedenlerle, 2247 sayılı Kanun'un 10 ve 13. maddeleri gereğince, olumlu
görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı’na
gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri
BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet
AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında;
l-İLK İNCELEME: Dosya örneği üzerinde 2247 sayılı
Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı vekilinin
anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev
itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda
bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen
biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin
herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR
PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki
sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile
4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen, sonrasında Kamu Kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin düzeltilmesi istemiyle yaptığı başvurunun zımnen
reddine ilişkin işlemiptali istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini
ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu Kanun ve
görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten sonra,
anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı Yasa
ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı %50’nin
altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003 tarihinden
önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı Yasa’nın Geçici 3.
maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK’nin ekindeki
“B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile
diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…” denilerek,
yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar
ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında kamu kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin düzeltilmesi istemiyle yapılan başvurusunun zımnen reddine
ilişkin işlemiptali istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu
kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması
karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan
sözetmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre
görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile
Hatay İdare Mahkemesinin Görevlilik Kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Hatay İdare Mahkemesinin 29.11.2013 gün ve E:2013/1416 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
7-ESAS NO : 2014/832
KARAR NO : 2014/850
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 2547 sayılı Yasanın 35.
maddesi uyarınca öğretim üyesi yetiştirilmek üzere başka bir üniversitede görevlendirilen
davacının, mecburi hizmet yükümlülüğünün iptali istemiyle açtığı davanın,
ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : H.G.
Davalı : Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Rektörlüğü
Vekili : Av. H.K.
O L A Y : Davacı, dava dilekçesinde, Yüzüncü Yıl
Üniversitesi adına 2547 sayılı Yasa’nın 35. maddesi uyarınca Ankara
Üniversitesinde doktora eğitimi alması nedeniyle davalı Üniversite ile
imzalamış olduğu kefalet senedine göre yerine getirmesi gereken mecburi
hizmet yükümlülüğünün iptali ile noter senedinin iadesi istemiyle davalı
idareye vermiş olduğu dilekçesindeki talebinin reddine ilişkin davalı
Üniversitenin 23.8.2013 gün ve 718 sayılı işleminin iptali istemiyle idari
yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı
idare vekilince birinci savunma dilekçesinde, taahhüt ve kefalet senedinin
davacı ve kefilleri tarafından tek taraflı olarak imzalanıp idareye karşı
taahhütte bulunulduğunu, taraflar arasında yüklenme ve kefalet senedinden
doğan alacak borç ilişkisi nedeniyle özel hukuk hükümlerine göre adli
yargının görevli olduğunu ileri sürerek, görev itirazında bulunulmuştur.
VAN 1. İDARE MAHKEMESİ: 10.12.2013 gün ve E:2013/1693 sayı ile, 2547
sayılı Yasa’nın 35., 2914 sayılı Yasa’nın 20. ve Bir Üniversite Adına Bir
Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında
Yönetmeliğin 4. maddelerinden söz ederek, davalı idarenin kamu gücüne
dayalı olarak tesis ettiği mecburi hizmet yükümlülüğünden kaynaklanan
işlemidari yargıda görülen iptal davalarının konusuna girdiği sonucuna
varıldığı gerekçesiyle görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı idare vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılması yolunda süresi içerisinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosya
örneği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET
BAŞSAVCISI; Olayda, davacı
görevlendirilmeden önce yüklenme senedi ve kefalet senedi ile, Üniversiteye
karşı mecburi hizmet yükümlülüğü ya da parasal karşılığı taahhüt edilmek
suretiyle Üniversite ile araştırma görevlisi arasında, tarafların
karşılıklı H.ve yükümlülüklerini içeren bir sözleşme ilişkisi kurulduğu,
dolayısıyla, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşmeden diğer bir
ifadeyle yüklenme ve kefalet senedinde yer alan borçtan kaynaklandığı,
sözleşmede yer alan borçtan kaynaklanan uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine
göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu bu nedenlerle
2247 sayılı Kanun’un 10. ve 13. maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine
karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri
BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet
AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında;
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosya örneği
üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye
göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen
yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede
belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı
anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR
PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki
sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 2547 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca
davalı Üniversite adına Ankara Üniversitesinde doktora öğrencisi olarak
görevlendirilen davacının, davalı üniversite lehine yüklendiği mecburi hizmet
yükümlülüğünün iptali ile noter senedinin iadesi istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemiptali istemiyle açılmıştır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun, “Öğretim elemanı yetiştirme” başlıklı 35.
maddesinde “Yükseköğretim kurumları; kendilerinin ve yeni kurulmuş
ve kurulacak diğer yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı için yurt içinde ve
dışında, kalkınma planı ilke ve hedeflerine ve Yükseköğretim Kurulunun
belirteceği ihtiyaca ve esaslara göre öğretim elemanı yetiştirirler.
(Ek fıkralar: 17/8/1983-2880/18
md.) Öğretim elemanı yetiştirilmesi
amacıyla üniversitelerin araştırma görevlisi kadroları, araştırma veya
doktora çalışmaları yaptırmak üzere başka bir üniversiteye, Yükseköğretim
Kurulunca geçici olarak tahsis edilebilir. Bu şekilde doktora veya tıpta
uzmanlık veya sanatta yeterlik payesi alanlar, bu eğitimin sonunda
kadrolarıyla birlikte kendi üniversitelerine dönerler.
Yurt içi veya yurt dışında yetiştirilen öğretim
elemanları, genel hükümlere göre bağlı oldukları yükseköğretim kurumlarında
mecburi hizmetlerini yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüğü yerine
getirmeyenlere, yükseköğretim kurumlarında görev verilmez. Özel kanunlarla
getirilen mecburi hizmet çalışmaları bu hüküm dışındadır.” hükmüne yer
verilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak
görev yapmakta iken, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 35.maddesi
uyarınca davalı idare adına Ankara Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim
yapmak üzere görevlendirilen davacının, doktora öğrencisi olarak Ankara
Üniversitesine gönderilmesinden önce düzenlenen sözleşme uyarınca mecburi
hizmet yükümlülüğü getirildiği ve bu yükümlülük ile noter senedinin iptali
istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemiptali istemiyle bakılan
davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu
duruma göre, taahhüt ve kefalet senedinin davacı ve kefilleri tarafından
tek taraflı olarak imzalanarak idareye karşı taahhütte bulunulması
karşısında, davacı tarafından mecburi hizmet yükümlülüğünün ve tazminat
yükümlülüğünün iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde adli
yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile
davalı Rektörlük vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Van 1. İdare
Mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalı Rektörlük vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Van
1.İdare Mahkemesinin 10.12.2013 gün ve E:2013/1693 sayılı KARARININ
KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
8-ESAS NO : 2014/851
KARAR NO : 2014/861
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 2547 sayılı Yasanın
35. maddesi uyarınca başka bir üniversitede görevlendirilen davacının
taahhüt ve kefalet senedinin iptali istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : T.K.
Vekili :
Av. M.D.
Davalı : Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Rektörlüğü
Vekili : Av. H.K.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde; 2547
sayılı Kanunun 35. Maddesi gereğince Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeki
lisansüstü eğitimden kaynaklanan mecburi hizmet yükümlülüğünün kaldırılması
ve imzalanmış olan Taahhütname ve Kefaletname Senedinin iadesi istemiyle
yapılan başvurunun zımni reddi sebebiyle zımni red işleminin iptali ile
davacının 657 sayılı Kanunun Ek 35. Maddesi uyarınca mecburi hizmet
yükümlülüğünün kaldırılması ve söz konusu senedin iptali istemiyle idari
yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı
idare vekili cevap dilekçesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararları
doğrultusunda, taahhüt ve kefalet senedine ilişkin davalarda görevli ve
yetkili mahkemenin adli yargı yeri olduğu belirtilerek görev itirazında
bulunmuştur.
VAN 1. İDARE MAHKEMESİ: 22.03.2013 gün ve E:2011/1156 sayılı görevlilik
kararında özetle; 2547 sayılı Yasanın 35. maddesi uyarınca başka bir
üniversitede öğretim üyesi yetiştirme programı kapsamında eğitim yapmak
üzere görevlendirilmesindeki amaç göz önüne alındığında, davacının taahhüt
ve kefalet senedini idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi
ile imzaladığının kabulü mümkün olmadığı gibi, bu senedin ihtiva ettiği
yaptırımların, kamu hukuku düzenlemeleri ve hizmet gereklerine dayandığı
gerçeği karşısında, senedin icrası aşamasında ortada özel hukuk alanını
ilgilendiren bir uyuşmazlığın varlığından söz etmeye olanak
bulunmadığından, idarece kamu gücüne dayanılarak ve tek yanlı irade ile
kurulan taahhüt ve kefalet senedinde yer alan yaptırımların uygulanmasına
ilişkin işlemiptali isteminden doğan uyuşmazlığın çözümünde idari yargı
yerinin görevli olduğu gerekçe gösterilmek suretiyle görev itirazının reddi
ile görevlilik kararı vermiştir.
Davalı idare vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine dava dosya örneği Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI:
“…Dava
konusu uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmeden diğer bir ifadeyle
yüklenme ve kefalet senedinde yer alan borçtan kaynaklanmaktadır. 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun öğretim elemanı yetiştirmeye ilişkin 35.
maddesinde: Yükseköğretim kurumlan; kendilerinin ve yeni kurulmuş ve
kurulacak diğer yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı için yurt içinde ve
dışında, kalkınma planı ilke ve hedeflerine ve Yükseköğretim Kurulunun
belirteceği ihtiyaca ve esaslara göre öğretim elemanı yetiştirirler. (Ek
fıkra: 17/08/1983 - 2880/18 nıd.) Öğretim elemanı yetiştirilmesi amacıyla
üniversitelerin araştırma görevlisi kadroları, araştırma veya doktora
çalışmaları yaptırmak üzere başka bir üniversiteye, Yükseköğretim Kurulunca
geçici olarak tahsis edilebilir. Bu şekilde doktora veya tıpta uzmanlık
veya sanatta yeterlik payesi alanlar, bu eğitimin sonunda kadrolarıyla
birlikte kendi üniversitelerine dönerler.
(Ek
fıkra: 17/08/1983 - 2880/18 md.) Yurt içi veya yurt dışında yetiştirilen
öğretim elemanları, genel hükümlere göre bağlı oldukları yükseköğretim
kurumlarında mecburi hizmetlerini yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüğü
yerine getirmeyenlere, yükseköğretim kurumlarında görev verilmez. Özel
kanunlarla getirilen mecburi hizmet çalışmaları bu hüküm dışındadır.” hükmü
yer almaktadır.
Olayda,
davacının Gazi Üniversitesi’nde görevlendirilmeden önce Van 1. Noterliğinin
20.06.2003 tarihli 8993 yevmiye nolu yüklenme senedi ve kefalet senedi ile,
mecburi hizmet süresi dolmadan hizmetinde bulunduğu Yüksek Öğretim Kurumu
ve mecburi hizmetinin devredildiği kurum tarafından görevden çekilmiş
sayıldığında mecburi hizmetine tekabül eden ödemelerin tamamının ve % 50
fazlası ile ayrıca bu ödemelere ilişkin sarf tarihinden itibaren hesaplanacak
yasal vs. vergi ve kanuni ödemelerle birlikte Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
emrine nakden ve defaten ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Söz konu
yüklenme ve kefalet senedi ile, Üniversiteye karşı mecburi hizmet yükümlülüğü
ya da parasal karşılığı taahhüt edilmek suretiyle Üniversite ile araştırma
görevlisi arasında, tarafların karşılıklı H.ve yükümlülüklerini içeren bir
sözleşme ilişkisi kurulduğu açıktır.
Dolayısıyla,
uyuşmazlık taraflar arasındaki sözleşmeden diğer bir ifadeyle yüklenme ve
kefalet senedinde yer alan borçtan kaynaklandığı; sözleşmede yer alan
borçtan kaynaklanan uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve
çözümünde adli yargı yeri görevli bulunduğu…” gerekçesiyle, 2247 sayılı
Kanun'un 10. ve 13. maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı
çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine
karar verilerek olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan
22.09.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dosya örneği üzerinde
2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı
idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun
olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen
süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca,
10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı
anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Filiz BUDAK’ın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi adına, 2547
sayılı Kanun’un 35.maddesi uyarınca Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
kapsamında Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimi almış ve bunun
karşılığında, kefalet senedi ile mecburi hizmet yükümlüğüne girmiş olan
davacının, kefalet senedi kapsamında olan mecburi hizmet yükümlüğünün
kaldırılması ve kefalet senedinin iptali istemiyle davalı idareye yaptığı
başvurunun zımnen reddi üzerine; bu işlemiptali istemiyle açılmıştır
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun, “Öğretim elemanı yetiştirme” başlıklı 35.
maddesinde “Yükseköğretim kurumları; kendilerinin ve yeni kurulmuş
ve kurulacak diğer yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı için yurt içinde ve
dışında, kalkınma planı ilke ve hedeflerine ve Yükseköğretim Kurulunun
belirteceği ihtiyaca ve esaslara göre öğretim elemanı yetiştirirler.
(Ek fıkralar:
17/8/1983-2880/18 md.) Öğretim elemanı
yetiştirilmesi amacıyla üniversitelerin araştırma görevlisi kadroları,
araştırma veya doktora çalışmaları yaptırmak üzere başka bir üniversiteye,
Yükseköğretim Kurulunca geçici olarak tahsis edilebilir. Bu şekilde doktora
veya tıpta uzmanlık veya sanatta yeterlik payesi alanlar, bu eğitimin
sonunda kadrolarıyla birlikte kendi üniversitelerine dönerler.
Yurt içi veya yurt dışında yetiştirilen öğretim
elemanları, genel hükümlere göre bağlı oldukları yükseköğretim kurumlarında
mecburi hizmetlerini yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüğü yerine
getirmeyenlere, yükseköğretim kurumlarında görev verilmez. Özel kanunlarla
getirilen mecburi hizmet çalışmaları bu hüküm dışındadır.” hükmüne yer
verilmiştir.
Dosya
kapsamında yapılan incelenmede; davacının Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde
araştırma görevlisi olarak görev yapmakta iken, 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu'nun 35.maddesi uyarınca Yüzüncü Yıl Üniversitesi adına Gazi Üniversitesi’nde
yüksek lisans eğitim yapmak üzere görevlendirilen davacının, yüksek lisans
öğrencisi olarak Gazi Üniversitesine gönderilmesinden önce düzenlenen
sözleşme uyarınca mecburi hizmet yükümlülüğü getirildiği; bu yükümlülüğün
iptali istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemiptali istemiyle
bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu
duruma göre, taahhüt ve kefalet senedinin davacı ve kefilleri tarafından
tek taraflı olarak imzalanarak idareye karşı taahhütte bulunulması
karşısında, davacı tarafından kefalet senedi nedeniyle yerine getirmesi
gereken mecburi hizmet yükümlülüğünün kaldırılması istemiyle açılan davanın
görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı Rektörlük vekilinin görev
itirazının reddine ilişkin Van 1. İdare Mahkemesinin 22.03.2013 gün ve
2011/1156 sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar vermek
gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın
çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın
BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı Rektörlük vekilinin görev itirazının
reddine ilişkin Van 1. İdare Mahkemesinin 22.03.2013 gün ve 2011/1156
sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.09.2014 gününde OY BİRLİĞİ
İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
III-2247 SAYILI KANUN’UN 14. MADDESİ GEREĞİNCE
VERİLEN (OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI) KARARLAR
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
1-ESAS NO : 2014/829
KARAR NO : 2014/848
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : M.E.Ş.
Vekili : Av. N.P.
Davalı : Türk Telekomünikasyon A.Ş.
Vekili : Av. M.D. (Adli Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle, davacının, davalı kurumun Malatya İl Müdürlüğünde şef tekniker
olarak çalışmakta iken, kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine,
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesi Hakkında Kanunu’nun
22.maddesi ve (5809 sayılı Kanunla mülga) 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun
29. maddesi hükümlerine dayanılarak adının Devlet Personel Başkanlığına
bildirildiğini ve 02.10.2010 tarihinde davalı kurumla ilişiği kesilerek
Malatya İl Sağlık Müdürlüğü’nde görevlendirildiğini, davalı kurum
tarafından Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim yapılırken düzenlenen
Aylık Bildirim Formunda yanlışlık yapıldığını, aylıklara yansıtılması
gereken ek ödeme tutarlarına yer verilmediğini belirterek, söz konusu maaş
nakil bildiriminin iptali ile, davacıya ödenmesi gereken ek tazminat alacağının
en son ulaştığı aylık 278,02 TL üzerinden ve dava açma hakkının doğduğu
tarihten itibaren ileriye yönelik olarak yasal faizi ile birlikte tahsili
ile, davalının yanlış işlem ve eylemi sonucu davacının bu güne kadar
almaktan mahrum kaldığı ek tazminat alacağı toplamı olan 10.597,00 TL’nin
yasal faiziyle birlikte tazmin ve tahsiline karar verilmesi istemiyle idari
yargı yerinde dava açmıştır.
Malatya
İdare Mahkemesi: 10.02.2011 gün, E:2011/287, K:2011/357 sayılı kararında
özetle davanın, adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.
Malatya
1. İş Mahkemesi; 06.12.2013 gün, E:2011/716, K:2013/803 sayılı kararında özetle
davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri
arasında 2247 sayılı yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, davacı vekilinin istemi üzerine, adli yargı
dosyasının, son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyası
da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule
ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil
KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu
ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da
dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu
emrine atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış
düzenlendiği iddiasıyla yeniden düzenlenmesi ve bundan kaynaklı olduğu
iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk Telekom,
bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili mevzuat Türk
Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine
ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri
uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve özel
hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece,Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde
çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün
aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı Yasa’nın
Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK’nin
ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk Telekom
A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000 tarihi
itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon alanında sekiz yıl
tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş bir genel müdür
ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim Kurulunun önerisi ve
Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen kadrolarda
istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu personel hakkında bu Kanunda
öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca
istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve
şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmüne yer verilmiş; bu
bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan değişiklikler sonucunda;
“a) Personelin statüsü: (Ek ibare: 12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki
kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu
üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına
sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görme şartları aranır.
(Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12 md.) Bunların dışında
kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre
istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından
tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin ikinci paragrafında
da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının aylık ücretlerinin
kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu tarafından tespit olunacağı
kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı için 100
ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı ve
82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa maddesinin
verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam
Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim Kurulunun
31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle yürürlüğe
konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır.Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış
düzenlenmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle
dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup;kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Malatya 1.İş Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Malatya 1. İş
Mahkemesinin 06.12.2013 gün, E:2011/716, K:2013/803 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
2-ESAS NO : 2014/846
KARAR NO : 2014/858
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Davalı Şirkette çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle kamu kurumuna
nakledilen davacının, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun düzenlenmemesi
nedeniyle uğradığı parasal kaybın giderilmesi istemiyle açtığı davanın,
ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : O.S.
Vekili : Av. N.M.
Davalı : Türk Telekom A.Ş.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : İl Telekom Müdürlüğünde görev yapmakta iken, 406
sayılı Yasanın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasanın 22. maddesine göre
adı başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanmak üzere Devlet Personel
Başkanlığına bildirilen davacı kamu kurumu emrine atanmıştır.
