Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı :
2012/96
Karar Sayısı : 2012/206
Karar Günü : 27.12.2012
İPTAL
DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Emine Ülker TARHAN ve Levent GÖK ile birlikte
116 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 14.6.2012 günlü, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu’nun;
1- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinin,
2- 4., 5. ve 6. maddelerinin,
3- 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının,
4- 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin,
5- 11. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkralarının,
6- 13. ve 15. maddelerinin,
7- 17. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ilk cümlesinin,
8- 18. maddesinin,
9- 20. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarının,
10- 22. maddesinin,
11- 24. maddesinin (2) numaralı fıkrasının,
12- Geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasının,
Anayasa’nın
Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 17., 19., 36., 38., 74.,
81., 103., 123., 125. ve 128. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN
GEREKÇESİ
A- 27.8.2012
günlü dava dilekçesinin gerekçe
bölümü şöyledir:
“…
III. GEREKÇE
1) 6328 Sayılı “Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu”nun 3 üncü
Maddesinin Birinci Fıkrasının (f) Bendinin, 4 üncü ve 6 ncı Maddelerinin
Anayasaya Aykırılığı
Kanunun
kuruluş başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel
bütçeli ve merkezi Ankara’da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmuş
olduğu yolundaki düzenleme Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kuruluş amacına ve
varlık sebebine aykırıdır. Çünkü, Kamu Denetçiliği Kurumu yetkisini her zaman parlamentodan almasına
karşın, incelemelerinde parlamento karşısında da bağımsızdır ve
salt idare karşısında
değil, seçilmesi ve görevden alınması dışında parlamento karşısında da
bağımsız olan bir kurumdur.
Kanunun 4
üncü maddesinin ikinci fıkrasında Kurum, Başdenetçilik ve Genel Sekreterlikten
oluşacağı, aynı maddenin üçüncü fıkrasında
ise Kurumda, bir Başdenetçi ve beş denetçi ile Genel Sekreter ve diğer
personel görev yapacağı düzenlenmiştir. Yine Kanunun 6 ncı maddesinde
başdenetçiliğin Başdenetçi ve denetçilerden oluşacağı ve Kurumun Başdenetçi
tarafından yönetilir ve temsil edileceği düzenlenmiştir.
Kamu
Başdenetçisi ve 5 Denetçiden oluşacak bu sistemin, 75milyona yakın nüfusu
olan ülkemizin ihtiyaçları için yeterli olmayacaktır. Üstelik alanlarında
uzmanlaşmamış Denetçilerden oluşan bir yapı, etkili olamayacağı gibi,
zamanla Kurum’da çalışan bürokrat uzmanların görüş, öneri ve tavsiyelerine
göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya dönüşecektir.
Kanunun
Tanımlar Başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının(f) bendinde, Komisyonun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonu ifade edeceği belirtilmiştir.
Kamu Denetçiliği mekanizmasının etkin bir şekilde çalışabilmesi açısından
Mecliste bu işe özgü bir komisyonun kurulması yaşamsal bir önem taşıdığı
halde, kanunun Kamu Denetçiliği Kurumu için Mecliste özel bir komisyon
kurulacağı yönünde İçtüzüğe yollamada bulunmamış olması Kamu Denetçiliği
Kurumunun bağımsızlığını yok edecek niteliktedir. Çünkü Kamu Denetçiliği
kurumuyla İdarenin tasarruf ve davranışları denetleneceğinden Meclisteki
mevcut komisyonlarda olduğu gibi Komisyona iktidar partisi milletvekilleri
ağırlıklı olarak katılacak, bu denetimden beklenen fayda elde edilemeyecek
böylece kamu denetçiliği bağımsız olamayacaktır.
