Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2013/71
Karar Sayısı : 2013/77
Karar Günü : 18.6.2013
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onüçüncü
Dairesi
İTİRAZIN KONUSU :8.9.1983
günlü, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 32. maddesinin birinci fıkrasının
“Mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci gün, kararın istekliye
tebliğ tarihi sayılır.” biçimindeki ikinci cümlesinin, Anayasa’nın 2.
ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali ve yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
İzmir Defterdarlığı tarafından ihalenin feshedilip,
geçici teminat irat kaydedilerek davacı şirket hakkında bir yıl süreyle
ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilmesi için Maliye Bakanlığına
bildirimde bulunulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle
açılan davanın, İzmir 3. İdare Mahkemesince reddedilmesi ve davanın temyiz
edilmesi üzerine, itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Danıştay Onüçüncü Dairesi, iptali ve yürürlüğünün durdurulması
için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
İtiraz
başvurusunun gerekçe bölümü şöyledir;
“İzmir
Defterdarlığı tarafından 02.07.2009 tarihinde pazarlık usulü ile İzmir İli,
… İlçesi, … Mahallesi, … yöresi, … pafta … ada … no'lu parselde bulunan Hazine adına kayıtlı taşınmazın,
restoran ve kafeterya yeri olarak
kullanılmak üzere bir yıl geçici süreli kiralanması ihalesinin yapıldığı, ihalenin … Taşımacılık Turizm Gıda Reklam Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nin üzerinde kaldığı; ihalenin
kesinleşmesine ilişkin 13.07.2009 tarih ve 9034 sayılı ihale komisyonu
kararının, İzmir Defterdarlığı'nın 15.07.2009 tarihli yazısıyla davacıya
tebliğ edilerek bu yazının tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde ihale
bedelinin ödenmesi ve taşınmaz kira sözleşmesinin imzalanması için başvurmasının
davacıya bildirildiği; davacının belirtilen süre içerisinde başvurmadığı
gerekçesiyle ihalenin feshedildiği, geçici teminatın irat kaydedildiği ve
davacı şirket hakkında bir yıl süreyle yasaklama kararı verilmesi talebiyle
Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne başvurulduğuna ilişkin 01.02.2010 tarihli
işlemin tesis edilmesi üzerine, davacı şirket tarafından, sözleşmenin
süresi içinde yapılmamasında özel bir kastının bulunmadığı, 15.07.2009
tarihli yazının 27.07.2009 tarihinde tebliğ edildiği, 05.08.2009 tarihinde banka
teminat mektubu alınıp sözleşme yapmak üzere idareye başvurmalarına rağmen,
kendilerine daha sonra gelmelerinin söylendiği, süresinde başvuru
yapamamalarının postadaki gecikmeden kaynaklandığı iddialarıyla davalı
idare işleminin iptali istemiyle açılan davada; İzmir 3. İdare
Mahkemesi'nin 08.12.2010 tarih ve E:2010/274, K:2010/1673 sayılı kararıyla;
uyuşmazlık konusu ihalenin davacının üzerinde kaldığı, 13.07.2009 tarih ve
9034 sayılı ihale komisyon kararıyla ihalenin kesinleştiği, davalı idarenin
15.07.2009 tarih ve 28424 sayılı yazısı ile bu yazının tebliğ tarihinden
(postada meydana gelebilecek gecikmelerde, yazının postaya verildiği tarihi
takip eden 7. gün tebliği tarihi sayılacaktır.) itibaren 15 gün içerisinde,
idarelerine müracaat edilerek belirtilen toplam tutarın ödenmesi ve idarece
hazırlanan taşınmaz kira sözleşmesinin imzalanması gerektiği, aksi takdirde
ihalenin feshedilip geçici teminatın hazineye irat kaydedileceği ve 2886
sayılı Kanun'un ilgili maddelerinin uygulanacağının belirtildiği, bu
yazının 17.07.2009 tarihinde postaya verilerek davacı şirketin daimi
katibine 27.07.2009 tarihinde tebliğ edildiği, ihale uhdesinde kalan davacı
şirketin, söz konusu tebligat ile bildirilen yasal süresi içerisinde
idareye müracaat ederek belirtilen
tutarı (kira bedeli, kesin teminat vs.) ödemediği ve kira
sözleşmesini imzalamadığından, davacı şirketin 11.08.2009, 17.08.2009 ve
26.08.2009 tarihlerinde kira sözleşmesi yapılması yönündeki başvuruları
kabul edilmeyerek, davaya konu 01.02.2010 tarih ve 4658 sayılı işlem ile
ihalenin feshedilip yatırılan geçici teminatın Hazineye irat kaydedilmesine
ve şirket hakkında bir yıl süreyle yasaklama kararı verilmesi için durumun
Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne bildirilmesine karar verildiği; söz konusu
ihale kararının kesinleşmesi üzerine davacı şirkete posta yolu ile
27.07.2009 tarihinde ulaşan 15.07.2009 tarih ve 28424 sayılı yazının 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca 22.07.2009 tarihinde
tebliğ edilmiş sayılacağından, davacı şirket tarafından, bu tarihten
itibaren 15 gün içerisinde idarece belirtilen tutarın ödenmesi ve kira
sözleşmesinin imzalanması suretiyle yasal yükümlülüklerinin yerine
getirilmesi gerekirken, yasal yükümlülükler süresi içerisinde yerine
getirilmediğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu kararın davacı şirket
tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
İptali
İstenilen Kanun Hükmü :
2886
sayılı Devlet İhale Kanunu'nun "Kesinleşen İhale Kararlarının Bildirilmesi"
başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "İta amirince
onaylanan ihale kararları, onaylandığı günden itibaren en geç 5 iş günü
içinde, üzerine ihale yapılana veya vekiline, imzası alınmak suretiyle
bildirilir veya iadeli taahhütlü mektupla tebligat adresine postalanır.
Mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci gün, kararın istekliye
tebliğ tarihi sayılır." kuralının, "....Mektubun
postaya verilmesini takip eden yedinci gün, kararın istekliye tebliğ tarihi
sayılır." cümlesinin Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırılığı düşüncesiyle
başvurulmaktadır.
İptali
İstenilen Kanun Hükmünün Anayasa'ya Aykırılığının Değerlendirilmesi:
1982
Anayasası'nın "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın
2. maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesi, bütün uygar ve
demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biridir. Hukuk devleti kavramı,
vatandaşların hukukî güvenlik içinde bulundukları, devletin işlem ve
eylemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu devleti ifade eder. Bir
devletin hukuk devleti olarak nitelendirilebilmesi için birçok şartın
varlığı gerekmekle birlikte, bu şartların en önemlilerinden biri, idarenin
işlem ve eylemlerinin yargısal denetime tabi tutulabilmesidir. Bir devlette
idarenin işlem ve eylemlerinin yargısal denetime tabi tutulması önünde
engeller bulunması durumunda, o devletin hukuk devleti olma vasfı da
zedelenecektir. Hukuk devletinin diğer bir şartı ise "belirlilik"tir. Buna göre, yasal düzenlemelerin
hem kişiler, hem de idare yönünden herhangi bir duraksama ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de
gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılıdır. Hukuki
güvenlik, kişilerin kamu otoriteleriyle ilişkilerinde bugün ve geleceğe
dönük olarak güven duygusu içinde olmaları demektir. Hukuki güvenlik ilkesi
gereğince, her birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını,
bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörebilir ve buna göre davranışlarını belirler. Hukuk
güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Yasa
kuralları, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne
tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün
kılacak şekilde düzenlenmelidir. Hukuki öngörülebilirlik ilkesi olarak
kabul edilen bu ilke sayesinde kişilerin geleceği öngörebilmeleri ve her
türlü faaliyetlerini buna göre planlayıp yürütmeleri sağlanır.
Anayasanın
36. maddesinde, “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki bir
davaya bakmaktan kaçınamaz” kuralına yer verilmiştir. Burada bahsi geçen
“Adil yargılanma hakkı” anayasal bir kural olduğu gibi, ülkemizin de taraf
olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de düzenlenmiştir.
Adil yargılanma hakkının da birçok unsuru bulunmakla birlikte, uyuşmazlık
konusu ihtilafla ilgili olan kısmı, başvuru sürelerindeki
belirsizlik-kısalık ve çeşitlilikten kaynaklanan “öngörülebilirlik” ve
“belirlilik” unsurlarıdır.