Davacı vekili maaş nakil ilmühaberinin iptali ile eksik
ödemelerin geriye dönük olarak tamamının yürütülecek yasal faiziyle
birlikte iadesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN İŞ MAHKEMESİ: 28.5.2013 gün ve E:2012/441,
K:2013/239 sayı ile, Uyuşmazlığın 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Ek II. cetvelinde yer alan ve özelleştirme sonucu
hissesi devredilen davalı kurumda TİP 2 sözleşmesi ile nakle tabi olarak
çalışan davacının davalının özelleştirmeden önce tabi olduğu ve
özelleştirme ile bazı hükümleri değişen 406 sayılı Kanunun Ek.29.Maddesi
kapsamındaki düzenleme ve sözleşmedeki hüküm nedeni ile 375 sayılı KHK.’un
Ek 3 maddesi ve 399 sayılı KHK.’un Ek II.cetvelinde yer alan kurumlarda
çalışan sözleşmeli personele yapılan artışlardan yararlanıp
yararlanmayacağı, nakledilirken bu artışların yer aldığı ücreti gösteren
nakil maaş ilmühaberinin buna göre düzenlenmesi gerekip gerekmediği
noktasında toplandığı, görülen davada HMK’nun 114/1-b maddesi gereğince
yargı yolunun caiz olmadığı ve davaya idare mahkemelerince bakılması
gerektiği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar vermiş, bu karar
kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez aynı
istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN İDARE MAHKEMESİ: 30.7.2013 gün ve E:2013/2457,
K:2013/1402 sayı ile, 406 sayılı Kanunun değişik 1. maddesinin 9.
fıkrasında “Türk Telekomun, bu kanun ve özel kanun hükümlerine tabi bir
anonim şirketi olduğu, bu kanun hükümleri saklı kalmak üzere kamu iktisadi
teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kamu
kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat Türk Telekom’a
uygulanmaz” hükmüne yer verilerek Türk Telekom’a özgü farklı bir statü
oluşturduğu, aynı Kanunun 4673 sayılı Yasayla değişik Ek 22. maddesinde de
Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom
Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme
genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görme
şartlarının aranacağı, bunların dışında kalan personelin iş mevzuatı uyarınca
istihdam edileceği ve iş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt
ve şartların Yönetim Kurulu tarafından tayin olunacağının hükme bağlandığı,
ayrıca, Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin özelleştirme kapsamında iken %55
oranındaki hissesinin blok olarak satışı suretiyle özelleştirilmesi için
01.07.2005 tarihinde yapılan ihale sonucunda 2005/9146 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı doğrultusunda şirketin %55 oranındaki hissesi satılarak
14.11.2005 tarihinde Oger firmasına devredildiği, şirketin kamusal niteliğinin
ortadan kalktığı buna göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve
davanın açıldığı tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin olması karşısında, idari yargı yetkisi
kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız
olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde
adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın adli yargının görev
alanına girdiği sonucuna varıldığından, davanın görev yönünden reddine karar
vermiş, bu karara davalı vekilince itiraz edilmiştir.
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi:30.12.2013 gün ve
E:2013/2268, K:2013/2194 sayı ile, Batman İdare Mahkemesince verilen
30.7.2013 gün ve E:2013/2457, K:2013/1402 sayılı karar ve dayandığı gerekçe
hukuka ve usüle uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden
bulunmadığından, itiraz isteminin reddi ile alınan kararın onanmasına karar
vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili adli ve idari yargı yerlerince verilmiş
olan görevsizlik kararları nedeniyle oluştuğunu önesürdüğü olumsuz görev
uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri
BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet
AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında;
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz
görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen
yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını
veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği ve usule ilişkin
işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR
PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki
sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile
4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen, sonrasında Kamu Kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin iptali ile, geriye dönük eksik ödemelerinin tamamının
yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk Telekom,
bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili mevzuat Türk
Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine
ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri
uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve özel
hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş. 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon alanında sekiz yıl
tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş bir genel müdür
ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim Kurulunun önerisi ve
Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen kadrolarda
istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu personel hakkında bu Kanunda
öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca
istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve
şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmüne yer verilmiş; bu
bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan değişiklikler sonucunda;
“a) Personelin statüsü: (Ek ibare: 12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki
kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu
üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına
sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görme şartları aranır.
(Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12 md.) Bunların dışında
kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre
istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından
tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin ikinci paragrafında
da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının aylık ücretlerinin
kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu tarafından tespit olunacağı
kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı için 100
ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı ve
82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa maddesinin
verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam
Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim Kurulunun
31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle yürürlüğe
konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında kamu kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin düzeltilmesi istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptal istemi tarihinde davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği
taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı
yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan sözetmek olanaksız
olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde
adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle Batman İş Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle Batman İş Mahkemesi’nin 28.5.2013 gün ve E:2012/441, K:2013/239
sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ
İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
3-ESAS NO : 2014/849
KARAR NO : 2014/859
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Davalı Şirkette çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle kamu kurumuna
nakledilen davacının, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun düzenlenmemesi
nedeniyle uğradığı parasal kaybın giderilmesi istemiyle açtığı davanın,
ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.Ü.
Vekili : Av. N.M.
Davalı : Türk Telekom A.Ş.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y :
İl Telekom Müdürlüğünde görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasanın Ek-29.
maddesi ile 4046 sayılı Yasanın 22. maddesine göre adı başka kamu kurum ve
kuruluşlarına atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilen davacı
kamu emrine atanmıştır.
Davacı vekili maaş nakil ilmühaberinin iptali ile eksik
ödemelerin geriye dönük olarak tamamının yürütülecek yasal faiziyle
birlikte iadesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN İŞ MAHKEMESİ: 28.5.2013 gün ve E:2012/457,
K:2013/255 sayı ile, Uyuşmazlığın 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Ek II. cetvelinde yer alan ve özelleştirme sonucu
hissesi devredilen davalı kurumda TİP 2 sözleşmesi ile nakle tabi olarak
çalışan davacının davalının özelleştirmeden önce tabi olduğu ve
özelleştirme ile bazı hükümleri değişen 406 sayılı Kanunun Ek.29.Maddesi
kapsamındaki düzenleme ve sözleşmedeki hüküm nedeni ile 375 sayılı KHK.’un
Ek 3 maddesi ve 399 sayılı KHK.’un Ek II.cetvelinde yer alan kurumlarda
çalışan sözleşmeli personele yapılan artışlardan yararlanıp
yararlanmayacağı, nakledilirken bu artışların yer aldığı ücreti gösteren
nakil maaş ilmühaberinin buna göre düzenlenmesi gerekip gerekmediği
noktasında toplandığı, görülen davada HMK’nun 114/1-b maddesi gereğince
yargı yolunun caiz olmadığı ve davaya idare mahkemelerince bakılması
gerektiği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar vermiş, bu karar
kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez aynı
istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN İDARE MAHKEMESİ: 2.8.2013 gün ve E:2013/2447, K:2013/1499
sayı ile, 406 sayılı Kanunun değişik 1. maddesinin 9. fıkrasında “Türk
Telekomun, bu kanun ve özel kanun hükümlerine tabi bir anonim şirketi
olduğu, bu kanun hükümleri saklı kalmak üzere kamu iktisadi teşebbüsleri de
dahil, sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş
ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz” hükmüne yer
verilerek Türk Telekom’a özgü farklı bir statü oluşturduğu, aynı Kanunun
4673 sayılı Yasayla değişik Ek 22. maddesinde de Türk Telekomdaki kamu payı
%50’nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine
atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip olma ve
en az dört yıllık yüksek öğrenim görme şartlarının aranacağı, bunların
dışında kalan personelin iş mevzuatı uyarınca istihdam edileceği ve iş
mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartların Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunacağının hükme bağlandığı, ayrıca, Türk
Telekomünikasyon A.Ş.’nin özelleştirme kapsamında iken %55 oranındaki
hissesinin blok olarak satışı suretiyle özelleştirilmesi için 01.07.2005
tarihinde yapılan ihale sonucunda 2005/9146 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
doğrultusunda şirketin %55 oranındaki hissesi satılarak 14.11.2005
tarihinde Oger firmasına devredildiği, şirketin kamusal niteliğinin ortadan
kalktığı buna göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın
açıldığı tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk
Telekomünikasyon A.Ş.’nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında
açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan;
uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı
yerinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın adli yargının görev alanına
girdiği sonucuna varıldığından, davanın görev yönünden reddine karar
vermiş, davalı vekilince bu karara itiraz edilmiştir.
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi:30.12.2013 gün ve
E:2013/2261, K:2013/2196 sayı ile, Batman İdare Mahkemesince verilen
2.8.2013 gün ve E:2013/2447, K:2013/1499 sayılı karar ve dayandığı gerekçe
hukuka ve usüle uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden
bulunmadığından, itiraz isteminin reddi ile alınan kararın onanmasına karar
vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili adli ve idari yargı yerlerince verilmiş
olan görevsizlik kararları nedeniyle oluştuğunu önesürdüğü olumsuz görev
uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri
BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet
AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında;
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz
görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen
yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını
veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği ve usule ilişkin
işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR
PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki
sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile
4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen, sonrasında Kamu Kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin iptali ile, geriye dönük eksik ödemelerinin tamamının
yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom; telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu Kanun ve görev
sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten sonra, anılan (c)
bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı Yasa ile
eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı %50’nin altına
düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003 tarihinden önce de
olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı Yasa’nın Geçici 3. maddesi
ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK’nin ekindeki “B-Kamu
İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar listesinden
çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş. 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında kamu kurumu emrine atanan davacı tarafından; maaş
nakil ilmühaberinin düzeltilmesi istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptal istemi tarihinde davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği
taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı
yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan sözetmek olanaksız
olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde
adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle Batman İş Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle Batman İş Mahkemesi’nin 28.5.2013 gün ve E:2012/457, K:2013/255
sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ
İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
4-ESAS NO : 2014/855
KARAR NO : 2014/864
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca, soruşturma konusu
eylemin kabahat olduğu değerlendirilerek Cumhuriyet savcısı tarafından
verilen idari para cezasının iptali istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.K.
Vekili :
Av. E.Ö.
Davalı :
Büyükçekmece C.Başsavcılığı, Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı, Gümrük ve
Muhafaza
Başmüdürlüğü, Kaçakçılık İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza
Müdürlüğü,
Ambarlı Gümrük Müdürlüğü
O L A Y : İstanbul Kaçakçılık İstihbarat ve
Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nce, F. Tekstil Ltd. Şti. unvanlı şirket
ile ilgili olarak G.A.K., M.R.Y., K.Ş., Ş.G., H.T., M.A., İ.T. ve davacı
A.K. hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca yapılan
soruşturma sırasında, F. Tekstil Ltd. Şti. adına tescilli
06.05.2010/AN005992, 06.05.2010/AN005980 tarih ve sayılı Antrepo
beyannamesinde, NYKU342334-5 nolu konteynerde 6.594 kg TGHU338054-0
nolu konteynerde 2.772
kg olmak üzere toplam 9.366 kg tekstil
eşyası beyan edildiği, ancak gümrük idaresi tarafından yapılan incelemede
beyanname muhteviyatı eşyaların 9.366 kg olması gerekirken 3.360 kg olduğunun
tespit edildiği, böylece eşyanın beyan edilenden 6.006 kg eksik
olduğunun ihbarı üzerine, bu kişilerin kaçakçılık suçunu işlediklerinden
bahisle bu suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış, ayrıca
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosu’nun, 30.12.2010 gün ve
Kabahat Defteri No:2010/1966, Karar No:2010/2489 sayılı kararı ile, serbest
dolaşımda bulunmayan Ambarlı Gümrük Müdürlüğüne tescilli Antrepo
Beyannamesi muhteviyatı eşyaları gümrük işlemine tabi tutmaksızın Türkiye’ye
ithal ettiklerinden bahisle, eylemin kabahat olduğu değerlendirilerek, davacı
ve isimleri yukarıda belirtilen kişiler adına 5607 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nun 3.maddesinin sekizinci ve 4.maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca ayrı ayrı 1.333.687,92 TL idari para cezası verilmiştir.
Davacı
ile İhsan Topçu, idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle ayrı ayrı
adli yargı yerine başvuruda bulunmuşlar, Mahkemece açılan davaların
birleştirilmesine ve yargılamanın Mahkemenin D.İş:2011/272 sayılı dosyası
üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
BÜYÜKÇEKMECE 3.SULH CEZA MAHKEMESİ; 24.10.2013 gün ve
D.İş No:2011/272 sayı ile; 5607 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile
kaçakçılık fiiline ilişkin kabahatlerin 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile
yeniden düzenlendiği ve bu Kanunda başvuru yolunun idare mahkemesi olarak
gösterildiği gerekçesiyle başvurunun görev yönünden reddine karar vermiş,
yapılan itiraz Büyükçekmece 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kesin olarak
redde-dilmiştir.
Bu kez, davacı vekili, aynı istemle idari yargı yerinde
dava açmıştır.
İSTANBUL 3. İDARE MAHKEMESİ; 13.2.2014 gün ve
E:2014/299,K:2014/194 sayı ile, savcılık tarafından verilen idari yaptırım
kararının, 5326 sayılı Yasa’nın 23. maddesi uyarınca verildiği, bu karara
karşı 5326 sayılı Kanunun 27. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca sulh ceza
mahkemesine itiraz edilebileceği açıklanarak, açılan davanın görüm ve çözüm görevinin adli yargı yerine ait
olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş,
verilen karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel
Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun
bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden
2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli
nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan
davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden
dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık
Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça
belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı
başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği
kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı
Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteminaksine
davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece,
adli yargı dosyası teminedilmeden Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği
görülmüş ise de, adli yargı kararının kesinleşmiş olduğu ve davanın aynı
olduğu dosya içinde mevcut belgelerden anlaşıldığından, usule ilişkin
işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı kabul edilerek, davacı
A.K.’nun açtığı dava yönünden oluşan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine
oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.
maddesinin sekizinci ve 4.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca verilen idari
para cezasının kaldırılması istemiyle açıl-mıştır.
5607 sayılı Kanun’un “Suçlar ve Kabahatler” başlığı altında
düzenlenen 3. maddesinin sekizinci fıkrasında, “Antrepo veya geçici
depolama yerlerindeki serbest dolaşımda bulunmayan eşyayı, gümrük
idaresinin izni olmadan kısmen veya tamamen çıkaran veya değiştiren kişiye,
eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”,
4.maddesinin ikinci fıkrasında, “Bu Kanunda tanımlanan suçların ve
kabahatlerin, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi
halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır”, “Yetkili merciler”
başlığı altında düzenlenen 17. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanun
hükümlerine göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 14
üncü madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet
savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara
karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre
kanun yoluna başvurulabilir” denilmekte iken; Kanunun 3. maddesinin başlığı
“Kaçakçılık suçları”, maddenin sekizinci fıkrası ise, “ İhracı kanun gereği
yasak olan eşyayı ülkeden çıkaran kişi fiil daha ağır cezayı gerektiren
başka bir suç oluşturmadığı takdirde altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş
bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde önce 28.3.2013
gün ve 6455 sayılı Kanunun 54. maddesi ile yeniden düzenlenmiş, 18.6.2014
gün ve 6545 sayılı Kanunun 89. maddesiyle fıkrada yer alan “altı aydan iki yıla” ibaresi “bir yıldan üç
yıla” şeklinde değiştirilmiş, “4.maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ve
kabahatlerin” ibareleri, 28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 55. maddesiyle
madde metninden çıkarılmış, aynı Kanunun 66. maddesiyle 17. maddesinin
birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, aynı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen
geçici 8. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “Bu Kanunun yayımı tarihinden önce
işlenen bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin uygulanması
usulü 5252 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükmüne göre yapılır” hükmü yer
almıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 235.maddesinde, “ Teminat
alınmış olsa bile, gümrük işlemlerine başlanmadan veya bu işlemler
bitirilip gümrük idaresinin izni alınmadan antrepolardan veya gümrük
idaresince eşya konulmasına izin verilen yerlerden kısmen veya tamamen eşya
çıkarılması halinde,çıkarılan eşyanın ithalat veya ihracat vergilerinin
yanı sıra,bu vergilerin üç katı para cezası alınır ” denilmekte iken,
madde;
“ 1. Serbest
dolaşıma giriş rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak, yapılan beyan
ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ithalinin
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
alınmasının yanı sıra, gümrüklenmiş değerinin dört katı idari para cezası
verilir.
b) (a) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına otuz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına altı
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası
verilir.
d) (c) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına sekiz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına iki
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
2. İhracat rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak,
yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ihracının
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki
katı idari para cezası verilir.
b) Eşyanın ihracı, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrüklenmiş değeri
kadar idari para cezası verilir.
3. Yolcuların, gümrük mevzuatına göre kişisel ve
hediyelik eşya kapsamı dışında olup beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde,
eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan ya da başkasına ait olduğu
halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat
olarak alınır ve eşya sahibine teslim edilir. Gümrük vergileri ödenmediği
takdirde, eşya gümrüğe terk edilmiş sayılır.
4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen
eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya
177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.
5. Türkiye Gümrük Bölgesine getirilen ve transit rejim
beyanında bulunulan serbest dolaşımda olmayan eşyanın, beyan edilenden
belirgin bir şekilde farklı cinste eşya olduğunun tespiti halinde, farklı
çıkan eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”
şeklinde 28/3/2013 gün ve 6455
sayılı Kanun’un 12 maddesi ile yeniden düzenlenmek suretiyle, 5607 sayılı
Kanun’da kaçakçılık fiillerine ilişkin kabahatlerle ilgili düzenlemeler
tamamen ortadan kaldırılmış, 4458 sayılı Kanun ile kaçakçılık fiillerine
ilişkin kabahatler yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’un “ İtirazlar ” başlığı
altında düzenlenen 242.maddesinde ise, “1. Yükümlüler
kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara
karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam
yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilir.
2. İdareye intikal eden
itirazlar otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edilir.
3. İtiraz dilekçelerinin
süresi içinde yanlış makama verilmesi halinde, itiraz süresinde yapılmış
sayılır ve idarece yetkili makama ulaştırılır.
4. İtirazın reddi
kararlarına karşı işlem yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine
başvurulabilir ” hükmü yer almıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi ”
başlığını taşıyan 23. maddesinde ise, “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir
kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(2) Bir suç dolayısıyla başlatılan
soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet
savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi,
kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı
verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî
yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir” denilmiş; aynı Kanun’un “Başvuru yolu” başlığı altında düzenlenen
27. maddesinin altıncı fıkrasında, “Soruşturma konusu fiilin suç değil de
kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari yaptırım kararına
karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir” ;
5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun”un, “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlığı
altında düzenlenen 9. maddesinde ise,
“ ….. (3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların
ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların
birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir ” hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, İstanbul
Kaçakçılık İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nce, F. Tekstil
Ltd. Şti. unvanlı şirket ile ilgili olarak aralarında davacı A.K.’nun da
bulunduğu kişiler hakkında, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
uyarınca yapılan soruşturma sırasında, şirket adına tescilli antrepo
beyannamesinde 9.366 kg
tekstil eşyası beyan edildiği halde gümrük idaresi tarafından yapılan
incelemede beyanname muhteviyatı eşyaların 9.366 kg olması gerekirken
3.360 kg
olduğunun tespit edilmesi üzerine yapılan ihbar sonucunda, Büyükçekmece
Cumhuriyet Başsavcılığınca bu kişiler ile davacı A.K.’nun kaçakçılık suçunu
işlediklerinden bahisle cezalan-dırılmaları istemiyle kamu davası açılmış,
ayrıca Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosu’nun, 30.12.2010
gün ve Kabahat Defteri No:2010/1966, Karar No:2010/2489 sayılı kararı ile,
serbest dolaşımda bulunmayan Ambarlı Gümrük Müdürlüğüne tescilli Antrepo
Beyannamesi muhteviyatı eşyaları gümrük işlemine tabi tutmaksızın
Türkiye’ye ithal ettiklerinden bahisle, eylemin kabahat olduğu
değerlendirilerek, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun
3.maddesinin sekizinci ve 4.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı
1.333.687,92 TL idari para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği
anlaşılmıştır.