Halbuki, gelişmiş demokrasilerde hukuk devleti,
hukukun üstünlüğü kavramlarının yanı sıra, kamu yönetiminden şikayetleri de
inceleyerek yürütme gücünü elinde bulunduranlara yol gösterici, bağımsız,
tarafsız, denetim organları oluşturmayı hedef edinen devlettir. Kanunda
tanımlanan tüm yetki ve görevlerin bireysel olarak Başdenetçiye ve beş adet
Denetçiye verilmiş olması, kurumun kuruluşunun TBMM’ne bağlı olması ve
özünde bağımsızlığının sağlanamaması ve yetkilerin tek kişide toplanması ancak dikta yönetim
biçimlerinin başvurduğu ve demokratik yönetim sistemleriyle bağdaşmayacak
bir yapı oluşturmak anlamına gelir. Böyle bir yapının, hukuk devleti
ilkesi, hak arama hürriyeti, erkler ayrılığı ilkesi ile bağdaşır bir tarafı
yoktur.
Bu
nedenle, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi, 4 üncü ve 6 ncı maddeleri
Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 5 inci, 6 ncı, 7nci, 8 inci, 9 uncu,11 inci ve
36 ncı maddelerine aykırıdır.
2) 6328 Sayılı “Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu”nun 5 inci
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
“Kurumun görevi” başlıklı 5 inci
maddesinde; Kurumun, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, Türkiye
Cumhuriyetinin Anayasada belirtilen nitelikleri çerçevesinde, idarenin her
türlü işlem ve eylemleri ile tutum ve davranışlarını; adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden
incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevli olduğu
belirtilmiş, maddede kamu denetçisine idari dava yoluna başvurma yetkisi
tanınmamıştır. Kamu Denetçiliği, idari işlemleri iptal edemez, idareyi
tazminat ödemeye mahkum edemez ve idareye her hangi bir konuda emir
veremez. Dolayısıyla Kamu Denetçiliğinin kararlarını yerine getirmemek
idareyi veya kamu görevlilerini hukuksal veya cezai sorumluluklarla karşı
karşıya bırakmayacaktır. Bu durum evrensel düzeyde kabul görmüş bir
durumdur. Fakat bu husus Kamu Denetçiliği Kurumunun idari yargıya başvurmasına
engel değildir. Ayrıca dünya örnekleri incelendiğinde bu alanda gelişmiş
ülkelerde benzer kurumların meclislerden çıkan yasalara karşı Anayasaya
aykırılık davaları açabilme hakları da bulunmaktadır. İdari Yargıya kamu
denetçiliği tarafından başvuru imkanının tanınmamış olması, vatandaşların
mağduriyetlerini giderme imkanını ortadan kaldırmıştır. Kamu Denetçiliği’nin tespit ettiği hak ihlallerine ilişkin tavsiyeleri
ilgili idare tarafından yerine getirilmediğinde, idarenin uygulamasından ya
da uygulamaya dayanak teşkil eden düzenleyici işlemden mağdur olan kişi,
kurum ya da topluluk adına idari yargıya başvurup iptal veya tam yargı
davası açma yetkisi verilmemesi Kurum’un kararlarının etkinliğini azaltacak
gereksiz yere zaman kaybına ve israfa yol açacaktır.
Bununla birlikte, Kanunun 5 inci
maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı
işlemler ile re’sen imzaladığı kararlar ve emirler, yasama ve yargı
yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemlerin Kamu Denetçiliği Kurumunun
görev alanı dışında olduğu belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı
yürütme organının başıdır. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile
re’sen imzaladığı kararlar ve emirler, 2010 Anayasa değişikliğinden önce
tanımlanan tarafsız Cumhurbaşkanı için tanımlanan bir imtiyaz idi. Bu
imtiyaz cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle fiilen ortadan
kalkmıştır. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı kendisine oy veren veya
vermeyen herkesin siyasi denetimine tabidir. Mevcut Anayasaya göre, devlet
organları içinde en fazla yetkiye sahip olan Cumhurbaşkanının iş ve
işlemlerinin hukukun denetimine tabi olması hukuk devleti ilkesinin tabi
sonucudur. Aksi halde halkın seçtiği Cumhurbaşkanı denetimsiz bir organ
haline gelir bu da siyasi ve hukuki açıdan denetlenemeyen bir güç
yaratmaktır, kısaca diktatörlük oluşturmaktır.