Uyuşmazlık konusu olaya uygulanan ve
yukarıda metnine yer verilen 2886 sayılı Kanun'un 32. maddesinde, mektubun
postaya verilmesini takip eden yedinci günün, kararın istekliye tebliğ
tarihi sayılacağı belirtilerek posta idaresinden kaynaklanan gecikmeler de
tebligatın muhatabı olan ilgililere yüklendiğinden, bu gecikme idare
karşısında daha zayıf bir konumda olan ilgililer açısından
"öngörülemez" olup, bu şekilde ilgililer açısından hukuk
güvenliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Nitekim 28.09.1977 tarih ve 31 sayılı
"Bireylerin İdari İşlemler Karşısında Korunması" başlıklı Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı'nda; vatandaşın kendisini
ilgilendiren işlerde, idari yöntemlere karşı korunmasının, kişinin temel
hak ve özgürlüklerinin korunması ile ilgili bir sorun olduğu, ilgilinin
kendisine tanınan bir hakkı gereği gibi kullanabilmesi için, böyle bir
hakkın varlığından haberdar olması gerektiği, idarenin ilgiliyi bu hakkın
varlığından haberdar etmekle yükümlü olduğu, uygun zamanda (böyle bir hakkı
kullanması için gereken hazırlıkları yapmasına yetecek kadar) itiraz etme,
deliller ileri sürme ve kanıtlayıcı belge kullanma gibi olanaklara sahip
olduğunu bildirmek zorunda olduğu, bu bildiriyi mektup, gazete ilanı veya
uygun bir yere afiş asma gibi her türlü araçla yapabileceği belirtilmiştir.
İlgililerin
hukuk düzeninin kendisine verdiği bir hakkı kullanabilmesi, bir yükümlülüğü
yerine getirebilmesi için bu hak ve yükümlülüğün kendileri açısından
doğduğunu bilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu bilgiye sahip olmayan
ilgililer tarafından kendisine verilen haklar kullanılamayacak, ifa
edilmesi gereken yükümlülükler ise yerine getirilemeyecektir. Bu durumun
ise yukarıda aktarılan hukuki belirlilik, öngörülebilirlik ve hukuki
güvenlik ilkelerinin ihlâli niteliğinde olacağı açıktır.
İtiraz
yoluna konu edilen kural ile, ilgililer nezdinde
doğan ihalenin kendi üzerinde kaldığına ilişkin durum ile süresi içinde
sözleşme imzalanması gerektiğine ilişkin yükümlülüğün bildirimine ilişkin
işlem posta ile tebligata çıkarılmakta, ancak bu tebligatın içeriğinden
haberdar olunarak yükümlülüğün yerine getirilmesi için öngörülen on beş
günlük süre ilgilinin bu durumdan haberdar olması beklenmeden, tebligatın
postaya verilmesini izleyen yedinci gün kendiliğinden başlamaktadır. Böyle
bir durumun ise hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkelerinin zedelenmesi
niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, ilgili tarafından süresi içinde
sözleşme imzalanmaması durumunda, sözleşme imzalama hakkının sona ermesi,
geçici teminatının irat kaydedilmesi ve ihalelere katılmaktan yasaklama
yaptırımının uygulanması sonucu doğacağından, ilgilinin haberdar olmadığı
bir işlem nedeniyle kendisi hakkında bu ölçüde ağır sonuçların doğabilecek
olması da, bu sonuçların doğmasına yol açan itiraza konu yasa kuralının
Anayasa'ya aykırı olduğu savını güçlendirmektedir.
Açıklanan nedenlerle; bir davaya bakmakta
olan mahkemenin, o davada uygulanacak bir kanun hükmünü Anayasa'ya aykırı
görürse ilgili kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurabileceğini düzenleyen 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesinin birinci fıkrası
gereğince, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 32. maddesinin birinci
fıkrasının sonunda yer alan "...Mektubun postaya verilmesini takip
eden yedinci gün, kararın istekliye tebliğ tarihi sayılır." kuralının,
Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması
nedeniyle bu cümlenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına; bu
kuralın Anayasa'ya aykırılığı ve uygulanması durumunda telafisi güç veya
imkânsız zararlar doğabileceği gözetilerek esas hakkında bir karar
verilinceye kadar yürürlüğünün durdurulmasının istenilmesine, iptali
istenen kuralın Anayasa'nın hangi maddelerine aykırı olduğunu açıklayan
gerekçeli başvuru kararının aslının, başvuru kararına ilişkin tutanağın
onaylı örneğinin, dava dilekçesi ile dosyanın ilgili bölümlerinin onaylı
örneklerinin dizi listesine bağlanarak Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na
gönderilmesine, 21.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
8.9.1983 günlü, 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 32. maddesi şöyledir:
“Kesinleşen
ihale kararlarının bildirilmesi:
Madde
32- İta
amirince onaylanan ihale kararları, onaylandığı günden itibaren engeç 5 işgünü içinde, üzerine ihale yapılana veya
vekiline, imzası alınmak suretiyle bildirilir veya iadeli taahhütlü
mektupla tebligat adresine postalanır. Mektubun postaya verilmesini
takip eden yedinci gün, kararın istekliye tebliğ tarihi sayılır.