30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle
değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27.
maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari
yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygula-nacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin
olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep H.doğmayacağı; bu
nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de
etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre
görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın
açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen)
mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki
görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak
davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde,
mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, 5607 sayılı Kanunun olay
tarihinde yürürlükte bulunan maddesi ve yapılan soruşturma sırasında
soruşturma konusunun suç olmayıp, kabahat olduğu değerlendirilerek, 5326
sayılı Kanun uyarınca Cumhuriyet Savcısı tarafından davacıya verilen idari
para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari
yaptırım türlerinden biri olduğu ve Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı
Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî yaptırım
kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin
belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate alınacağı, anılan
Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca ve aynı maddenin altıncı fıkrasında, soruşturma konusu
fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı
verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği
takdirde, idari yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz merciinde
inceleneceği açıkça belirtildiğinden, 5607 sayılı Kanun’un 28.3.2013
gün ve 6455 sayılı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen geçici 8. maddesinin
ikinci fıkrasında da, bu Kanunun yayımı tarihinden önce işlenen bu Kanuna
muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin uygulanması usulünün 5252 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi hükmüne göre yapılacağı düzenlendiğinden, davanın
görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, Büyükçekmece 3. Sulh Ceza
Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle Büyükçekmece 3. Sulh Ceza
Mahkemesinin 24.10.2013 gün ve D.İş No:2011/272 sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,
22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
5-ESAS NO : 2014/856
KARAR NO : 2014/865
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
uyarınca, soruşturma konusu eylemin kabahat olduğu değerlendirilerek
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen idari para cezasının iptali istemiyle
açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : C.T.
Vekili : Av.
A.Ş.
Davalı :
Büyükçekmece Kabahat Bürosu, İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü
O L A Y :
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü Kaçakçılık
İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğünce yapılan soruşturma
sonucunda, A. İnş. Tur. Tah. Tic. ve San. A.Ş. ortakları, gümrük müşaviri
ve gümrük müşavirliği TSE işlerini takip eden davacı C.T. hakkında yapılan
ihbar üzerine, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma
sonunda, davacı ile bu kişiler hakkında, 11.03.2008 tarih ve IM031294
sayılı 666 adet beyanname ile 666 adet 516( KAP) avize için sahte TSE
belgesi düzenlemek sureti ile yurda eşya ithal ettikleri, böylece
kaçakçılık ve sahtecilik suçlarını işledikleri ileri sürülerek
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış, ayrıca Büyükçekmece
Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosunun 7.12.2010 gün ve Kabahat Defteri
No:2009/1152, K:2010/2300 sayılı kararı ile, “ithali bazı şartlara ve
belgelere tabi bulunan eşyayı aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal etmek”
eyleminin kabahat olduğu değerlendirilerek, 5607 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nun 3.maddesinin on birinci fıkrası ve 4. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca 2.615.317,14 TL idari para cezası ile ayrı ayrı
cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Davacı
vekili, idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle adli yargı yerine
itirazda bulunmuştur.
BÜYÜKÇEKMECE 4. SULH CEZA MAHKEMESİ;
31.5.2013
gün ve D.İş No:2013/4 sayı ile; 5607 sayılı Kanunda
yapılan değişiklik ile kaçakçılık fiiline ilişkin kabahatlerin 4458 sayılı
Gümrük Kanunu ile yeniden düzenlendiği ve bu Kanunda başvuru yolunun idare
mahkemesi olarak gösterildiği gerekçesiyle başvurunun görev yönünden
reddine karar vermiş, verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir.
Bu kez
davacı vekili, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
İSTANBUL 7. İDARE MAHKEMESİ; 3.3.2014 gün ve
E:2013/2104, K:2014/275 sayı ile, savcılık tarafından verilen idari
yaptırım kararının, 5326 sayılı Yasa’nın 23. maddesi uyarınca verildiği, bu
karara karşı 5326 sayılı Kanunun 27. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca
sulh ceza mahkemesine itiraz edilebileceği açıklanarak, açılan davanın
görüm ve çözüm görevinin adli yargı
yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev
yönünden reddine karar vermiş, verilen karar itiraz edilmeden
kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel
Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun
bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden
2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli
nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan
davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden
dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık
Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça
belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı
başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği
kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı
Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak
davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece,
adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi'ne
gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği
ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı
Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.
maddesinin on birinci fıkrası ile 4. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
5607 sayılı Kanun’un “Suçlar ve Kabahatler” başlığı
altında düzenlenen 3. maddesinin on birinci fıkrasında, “İthali, lisansa,
şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya
yeterlilik belgesine tabi olan eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla
ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para
cezası verilir”, “Nitelikli haller” başlığı altında düzenlenen 4.
maddesinin ikinci fıkrasında, “Bu Kanunda tanımlanan suçların, üç veya daha
fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı
oranında artırılır”,“Yetkili merciler” başlığı altında düzenlenen 17.
maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanun hükümlerine göre idari para
cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 14 üncü madde hükümlerine göre
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine,
sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli ve
5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir”
denilmekte iken; Kanunun 3. maddesinin başlığı “Kaçakçılık suçları”,
maddenin on birinci fıkrası ise, (Değişik: 18/6/2014-6545/89 md.) Ulusal marker uygulamasına tabi
olup da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun belirlediği seviyenin altında
ulusal marker içeren veya hiç içermeyen akaryakıtı;
a) Ticari amaçla üreten, bulunduran veya
nakleden,
b)
Satışa arz eden veya satan,
c) Bu
özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan,
kişi iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır. Ancak, marker içermeyen veya seviyesi geçersiz olan
akaryakıtın kaçak olarak yurda sokulduğunun anlaşılması hâlinde, onuncu
fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiş,
28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 66. maddesiyle 17. maddesinin birinci
fıkrası yürürlükten kaldırılmış, aynı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen
geçici 8. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “Bu Kanunun yayımı tarihinden önce
işlenen bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin uygulanması
usulü 5252 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükmüne göre yapılır” hükmü yer
almıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 235.maddesinde, “ Teminat
alınmış olsa bile, gümrük işlemlerine başlanmadan veya bu işlemler
bitirilip gümrük idaresinin izni alınmadan antrepolardan veya gümrük
idaresince eşya konulmasına izin verilen yerlerden kısmen veya tamamen eşya
çıkarılması halinde,çıkarılan eşyanın ithalat veya ihracat vergilerinin
yanı sıra,bu vergilerin üç katı para cezası alınır ” denilmekte iken,
madde;
“ 1. Serbest
dolaşıma giriş rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak, yapılan beyan
ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ithalinin
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
alınmasının yanı sıra, gümrüklenmiş değerinin dört katı idari para cezası
verilir.
b) (a) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına otuz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına altı
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası
verilir.
d) (c) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına sekiz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına iki
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
2. İhracat rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak,
yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ihracının
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki
katı idari para cezası verilir.
b) Eşyanın ihracı, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrüklenmiş değeri
kadar idari para cezası verilir.
3. Yolcuların, gümrük mevzuatına göre kişisel ve
hediyelik eşya kapsamı dışında olup beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde,
eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan ya da başkasına ait olduğu
halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat
olarak alınır ve eşya sahibine teslim edilir. Gümrük vergileri ödenmediği
takdirde, eşya gümrüğe terk edilmiş sayılır.
4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen
eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya
177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.
5. Türkiye Gümrük Bölgesine getirilen ve transit rejim
beyanında bulunulan serbest dolaşımda olmayan eşyanın, beyan edilenden
belirgin bir şekilde farklı cinste eşya olduğunun tespiti halinde, farklı
çıkan eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”
şeklinde 28/3/2013 gün ve 6455
sayılı Kanun’un 12 maddesi ile yeniden düzenlenmek suretiyle, 5607 sayılı
Kanun’da kaçakçılık fiillerine ilişkin kabahatlerle ilgili düzenlemeler
tamamen ortadan kaldırılmış,4458 sayılı Kanun ile kaçakçılık fiillerine
ilişkin kabahatler yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’un “ İtirazlar ” başlığı
altında düzenlenen 242.maddesinde ise, “1. Yükümlüler
kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara
karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam
yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilir.
2. İdareye intikal eden
itirazlar otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edilir.
3. İtiraz dilekçelerinin
süresi içinde yanlış makama verilmesi halinde, itiraz süresinde yapılmış
sayılır ve idarece yetkili makama ulaştırılır.
4. İtirazın reddi
kararlarına karşı işlem yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine
başvurulabilir ” hükmü yer almıştır.
30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun “Cumhuriyet
savcısının karar verme yetkisi ” başlığını taşıyan 23. maddesinde, “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm
bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye
yetkilidir.
(2) Bir
suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini
öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna
bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı
verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî
yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir” denilmiş; aynı Kanun’un “Başvuru yolu” başlığı altında düzenlenen
27. maddesinin altıncı fıkrasında, “Soruşturma konusu fiilin suç değil de
kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari yaptırım kararına
karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir” ;
5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun”un, “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul
” başlığı altında düzenlenen 9. maddesinde ise,
“ ….. (3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların
ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların
birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir ” hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, Başbakanlık Gümrük
Müsteşarlığı Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü Kaçakçılık İstihbarat ve
Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğünce yapılan soruşturma sonucunda, A. İnş.
Tur. Tah. Tic. ve San. A.Ş. ortakları, gümrük müşaviri ve gümrük
müşavirliği TSE işlerini takip eden davacı C.T.hakkında yapılan ihbar üzerine,
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonunda, davacı
ile bu kişiler hakkında, sahte TSE belgesi düzenlemek sureti ile yurda eşya
ithal ettikleri nedeniyle kaçakçılık ve sahtecilik suçlarından cezalandırılmaları
istemiyle kamu davası açılmış, ayrıca Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı
Kabahat Bürosunun 7.12.2010 gün ve Kabahat Defteri No:2009/1152,
K:2010/2300 sayılı kararı ile, “ithali bazı şartlara ve belgelere tabi
bulunan eşyayı aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal etmek” eyleminin
kabahat olduğu değerlendirilerek, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu’nun 3.maddesinin on birinci fıkrası ve 4. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca 2.615.317,14 TL idari para cezası ile ayrı ayrı
cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen
3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27.
maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari
yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygula-nacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin
olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep H.doğmayacağı; bu
nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de
etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre
görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın
açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen)
mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki
görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak
davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde,
mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede
açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o
dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı
veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam
etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, 5607 sayılı
Kanunun olay tarihinde yürürlükte bulunan ilgili maddesi uyarınca, yapılan soruşturma sırasında soruşturma konusunun
kabahat olduğu değerlendirilerek, 5326
sayılı Kanun gereğince, Cumhuriyet Savcısı tarafından davacıya
verilen idari para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde
belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu ve Kabahatler Kanunu’nun
5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli
mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate
alınacağı, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca ve
aynı maddenin altıncı fıkrasında,
soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım
kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz
edildiği takdirde, idari yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz
merciinde inceleneceği açıkça belirtildiğinden, 5607 sayılı Kanun’un
28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen geçici 8.
maddesinin ikinci fıkrasında da, bu Kanunun yayımı tarihinden önce işlenen
bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin uygulanması usulünün
5252 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre yapılacağı düzenlendiğinden,
davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna
varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, Büyükçekmece 4. Sulh Ceza
Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle Büyükçekmece 4. Sulh Ceza
Mahkemesinin 31.5.2013 gün ve D.İş
No:2013/4 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
6-ESAS NO : 2014/857
KARAR NO : 2014/866
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : R.A.
Vekili : Av. N.M.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin
özelleştirme kapsamında 2005 yılında %55 lik hissesinin satışı ile kamu
kurumu niteliğini kaybedip Özel Tüzel Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu,
fakat müvekkilinin de içerisinde olduğu devlet memurluğu haklarının saklı
kalıp, kurum yanında çalışmaya devam eden personelin de bulunduğunu,
Telekom’da bu durumda çalışanlarla kanun gereği ve yapılan sözleşme gereği
kamu memur artış oranında da artışların söz konusu olacağının
belirlendiğini, kamuoyunda memurlara ödenen ve denge tazminatı olarak
bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5473
sayılı Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve
Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnameye eklenen Ek 3. maddenin 1. Fıkrasında belli kamu görevlilerine
her ay ek ödeme yapılabileceğinin belirtilmiş olduğunu, 399 sayılı kanun
hükmünde kararnamenin Ek 2 sayılı cetvelinde ise T.C. Posta, Telgraf ve
Telefon işletmelerinin de yer aldığının belirlenmiş olduğunu, müvekkilinin
de bu kapsamdaki personellerden olup 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları
hakkında kanunun “Kuruluşlardaki Personelin Nakli” başlıklı 22. Maddesinin
5. fıkrası gereği Telekom’da çalışmasına devam ettiğini, ücretlerdeki artış
oranının da memurlara uygulanan ücret artışının esas alındığını,
müvekkiline ve aynı durumdaki arkadaşlarına denge tazminatı ödemesinin ilk
aylarda ödendiğini, fakat daha sonra yapılan ödemelerin mahsup edilerek bu
konudaki ödemelerin ödenmemeye başladığını, müvekkilinin işten çıkarılıp
personel daire başkanlığına bildirildiği tarihte belirtilen ek ödemenin de
maaşına uygulanması gerekip maaşının bu şekilde belirlenmesi gerekirken bu
ek ödemenin maaş nakil belgesinde gösterilmediğini, müvekkilinin bu konuda
da mağdur olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak
kaydıyla 24.04.2007 tarihinden Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim
tarihine kadar ödenmeyen ek ödemelerin, ödenmesi gereken tarihlerden
itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi
istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN
İŞ MAHKEMESİ: 28.05.2013 gün ve E:2012/439, K:2013/237 sayılı kararında; “…
somut uyuşmazlıkta özelleştirmeden önce statü hukuku hükümlerine tabi
davacı niteliğindeki personel, özelleştirme sonrası belirli bir süreliğine
davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş sözleşmesi kapsamında
çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar statü hukuku kapsamına girmektedir.
Davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde, davalı şirkete davacının
ücreti konusunda “artış oranının, kamudaki memur artış oranında” olacağı
yönünde yükümlülük getirildiği gibi 406 sayılı Yasa Hükümleri uyarınca
davalı şirkete, H.sahibi personele Devlet Personel Başkanlığına
bildirilmesi; bildirim ile beraber personelin nakledileceği kamu kurumunda
yararlanacağı parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi
düzenlenmesi; personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığı
görülmektedir. Bu işlemlerin idare hukuku alanında hukuki sonuçlar
doğurduğu ve ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerine,
özlük ve parasal haklarının belirlediği, söz konusu işlemlere kamu
personeli hakkında ve idare hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem
niteliğinde oldukları açık olup, idare işlemler ile ilgili uyuşmazlığın ise
adli yargı yerinde değil, idari yargı yerinde çözümlenmesi ve 5473 sayılı
Kanundan kaynaklanan ek ödeme alacağını tahsili istemi ile, anılan İdareye
karşı açılan davalarda, idari yargı yerinin görevli olduğu kabul
edilmelidir. Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 07.04.2011
gün 2011/55 Esas, 2011/205 Karar sayılı kararında da kamusal görevler
yüklenen davalı şirketin bu görevleri kapsamında, 5473 sayılı Kanun gereği
tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkları idari yargının görevinde bulunduğuna…”
belirtilerek yargı yolu caiz olmadığından davanın usulden reddine karar
vermiş ve verilen karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN
İDARE MAHKEMESİ: 30.07.2013 gün, E:2013/2459, K:2013/1405 sayı ile özetle;
İş Kanununa tabi personel statüsünde davalı idarede çalışmış olması ve
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.’nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz edilemeyeceğinden, uyuşmazlığın görüm ve
çözümü özel hukuk hükümlerine göre adli yargının görev alanına girdiğinden,
davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü
uyarınca görev yönünden reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
30.12.2013 gün ve E:2013/2242 K:2013/2192 sayılı kararı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.09.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin talebi üzerine,
adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Filiz BUDAK’ın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı Devlet
Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu emrine
atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış düzenlenmesi
nedeniyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile,
406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk Telekom,
bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili mevzuat Türk
Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine
ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri
uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve özel
hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu sürece
paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve 24010
(Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı için 100
ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı ve
82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa maddesinin
verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam
Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim Kurulunun
31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle yürürlüğe
konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış düzenlenmesi sebebiyle
uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler hakkında
yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından
açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Batman İş Mahkemesi’nin 28.05.2013 gün ve
E:2012/439 K:2013/237 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına karar
vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesi’nin 28.05.2013 gün ve E:2012/439 K:2013/237 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ
KALDIRILMASINA, 22.09.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
7-ESAS NO : 2014/858
KARAR NO : 2014/867
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : M.Ç.
Vekili : Av. N.M.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı Türk Telekomünikasyon
AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005 yılında %55 lik hissesinin satışı ile
kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel Tüzel Kişilik sıfatı kazanmış
olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde olduğu devlet memurluğu
haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya devam eden personelin de
bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla kanun gereği ve yapılan
sözleşme gereği kamu memur artış oranında da artışların söz konusu
olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara ödenen ve denge tazminatı
olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan Memurlara
ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnameye eklenen Ek 3. Maddenin 1. Fıkrasında belli kamu görevlilerine
her ay ek ödeme yapılabileceğinin belirtilmiş olduğunu, 399 sayılı kanun
hükmünde kararnamenin Ek 2 sayılı cetvelinde ise T.C. Posta, Telgraf ve
Telefon işletmelerinin de yer aldığının belirlenmiş olduğunu, müvekkilinin
de bu kapsamdaki personellerden olup 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları
hakkında kanunun “Kuruluşlardaki personelin Nakli” başlıklı 22. Maddesinin
5. Fıkrası gereği Telekom’da çalışmasına devam ettiğini, ücretlerdeki artış
oranının da memurlara uygulanan ücret artışının esas alındığını,
müvekkiline ve aynı durumdaki arkadaşlarına denge tazminatı ödemesinin ilk
aylarda ödendiğini, fakat daha sonra yapılan ödemelerin mahsup edilerek bu
konudaki ödemelerin ödenmemeye başladığını, müvekkilinin işten çıkarılıp
personel daire başkanlığına bildirildiği tarihte belirtilen ek ödemenin de
maaşına uygulanması gerekip maaşının bu şekilde belirlenmesi gerekirken bu
ek ödemenin maaş nakil belgesinde gösterilmediğini, müvekkilinin bu konuda
da mağdur olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak
kaydıyla 24/04/2007 tarihinden Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim
tarihine kadar ödenmeyen ek ödemelerin, ödenmesi gereken tarihlerden
itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi
istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN
İŞ MAHKEMESİ: 28.05.2013 gün ve E:2012/445, K:2013/243 sayılı kararında; “…
Somut uyuşmazlıkta özelleştirmeden önce statü hukuku hükümlerine tabi
davacı niteliğindeki personel, özelleştirme sonrası belirli bir süreliğine
davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş sözleşmesi kapsamında
çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar statü hukuku kapsamına girmektedir.
Davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde, davalı şirkete davacının
ücreti konusunda “artış oranının, kamudaki memur artış oranında” olacağı
yönünde yükümlülük getirildiği gibi 406 sayılı Yasa Hükümleri uyarınca davalı
şirkete, H.sahibi personele Devlet Personel Başkanlığına bildirilmesi;
bildirim ile beraber personelin nakledileceği kamu kurumunda yararlanacağı
parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi düzenlenmesi;
personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığı görülmektedir.