Aynı
maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi uyarınca, “yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararları” denetim dışında bırakılmış olması;
cezaların infazına ilişkin gerek cezaevi yönetimi gerekse kararların
infazıyla görevli yargı mercileri tarafından alınan karar ve yapılan
uygulamaların Kamu Denetçiliği’nin denetimi dışında kalması anlamına
gelmektedir. İdarenin özellikle
kamuoyunun gözünden uzak olduğu alanlarda daha rahat hukuka aykırı hareket
ettiği bilinmekte olup; bu alanların başında da Cezaevleri gelmektedir. İnsan hakkı ihlali, kotu muamele ve insan onuruna
yakışmayan tutum ve davranışların sıklıkla rastlanıldığı ve en çok hak ihlalinin yaşandığı cezaevlerinde, hükümlü ve tutuklulara
yönelik disiplin cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
kararlar kapsamında değerlendirilmesi, Kamu Denetçiliği Kurumunun görev
alanı üzerinde ciddi olumsuz etki yaratabilecek sonuçlar doğuracak, bu
durum kurumun kuruluş amacıyla da bağdaşmayacaktır. Mahkemelerin aldığı her
karar yargı erkinin kullanılmasına ilişkin değildir. Disiplin cezalarının
değerlendirilmesi de yargılama fonksiyonuna girmez. Disiplin cezaları özü
itibariyle idari bir işlemdir. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar
kapsamında ele alınması, bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına
girdiğinin ifade edilmesi gerekirken aksi yönde düzenleme yapılmış olması
Kurumu amacından uzaklaştırmıştır.
Yine 5inci
maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK)
sırf askeri nitelikteki faaliyetlerinin denetim kapsamı dışında tutulduğu
görülmektedir. Burada gecen “askeri nitelikteki faaliyet” kavramı oldukça
muğlak kalmıştır. İhtisaslaşmış bir Kamu Denetçiliği sistemi kanunla
öngörülmemiş olduğu için, TBMM adına personelin karşılaştığı insan hakları
ihlallerini, çalışma koşullarını ve kotu muameleyle ilgili şikayetleri
kurum inceleyemeyecek, mağduriyetlerin giderilmesi ve hak ihlallerinin
tekrarlanmasının önüne geçilemeyecektir.
Bu
nedenle, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun 5 inci maddesinin Anayasanın Başlangıç, 2 nci,
6ncı, 8 inci, 9 uncu, 11 inci, 17/2 nci, 19 uncu, 36 ncı, 38/3 üncü, 125/1
inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
3) 6328
Sayılı “Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 8
inci Maddesinin Dördüncü Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
Çalışma ilkeleri Başlıklı 6328 Sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanununun8inci maddesinin dördüncü fıkrasında,
Denetçilerin
Başdenetçi tarafından görevlendirilecekleri konu veya alanlara ve
aralarındaki iş bölümüne ilişkin ilkeler yönetmelikle belirleneceği hükmü
yer almaktadır.
Yasa’da yönetmelikle yapılacak düzenlemeye ilişkin
temel ilkeler belirlenmemiş olduğu için, söz konusu fıkrada yürütmeye
bırakılmış olan yönetmelikle düzenleme yetkisi, asli bir düzenleme yetkisi
olup dolayısıyla yürütmeye geniş bir düzenleme yetkisi verilmiştir.
Halbuki Anayasa Mahkemesinin pek çok
kararında belirtildiği üzere, yasada belirtilmesi gereken söz konusu
hususlara yasada yer verilmemesi, yasaların açık, anlaşılabilir ve sınırlan
belirli kurallar içermesi gereğinin hukuk güvenliğinin gerçeklemesi için ön
koşul kabul edildiği hukuk devleti anlayışına ve dolayısıyla Anayasanın 2
nci maddesine aykırı düşmektedir.
Anayasa
Mahkemesi’nin 11.04.2007 tarihli 2006/35 e ve 2007/48 K. Sayılı kararında;
“Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka
uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdürmeyi amaçlayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak
ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık, yasaların
üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri
bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Anayasanın
7 nci maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Buna göre, yasa
koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye yetki
vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin düzenlemesine
bırakmaması gerekir.