İhale
kararlarının ita amirince iptal edilmesi halinde de, durum istekliye aynı
şekilde bildirilir.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine
dayanılmış, Anayasa’nın 13. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim
KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet
ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri
NECİPOĞLU, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN
ve M. Emin KUZ’un katılımlarıyla 18.6.2013
gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin
esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatih ŞAHİN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Başvuru kararında, iptali istenilen yasa kuralıyla
mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci günün kararın istekliye
tebliğ tarihi sayılacağının belirtilmesi nedeniyle posta idaresinden
kaynaklanan gecikmelerin sonucunun da tebligatın muhatabı olan ilgililere
yüklendiği, bu gecikmenin idare karşısında daha zayıf bir konumda olan
ilgililer açısından "öngörülemez"
nitelikte olduğu, oysa ilgililerin hukuk düzeninin kendilerine verdiği bir
hakkı kullanabilmeleri ya da bir yükümlülüğü yerine getirebilmeleri için bu
hak ve yükümlülüğün kendileri açısından doğduğunu bilmeleri gerektiği
belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi
nedeniyle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
2886 sayılı Kanun’un 36. maddesinde, kesinleşen
ihale kararlarıyla ilgili yapılacak her türlü bildirim ve tebligatlarda
uyulması zorunlu hususlar belirlenmiştir. İtiraz konusu kuralda ise iadeli
taahhütlü mektupla yapılan tebligatlarda, mektubun postaya verilmesini
takip eden yedinci günün kararın istekliye tebliğ tarihi sayılacağı hükme
bağlanmıştır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin
temel ilkelerinden biri “hukuk güvenliği” ilkesidir. Hukuk
güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36.
maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı
mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle
korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Kişinin uğradığı
bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz
kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin etkili yolu, yargı mercileri
önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak
arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla
birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir
hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da
hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir.
Ayrıca, hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer
verilmemiş olsa da, Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara
dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının
kapsamına ve kullanımına ilişkin düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün
doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını
belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak, bu sınırlamalar Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz.
Anayasa’nın 13. maddesine göre ise temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamalar, demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi, hak
ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.
Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki
işlemlerin, bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan
kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun
olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin
kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına
bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa’da
güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam olarak
kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli
güvencelerinden biridir.
İtiraz konusu kuralda, kamu idareleri tarafından
alınan kararlara ilişkin tebligatın, iadeli taahhütlü mektupla yapılması
hâlinde mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci gün, kararın
istekliye tebliğ tarihi sayılmaktadır. Kendilerinden
kaynaklanmayan ve kendilerine kusur izafe edilmesi mümkün olmayan
sebeplerle posta hizmetlerinde yaşanan bir gecikme sonucunda, kendilerine
fiilen herhangi bir bildirim ve tebligat yapılmaksızın, haklarında alınan
kararların tebliğ edilmiş sayılmasının, ilgililerin kazandıkları ihaleye
ilişkin sözleşme yapmaları veya ihaleye karşı adli ya da idari yargı
makamları nezdinde dava açabilmeleri gibi bazı hakların kullanılamamasına
neden olacağı açıktır. Bu durum tebligatın muhatabının, kendisine izafe
edilemeyen nedenlerle posta hizmetlerinde yaşanan gecikme sonucunda,
tebligatın içeriğini ilgilendiren konulara ilişkin iddialarını adli veya
idari yargı makamları önünde hiçbir şekilde ortaya koyamamasına neden
olacaktır. Dolayısıyla, itiraz konusu kural, kendilerinden kaynaklanmayan
gecikmelere karşı kişilere yeterince koruma sağlamadığı için hukuki
güvenlik ilkesine aykırılık oluşturduğu gibi kişilerin hak arama
özgürlüğünün özünü de zedelemektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın
2., 36. ve 13. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir.
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
8.9.1983 günlü, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 32. maddesinin
birinci fıkrasının “Mektubun postaya
verilmesini takip eden yedinci gün, kararın istekliye tebliğ tarihi
sayılır.” biçimindeki ikinci cümlesine yönelik yürürlüğün durdurulması
isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE, 18.6.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VII- SONUÇ
8.9.1983 günlü, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun
32. maddesinin birinci fıkrasının “Mektubun
postaya verilmesini takip eden yedinci gün, kararın istekliye tebliğ tarihi
sayılır.” biçimindeki ikinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, 18.6.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
|