Bu işlemlerin idare hukuku alanında hukuki sonuçlar doğurduğu ve ilgili
personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerine, özlük ve parasal
haklarının belirlediği, söz konusu işlemlere kamu personeli hakkında ve idare
hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem niteliğinde oldukları açık
olup, idare işlemler ile ilgili uyuşmazlığın ise adli yargı yerinde değil,
idari yargı yerinde çözümlenmesi ve 5473 sayılı Kanundan kaynaklanan ek
ödeme alacağını tahsili istemi ile, anılan İdareye karşı açılan davalarda,
idari yargı yerinin görevli olduğu kabul edilmelidir. Nitekim, Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulunun 07.04.2011 gün 2011/55 Esas, 2011/205 Karar
sayılı kararında da kamusal görevler yüklenen davalı şirketin bu görevleri
kapsamında, 5473 sayılı Kanun gereği tesis ettiği işlemlerin idari işlem
niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkları idari
yargının görevinde bulunduğu kabul edilmelidir…” şeklindeki gerekçe ile
yargı yolu caiz olmaması edeniyle davanın usulden reddine karar vermiş ve
verilen karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı vekili aynı istemle bu kez idari
yargı yerinde dava açmıştır.
BATMAN
İDARE MAHKEMESİ: 25.07.2013 gün ve E:2013/2453 K:2013/1390 sayılı karırında
özetle; İş Kanununa tabi personel statüsünde davalı idarede çalışmış olması
ve davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.’nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz edilemeyeceğinden, uyuşmazlığın görüm ve
çözümü özel hukuk hükümlerine göre adli yargının görev alanına girdiğinden,
davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü
uyarınca görev yönünden reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
30.12.2013 gün, E:2013/2277, K:2013/2203 sayılı kararı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla PERKTAŞ’ın
Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane Topuz,
Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan
22.09.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin talebi
üzerine, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Filiz BUDAK’ın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu emrine
atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış düzenlenmesi
nedeniyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı ile
belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu
tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin ikinci
paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının aylık
ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu tarafından
tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon
A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim
Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle
yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları kadro
unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki verildiği
açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 29.1.2000 tarihi
ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004 tarihleri arasında
geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış düzenlenmesi sebebiyle
uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Batman İş Mahkemesinin 28.05.2013 gün ve
E:2012/445, K:2013/243 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına karar
vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesinin 28.05.2013 gün ve E:2012/445, K:2013/243 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.09.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
8-ESAS NO : 2014/859
KARAR NO : 2014/868
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmuhaberinin düzeltilmesi
istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R
A R
Davacı : Ş.Y.
Vekilleri : Av. N.M. & Av. M.R.Ç.
Davalı : Türk Telemonünikasyon A.Ş.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005 yılında
%55 lik hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel Tüzel
Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde olduğu
devlet memurluğu haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya devam eden
personelin de bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla kanun gereği
ve yapılan sözleşme gereği kamu memur artış oranında da artışların söz
konusu olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara ödenen ve denge
tazminatı olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan
Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3. maddenin 1. Fıkrasında belli kamu
görevlilerine her ay ek ödeme yapılabileceğinin belirtilmiş olduğunu,
müvekkilinin de bu kapsamdaki personellerden olup 4046 sayılı özelleştirme
uygulamaları hakkında kanunun “Kuruluşlardaki Personelin Nakli” başlıklı
22. Maddesinin 5. fıkrası gereği Telekom’da çalışmasına devam ettiğini,
ücretlerdeki artış oranının da memurlara uygulanan ücret artışının esas
alındığını, müvekkiline ve aynı durumdaki arkadaşlarına denge tazminatı
ödemesinin ilk aylarda yapıldığını, fakat daha sonra yapılan ödemelerin mahsup
edilerek bu konudaki ödemelerin ödenmemeye başladığını, müvekkilinin işten
çıkarılıp personel daire başkanlığına bildirildiği tarihte belirtilen ek
ödemenin de maaşına uygulanması gerekip maaşının bu şekilde belirlenmesi
gerekirken bu ek ödemenin maaş nakil belgesinde gösterilmediğini,
müvekkilinin bu konuda da mağdur olduğunu belirterek; fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla 24.04.2007 tarihinden Devlet Personel
Başkanlığı’na bildirim tarihine kadar ödenmeyen ek ödemelerin, ödenmesi
gereken tarihlerden itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline
karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İş Mahkemesi: 28.05.2013 gün ve 2012/437 Esas, 2013/235 Karar sayılı kararı
ile; “ Somut uyuşmazlıkta özelleştirmeden önce statü hukuku hükümlerine
tabi davacı niteliğindeki personel, özelleştirme sonrası belirli bir
süreliğine davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş sözleşmesi
kapsamında çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar statü hukuku kapsamına
girmektedir. Davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde, davalı şirkete
davacının ücreti konusunda ‘artış oranının, kamudaki memur artış oranında’
olacağı yönünde yükümlülük getirildiği gibi 406 sayılı Yasa Hükümleri
uyarınca davalı şirkete, H.sahibi personele Devlet Personel Başkanlığına
bildirilmesi; bildirim ile beraber personelin nakledileceği kamu kurumunda
yararlanacağı parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi
düzenlenmesi; personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığı
görülmektedir. Bu işlemlerin idare hukuku alanında hukuki sonuçlar
doğurduğu ve ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerine,
özlük ve parasal haklarının belirlediği, söz konusu işlemlere kamu
personeli hakkında ve idare hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem
niteliğinde oldukları açık olup, idare işlemler ile ilgili uyuşmazlığın ise
adli yargı yerinde değil, idari yargı yerinde çözümlenmesi ve 5473 sayılı
Kanundan kaynaklanan ek ödeme alacağını tahsili istemi ile, anılan İdareye
karşı açılan davalarda, idari yargı yerinin görevli olduğu kabul
edilmelidir./Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 07.04.2011
gün 2011/55 E., 2011/205 K. sayılı kararında da kamusal görevler yüklenen
davalı şirketin bu görevleri kapsamında, 5473 sayılı Kanun gereği tesis
ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkları idari yargının görevinde bulunduğuna karar
verildiği anlaşılmakla yargı yolu caiz olmadığından usulden reddine”
şeklindeki gerekçesi ile HMK 114-1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz
olmaması nedeni ile HMK 115 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan
davanın usulden reddine karar vermiş, verilen karar tarafların temyiz
etmemesi üzerine 06.06.2013 tarihinde kesinleşmiş ve karara şerh
edilmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle, 24.04.2007 tarihinden 01.09.2010 tarihine kadar Yüksek
Planlama Kurulu Kararı ve enflasyon farkından kaynaklı ödenmeyen ücret
alacağı toplamı olan 10.245,66 TL’nin ödenmesi gereken tarihlerden itibaren
en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi
istemi ile idari yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İdare Mahkemesi: 02.08.2013 gün ve 2013/2460 Esas, 2013/1498 Karar sayılı
kararı ile özetle; uyuşmazlıkta, davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği
taşımayan Türk Telekomünikasyon Genel Müdürlüğü’nün olması karşısında,
idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz
edilemeyeceğinden; uyuşmazlığın görüm ve çözümünün özel hukuk hükümlerine
göre adli yargının görev alanına girdiğini, nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi’nin
09.04.2012 tarih ve E:2012/8,K:2012/67 sayılı kararının da bu doğrultuda
olduğunu gerekçe göstererek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Yasasının 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar
vermiş, verilen karara davalı vekili tarafından itiraz edilmiştir.
Diyarbakır
Bölge İdare Mahkemesi: 30.12.2013 tarih ve 2013/2243 Esas, 2013/2197 Karar
sayılı kararı ile; itiraz isteminin reddi ile kararın onanmasına hükmetmiş,
verilen karar davalı vekiline 31.01.2014 tarihinde, davacı vekiline
04.02.2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, yasal süresi içerisinde
taraflarca yasal yollara başvurulmadığından kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, idari ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararları
nedeniyle oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle
başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali Öğüş, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:
Davalı Türk Telekom A.Ş. yönünden dosya üzerinde 2247
sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli
yargı yerleri arasında 2247 sayılı yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde
olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının
15.maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği,
usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde adli
yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;
ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet
BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli
olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP
DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Türk Telekom A.Ş.'nde çalışmakta iken kurumun
özelleştirilmesi nedeni ile başka kuruma atanan davacının, maaş nakil
ilmühaberinin yanlış düzenlenmesi nedeni ile uğradığı tüm zararların en
yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi
istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile,
406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk Telekom,
bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili mevzuat Türk
Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine
ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri
uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve özel
hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte yandan;
406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c) bendinin
birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom; telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu Kanun ve görev
sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten sonra, anılan (c)
bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı Yasa ile
eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı %50’nin altına
düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003 tarihinden önce de
olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı Yasa’nın Geçici 3. maddesi
ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK’nin ekindeki “B-Kamu
İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar listesinden
çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda,
davalının hisse devir (14.11.2005) tarihinde davalı nezdinde Şef Tekniker
olarak çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı
Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığı’na bildirilen ve
sonrasında başka bir kamu kurumun emrine atanan davacı tarafından, yanlış
maaş nakil ilmuhaberi nedeni ile uğranılan zararın tazmini istemiyle;
Batman İş Mahkemesi’ne dava açıldığı, Batman İş Mahkemesi’nin 28.05.2013
tarih ve 2012/437 Esas, 2013/235 Karar sayılı kararı ile davanın görev
yönünden reddine karar verdiği ve kararın kesinleştiği, davacı vekilinin
aynı taleple Batman İdare Mahkemesi’ne dava açtığı, Batman İdare
Mahkemesi’nin 02.08.2013 tarih ve 2013/2460 Esas, 2013/1498 Karar sayılı
kararı ile davanın görev yönünden reddine karar verdiği, kararın davalı
tarafından itiraz edilmesi üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi’nin
30.12.2013 tarih ve 2013/2243 Esas, 2013/2197 Karar sayılı kararı ile
onandığı ve tarafların süresi içerisinde karar düzeltme yoluna başvurmaması
üzerine kararın kesinleştiği, davacı vekilinin 2247 sayılı Yasa’nın
14.maddesi uyarınca oluşan olumsuz görev uyuşmazlığı nedeni ile görevli
mahkemenin belirlenmesi için Mahkememize müracaat ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce
yapılan değerlendirme neticesinde;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik : 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma
ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle, Batman İş Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasına
karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesi’nin 28.05.2013 gün ve 2012/437 Esas, 2013/235 Karar sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
9-ESAS NO : 2014/866
KARAR NO : 2014/871
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Türk
Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : R.Ç.
Vekilleri : Av. N.M. & Av. M.R.Ç.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005
yılında %55 lik hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel
Tüzel Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde
olduğu devlet memurluğu haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya
devam eden personelin de bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla
kanun gereği ve yapılan sözleşme gereği kamu memur artış oranında da
artışların söz konusu olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara
ödenen ve denge tazminatı olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave
Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3. Maddenin 1.
Fıkrasında belli kamu görevlilerine her ay ek ödeme yapılabileceğinin belirtilmiş
olduğunu, 399 sayılı kanun hükmünde kararnamenin Ek 2 sayılı cetvelinde ise
T.C. Posta, Telgraf ve Telefon işletmelerinin de yer aldığının belirlenmiş
olduğunu, müvekkilinin de bu kapsamdaki personellerden olup 4046 sayılı
özelleştirme uygulamaları hakkında kanunun “Kuruluşlardaki personelin
Nakli” başlıklı 22. Maddesinin 5. Fıkrası gereği Telekom’da çalışmasına
devam ettiğini, ücretlerdeki artış oranının da memurlara uygulanan ücret
artışının esas alındığını, müvekkiline ve aynı durumdaki arkadaşlarına
denge tazminatı ödemesinin ilk aylarda ödendiğini, fakat daha sonra yapılan
ödemelerin mahsup edilerek bu konudaki ödemelerin ödenmemeye başladığını,
müvekkilinin işten çıkarılıp personel daire başkanlığına bildirildiği
tarihte belirtilen ek ödemenin de maaşına uygulanması gerekip maaşının bu
şekilde belirlenmesi gerekirken bu ek ödemenin maaş nakil belgesinde
gösterilmediğini, müvekkilinin bu konuda da mağdur olduğunu belirterek,
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 24/04/2007 tarihinden Devlet
Personel Başkanlığı’na bildirim tarihine kadar ödenmeyen ek ödemelerin,
ödenmesi gereken tarihlerden itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte
tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İş Mahkemesi: 28.05.2013 gün ve E:2012/440, K:2013/238 sayılı kararı ile
özetle; davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.
Batman İdare
Mahkemesi: 30.07.2013 gün, E:2013/2458, K:2013/1404 sayı ile özetle;
davanın, adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev yönünden
reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi 30.12.2013
gün, E:2013/2289, K:2013/2191 sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar
vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane Topuz,
Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan
22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin talebi
üzerine, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil
KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu
emrine atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış
düzenlendiği iddiasıyla yeniden düzenlenmesi ve bundan kaynaklı olduğu
iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait bulunan
hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı
“Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin % 55 Oranındaki
Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair
Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli
Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle) Ojer
Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel statüsünde
çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına bildirilen
ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı tarafından, maaş
nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış düzenlenmesi sebebiyle
uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c) (Değişik:
18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Batman İş Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesinin 28.05.2013 gün ve E:2012/440, K:2013/238 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
10-ESAS NO : 2014/867
KARAR NO : 2014/872
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : M.Z.E.
Vekilleri : Av. N.M. & Av. M.R.Ç.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005
yılında %55 lik hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel
Tüzel Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde
olduğu devlet memurluğu haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya
devam eden personelin de bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla
kanun gereği ve yapılan sözleşme gereği kamu memur artış oranında da
artışların söz konusu olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara
ödenen ve denge tazminatı olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave
Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3. Maddenin 1.
Fıkrasında belli kamu görevlilerine her ay ek ödeme yapılabileceğinin
belirtilmiş olduğunu, 399 sayılı kanun hükmünde kararnamenin Ek 2 sayılı
cetvelinde ise T.C. Posta, Telgraf ve Telefon işletmelerinin de yer
aldığının belirlenmiş olduğunu, müvekkilinin de bu kapsamdaki personellerden
olup 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında kanunun “Kuruluşlardaki
personelin Nakli” başlıklı 22. Maddesinin 5. Fıkrası gereği Telekom’da
çalışmasına devam ettiğini, ücretlerdeki artış oranının da memurlara uygulanan
ücret artışının esas alındığını, müvekkiline ve aynı durumdaki
arkadaşlarına denge tazminatı ödemesinin ilk aylarda ödendiğini, fakat daha
sonra yapılan ödemelerin mahsup edilerek bu konudaki ödemelerin ödenmemeye
başladığını, müvekkilinin işten çıkarılıp personel daire başkanlığına
bildirildiği tarihte belirtilen ek ödemenin de maaşına uygulanması gerekip
maaşının bu şekilde belirlenmesi gerekirken bu ek ödemenin maaş nakil
belgesinde gösterilmediğini, müvekkilinin bu konuda da mağdur olduğunu
belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 24/04/2007
tarihinden Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim tarihine kadar ödenmeyen
ek ödemelerin, ödenmesi gereken tarihlerden itibaren en yüksek mevduat
faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde
dava açmıştır.
Batman
İş Mahkemesi: 28.05.2013 gün ve E:2012/449, K:2013/247 sayılı kararı ile
özetle; davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İdare Mahkemesi: 25.07.2013 gün, E:2013/2452, K:2013/1389 sayı ile özetle;
davanın, adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev yönünden
reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
30.12.2013 gün, E:2013/2276, K:2013/2200 sayılı kararı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin talebi
üzerine, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil
KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu
ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu
emrine atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış
düzenlendiği iddiasıyla yeniden düzenlenmesi ve bundan kaynaklı olduğu
iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda;
Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde
çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve
kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli
sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu sürece
paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış
düzenlenmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle
dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Batman İş Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesinin 28.05.2013 gün ve E:2012/449, K:2013/247 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
11-ESAS NO : 2014/869
KARAR NO : 2014/874
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmuhaberinin düzeltilmesi
istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R
A R
Davacı : M.M.P.
Vekilleri : Av. N.M. & Av. M.R.Ç.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005
yılında %55 lik hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel
Tüzel Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde
olduğu devlet memurluğu haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya
devam eden personelin de bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla
kanun gereği ve yapılan sözleşme gereği kamu memur artış oranında da
artışların söz konusu olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara
ödenen ve denge tazminatı olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave
Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3. maddenin 1.
Fıkrasında belli kamu görevlilerine her ay ek ödeme yapılabileceğinin
belirtilmiş olduğunu, müvekkilinin de bu kapsamdaki personellerden olup
4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında kanunun “Kuruluşlardaki
Personelin Nakli” başlıklı 22. Maddesinin 5. fıkrası gereği Telekom’da
çalışmasına devam ettiğini, ücretlerdeki artış oranının da memurlara
uygulanan ücret artışının esas alındığını, müvekkiline ve aynı durumdaki
arkadaşlarına denge tazminatı ödemesinin ilk aylarda yapıldığını, fakat
daha sonra yapılan ödemelerin mahsup edilerek bu konudaki ödemelerin
ödenmemeye başladığını, müvekkilinin işten çıkarılıp personel daire
başkanlığına bildirildiği tarihte belirtilen ek ödemenin de maaşına
uygulanması gerekip maaşının bu şekilde belirlenmesi gerekirken bu ek
ödemenin maaş nakil belgesinde gösterilmediğini, müvekkilinin bu konuda da
mağdur olduğunu belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla
24.04.2007 tarihinden Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim tarihine kadar
ödenmeyen ek ödemelerin, ödenmesi gereken tarihlerden itibaren en yüksek
mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı
yerinde dava açmıştır.
Batman
İş Mahkemesi: 28.05.2013 gün ve 2012/444 Esas, 2013/242 Karar sayılı kararı
ile; “ Somut uyuşmazlıkta özelleştirmeden önce statü hukuku hükümlerine
tabi davacı niteliğindeki personel, özelleştirme sonrası belirli bir
süreliğine davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş sözleşmesi kapsamında
çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar statü hukuku kapsamına girmektedir.
Davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde, davalı şirkete davacının
ücreti konusunda ‘artış oranının, kamudaki memur artış oranında’ olacağı
yönünde yükümlülük getirildiği gibi 406 sayılı Yasa Hükümleri uyarınca
davalı şirkete, H.sahibi personele Devlet Personel Başkanlığına
bildirilmesi; bildirim ile beraber personelin nakledileceği kamu kurumunda
yararlanacağı parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi
düzenlenmesi; personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığı
görülmektedir. Bu işlemlerin idare hukuku alanında hukuki sonuçlar
doğurduğu ve ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerine,
özlük ve parasal haklarının belirlediği, söz konusu işlemlere kamu
personeli hakkında ve idare hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem
niteliğinde oldukları açık olup, idare işlemler ile ilgili uyuşmazlığın ise
adli yargı yerinde değil, idari yargı yerinde çözümlenmesi ve 5473 sayılı
Kanundan kaynaklanan ek ödeme alacağını tahsili istemi ile, anılan İdareye
karşı açılan davalarda, idari yargı yerinin görevli olduğu kabul
edilmelidir./Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 07.04.2011
gün 2011/55 E., 2011/205 K. sayılı kararında da kamusal görevler yüklenen
davalı şirketin bu görevleri kapsamında, 5473 sayılı Kanun gereği tesis
ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden
kaynaklanan uyuşmazlıkları idari yargının görevinde bulunduğuna karar
verildiği anlaşılmakla yargı yolu caiz olmadığından usulden reddine”
şeklindeki gerekçesi ile HMK 114-1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz
olmaması nedeni ile HMK 115 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan
davanın usulden reddine karar vermiş, verilen karar tarafların temyiz
etmemesi üzerine 06.06.2013 tarihinde kesinleşmiş ve karara şerh
edilmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle, 24.04.2007 tarihinden 29.04.2010 tarihine kadar Yüksek
Planlama Kurulu Kararı ve enflasyon farkından kaynaklı ödenmeyen ücret
alacağı toplamı olan 8.734,24 TL’nin ödenmesi gereken tarihlerden itibaren
en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi
istemi ile idari yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İdare Mahkemesi: 25.07.2013 gün ve 2013/2454 Esas, 2013/1391 Karar sayılı
kararı ile özetle; uyuşmazlıkta, davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği
taşımayan Türk Telekomünikasyon Genel Müdürlüğü’nün olması karşısında,
idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz
edilemeyeceğinden; uyuşmazlığın görüm ve çözümünün özel hukuk hükümlerine
göre adli yargının görev alanına girdiğini, nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi’nin
09.04.2012 tarih ve E:2012/8,K:2012/67 sayılı kararının da bu doğrultuda
olduğunu gerekçe göstererek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının
15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, verilen
karara davalı vekili tarafından itiraz edilmiştir.