Anayasa
Mahkemesi’nin önceki kararlarında vurgulandığı üzere, Anayasada yasa ile
düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin
düzenleme yetkisi yasa ile sınırlandırılmış, tamamlayıcı bir yetkidir. Bu
nedenle, Anayasada öngörülen ayrık durumlar dışında, yürütme organına
yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel nitelikte kural koyma yetkisi
verilemez. Ayrıca, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa
kuralının Anayasanın 7 nci maddesine uygun olabilmesi için temel ilkelerin
konulması, çerçevenin çizilmesi, düzenleme için sınırsız, belirsiz, geniş
bir alanın bırakılmaması gerekir. Dolayısıyla bu fıkra yeterli açıklık ve
belirlilikten uzak olduğundan Anayasanın 2 nci ve 7 nci maddelerine
aykırıdır
Sonuç
olarak bu fıkrada kullanılacak yetkiler, asli bir düzenleme yetkisi
niteliği taşıdığından böyle bir yetkilendirmede Anayasanın 6 ncı, 7 nci, 8
inci, 123 üncü ve 128 inci maddelerine aykırıdır. Ayrıca bu belirsizlik
Anayasanın Başlangıç kısmına, 2 nci ve 5 inci maddelerine aykırı olduğu
gibi ayrıca Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin ise
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerinde belirtilen “hukuk devleti”,
Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile çelişeceği ortadadır.
4) 6328 Sayılı “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 10
uncu Maddesinin Birinci Fıkrasının (c) Bendinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kanunun Başdenetçi ve
denetçilerin nitelikleri Başlıklı 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde, Başdenetçi veya denetçi seçilebilmek için aranan şartlar içinde,
Tercihen hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat ve
işletme fakültelerinden olmak üzere dört yıllık eğitim veren fakültelerden
veya bunlara denkliği kabul edilmiş yurt içi veya yurt dışındaki
yükseköğretim kurumlarından mezun olmak şartı da öngörülmüştür.
10 uncu
maddesinde yapılan düzenleme, Kurum’un çalışmasında aksaklıklar doğmasına
neden olabilecek türdendir. Bu maddeye göre; tercihen hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden
olmak üzere dört yıllık eğitim veren herhangi bir yükseköğretim
fakültesinden mezun olmak Başdenetçi ya da Denetçi olmak için yetecektir.
Kanunun öngördüğü yapıda denetçilere, zorunlu olarak “hukuk fakültesi ya da
programlarında yeteri miktarda hukuk eğitimi veren fakültelerden mezun
olma” koşulu getirilmemiştir. Halbuki, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Norveç
gibi Kamu Denetçiliği’nin iyi bicimde uygulandığı ülkelerde Denetçilerin
hukuk eğitimi alması zorunludur. Çünkü insan hakları
kavramından anlayabilmek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını
takip edip anlayabilmek, buna göre insan hakkı ihlalinin olup olmadığını
denetleyecek kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk eğitimi almış olması,
hukuk fakültesi veya programlarında hukuk derslerine yeterince yer veren
sosyal bilimler fakültelerinden mezun olması bir zorunluluktur.
Kamu denetçisinin özellikle kuruluşu ve
çalışma kültürünün oluşturulması aşamasında, yeterli donanıma sahip
uzmanlara sahip olabilmesine yönelik kadro imkânının tanınması devletin
asli görevdir. Bu çerçevede özellikle kuruluş aşamasında çeşitli kamu
hizmeti alanlarında yetişmiş denetim elemanlarının ve özellikle idari
hâkimlerin tecrübelerini bu kuruma aktarmalarının önemi büyüktür. Bugün,
Kurul halinde çalışan Danıştay ve Yargıtay gibi kuruluşların yoğun iş
yükünü kaldırabilmelerinin temelinde ihtisaslaşmanın ve tetkik hâkimlerin
desteğinin olduğu bilinmektedir.
Siyasi iktidar iptali istenen hükümle, Kamu
Denetçiliği Kurumunu akil, tecrübeli, insan hakları konusunda uzman, bu
konuda bilimsel akademik çalışmalar yapmış, ulusal ve uluslararası sivil
toplum kuruluşlarında görev almış, oldukça iyi eğitim formasyonuna ve iş
tecrübesine sahip bulunan Denetçilerden oluşturmak yerine; ihtiyaca cevap
vermekten uzak bir biçimde, sadece yasada düzenlemiş olmak için ve tamamen
politik-ideolojik yaklaşımlara göre kurumu şekillendirmiştir. Bu nedenle
mevcut düzenleme, hukuk devleti ilkesine, devletin asli sorumluluklarından
olan devletin temel amaç ve görevlerine, anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğüne ve en önemlisi kamu denetçiliği kurumunun bu yapı ile teşekkül
etmesi, işleyişinde aksaklıklara yol açacağından, kurumun temel kuruluş
amacına aykırıdır. Bu nedenle, 6328 Sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanununun 10 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın, 2 nci, 5 inci, 6
ncı, 11 inci ve 74 üncü maddelerine aykırı olduğundan iptal edilmesi gerekir.
5) 6328 Sayılı “Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu”nun 11 inci
Maddesinin Beşinci ve Altıncı Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
Adaylık ve seçim başlıklı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun 11 inci maddesinin beşinci fıkrasında, Başdenetçi, üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci oylamada bu çoğunluk
sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci oylamada da üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada üye tamsayısının
üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya geçilir ve üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş sayılır. Üçüncü
oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamazsa, bu oylamada en çok
oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü oylamada karar
yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş olur hükmü yer
almaktadır.
Yine kanunun 11 inci maddesinin altıncı fıkrasında,
Denetçiler, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci
oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci
oylamada da üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya
geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş
olur. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı
takdirde en çok oy alan adaylardan, seçilecek aday sayısının iki katı kadar
aday ile seçime gidilir. Dördüncü oylamada karar yeter sayısı olmak
şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş olur, şeklinde düzenleme yer
almaktadır.
Kamu Denetçiliğinin bağımsız
bir kurum olması, onun olmazsa olmaz şartıdır. Gerçekten de, yürütmeden ve
idareden bağımsız olmayan bir kurumun kamu üzerinde denetim uygulaması
durumunda bu denetimin idari denetimden farklı bir denetim olarak nitelendirilmesi
olanaklı olmayacaktır. İşte bu yüzden “kamu denetçiliği “ adı altında ayrı
ve kendisine özgü bir denetimden söz edebilmek ancak yürütmeden ve idareden
bağımsız olan bir kurum yaratmakla olanaklıdır.
Kamu denetçiliğinin bağımsız olabilmesi
için onun atanması ve görevden alınmasının nitelikli çoğunlukla olması ve
Meclis dâhil hiç bir organa karşı bağımlı olmaması demektir..12 Eylül 2010
tarihinde halkoylamasına sunulan olan mini anayasa paketinin 8 inci
maddesinde ombudsmanın üçüncü oylamada Meclis üye tamsayısının salt
çoğunluğu (226 milletvekili) ile üçüncü oylamada salt çoğunluk
sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama
yapılacağı, dördüncü oylamada en fazla oy alan adayın seçilmiş olacağı
belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, bu maddeyle ombudsmanın toplanmasında özel bir
toplantı yeter sayısı aranmayarak, Meclisin normal toplantı yetersayısıyla
(184 Milletvekili) toplanacağı, iş dördüncü oylamaya kalırsa 226
milletvekilinden aşağı sayıda oy alsa bile ombudsmanın seçilebileceği
öngörülmüştür. Bu düzenleme tarzı, Türk siyasi yaşamında bir uzlaşma kültürünün
olmaması olgusuyla birleşerek, iktidar partisi, eğer bir koalisyon