Diyarbakır
Bölge İdare Mahkemesi: 30.12.2013 tarih ve 2013/2266 Esas, 2013/2202 Karar
sayılı kararı ile; itiraz isteminin reddi ile kararın onanmasına hükmetmiş,
verilen karar taraf vekillerine 21.01.2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup,
yasal süresi içerisinde taraflarca yasal yollara başvurulmadığından
kesinleşmiştir.
Davacı
vekili, idari ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararları
nedeniyle oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle
başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:
Davalı Türk Telekom A.Ş. yönünden dosya üzerinde 2247
sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli
yargı yerleri arasında 2247 sayılı yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde
olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının
15.maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son
görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği,
usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN
İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde adli yargının
görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili
Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile
Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki
sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Türk Telekom A.Ş.'nde çalışmakta iken kurumun
özelleştirilmesi nedeni ile başka kuruma atanan davacının, maaş nakil
ilmühaberinin yanlış düzenlenmesi nedeni ile uğradığı tüm zararların en
yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi
istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK’nin
ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000 tarihi
itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda,
davalının hisse devir (14.11.2005) tarihinde davalı nezdinde Şef Teknisyen
olarak çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı
Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığı’na bildirilen ve
sonrasında başka bir kamu kurumun emrine atanan davacı tarafından, yanlış
maaş nakil ilmuhaberi nedeni ile uğranılan zararın tazmini istemiyle;
Batman İş Mahkemesi’ne dava açıldığı, Batman İş Mahkemesi’nin 28.05.2013
tarih ve 2012/444 Esas, 2013/242 Karar sayılı kararı ile davanın görev
yönünden reddine karar verdiği ve kararın kesinleştiği, davacı vekilinin
aynı taleple Batman İdare Mahkemesi’ne dava açtığı, Batman İdare
Mahkemesi’nin 25.07.2013 tarih ve 2013/2454 Esas, 2013/1391 Karar sayılı kararı
ile davanın görev yönünden reddine karar verdiği, kararın davalı tarafından
itiraz edilmesi üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi’nin 30.12.2013
tarih ve 2013/2266 Esas, 2013/2202 Karar sayılı kararı ile onandığı ve
tarafların süresi içerisinde karar düzeltme yoluna başvurmaması üzerine
kararın kesinleştiği, davacı vekilinin 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesi
uyarınca oluşan olumsuz görev uyuşmazlığı nedeni ile görevli mahkemenin
belirlenmesi için Mahkememize müracaat ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce
yapılan değerlendirme neticesinde;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik : 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma
ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Belirtilen
nedenlerle, Batman İş Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasına
karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesi’nin 28.05.2013 gün ve 2012/444 Esas, 2013/242 Karar sayılı
GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
12-ESAS NO : 2014/870
KARAR NO : 2014/875
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
2918 sayılı Yasa’nın Ek 2. maddesi üçüncü fıkrası uyarınca verilen idari
para cezasının iptal edilmesi istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi
gerektiği
K A R A R
Davacı : R.K.
Davalı : İstanbul Valiliği
O L A Y : Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünce
yapılan incelemede 34……. plaka sayılı aracın yasa dışı taşımacılık
yaptığının tespit edildiğinden bahisle, 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun Ek 2/3. madde ve fıkrası uyarınca, davacı adına 12.12.2012 tarih
ve GT-447370 seri-sıra numaralı Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı
düzenlenerek 3.250,00 TL idari para cezası verilmiştir.
Davacı, idari para cezasının iptal edilmesi istemiyle adli yargı yerine başvuruda bulunmuştur.
İSTANBUL ANADOLU 2. SULH CEZA MAHKEMESİ: 16.5.2013 gün
ve D.İş:2013/215 sayıyla; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27/8. maddesine
göre idari para cezası yanında idari yargının görev alanına giren kararın
da verilmiş olması nedeniyle, ilgili tüm mevzuat hükümleri uyarınca ve
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin benzer kararları da emsal gösterilerek davanın
çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle başvurunun görev
yönünden reddine karar vermiş, verilen karar itiraz edilmeden
kesinleşmiştir.
Davacı, bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava
açmıştır.
İSTANBUL 4. İDARE MAHKEMESİ: 20.8.2013 gün ve
E:2013/1819, K:2013/1500 sayıyla; 2918 sayılı Kanun ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, açılan
davada idari yargının görev alanına giren bir durumun olmaması nedeniyle,
davanın çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev
yönünden reddine karar vermiş, yapılan itiraz, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesince reddedilerek verilen karar onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988
günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin
Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip
değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya
da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın
mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli
ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının
anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk
uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari
organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında
yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak
nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev
ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde
incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz
önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev
uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında, 2247 sayılı
Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteminaksine
davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli
yargı dosyası teminedilmeden Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği görülmüş
ise de, dosya içindeki bilgi ve belgelerden adli yargı kararının
kesinleşmiş olduğu ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık
bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği
ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
2918 sayılı Kanun’un Ek 2. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca verilen idari
para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Araçların tescil edildikleri amacın dışında kullanılması” başlığı
altında düzenlenen Ek 2. maddesi, üçüncü
fıkrasında, “(Ek fıkra:
31/5/2012-6321/3 md.) İlgili belediyeden izin veya ruhsat almaksızın,
belediye sınırları dâhilinde ticari amaçlı yolcu taşıyan kişiye, araç
sahibine, bağlı bulunduğu durak, işyeri ve işletmelerin sorumlularına
birinci fıkrada gösterilen idari para cezası üç kat olarak, fiilin
işlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde tekerrürü halinde ise beş kat
olarak uygulanır. Ayrıca, araç her defasında altmış gün süre ile trafikten
men edilir” hükmü yer almıştır.
Uyuşmazlık
Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa’nın 116. maddesi kapsamında araç tescil
plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari
para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında
bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda görevli yargı yerini
açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı
Kanun’un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hali ile, bu Yasada
gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112.
maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve
ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı
Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, " (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
uygulanır"; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında
ise "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden
itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu
süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı
kesinleşir" düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer Kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin
olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep H.doğmayacağı; bu nedenle,
yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili
olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre
görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın
açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen)
mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki
görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak
davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde,
mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16.
maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli
mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun
5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli
mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate
alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde,
anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı
yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu
nedenle İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 16.5.2013 gün ve
D.İş:2013/215 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar
verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
13-ESAS NO : 2014/874
KARAR NO : 2014/876
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 2918
sayılı Yasadan kaynaklanan sorumluluk davasının ADLİ YARGI YERİNDE
çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : R.Sigorta A.Ş.
Vekili : Av. Y.E.D.
Davalılar : 1- Denizli İl Özel İdaresi
Vekili : Av. A.Ç. (Adli Yargıda)
2-
Karayolları Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. A.K. (Adli Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
davacı şirket tarafından sigortası yapılan N.S.’a ait 20…… plakalı aracın
25.06.2012 tarihinde sürücü Ö.A. yönetiminde Tavas İlçesi-Çağırgan yönünden
Tavas İlçesi-Ulukent istikametine seyir halinde iken,davalılar tarafından
herhangi bir işaretleme yapılmadan yol çalışması yapılmış olması
dolayısıyla, asfalt yoldan stabilize yola geçerken aracın direksiyon
hakimiyetinin kaybedilmesi sonucu takla atarak maddi Hasarlı trafik
kazasının meydana geldiğini, bu kaza sebebi ile sigortalı araçtaki H.arın
KDV dahil 13.620,00 TL olduğunu, davacı şirketin bu bedeli 26.09.2012
tarihinde sigortalıya ödediğini, söz konusu kazanın oluşumunda davalıların
% 50 oranında kusurlu olduğunu belirterek, davalıların %50 kusur nispetine
isabet eden 6.810,00 TL maddi zarar bedelinin 26.09.2012 ödeme tarihinden
itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen
tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Tavas
Asliye Hukuk Mahkemesi: 20.07.2013 gün ve E:2013/33, 2013/344 sayı ile
özetle; davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek, görev
yönünden reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi
13.01.2014 gün ve E:2013/19803, K:2014/82 sayılı ilamı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.
Denizli
İdare Mahkemesi: 22.05.2014 gün ve E:2014/711, K:2014/536 sayı ile özetle;
davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek, görev yönünden
reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Yasa’dan
kaynaklanan sorumluluk davasında adli ve idari yargı yerleri arasında 2247
sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, davacı vekilinin istemi üzerine, idari yargı dosyasının son
görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyasına ait evrakların
da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule
ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının
esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil
KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu
ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davacı şirket tarafından sigortalı olan 20 V 7752 plakalı aracın,
25.06.2012 tarihinde Tavas İlçesi-Çağırgan yönünden Tavas İlçesi-Ulukent
istikametine seyir halinde iken, herhangi bir işaretleme yapılmadan yol
çalışması yapılmış olması dolayısıyla,asfalt yoldan stabilize yola geçerken
şoförün direksiyon hakimiyetini kaybederek takla atması sonucu meydana
geldiği belirtilen maddi Hasarlı trafik kazasında davalı idarenin % 50
kusurlu olduğu iddiasıyla, davacı tarafından sigortalıya ödenen 13.620,00
TL’nin davalının kusuruna isabet eden miktar olan 6.810,00 TL zarar
bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte
davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemiyle açılmıştır.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının
karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve
trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek
olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili
kuralları, şartları, H.ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve
denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk,
çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında
uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları
trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli
görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları
koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve
yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.
Öte
yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde
“İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların
sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan
sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi
olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana
gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Motorlu
araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının
merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu
yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer
mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu
maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği
tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış
bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.
2918
sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle
Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince
yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu
gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy
birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi
kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak
Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların
çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu
nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı,
özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu
durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli
yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir
yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının
denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden
ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya
bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker
kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya
olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı
kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk
davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu
düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari
yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği
giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul
belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi
sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu
suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz
konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin
kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı
Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan
sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma
bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin
kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir
çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında
özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan
nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine
aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve
E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954,
s.136-147.)
Anayasa’nın
158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi
arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas
alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer
verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu
adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110
uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm
sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya
aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş
bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz
olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar
mesabesindedir.
Bu
durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110.
maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde,
bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden
trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda
alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları,
şartları, H.ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini,
ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma
usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle
açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli
yargı yerinin görevine girdiğinden Tavas Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen
görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Tavas Asliye
Hukuk Mahkemesinin 20.07.2013 gün ve E:2013/33, 2013/344 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde Üye Eyüp Sabri BAYDAR’IN KARŞI
OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY
Somut
uyuşmazlıkta, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü ve İl Özel İdaresinin karayolunun
yapım, bakım ve korunmasındaki ihmali sonucu zarara neden olan kazanın
meydana geldiği iddia edilmektedir.
2918
Sayılı Yasanın KTK'nın 7.md. "Karayolları Genel Müdürlüğünün Yapım ve
Bakımından sorumlu olduğu Karayollarında can ve mal güvenliği yönünden
gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri alma ve aldırmanın"
İdarenin görev ve yetkileri arasında bulunduğuna işaret edilmiş,
6001
Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevleri hakkındaki
kanunun 4.md. "Hazırlayacağı programlar uyarınca karayollarını yapmak,
yaptırmak, emniyetle kullanılmalarını sağlayacak şekilde sürekli bakım altında
bulundurmak, bakımını yaptırmak, onarımım yaptırmak, işletmek ve
işlettirme" Genel Müdürlüğün görev ve yetkileri arasında gösterilmiş,
5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanununun İl Özel İdarelerinin görev ve
sorumluluklarına ilişkin 6/b maddesinde "İmar, yol, su, kanalizasyon,
katı atık, çevre, acil yardım vs. ilişkin hizmetleri belediye sınırları
dışında yapmakla" görevli ve yetkili olduğu öngörülmüş,
TC
Anayasası'nın 125/son md. "idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü olduğu" kurala bağlanmış,
2577
Sayılı İYUK 2/1-b md. "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
haklan ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava
çeşitleri arasında" sayılmıştır.
Bu
durumda davalı idarelerin sorumluluk alanındaki yolun yapım, bakım ve
onaranının yapılmadığı nedeniyle doğan zararın tazmininin amaçlanmış olması
karşısında, idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü esnada kişilere
verdiği zararın ödetilmesine yönelik bulunan uyuşmazlık konusu davanın,
olayda kamu hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp
yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir
husus olup olmadığının tespitinde esas alman idare hukuku kurallarına ve
2577 Sayılı İYUK 2/1-b md. sayılan tam yargı davasında görüm ve çözümünde
idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
Sayın
çoğunluk, karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki ihmalden doğan zararda
Adli Yargıyı görevli kabul eden görüşünde hukuki dayanak olarak 2918 Sayılı
KTK 110/1 md. hükümlerini esas almıştır.
11.01.2011
gün 6099 Sayılı Yasa'nın 14. maddesi ile 2918 Sayılı KTK 110. maddesine
eklenen 1.fıkra ile "işleteni veya sahibi devlet ve diğer kamu
kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları
dahil bu kanundan doğan sorumluluk davaları Adli Yargıda görülür..."
hükmü getirilmiştir.
Sayın
çoğunluk görüşünün aksine eldeki uyuşmazlık anılan yasa hükmü kapsamında
kalmamaktadır.
Çünkü,
2918 Sayılı KTK 85.maddesinde açıkça belirtildiği gibi yasa motorlu
araçların işletilmesinden doğan zararlar nedeniyle işletenin hukuki
sorumluluğunu düzenlemektedir.
Yasa
hükmünde geçen bu kanundan ve Adli Yargıda görülmesi gereken sorumluluk
davaları, 2918 Sayılı Yasa'nın 85.maddesinde düzenlenen motorlu araçların
işletilmesi nedeniyle verilen zararlardan dolayı araç işletenin hukuki
sorumluluğuna ilişkin davalardır.
Yasa
değişikliğinden önce kamu araçlarının işletilmesi nedeniyle verilen
zararlardan dolayı kamu idaresinin sorumluluğunun hangi yargı kolunda görüm
ve çözümü konusunda yasada bir düzenleme bulunmadığından İdari ve Adli
Yargı organları arasında çıkan görev uyuşmazlıklarını sonlandırmak üzere
sözü geçen yasa hükmü getirilmek suretiyle kamu araçlarının verdiği
zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğunda 2918 Sayılı Yasa'nın amacına
uygun olarak Adli Yargıda görüm ve çözüm esası benimsenmiştir.
2918
sayılı yasanın 110. maddesinde yapılan yasa değişikliğine ilişkin Hükümet
gerekçesi de getirilen yeni hükmün bu nedenle maddeye eklendiğini teyit
etmektedir.
Diğer
taraftan, sayın çoğunluk 2918 sayılı yasanın 110. maddesi hükmünün iptali
istemi ile Anayasa Mahkemesine açılan dava sonucunda verilen yorumlu red
kararlarını, karara dayanak almakta ise de bu görüşe de itibar edilmesi
mümkün değildir.
Zira;
"T.C. Anayasasında, Anayasa Mahkemesinin iptal veya iptal talebinin
reddi dışında yorumlu red kararı verebileceğine dair bir işaret yoktur. Tersine
T.C. Anayasasının 153/2 maddesi "Anayasa Mahkemesi bir kanun veya
kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun
koyucu hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis
edemez." hükmü böyle bir anlayışın benimsenmemiş olduğunun kanıtı
olarak kabul edilebilir. Gerçi madde iptal kararlarından bahsetmektedir,
ama Anayasa koyucunun amacının Anayasa Mahkemesinin kanun koyucu gibi
hareket etmesini önlemek olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yorumlu red
kararlarının ise diğer mahkemeleri, idare makamlarını, gerçek ve tüzel
kişileri bağlaması itibariyle bir çeşit pozitif kanun koyuculuk anlamına
geldiğine şüphe yoktur. (Türk Anayasa Hukuku Prof. Dr. Ergun Özbudun. Sh.
440 vd.)
Hakkında
yorumlu red kararı verilen bir kanun maddesi yürürlükte kalmaya devam eder.
Dolayısıyla somut olaylara uygulanır. Somut olaylarda o maddenin ne anlama
geldiğine, yani nasıl yorumlanacağına, bundan sonra da Anayasa Mahkemesi
değil onu uygulayacak Mahkemeler karar verir. Anayasa Mahkemesinin yorumlu
red kararı verirken yaptığı yorumunun diğer mahkemeleri bağlaması mümkün
değildir. Bir kanun maddesinin nasıl yorumlanacağına onu uygulayacak olan
Adli- idari ve Askeri Yargı organları karar verir. Anayasa Mahkemesi Adli,
idari ve Askeri kollarının üst mahkemesi olmadığına göre bu yargı
kollarındaki mahkemelere kendi yorumunu empoze etmesi mümkün değildir. O
halde Anayasa Mahkemesinin verdiği yorumlu red kararlarının kendilerinden
beklenen fonksiyonu ifa edebilmeleri, diğer mahkemelerin Anayasa Mahkemesinin
bu yorumlarını benimsemelerine bağlıdır. Oysa hukukumuzda, Anayasa Mahkemesi
kararlarında yapılan yorumlar diğer mahkemeleri bağlamaz. Zira Anayasa Mahkemesi
kararlarının bağlayıcılığı bu kararların hüküm fıkralarına münhasırdır.
(Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Kemal Gözler, sh. 444)
Keza,
Sayın çoğunluğun kararı dayandırdığı T.C. Anayasasının 158. madde
hükümlerininde uyuşmazlıkta uygulama yeri bulunmamaktadır. Uyuşmazlık
Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen T.C. Anayasasının 158. maddesi
açık hükmünden de anlaşıldığı üzere Anayasa Mahkemesi ile diğer yargı
kollan arasında olumlu veya olumsuz görev uyuşmazlığının doğması halinde
Anayasa Mahkemesi görüşünün üstün tutulacağına ilişkin düzenlemenin,
uyuşmazlıkta Anayasa Mahkemesinin görevlilik veya görevsizlik kararının
bulunmaması, diğer yargı kolları ile arasında bir görev ihtilafının
çıkmaması nedeniyle uygulanması mümkün değildir.
Açıklanan
gerekçelerle uyuşmazlıkta idari yargı görevli olup, benzer ihtilaflarda da
idari yargının görevli olduğu Yargıtay 4, 11, 17 Hukuk Dairelerinin
istikrarlı kararlarıyla İçtihad edildiği gibi Danıştay kararlarında da uyuşmazlıkta
İdari Yargının görevli olduğu benimsenmiştir. (Danıştay 10. Daire E
2011/11522, K 2012/5347 sayı, E. 2011/10856 ve K. 2013/670 Sayı, vs.)