hükümeti varsa koalisyonun büyük ortağı tarafından ombudsmanın seçilmesine
yol açacaktır. Ombudsmanın iktidar partisi veya koalisyon hükümetinin
büyük ortağı tarafından atanması durumunda ise ombudsman iktidara karşı
bağımsız olamayacak, dolayısıyla, kurulmasının varlık nedenini
yitirecektir. Ombudsmanın yürütmeye, özellikle, iktidara karşı
bağımsızlığını sağlayabilmek için Anayasanın Cumhurbaşkanın seçimini
düzenleyen 102 nci maddesinin 31.5.2007 tarih ve 5678 sayılı Kanunun 5 inci
maddesiyle değiştirilmeden önceki durumuna benzer bir şekilde düzenlemeye
gidilmesi gerekir. Çünkü, Ombudsmanın bağımsızlığını
sağlamada temel koşul, onun seçilirken nitelikli bir çoğunlukla seçimini
sağlayacak dizgenin oluşturulmasıdır. Bu bağlamda, ombudsman seçiminin ilk
turunda, Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanı seçiminde “367” kararı olarak
bilinen 1.5.2007 tarih ve E.2007/45, K. 2007/54 sayılı kararında isabetli
bir şekilde yorumladığı üzere, toplantı ve karar yetersayısının bütün
oylamada TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğu
şeklinde, Anayasada
yeni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Siyasal partileri
ombudsman seçiminde uzlaşıya zorlayabilmek ve bu bağlamda ombudsmanın
bağımsızlığını oluşturabilmek açısından11inci
maddesinde Başdenetçi ve Denetçilerin seçiminin mutlaka nitelikli
çoğunlukla yapılması gerekmektedir. Bu durum Kurum’un bağımsızlığı ve
etkinliği için bir zarurettir. 11 inci maddenin beşinci ve altıncı
fıkralarında nitelikli çoğunluğun mutlak surette aranmamış olması, iktidara
sahip olan tek parti ya da koalisyon dönemlerinde koalisyonun büyük ortağı
olan parti Kamu Denetçisi’nin seçiminde tek söz sahibi olması anlamına
gelmektedir. Kanunun bu maddesiyle, Kamu Denetçiliği Kurumu,Meclis adına
bir kamu denetçiliği Kurumuna değil, iktidara bağlı bir nevi hükûmet adına
denetleme yapacak bir teftiş kuruluna dönüştürülmüştür. Bu durum Anayasamızın
Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci ve
9 uncu maddelerinde somutlaştırılmış olan kuvvetler ayrılığı ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
6) 6328 Sayılı “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 13 üncü
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanununun 13 üncü
maddesinde Görevlerine başlarken Başdenetçi Genel Kurulda,
denetçiler ise Komisyonda “Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük,
hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve
şerefim üzerine andiçerim.” şekilde andiçecekleri düzenlenmiştir.
TBMM’de kimlerin yemin
edeceği 81 inci ve 103 üncü maddesinde gösterilmiştir. Milletvekilleri ve
Cumhurbaşkanı dışında, Anayasada herhangi bir kamu görevlisinin TBMM’nde
yemin edeceğine ilişkin başkaca bir düzenleme yoktur. Başdenetçinin Genel
Kurul’da yemin edeceğine ilişkin bu düzenleme Anayasanın 81 inci ve 103
üncü maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
28.09.2006 tarih ve 5548
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 13 üncü maddesinde
“Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve bağımsızlığı ile vatanın ve
milletin bölünmez bütünlüğüne, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğine,
Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, hakkaniyete, demokrasiye, Atatürk ilke ve
inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden
yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, üzerime aldığım görevi
tarafsızlıkla yerine getireceğime büyük Türk Milleti huzurunda, namusum ve
şerefim üzerine andiçerim.” biçiminde olan ant, 6328
Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun13
üncü maddesinde “Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve
adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine
andiçerim.” biçimine dönüştürülmüştür. Yasakoyucu bir hukuk
devletinde yasa koyarken Anayasaya uygun hareket etmek durumundadır. Anayasada belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerine
bağlı kalmanın metinde yer almamış olması ise, Anayasanın 2 nci ve 11 inci
maddelerine açıkça aykırıdır.