Somut
uyuşmazlıkta davanın karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki idarenin
hizmet kusuruna dayanmasına,
2918
Sayılı Yasa'nın 110/1 md. motorlu araçların işletilmesinden doğan
zararlardan dolayı işletenini hukuki sorumluluğunun Adli Yargıda görüm ve
çözümünü düzenleme altına almasına, Somut uyuşmazlığın anılan yasa hükmü
kapsamında bulunmamasına,
Kamu
hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin hizmet
kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının
tespitinde, 2577 Sayılı İYUK 2/1-b md. sayılan tam yargı davasında görüm ve
çözümünde İdari Yargının görevli olmasına göre,
Uyuşmazlıkta
Adli yargıyı görevli kabul eden sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
ÜYE
Eyüp Sabri BAYDAR
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
14-ESAS NO : 2014/876
KARAR NO : 2014/877
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun
özelleştirilmesi nedeniyle başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin
düzeltilmesi ve alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı
davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : O.B.
Vekilleri : Av. N.M. & Av. M.R.Ç.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005
yılında %55 lik hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel
Tüzel Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde
olduğu devlet memurluğu haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya
devam eden personelin de bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla
kanun gereği ve yapılan sözleşme gereği kamu memur artış oranında da
artışların söz konusu olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara
ödenen ve denge tazminatı olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave
Ödemesi Bulunmayan Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3. Maddenin 1.
Fıkrasında belli kamu görevlilerine her ay ek ödeme yapılabileceğinin
belirtilmiş olduğunu, 399 sayılı kanun hükmünde kararnamenin Ek 2 sayılı
cetvelinde ise T.C. Posta, Telgraf ve Telefon işletmelerinin de yer
aldığının belirlenmiş olduğunu, müvekkilinin de bu kapsamdaki personellerden
olup 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında kanunun “Kuruluşlardaki
personelin Nakli” başlıklı 22. Maddesinin 5. Fıkrası gereği Telekom’da
çalışmasına devam ettiğini, ücretlerdeki artış oranının da memurlara uygulanan
ücret artışının esas alındığını, müvekkiline ve aynı durumdaki
arkadaşlarına denge tazminatı ödemesinin ilk aylarda ödendiğini, fakat daha
sonra yapılan ödemelerin mahsup edilerek bu konudaki ödemelerin ödenmemeye
başladığını, müvekkilinin işten çıkarılıp personel daire başkanlığına
bildirildiği tarihte belirtilen ek ödemenin de maaşına uygulanması gerekip
maaşının bu şekilde belirlenmesi gerekirken bu ek ödemenin maaş nakil
belgesinde gösterilmediğini, müvekkilinin bu konuda da mağdur olduğunu
belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 24/04/2007
tarihinden Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim tarihine kadar ödenmeyen
ek ödemelerin, ödenmesi gereken tarihlerden itibaren en yüksek mevduat
faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde
dava açmıştır.
Batman
İş Mahkemesi: 28.05.2013 gün ve E:2012/443, K:2013/241 sayılı kararı ile
özetle; davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İdare Mahkemesi: 25.07.2013 gün, E:2013/2455, K:2013/1392 sayı ile özetle;
davanın, adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev yönünden
reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
30.12.2013 gün, E:2013/2269, K:2013/2201 sayılı kararı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin talebi
üzerine, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu
emrine atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış
düzenlendiği iddiasıyla yeniden düzenlenmesi ve bundan kaynaklı olduğu
iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu sürece
paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve 24010
(Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı için 100
ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı ve
82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa maddesinin
verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam
Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim Kurulunun
31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle yürürlüğe
konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış
düzenlenmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle
dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Batman İş Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesinin 28.05.2013 gün ve E:2012/443, K:2013/241 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
15-ESAS NO : 2014/877
KARAR NO : 2014/878
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : F.Ö.
Vekilleri : Av. N.M. & Av. M.R.Ç.
Davalı : Türk Telekomünikasyon AŞ.
Vekili : Av. Z.Y.
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle; davalı Türk Telekomünikasyon AŞ.nin özelleştirme kapsamında 2005
yılında %55 lik hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip Özel Tüzel
Kişilik sıfatı kazanmış olduğunu, fakat müvekkilinin de içerisinde olduğu
devlet memurluğu haklarının saklı kalıp, kurum yanında çalışmaya devam eden
personelin de bulunduğunu, Telekom’da bu durumda çalışanlarla kanun gereği
ve yapılan sözleşme gereği kamu memur artış oranında da artışların söz
konusu olacağının belirlendiğini, kamuoyunda memurlara ödenen ve denge
tazminatı olarak bilinen 31/03/2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 5473 sayılı Değişik Adlar Altında İlave Ödemesi Bulunmayan
Memurlara ve Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3. Maddenin 1. Fıkrasında belli kamu
görevlilerine her ay ek ödeme yapılabileceğinin belirtilmiş olduğunu, 399
sayılı kanun hükmünde kararnamenin Ek 2 sayılı cetvelinde ise T.C. Posta,
Telgraf ve Telefon işletmelerinin de yer aldığının belirlenmiş olduğunu,
müvekkilinin de bu kapsamdaki personellerden olup 4046 sayılı özelleştirme
uygulamaları hakkında kanunun “Kuruluşlardaki personelin Nakli” başlıklı
22. Maddesinin 5. Fıkrası gereği Telekom’da çalışmasına devam ettiğini,
ücretlerdeki artış oranının da memurlara uygulanan ücret artışının esas
alındığını, müvekkiline ve aynı durumdaki arkadaşlarına denge tazminatı
ödemesinin ilk aylarda ödendiğini, fakat daha sonra yapılan ödemelerin
mahsup edilerek bu konudaki ödemelerin ödenmemeye başladığını, müvekkilinin
işten çıkarılıp personel daire başkanlığına bildirildiği tarihte belirtilen
ek ödemenin de maaşına uygulanması gerekip maaşının bu şekilde belirlenmesi
gerekirken bu ek ödemenin maaş nakil belgesinde gösterilmediğini,
müvekkilinin bu konuda da mağdur olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla 24/04/2007 tarihinden Devlet Personel Başkanlığı’na
bildirim tarihine kadar ödenmeyen ek ödemelerin, ödenmesi gereken tarihlerden
itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi
istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İş Mahkemesi: 28.05.2013 gün ve E:2012/455, K:2013/253 sayılı kararı ile
özetle; davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.
Batman
İdare Mahkemesi: 02.08.2013 gün, E:2013/2461, K:2013/1496 sayı ile özetle;
davanın, adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev yönünden
reddine karar vermiştir.
İş bu
karara karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
30.12.2013 gün, E:2013/2258, K:2013/2198 sayılı kararı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinden 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri
arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının, davacı vekilinin talebi
üzerine, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu
emrine atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış
düzenlendiği iddiasıyla yeniden düzenlenmesi ve bundan kaynaklı olduğu
iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde
çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve
kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli
sayılır…” denilmiştir.
Öte yandan;
406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c) bendinin
birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom; telekomünikasyon
şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva
eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu Kanun ve görev
sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten sonra, anılan (c)
bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı Yasa ile
eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı %50’nin altına
düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003 tarihinden önce de
olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı Yasa’nın Geçici 3. maddesi
ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK’nin ekindeki “B-Kamu
İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar listesinden
çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini
31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli kılınan ve
çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel kapsamında
kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler ile
kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin altına
düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile
diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…” denilerek,
yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel statüsünde
çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış
düzenlenmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle
dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Batman İş Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Batman İş
Mahkemesinin 28.05.2013 gün ve E:2012/455, K:2013/253 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
16-ESAS NO : 2014/879
KARAR NO : 2014/880
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 5607
sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
uyarınca, soruşturma konusu eylemin kabahat olduğu değerlendirilerek
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen idari para cezasının iptali istemiyle
açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : H.T.
Vekili : Av. E.Ö.
Davalı : Büyükçekmece Kabahat Bürosu
O L A Y : İstanbul Kaçakçılık İstihbarat ve
Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nce, F. Tekstil Ltd. Şti. unvanlı şirket
ile ilgili olarak G.A.K., M.R.Y., K.Ş., Ş.G., A.K., M.A., İ.T. ve davacı
H.T.hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca yapılan
soruşturma sırasında, F. Tekstil Ltd. Şti. adına tescilli
06.05.2010/AN005992, 06.05.2010/AN005980 tarih ve sayılı Antrepo
beyannamesinde, NYKU342334-5 nolu konteynerde 6.594 kg TGHU338054-0
nolu konteynerde 2.772
kg olmak üzere toplam 9.366 kg tekstil
eşyası beyan edildiği, ancak gümrük idaresi tarafından yapılan incelemede
beyanname muhteviyatı eşyaların 9.366 kg olması gerekirken 3.360 kg olduğunun
tespit edildiği, böylece eşyanın beyan edilenden 6.006 kg eksik
olduğunun ihbarı üzerine, bu kişilerin kaçakçılık suçunu işlediklerinden
bahisle bu suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış, ayrıca
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosu’nun, 30.12.2010 gün ve
Kabahat Defteri No:2010/1966, Karar No:2010/2489 sayılı kararı ile, serbest
dolaşımda bulunmayan Ambarlı Gümrük Müdürlüğüne tescilli Antrepo
Beyannamesi muhteviyatı eşyaları gümrük işlemine tabi tutmaksızın
Türkiye’ye ithal ettiklerinden bahisle, eylemin kabahat olduğu
değerlendirilerek, davacı ve isimleri yukarıda belirtilen kişiler adına
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.maddesinin sekizinci ve
4.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı 1.333.687,92 TL idari para
cezası verilmiştir.
Davacı,
idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle adli yargı yerine başvuruda
bulunmuştur.
BÜYÜKÇEKMECE 4.SULH CEZA MAHKEMESİ; 7.6.2013 gün ve D.İş
No:2011/1 sayı ile; 5607 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile kaçakçılık
fiiline ilişkin kabahatlerin 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile yeniden düzenlendiği
ve bu Kanunda başvuru yolunun idare mahkemesi olarak gösterildiği
gerekçesiyle başvurunun görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar
itiraz edilmeden kesinleşmiştir.
Bu kez, davacı vekili, aynı istemle idari yargı yerinde
dava açmıştır.
İSTANBUL 3. İDARE MAHKEMESİ; 11.11.2013 gün ve
E:2013/1808, K:2013/1637 sayı ile, savcılık tarafından verilen idari
yaptırım kararının, 5326 sayılı Yasa’nın 23. maddesi uyarınca verildiği, bu
karara karşı 5326 sayılı Kanunun 27. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca
sulh ceza mahkemesine itiraz edilebileceği açıklanarak, açılan davanın
görüm ve çözüm görevinin adli yargı
yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş,
verilen karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan
22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:
Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi
uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip
değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya
da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın
mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli
ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının
anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk
uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari
organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında
yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler.
İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip
çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne
alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının
Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı
Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı
doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteminaksine
davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece,
adli yargı dosyası teminedilmeden Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği
görülmüş ise de, adli yargı kararının kesinleşmiş olduğu ve davanın aynı
olduğu dosya içinde mevcut belgelerden anlaşıldığından, usule ilişkin
işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı kabul edilerek görev
uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.
maddesinin sekizinci ve 4.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca verilen idari
para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
5607 sayılı Kanun’un “Suçlar ve Kabahatler” başlığı
altında düzenlenen 3. maddesinin sekizinci fıkrasında, “Antrepo veya geçici
depolama yerlerindeki serbest dolaşımda bulunmayan eşyayı, gümrük
idaresinin izni olmadan kısmen veya tamamen çıkaran veya değiştiren kişiye,
eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”,
4.maddesinin ikinci fıkrasında, “Bu Kanunda tanımlanan suçların ve
kabahatlerin, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi
halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır”, “Yetkili merciler”
başlığı altında düzenlenen 17. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanun
hükümlerine göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 14
üncü madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet
savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı,
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun
yoluna başvurulabilir” denilmekte iken; Kanunun 3. maddesinin başlığı
“Kaçakçılık suçları”, maddenin sekizinci fıkrası ise, “ İhracı kanun gereği
yasak olan eşyayı ülkeden çıkaran kişi fiil daha ağır cezayı gerektiren
başka bir suç oluşturmadığı takdirde altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş
bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde önce 28.3.2013
gün ve 6455 sayılı Kanunun 54. maddesi ile yeniden düzenlenmiş, 18.6.2014
gün ve 6545 sayılı Kanunun 89. maddesiyle fıkrada yer alan “altı aydan iki yıla” ibaresi “bir yıldan üç
yıla” şeklinde değiştirilmiş, “4.maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ve
kabahatlerin” ibareleri, 28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 55. maddesiyle
madde metninden çıkarılmış, aynı Kanunun 66. maddesiyle 17. maddesinin
birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, aynı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen
geçici 8. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “Bu Kanunun yayımı tarihinden
önce işlenen bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin
uygulanması usulü 5252 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükmüne göre yapılır”
hükmü yer almıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 235.maddesinde, “ Teminat
alınmış olsa bile, gümrük işlemlerine başlanmadan veya bu işlemler
bitirilip gümrük idaresinin izni alınmadan antrepolardan veya gümrük
idaresince eşya konulmasına izin verilen yerlerden kısmen veya tamamen eşya
çıkarılması halinde,çıkarılan eşyanın ithalat veya ihracat vergilerinin
yanı sıra,bu vergilerin üç katı para cezası alınır ” denilmekte iken,
madde;
“ 1. Serbest dolaşıma giriş rejimine tabi tutulan eşyaya
ilişkin olarak, yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra
kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ithalinin
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
alınmasının yanı sıra, gümrüklenmiş değerinin dört katı idari para cezası
verilir.
b) (a) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına otuz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına altı
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası
verilir.
d) (c) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına sekiz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına iki
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
2. İhracat rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak,
yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ihracının
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki
katı idari para cezası verilir.
b) Eşyanın ihracı, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrüklenmiş değeri
kadar idari para cezası verilir.
3. Yolcuların, gümrük mevzuatına göre kişisel ve
hediyelik eşya kapsamı dışında olup beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde,
eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan ya da başkasına ait olduğu
halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat
olarak alınır ve eşya sahibine teslim edilir. Gümrük vergileri ödenmediği
takdirde, eşya gümrüğe terk edilmiş sayılır.
4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen
eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya
177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.
5. Türkiye Gümrük Bölgesine getirilen ve transit rejim
beyanında bulunulan serbest dolaşımda olmayan eşyanın, beyan edilenden
belirgin bir şekilde farklı cinste eşya olduğunun tespiti halinde, farklı
çıkan eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”
şeklinde 28/3/2013 gün ve 6455
sayılı Kanun’un 12 maddesi ile yeniden düzenlenmek suretiyle, 5607 sayılı
Kanun’da kaçakçılık fiillerine ilişkin kabahatlerle ilgili düzenlemeler
tamamen ortadan kaldırılmış, 4458 sayılı Kanun ile kaçakçılık fiillerine
ilişkin kabahatler yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’un “ İtirazlar ”
başlığı altında düzenlenen 242.maddesinde ise, “1. Yükümlüler kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve
idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst
makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz
edebilir.
2. İdareye intikal eden
itirazlar otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edilir.
3. İtiraz dilekçelerinin
süresi içinde yanlış makama verilmesi halinde, itiraz süresinde yapılmış
sayılır ve idarece yetkili makama ulaştırılır.
4. İtirazın reddi kararlarına
karşı işlem yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabilir ”
hükmü yer almıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi ”
başlığını taşıyan 23. maddesinde ise, “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir
kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(2) Bir
suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini
öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna
bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı
verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî
yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir” denilmiş; aynı Kanun’un “Başvuru yolu” başlığı altında düzenlenen
27. maddesinin altıncı fıkrasında, “Soruşturma konusu fiilin suç değil de
kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari yaptırım kararına
karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir” ;
5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun”un, “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlığı
altında düzenlenen 9. maddesinde ise,
“ ….. (3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların
ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların
birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir ” hükmü yer almıştır.
Dosyanın
incelenmesinden, İstanbul Kaçakçılık İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza
Müdürlüğü’nce, F. Tekstil Ltd. Şti. unvanlı şirket ile ilgili olarak
aralarında davacı H. Turan’ın da bulunduğu kişiler hakkında, 5607 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca yapılan soruşturma sırasında, şirket
adına tescilli antrepo beyannamesinde 9.366 kg tekstil
eşyası beyan edildiği halde gümrük idaresi tarafından yapılan incelemede
beyanname muhteviyatı eşyaların 9.366 kg olması gerekirken 3.360 kg olduğunun
tespit edilmesi üzerine yapılan ihbar sonucunda, Büyükçekmece Cumhuriyet
Başsavcılığınca bu kişiler ile davacı H. Turan’ın kaçakçılık suçunu
işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış,
ayrıca Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosu’nun, 30.12.2010
gün ve Kabahat Defteri No:2010/1966, Karar No:2010/2489 sayılı kararı ile,
serbest dolaşımda bulunmayan Ambarlı Gümrük Müdürlüğüne tescilli Antrepo
Beyannamesi muhteviyatı eşyaları gümrük işlemine tabi tutmaksızın
Türkiye’ye ithal ettiklerinden bahisle, eylemin kabahat olduğu
değerlendirilerek, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun
3.maddesinin sekizinci ve 4.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı
1.333.687,92 TL idari para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği
anlaşılmıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı
Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27.
maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari
yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygula-nacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep H.doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev
kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, 5607 sayılı Kanunun olay
tarihinde yürürlükte bulunan maddesi ve yapılan soruşturma sırasında
soruşturma konusunun suç olmayıp, kabahat olduğu değerlendirilerek, 5326
sayılı Kanun uyarınca Cumhuriyet Savcısı tarafından davacıya verilen idari
para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari
yaptırım türlerinden biri olduğu ve Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı
Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî yaptırım
kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin
belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate alınacağı, anılan
Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca ve aynı maddenin altıncı fıkrasında, soruşturma konusu
fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı
verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği
takdirde, idari yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz merciinde
inceleneceği açıkça belirtildiğinden, 5607 sayılı Kanun’un 28.3.2013
gün ve 6455 sayılı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen geçici 8. maddesinin
ikinci fıkrasında da, bu Kanunun yayımı tarihinden önce işlenen bu Kanuna
muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin uygulanması usulünün 5252 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi hükmüne göre yapılacağı düzenlendiğinden, davanın
görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, Büyükçekmece 4. Sulh Ceza
Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle Büyükçekmece 4. Sulh Ceza
Mahkemesinin 7.6.2013 gün ve D.İş No:2011/1 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
17-ESAS NO : 2014/893
KARAR NO : 2014/882
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.İ.
Vekili : Av. S.S.Ç.
Davalı :
Kocaeli İl Telekom Müdürlüğü – İzmit/KOCAELİ
Vekilleri : Av. Ö.S.Ö. & Av. B.G. (Adli Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde
özetle, davacının, davalı Telekom Kocaeli İl Müdürlüğü’ne bağlı Alemdar
Telekom Müdürlüğünde telefon şebekesi ünitesinde teknisyen olarak
çalışmakta iken, kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine, 4046
sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesi Hakkında Kanunu’nun
22.maddesi ve (5809 sayılı Kanunla mülga) 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Kanunu’nun 29. maddesi hükümlerine dayanılarak adının Devlet Personel
Başkanlığına bildirildiğini ve 20.03.2010 tarihinde Gebze Yüksek Teknoloji
Enstitüsü Rektörlüğü Yapı İşleri Teknik Dairesi Başkanlığına teknisyen
kadrosuna memur olarak atamasının yapıldığını, davalı kurum tarafından
Devlet Personel Başkanlığı’na bildirim yapılırken düzenlenen maaş nakil
ilmühaberinin mevzuata uygun olarak düzenlenmediğini belirterek, eksik ve
hatalı maaş nakil ilmühaberinin düzenlenmesi sebebi ile fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla davacının atama tarihinden işbu dava tarihine
kadar olan eksik ödemelerden dolayı şimdilik 2.500,00 TL’nin faizi ile
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde
dava açmıştır.
Kocaeli
2.İdare Mahkemesi; 03.03.2011 gün ve E:2011/222, K:2011/276 sayılı
kararında özetle davanın, adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden
bahisle, görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı
vekili aynı istemle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.
Kocaeli
1.İş Mahkemesi: 12.09.2013 gün, E:2011/381, K:2013/377 sayılı kararında
özetle davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev
yönünden reddine karar vermiştir.
İşbu
karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
11.12.2013 gün ve E:2013/13775, K:2013/32861 sayılı ilamı ile hükmün
onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında
2247 sayılı yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev
uyuşmazlığı doğduğu, davacı vekilinin istemi üzerine, adli yargı
dosyasının, son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyasına
ilişkin evraklar da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile
karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,davalı kurumda görev yapmakta iken,406 sayılı
Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22.maddesine göre adı
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında başka bir kamu kurumu
emrine atanan davacı tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yanlış
düzenlendiği iddiasıyla yeniden düzenlenmesi ve bundan kaynaklı olduğu
iddia olunan zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
1953 tarih ve 6145
sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi
kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994
tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf
tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce
(P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece,Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.16.7.1965 tarihli ve
697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli
görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen
gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir İşlemlerine
Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca, 14.11.2005
tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle) Ojer
Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan
4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22.
maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon
alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim
Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı
ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu
personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan
personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam
edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur”
hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan
değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü: (Ek ibare:
12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye
kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna
atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim
görme şartları aranır. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12
md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir.
İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim
Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin
ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının
aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu
tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22.maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır.Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasa koyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005)
tarihinde çalışmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046
sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilen ve sonrasında başka bir kamu kurumu emrine atanan davacı
tarafından, maaş nakil ilmühaberinin yeniden düzenlenmesi ve yanlış
düzenlenmesi sebebiyle uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemiyle
dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin
değişik 1 numaralı bendinde:
“a) (Değişik: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler hakkında
yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından
açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup;kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve davanın açıldığı tarihte
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir
idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan, uyuşmazlığın, özel
hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde
adli yargı görevli olduğundan Kocaeli 1.İş Mahkemesince verilen görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kocaeli 1.İş
Mahkemesinin 12.09.2013 gün, E:2011/381, K:2013/377 sayılı GÖREVSİZLİK
KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK
karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
18-ESAS NO : 2014/906
KARAR NO : 2014/886
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
uyarınca, soruşturma konusu eylemin kabahat olduğu değerlendirilerek
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen idari para cezasının iptali istemiyle
açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : F.Y.
Vekili : Av. K.H.
Davalı : Başbakanlık Gümrük ve Muh. Md.lüğü
(Kaçakçılık İstihbarat ve Narkotik Şube Md.)
Vekili : Av. R.P.
O L A Y : İstanbul Kaçakçılık İstihbarat ve
Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nce yapılan soruşturma sırasında, ARKU
837187-9 ve ARKU 832118-4 numaralı konteynerlerin açılarak heyet
marifetiyle yapılan tespitlerde C.Tekstil Dış. Tic. A.Ş. ve Mendi Tekstil.
San. ve Tic. Ltd. Şti. unvanlı firmalar tarafından yurt dışı ihracat beyannamesi
verilen, EX 022178 gümrük çıkış beyannamesine ait 2008/DI-00189 DİİB
kapsamında ithal edilen 17.500 adet erkek pantolon, EX 022197 gümrük çıkış
beyannamesine ait 2007/DI-03754 DİİB kapsamında ithal edilen 16.000 adet
erkek pantolon - 7.500 adet bayan pantolon, EX 022149 gümrük çıkış
beyannamesine ait 2007/DI -02659 DİİB kapsamında ithal edilen 9.355 adet
kadife ceket, EX 022160 gümrük çıkış beyannamesine ait 2007/DI -04832 DİİB
kapsamında ithal edilen 41.620 adet erkek gömlek, EX 022170 gümrük çıkış
beyannamesine ait 2007/DI-03860 DİİB kapsamında ithal edilen 12.685 adet
denim etek olarak beyan edilen, yurt içinde işlenip, ihracat yapılmak üzere
ithal edilen eşyaların beyannamelere uygun olmadığı kargo türü eşyalar
olduğu, ithal eden DİİB İthal beyannamesini veren firmaların farklı olduğu
ve ihracata konu ihraç beyannamelerini tanzim edip imzalayan Rota Gümrük
Müşavirliği yetkilisinin T.A.olduğu açıklanarak, C.Tekstil Dış. Tic. A.Ş.
ve Mendi Tekstil . San ve Tic. Ltd .Şti unvanlı firmalar ile DİİB
kapsamında yurda ithal eden farklı şirket yöneticileri ve ihracat
beyannamesini imzalayan gümrük müşaviri ile ilgili olarak, O.Ü., E.T., Ş.B.K., F.Y., K.Y., T.A.,
S.M., S.T. ve davacı A.T. hakkında DİİB kapsamında
yurda ithal edilen eşyayı gümrük işlemi yapmaksızın yurda soktuklarından
bahisle yapılan ihbar üzerine, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat
Bürosunun 31.12.2010 gün ve Kabahat Defteri No:2010/2288, Karar No:2010/2491
sayılı kararı ile, EX 022149 gümrük çıkış beyannamesine ait 2007/DI-02659
DİİB kapsamında ithal edilen 9.355 adet kadife ceket ile ilgili olarak,
“dahilde işleme ve gümrük kontrolü altında işleme rejimi çerçevesinde
ülkeye getirilen eşyayı, gümrük işlemlerini gerçekleştirmeksizin serbest
dolaşıma sokmak” eyleminin kabahat olduğu değerlendirilerek, davacı ile E.T.ve T.A.’ün, 5607 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinin dokuzuncu fıkrası ile 4. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı 112.559,27 TL idari para cezası ile
cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Davacı
vekili, idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle adli yargı yerine
başvuruda bulunmuştur.
BÜYÜKÇEKMECE 7. SULH CEZA MAHKEMESİ: 30.12.2013 gün ve
D.İş:2013/1 sayı ile; 5607 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile kaçakçılık
fiiline ilişkin kabahatlerin 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 235. maddesi ile
yeniden düzenlendiği ve bu Kanunda başvuru yolunun idare mahkemesi olarak
gösterildiği gerekçesiyle başvurunun görev yönünden reddine karar vermiş,
verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez aynı istemle
idari yargı yerinde dava açmıştır.
İSTANBUL 8. İDARE MAHKEMESİ; 12.5.2014 gün ve
E:2014/402, K:2014/762 sayı ile, savcılık tarafından verilen idari yaptırım
kararının, 5326 sayılı Yasa’nın 23. maddesi uyarınca verildiği, bu karara
karşı 5326 sayılı Kanunun 27. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca sulh ceza
mahkemesine itiraz edilebileceği açıklanarak, Uyuşmazlık Mahkemesi
kararları emsal alınarak, açılan davanın görüm ve çözüm görevinin adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle
davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel
Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun
bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden
2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev
uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna
varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli
nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan
davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden
dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık
Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça
belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı
başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği
kuşkusuzdur.
Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı
Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu,
idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı
vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli
yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi'ne
gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği
ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.
maddesinin dokuzuncu fıkrası ile 4.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
5607 sayılı Kanun’un “Suçlar ve Kabahatler” başlığı
altında düzenlenen 3. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, “Geçici ithalat,
dahilde işleme ve gümrük kontrolü altında işleme rejimi çerçevesinde ülkeye
getirilen eşyayı, gümrük işlemlerini gerçekleştirmeksizin serbest dolaşıma
sokan kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası
verilir”, “Nitelikli haller” başlığı altında düzenlenen 4. maddesinin
ikinci fıkrasında, “Bu Kanunda tanımlanan suçların, üç veya daha fazla kişi
tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır”,“Yetkili merciler” başlığı altında düzenlenen 17. maddesinin
birinci fıkrasında, “Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına karar
vermeye Cumhuriyet savcısı, 14 üncü madde hükümlerine göre mülkiyetin
kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza
mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir” denilmekte
iken; Kanunun 3. maddesinin başlığı “Kaçakçılık suçları”, maddenin
dokuzuncu fıkrası ise, “İhracat gerçekleşmediği halde gerçekleşmiş gibi
göstermek ya da gerçekleştirilen ihracata konu malın cins, miktar, evsaf
veya fiyatını değişik göstererek ilgili kanun hükümlerine göre teşvik,
sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak suretiyle haksız çıkar
sağlayan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli
para cezası ile cezalandırılır. Beyanname ve eki belgelerde gösterilen ile
gerçekte ihraç edilen eşya arasında yüzde onu aşmayan bir fark bulunması
halinde, sadece 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu hükümlerine
göre işlem yapılır” şeklinde önce 28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 54.
maddesi ile yeniden düzenlenmiş, fıkrada yer alan “İhracat gerçekleşmediği
halde gerçekleşmiş gibi göstermek ya da gerçekleştirilen ihracata konu
malın cins, miktar, evsaf veya fiyatını değişik göstererek ilgili kanun
hükümlerine göre teşvik, sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak
suretiyle haksız çıkar sağlayan” ibaresi “İlgili kanun hükümlerine göre
teşvik, sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak amacıyla ihracat
gerçekleşmediği hâlde gerçekleşmiş gibi gösteren ya da gerçekleştirilen
ihracata konu malın cins, miktar, evsaf veya fiyatını değişik gösteren”
şeklinde, 18.6.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunun 89. maddesi ile
değiştirilmiş, 28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 66. maddesiyle 17.
maddesinin birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, aynı Kanunun 64.
maddesi ile düzenlenen geçici 8. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “Bu
Kanunun yayımı tarihinden önce işlenen bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde,
lehe hükümlerin uygulanması usulü 5252 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükmüne göre yapılır” hükmü yer almıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 235.maddesinde, “ Teminat
alınmış olsa bile, gümrük işlemlerine başlanmadan veya bu işlemler
bitirilip gümrük idaresinin izni alınmadan antrepolardan veya gümrük
idaresince eşya konulmasına izin verilen yerlerden kısmen veya tamamen eşya
çıkarılması halinde,çıkarılan eşyanın ithalat veya ihracat vergilerinin
yanı sıra,bu vergilerin üç katı para cezası alınır ” denilmekte iken,
madde;
“ 1. Serbest dolaşıma giriş rejimine tabi tutulan eşyaya
ilişkin olarak, yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra
kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ithalinin
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
alınmasının yanı sıra, gümrüklenmiş değerinin dört katı idari para cezası
verilir.
b) (a) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına otuz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına altı
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası
verilir.
d) (c) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına sekiz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına iki
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
2. İhracat rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak,
yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ihracının
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki
katı idari para cezası verilir.
b) Eşyanın ihracı, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrüklenmiş değeri
kadar idari para cezası verilir.
3. Yolcuların, gümrük mevzuatına göre kişisel ve
hediyelik eşya kapsamı dışında olup beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde,
eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan ya da başkasına ait olduğu
halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat
olarak alınır ve eşya sahibine teslim edilir. Gümrük vergileri ödenmediği
takdirde, eşya gümrüğe terk edilmiş sayılır.
4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen
eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya
177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.
5. Türkiye Gümrük Bölgesine getirilen ve transit rejim
beyanında bulunulan serbest dolaşımda olmayan eşyanın, beyan edilenden
belirgin bir şekilde farklı cinste eşya olduğunun tespiti halinde, farklı
çıkan eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”
şeklinde 28/3/2013 gün ve 6455
sayılı Kanun’un 12 maddesi ile yeniden düzenlenmek suretiyle, 5607 sayılı
Kanun’da kaçakçılık fiillerine ilişkin kabahatlerle ilgili düzenlemeler
tamamen ortadan kaldırılmış, 4458 sayılı Kanun ile kaçakçılık fiillerine
ilişkin kabahatler yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’un “ İtirazlar ”
başlığı altında düzenlenen 242.maddesinde ise, “1. Yükümlüler kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve
idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst
makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz
edebilir.
2. İdareye intikal eden
itirazlar otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edilir.
3. İtiraz dilekçelerinin
süresi içinde yanlış makama verilmesi halinde, itiraz süresinde yapılmış
sayılır ve idarece yetkili makama ulaştırılır.
4. İtirazın reddi
kararlarına karşı işlem yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine
başvurulabilir ” hükmü yer almıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi ”
başlığını taşıyan 23. maddesinde ise, “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir
kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(2) Bir
suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini
öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna
bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı
verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî
yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir” denilmiş; aynı Kanun’un “Başvuru yolu” başlığı altında düzenlenen
27. maddesinin altıncı fıkrasında, “Soruşturma konusu fiilin suç değil de
kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari yaptırım kararına
karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir” ;
5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun”un, “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlığı
altında düzenlenen 9. maddesinde de,
“ ….. (3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların
ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların
birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir ” hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, İstanbul Kaçakçılık İstihbarat
ve Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nce yapılan soruşturma sırasında,
C.Tekstil Dış. Tic. A.Ş. ve Mendi Tekstil . San ve Tic. Ltd .Şti unvanlı
firmalar ile DİİB kapsamında yurda ithal eden farklı şirket yöneticileri ve
ihracat beyannamesini imzalayan gümrük müşaviri ile ilgili olarak, davacı
ile yukarıda isimleri yazılı kişilerin, DİİB kapsamında yurda ithal edilen
eşyayı gümrük işlemi yapmaksızın yurda soktuklarından bahisle yapılan ihbar
üzerine, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosunun 31.12.2010
gün ve Kabahat Defteri No:2010/2288, Karar No:2010/2491 sayılı kararı ile,
EX 022149 gümrük çıkış beyannamesine ait 2007/DI-02659 DİİB kapsamında
ithal edilen 9.355 adet kadife ceket ile ilgili olarak, “dahilde işleme ve
gümrük kontrolü altında işleme rejimi çerçevesinde ülkeye getirilen eşyayı,
gümrük işlemlerini gerçekleştirmeksizin serbest dolaşıma sokmak” eyleminin
kabahat olduğu değerlendirilerek, davacı ile E.T.ve T.A.hakkında, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu’nun 3. maddesinin dokuzuncu fıkrası ile 4. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca ayrı ayrı 112.559,27 TL idari para cezası verildiği anlaşılmıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı
Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27.
maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari
yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygula-nacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep H.doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev
kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe
girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal
hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği
açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, 5607 sayılı Kanunun olay tarihinde yürürlükte bulunan maddesi
ve yapılan soruşturma sırasında, soruşturma
konusunun kabahat olduğu değerlendirilerek, 5326
sayılı Kanun uyarınca, Cumhuriyet Savcısı tarafından davacıya
verilen idari para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde
belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu ve Kabahatler Kanunu’nun
5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli
mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate
alınacağı, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca ve
aynı maddenin altıncı fıkrasında,
soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım
kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz
edildiği takdirde, idari yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz
merciinde inceleneceği açıkça belirtildiğinden, 5607 sayılı Kanun’un
28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 64. maddesi ile düzenlenen geçici 8.
maddesinin ikinci fıkrasında da, bu Kanunun yayımı tarihinden önce işlenen
bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin uygulanması usulünün
5252 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre yapılacağı belirtildiğinden,
davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna
varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, Büyükçekmece 7. Sulh Ceza
Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle Büyükçekmece 7. Sulh Ceza
Mahkemesinin 30.12.2013 gün ve D.İş:2013/1 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE
KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
IV-2247 SAYILI KANUN’UN 19. MADDESİ GEREĞİNCE
VERİLEN (BAŞVURU – İLK DERECE MAHKEME) KARARLAR
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
1-ESAS NO : 2014/790
KARAR NO : 2014/832
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle
başka kuruma nakledilen davacının, maaş nakil ilmühaberinin düzeltilmesi ve
alacağının faizi ile birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI
YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı :
M.N.
Vekili :
Av. L.K. (Adli
Yargıda)
Av. Y.Y. (İdari
Yargıda)
Davalı :
Türk Telekomünikasyon A.Ş.
Vekili : Av. İ.Ş.
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle;
davacının davalı kurumda kapsam dışı (2. tip iş sözleşmesi ile) statüde
mühendis unvanı ile görev yaptığını, kurumun özelleştirilmesi nedeniyle iş
sözleşmesinin 31.03.2010 tarihli yazı ile feshedildiğini, Haziran/2010 da
kamu kurum ve kuruluşlarına nakli için Devlet Personel Başkanlığına
bildirim yapıldığının davacıya bildirildiğini ve 16.09.2010 tarihinde İzmir
İl Özel İdaresine İzafeten Ankara Valiliği Çevre ve Orman Müdürlüğü emrine
memur olarak atandığını, 4046 sayılı Kanunun 22. maddesi ile (Ek 2)
özelleştirme nedeni ile kamu kurumlarına nakledilecek personele eski
görevleri ile yeni görevleri arasındaki parasal haklarına ilişkin fark kapanıncaya
kadar ödeme yapılacağının hüküm altına alındığını halde ve 375 sayılı
KHK’ye 2006 yılında eklenen ek-3 maddesine istinaden ek ödemelerin maaşına
hiç yansıtılmadığını belirterek; 16.09.2010 tarihine kadar davalı kurumca
maaşına yansıtılmayan ve toplam 11.609,97 TL ek ödemenin faizi birlikte
davalı kurumdan tahsili istemiyle adli yargıda dava açmıştır.
İZMİR 3.
İŞ MAHKEMESİ: 27.02.2013 gün
E:2012/195 K:2013/103 sayılı kararında “…Danıştay İdari Dava Daireleri
Genel Kurulu’nun 07.04.2011 tarih ve E:2011/55 K:2011/205 sayılı kararı ile
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin E:2012/28267, K:2012/35985 sayılı 05.11.2012
tarihli ilamı gereğince nakle tabi işçilerle davalı Türk Telekomünikasyon
A.Ş. arasındaki uyuşmazlıklarda daha önce esasa yönelik kararlar verildiği,
ancak Danıştay İdari Dava Dairelerinin 07.04.2011 gün ve E:2011/55,
K:2011/205 sayılı kararından sonra uyuşmazlığın Adli Yargı yerinde
görüleceği konusunda yeniden değerlendirme yapılması gerektiği, anılan
karara göre Danıştay İdari Dava Dairelerinin gerekçelerinin dairece
benimsendiğinin belirtilerek özelleştirmeden önce statü hukuku hükümlerine
tabi davacı niteliğindeki personelin özelleştirme sonrası belirli bir
süreliğini davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş sözleşmesi kapsamında
çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar stütü hukuku kapsamına girmekte
olduğu, davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde davalı şirkete
davacının ücreti konusunda “artış oranının kamudaki memur maaş artış
oranında” olacağı yönünde yükümlülük getirildiği gibi 406 sayılı Yasa
hükümleri uyarınca davalı personelin nakledileceği kamu kurumunda
yararlanacağı, parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi
düzenlenmesi, personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığının
görüldüğü, bu işlemlerin İdari Hukuk alanında hukuki sonuçlar doğurduğu ve
ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerini, özlük ve parasal
haklarını belirlediği, sö konusu işlemlerin kamu personeli hakkında ve
idare hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem niteliğinde
olduklarının açık bulunduğu, idari işlemler ile ilgili uyuşmazlığın ise
Adli Yargı yerinde değil İdari Yargı yerinde çözülmesi gerektiği…”
şeklindeki gerekçe ile davanın HMK’nun 114/1-b maddesi gereğince yargı
yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine karar vermiştir.