7) 6328 Sayılı “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 15 inci Maddesinin Anayasaya
Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun 15 inci maddesinin birinci
fıkrasında Görevden alma ilgili düzenleme bulunmaktadır. Buna göre, Başdenetçinin
veya denetçilerin 10 uncu maddede sayılan nitelikleri taşımadıklarının
sonradan anlaşılması veya bu nitelikleri seçildikten sonra kaybetmeleri
hâlinde, durumun Komisyon tarafından tespit edilmesini takiben
Başdenetçinin görevinin sona ermesine Genel Kurul tarafından görüşmesiz
olarak; denetçilerin görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından karar
verilir hükmü bulunmaktadır. Ayrıca aynı maddenin ikinci fıkrasında da
Seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan
Başdenetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurulun; denetçi
hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla
Başdenetçi veya denetçi sıfatı sona ereceği belirtilmiştir.
Başdenetçinin veya
denetçilerin 10 uncu maddede sayılan nitelikleri taşımadıklarının sonradan
anlaşılması veya seçildikten sonra kaybetmeleri halinde, bu durumun Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma
Komisyonca saptanmasını takiben başdenetçinin görevinin sona ermesine
Meclis Genel Kurulu tarafından görüşmesiz karar verileceği, denetçinin
görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından karar verileceği, seçilmeye
engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan başdenetçi
hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının T.B.M.M. Genel Kurulunun denetçi
hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla,
başdenetçi veya denetçi sıfatının sona ereceği ifade edilmiştir.Bu düzenleme net değildir. İlerleyen süreçte, Başdenetçi ve
Denetçilerin seçilme niteliklerinin kaybedilmesiyle ilgili ihtilaflar
doğuracak niteliktedir.Bu nedenle görevden alma söz konusu olduğunda üye
tam sayısının salt çoğunluğunun gizli oyu aranması gerekirken,Görevden
almaya dair mevcut düzenleme, göreve atanma koşulları da göz önüne
alındığında, “usul ve bicimde paralellik ilkesi”ne tamamen aykırıdır.
Kanunun 10 uncu maddesinde
ise, başdenetçi veya denetçi seçilebilmek için, Türk vatandaşı olmak, seçimin
yapıldığı tarihte başdenetçi için 50, denetçi için 40 yaşını doldurmuş
olmak, dört yıllık eğitim veren hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari
bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden veya bunlara denkliği kabul
edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak, mesleği ile ilgili
olarak kamu kurum veya kuruluşlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarında kayıtlı olarak ya da özel sektörde en az on yıl çalışmış
olmak, kamu haklarından yasaklı olmamak, başvuru sırasında herhangi bir
siyasi partiye üye olmamak, Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı altı
ay veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile
bir takım suçlardan hükümlü olmamak koşulları aranmıştır.
Görevden alınmaya ilişkin
bu hükümlerin son derece sakıncalıdır. Özellikle, ombudsmandan memnun
olmayan bir iktidar, Meclisteki çoğunluğuna güvenerek ombudsmanı
kolaylıkla görevden alabilir. İkinci olarak, bu hükümlerle kamu
denetçilerine savunma hakkı bile verilmeden onun görevden alınmasının önü açılmaktadır.
Hâlbuki savunma hakkı kutsalve en temel bir insan hakkı olduğundan
savunmasına fırsat bile verilmeden onun görevinden alınması vahim bir
hatadır. Kanunun 10 uncu maddesinde, Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı altı
ay veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile
bir takım suçlardan hükümlü olan bir kimsenin kamu denetçisi olma olanağı
ortadan kaldırılmaktadır. Türk mevzuatında bu şekilde hükümlere yer verilerek
bu tür bir suçtan dolayı mahkûm edilen kimseler hakkında adeta onun
sağlığında “medeni ölüm” (civildead) fermanı verilmektedir. Kişi bir suçtan
mahkûm edildiğinde cezasını çektiği veya çekmiş sayıldığı kabul edildiğine
göre bu şekildeki bir kişiye ilave cezaların verilmesi doğru değildir. Öte
yandan, genel af, mahkûmiyeti bütün sonuçları ile birlikte ortadan
kaldırdığına göre genel afla suçu ortadan kaldırılan bir kimsenin kamu
denetçisi olamaması genel affın doğasına da aykırıdır.