Görevsizlik
kararının davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay
22. Hukuk Dairesi’nin 22.04.2013 gün ve E:2013/8016, K:2013/8486 sayılı
ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmesinin ardından karar
kesinleşmiştir.
Davacı
vekili bu kez, aynı istemle idari yargıda dava açmıştır.
İZMİR 1.
İDARE MAHKEMESİ: 03.06.2014 gün E:2013/1246 sayı ile vermiş olduğu gönderme
kararında özetle; davacının maaş nakil bildiriminin düzenlendiği tarihte,
davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon
A.Ş. Genel Müdürlüğü’nün olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında
açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan;
uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı
yerinin görevli olduğunu gerekçe göstererek, 2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. Maddesi hükümleri
uyarınca görevli yargı merciinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık
Mahkemesine gönderilmesine, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye
kadar davanın ertelenmesine karar vererek dosya Mahkememize gönderilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.09.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.
maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan
Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde başvuruda
bulunulduğu anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık
görülmediğinden esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Filiz BUDAK’ın,
davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile
dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali
GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları
da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava,
davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile
4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına
bildirilmesi nedeniyle yeni görevine başlayan davacının, maaş nakil ilmühaberinin
düzeltilmesi ve ücretine yansıtılmayan ek ödemelerin ve denge tazminatını
alacağının davalıdan tahsiline ilişkindir.
1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye
Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı
Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine
ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ),
telekomünikasyon hizmetleri ise, “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi
(Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk
Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili
mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü, 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve
özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı
kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından
fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat
Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve
3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli
ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve
seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
özel kanunların hükümleri saklıdır”; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398
sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom
hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde
çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve
kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli
sayılır…” denilmiştir.
Öte
yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c)
bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde, “Türk Telekom;
telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses
iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu
Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten
sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendine 12.5.2001 tarih ve 4673
sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede, “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı
%50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003
tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı
Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı
KHK’nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar
listesinden çıkarılmıştır.
Bu
düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri
üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon
hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli
kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel
kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler
ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin
altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu
tartışmasızdır.
Özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait
bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve
2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin %
55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir
İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca,
14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)
Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.
Bu
sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde:
Türk
Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000
tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı
dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle,
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun
22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme
kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde
sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan
ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki
İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anılan 4502
sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22. maddenin
(a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon alanında sekiz yıl
tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş bir genel müdür
ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim Kurulunun önerisi ve
Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen kadrolarda istihdam
edilen personel eliyle yürütülür. Bu personel hakkında bu Kanunda öngörülen
hükümler saklı kalmak üzere 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri
uygulanır. Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam
edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar
Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmüne yer verilmiş; bu bent
hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan değişiklikler sonucunda; “a)
Personelin statüsü: (Ek ibare: 12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekom daki
kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu
üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına
sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görme şartları aranır.
(Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12 md.) Bunların dışında
kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre
istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından
tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin ikinci paragrafında
da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının aylık ücretlerinin
kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu tarafından tespit olunacağı
kurala bağlanmıştır.
406
sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel
Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve
24010 (Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı
için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür
Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı
Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk
Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme,
Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek
suretiyle yürürlüğe konulmuştur.
Kanunla,
Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları
kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki
verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004
tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Anayasa’nın
128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.
406
sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la
değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu
payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya
sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu
görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen
süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden
nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki
aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı
ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…”
denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da 22.1.1990 tarihli ve 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlar ile kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.
Olayda,
davalının hisse devir (14.11.2005) tarihinde kapsam dışı personel olarak
görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı
Yasa'nın 22. maddesine göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin yapılması
için adı Devlet Personel Başkanlığına bildirilmesi nedeniyle yeni görevine
başlayan davacı tarafından, 5473 sayılı Yasa uyarınca H.edilen ek
ödemelerin ödenmesi ve maaş ilmühaberinin davacının maaşına eklenmeyen
ödemenin maaş nakil ilmühaberine eklenmesi ve ödenmeyen ek ödemelerin
ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava
Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1
numaralı bendinde:
“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka
aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari
eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından açılan tam yargı davaları,
c)
(Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak
sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel
kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.
Buna
göre, iptali istenilen işlem tesis edildiği ve dava açıldığı tarihte davalı
mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin
olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava
bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk
hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin
başvurusunun kabulü ile İzmir 3. İş Mahkemesinin 27.02.2013 gün ve
E:2012/195 K:2013/103 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ :
Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 1. İdare
Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, İzmir 3. İş Mahkemesinin 27.02.2013
gün ve E:2012/195 K:2013/103 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,
22.09.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
2-ESAS NO : 2014/791
KARAR NO : 2014/833
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
uyarınca, soruşturma konusu eylemin kabahat olduğu değerlendirilerek
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen idari para cezasının iptali istemiyle
açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.E.
Vekili : Av.
M.A.
Davalı :
Ambarlı Gümrük Müdürlüğü (İdari yargı)
1-Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı
2-Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gümrük
ve Muhafaza Başmüdürlüğü Kaçakçılık
İstihbarat
ve Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğü
3-
Büyükçekmece Hazine Vekilliği (Adli yargı)
O L A Y : H. Hırdavat İnşaat Tekstil Kuyumculuk
Ticaret H. T. unvanlı firma sahibi H.T.,E. Hırdavat Tekstil San. ve Tic.
Ltd. Şti. unvanlı firmanın ortağı İ.E., B.Hırdavat Ş.E. unvanlı firma
sahibi Ş.E., H.Hırdavat A.E. unvanlı firma sahibi davacı A.E., E.Hırdavat
M.A.Ç.unvanlı firma sahibi M.A.Ç., M. Hırdavat M.H.B. unvanlı firma sahibi
M.H.B., Ö.İthalat ve İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti. unvanlı firmanın
ortakları S.Y. ve B.O. ile bu firmaların vekalet verdikleri temsilcileri
M.A.’ın, Ambarlı Gümrük Müdürlüğünden sahte TSE belgeleriyle ve düşük
kıymetle 8467.81.00.00.00 Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonundan “zincirli
testere” cinsi eşya ithalatı yaptıklarının belirtilmesi üzerine,
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü Kaçakçılık
İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza Müdürlüğünce yapılan soruşturma
sonucunda, zincirli testere cinsi eşya ithalatına ait serbest dolaşıma
giriş beyannamesine eklenmesi gereken 14 adet TSE uygunluk yazısının sahte
olduğu ve TSE tarafından düzenlenmediği, bazı beyannameler ile ilgili
olarak da uygunluk belgesi müracaatı yapılmadığının ihbarı üzerine, Büyükçekmece
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonunda, davacı ile yukarıda
isimleri belirtilen kişiler hakkında “sahtecilik” suçu nedeniyle
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış, ayrıca aynı savcılığın,
3.9.2008 gün ve E:2008/1256 Kabahat, K:2008/1256 sayılı kararı ile, davacı
A.E. ile isimleri belirtilen diğer kişilerin, “ithali bazı şartlara ve
belgelere tabi bulunan eşyayı aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal etmek”
eylemlerinin kabahat olduğu değerlendirilerek, 5607 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nun 3.maddesinin on birinci fıkrası ve 4. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca 6.299.370 YTL idari para cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına
karar verilmiştir.
Davacı
A.E., Ş.E. ve M.H.B. vekili ile H. T. vekili, idari yaptırım kararı ile bu
kişiler adına verilen idari para cezalarının kaldırılması istemiyle adli yargı
yerine ayrı ayrı dilekçeler ile itirazda bulunmuşlar, Mahkemece açılan
davaların birleştirilmesine ve birleştirilen davanın Mahkemenin 2008/1330
esası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
BÜYÜKÇEKMECE 1. SULH CEZA
MAHKEMESİ;10.6.2013
gün ve E:2008/1330, K:2013/1103 sayı ile; 5607
sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile kaçakçılık fiiline ilişkin
kabahatlerin 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile yeniden düzenlendiği ve bu
Kanunda başvuru yolunun idare mahkemesi olarak gösterildiği gerekçesiyle
başvurunun görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar itiraz
edilmeden kesinleşmiştir.
Bu kez
davacı vekili, davacı adına verilen idari para cezasının kaldırılması
istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
İSTANBUL 5. İDARE MAHKEMESİ; 19.6.2014 gün ve E:2013/2029
sayı ile, savcılık tarafından verilen idari yaptırım kararının, 5326 sayılı
Yasa’nın 23. maddesi uyarınca verildiği, bu karara karşı 5326 sayılı
Kanunun 27. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemesine
itiraz edilebileceği açıklanarak, açılan davanın görüm ve çözüm görevinin adli yargı yerine ait
olduğu gerekçesiyle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin
belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına ve dava dosyasının
Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane
TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla
yapılan 22.9.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın
27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel
Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247
sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun
bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden
2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’
ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması
sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda,
askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm
uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının
‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması
idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar
hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak
nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev
ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde
incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz
önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının
Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
İdari yargı yerince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine
göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının, Mahkemece ekinde
adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne
gönderildiği ve davacı A.E.’nun açtığı dava yönünden oluşan görev
uyuşmazlığında, usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı
anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği
ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma
BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki
raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca
görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay
Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü
açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.
maddesinin on birinci fıkrası ile 4. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
5607 sayılı Kanun’un “Suçlar ve Kabahatler” başlığı
altında düzenlenen 3. maddesinin on birinci fıkrasında, “İthali, lisansa,
şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya
yeterlilik belgesine tabi olan eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla
ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para
cezası verilir”, “Nitelikli haller” başlığı altında düzenlenen 4.
maddesinin ikinci fıkrasında, “Bu Kanunda tanımlanan suçların, üç veya daha
fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı
oranında artırılır”,“Yetkili merciler” başlığı altında düzenlenen 17.
maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanun hükümlerine göre idari para
cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 14 üncü madde hükümlerine göre
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine,
sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli ve
5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir”
denilmekte iken; Kanunun 3. maddesinin başlığı “Kaçakçılık suçları”,
maddenin on birinci fıkrası ise, (Değişik: 18/6/2014-6545/89 md.) Ulusal marker uygulamasına tabi
olup da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun belirlediği seviyenin altında ulusal
marker içeren veya hiç içermeyen akaryakıtı;
a) Ticari amaçla üreten, bulunduran veya
nakleden,
b) Satışa arz eden veya satan,
c) Bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın
alan,
kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmi
bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak, marker içermeyen
veya seviyesi geçersiz olan akaryakıtın kaçak olarak yurda sokulduğunun
anlaşılması hâlinde, onuncu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmolunur.” şeklinde yeniden
düzenlenmiş, 28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 66. maddesiyle 17.
maddesinin birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, aynı Kanunun 64.
maddesi ile düzenlenen geçici 8. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “Bu
Kanunun yayımı tarihinden önce işlenen bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde,
lehe hükümlerin uygulanması usulü 5252 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükmüne göre yapılır” hükmü yer almıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 235.maddesinde, “ Teminat
alınmış olsa bile, gümrük işlemlerine başlanmadan veya bu işlemler
bitirilip gümrük idaresinin izni alınmadan antrepolardan veya gümrük
idaresince eşya konulmasına izin verilen yerlerden kısmen veya tamamen eşya
çıkarılması halinde,çıkarılan eşyanın ithalat veya ihracat vergilerinin
yanı sıra,bu vergilerin üç katı para cezası alınır ” denilmekte iken, madde;
“ 1. Serbest dolaşıma giriş rejimine tabi tutulan eşyaya
ilişkin olarak, yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya teslimden sonra
kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ithalinin yasaklanmış
olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrük vergilerinin alınmasının yanı
sıra, gümrüklenmiş değerinin dört katı idari para cezası verilir.
b) (a) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına otuz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına altı
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin
yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası
verilir.
d) (c) bendindeki eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idari para cezası; dökme halinde gelen eşya için
ton başına sekiz bin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına iki
yüz Türk Lirası olarak hesaplanır ve eşya yurtdışı edilir.
2. İhracat rejimine tabi tutulan eşyaya ilişkin olarak,
yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya kontrol sonucunda;
a) Eşyanın genel düzenleyici idari işlemlerle ihracının
yasaklanmış olduğunun tespiti halinde, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki
katı idari para cezası verilir.
b) Eşyanın ihracı, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya
belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu
halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış
gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrüklenmiş değeri
kadar idari para cezası verilir.
3. Yolcuların, gümrük mevzuatına göre kişisel ve
hediyelik eşya kapsamı dışında olup beyanlarına aykırı olarak üzerlerinde,
eşyası arasında veya taşıma araçlarında çıkan ya da başkasına ait olduğu
halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat
olarak alınır ve eşya sahibine teslim edilir. Gümrük vergileri ödenmediği
takdirde, eşya gümrüğe terk edilmiş sayılır.
4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen
eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya
177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.
5. Türkiye Gümrük Bölgesine getirilen ve transit rejim
beyanında bulunulan serbest dolaşımda olmayan eşyanın, beyan edilenden
belirgin bir şekilde farklı cinste eşya olduğunun tespiti halinde, farklı
çıkan eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir ”
şeklinde 28/3/2013 gün ve 6455
sayılı Kanun’un 12 maddesi ile yeniden düzenlenmek suretiyle, 5607 sayılı
Kanun’da kaçakçılık fiillerine ilişkin kabahatlerle ilgili düzenlemeler
tamamen ortadan kaldırılmış,4458 sayılı Kanun ile kaçakçılık fiillerine
ilişkin kabahatler yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’un “ İtirazlar ”
başlığı altında düzenlenen 242.maddesinde ise, “1. Yükümlüler kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve
idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst
makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz
edebilir.
2. İdareye intikal eden
itirazlar otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edilir.
3. İtiraz dilekçelerinin
süresi içinde yanlış makama verilmesi halinde, itiraz süresinde yapılmış
sayılır ve idarece yetkili makama ulaştırılır.
4. İtirazın reddi kararlarına
karşı işlem yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabilir ”
hükmü yer almıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi ”
başlığını taşıyan 23. maddesinde, “(1)
Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat
dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(2) Bir
suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini
öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna
bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı
verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî
yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir” denilmiş; aynı Kanun’un “Başvuru yolu” başlığı altında düzenlenen
27. maddesinin altıncı fıkrasında, “Soruşturma konusu fiilin suç değil de
kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari yaptırım kararına
karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir” ;
5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun”un, “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul ”
başlığı altında düzenlenen 9. maddesinde ise,
“ ….. (3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların
ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların
birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir ” hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, Başbakanlık Gümrük
Müsteşarlığı Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü Kaçakçılık ve Narkotik Gümrük
Muhafaza Müdürlüğü’nce, 5607 sayılı Kaçak-çılıkla Mücadele Kanunu uyarınca
yapılan soruşturma sırasında, zincirli testere cinsi eşya ithalatına ait
serbest dolaşıma giriş beyannamesine eklenmesi gereken 14 adet TSE uygunluk
yazısının sahte olduğu ve TSE tarafından düzenlenmediği, bazı beyannameler
ile ilgili olarak da uygunluk belgesi müracaatı yapılmadığının ihbarı
üzerine, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonunda,
davacı ile yukarıda isimleri belirtilen kişiler hakkında “sahtecilik” suçu
nedeniyle cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, ayrıca aynı
savcılığın, 3.9.2008 gün ve E:2008/1256 Kabahat, K:2008/1256 sayılı kararı
ile, davacı A.E. ile isimleri belirtilen diğer kişilerin, “ithali bazı
şartlara ve belgelere tabi bulunan eşyayı aldatıcı işlem ve davranışlarla
ithal etmek” eylemlerinin kabahat olduğu değerlendirilerek, 5607 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3.maddesinin on birinci fıkrası ve 4.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 6.299.370 YTL idari para cezası ile ayrı
ayrı cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
30.3.2005
gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı
Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27.
maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari
yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.
Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygula-nacağı; diğer kanunlarda
görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı
anlaşılmaktadır.
Görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için
bir müktesep H.doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev
kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile
görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni
yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi
gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden
sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı
halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer
taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun
değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise,
mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale
geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen
uyuşmazlıkta, 5607 sayılı Kanunun olay tarihinde yürürlükte bulunan ilgili
maddesi uyarınca, yapılan soruşturma sırasında
soruşturma konusunun kabahat olduğu değerlendirilerek, 5326 sayılı Kanun gereğince, Cumhuriyet Savcısı
tarafından davacıya verilen idari para cezasının, 5326 sayılı
Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu
ve Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde
belirtildiği üzere, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin
hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde
uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı
Kanun hükümlerinin dikkate alınacağı, anılan Kanunun 27. maddesinin (1)
numaralı bendi uyarınca ve aynı maddenin altıncı fıkrasında, soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğu
gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer
olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari yaptırım kararına karşı
başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceği açıkça belirtildiğinden, 5607
sayılı Kanun’un 28.3.2013 gün ve 6455 sayılı Kanunun 64. maddesi ile
düzenlenen geçici 8. maddesinin ikinci fıkrasında da, bu Kanunun yayımı
tarihinden önce işlenen bu Kanuna muhalefet kabahatlerinde, lehe hükümlerin
uygulanması usulünün 5252 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre yapılacağı
düzenlendiğinden, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli
olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, İstanbul 5. İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile, Büyükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesince davacı
A.E.’nun açtığı dava yönünden verilen görevsizlik kararının kaldırılması
gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,
bu nedenle İstanbul 5. İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Büyükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 10.6.2013 gün ve E:2008/1330,
K:2013/1103 sayılı davacı A.E.’nun
açtığı dava yönünden verilen GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,
22.9.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanlığından:
3-ESAS NO : 2014/804
KARAR NO : 2014/836
KARAR TR : 22.09.2014
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İdarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el
atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, haksız fiillere
ilişkin özel hukuk hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi
gerektiği hk.
K A R A R
Davacı :
M.L.
Vekilleri
: Av. M.E. & Av. Ş.Ö.
Davalılar : 1.Melikgazi Belediyesi Başkanlığı
Vekilleri
: Av. M.Ü. & Av. Z.S. &
Av. T.B.
2.Kayseri
Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekilleri : Av. H.B. & Av. H.Y. & Av.
H.İ.Y. & Av. Ü.Ş.
O L A Y :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Kayseri ili Melikgazi
ilçesi Tavlusun Mahallesi 11102 ada 18 parsel sayılı taşınmazın maliki
olduğunu, taşınmazın imar planında yeşil alan/park alanında kaldığını,
taşınmazın belirtilen imar durumuna göre taşınmazdan fiilen ve hukuken
tasarruf etme imkanının mümkün olmadığını, davacının bu şekilde zarara
uğradığını belirterek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak
kaydıyla şimdilik 15.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarelerden tahsiline karar verilmesi
istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davacı vekili 23.10.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile;
fazlaya ilişkin talep/ek dava hakları saklı kalmak kaydıyla dava konusu
taşınmaza kamulaştırmasız el atma tazminat bedeli olarak dosyada talep
ettikleri 15.000,00 TL’lik bedeli ıslah suretiyle 1.890.480,00 TL daha
artırarak talep miktarı toplam 1.905.480,00 TL’ye çıkardıklarını, bu
miktarın dava tarihi olan 27.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
|