Unutulmamalıdır
ki savunma hakkı, sıradan bir hak olamayıp
bir insan hakkı olduğu düşüncesi yeni kabul edilen bir düşüncedir. İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi bir insan hakkı olarak savunma hakkını
içermektedir (m. 8, 9, 10, 11). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise savunma
hakkını öncelikli olarak sanık bakımından öne çıkarmış (m. 6/3) ve herkesin
savunma hakkının olduğunu kabul etmiştir (m. 6/1). Anayasada savunma hakkı
tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Anayasanın 36 ncı
maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler”
arasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle
mevcut düzenleme Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 9 uncu,10 uncu ve 36 ncı
maddelerine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
8) 6328 Sayılı “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 17 nci
Maddesinin Dördüncü Fıkrasında Yer Alan” Kuruma başvuruda bulunulabilmesi için, 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari
başvuru yolları ile özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru
yollarının tüketilmesi gereklidir” Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
17 nci
maddedeki Kamu Denetçisi’ne başvuru için idari başvuru yollarının
tüketilmesini koşul olarak öne sürülmesi Kamu Denetçiliği Kurumu’nun etkinliğini
azaltacak türde bir düzenlemedir. Mevcut hükümle idari başvuru yolları
tüketilene kadar, Kamu Denetçisi’nin olaya müdahale etmesi gecikecek ve bu
arada Denetçi’nin delilleri zamanında toplamasının önüne de geçilmiş
olacaktır. Ayrıca; Kamu Denetçisi’ne başvuruyu, adeta bir yargı organına
yapılan başvuru gibi sıkı koşullara bağlamak, Kurum’un amacıyla çelişen bir
düzenlemedir.
Hâlbuki kamu denetçiliğine başvuru,
kurumun doğası gereği, idari yargıda dava açmaktan daha kolay, ucuz ve
şekilci olmak zorundadır. Çünkü kamu denetçiliği kurumunun demokratik
hukuk devletine sağladığı en önemli katkısı, yurttaşların hak arama
yollarını kullanmalarını sağlamak ve onların idarenin denetimine katılmak
yoluyla devlet yönetimine katılmalarını kolaylaştırmaktır. Aksi takdirde,
idari yargı organlarının yanında kamu denetçiliğine adında yeni bir organın
daha kurulmasının gerekçesini açıklamak olanaklı olmayacaktır. 6.1.1982
tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “üst makamlara başvuru”
başlıklı 11 inci maddesinde düzenlenen idari başvuru yolu yargı organına
başvuru yönünden bile seçimlik kılınmış iken o yolun kamu denetçiliğine
başvuru için tüketilmesinin zorunlu kılınması başvuruyu güçleştirmekten
başka bir işe yaramaz. İdari başvuru yolunun tüketilmesinin aranmasının
pratik bir faydası da bulunmamaktadır. Çünkü genel olarak yurttaşlar idari
başvuru yolundan herhangi bir olumlu sonuç alamamaktadırlar. İptali
istenen hükmün son cümlesine Kurumun, telafisi güç veya imkânsız zararların
doğması ihtimali bulunan hâllerde, idari başvuru yolları tüketilmese dahi
başvuruları kabul edebileceği yönündeki düzenlemenin eklenmiş olması da
mevcut sakıncaları ortadan kaldırmaktan son derece uzaktır.
Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun 17 nci
maddesinin dördüncü Fıkrasında yer alan Kuruma başvuruda
bulunulabilmesi için, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile özel kanunlarda yer alan
zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesinin gerekli olduğu yönündeki
düzenleme Anayasanın 36 ncı maddesinde yer alan hak arama hürriyetine, kamu
denetçiliğine başvurma hakkını düzenleyen 74 üncü maddesine ve 125 inci
maddesine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
9) 6328
Sayılı “Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 18
inci Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun Bilgi ve belge istenmesi başlıklı 18inci maddesinin ilk fıkrasında, Kurumun
inceleme ve araştırma konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve
belgelerin, bu isteğin tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
verilmesi zorunlu olduğu; bu süre içinde istenen bilgi ve belgeleri haklı
bir neden olmaksızın vermeyenler hakkında Başdenetçi veya denetçinin
başvurusu üzerine ilgili merci soruşturma açacağı; İkinci fıkrasında ise,
Devlet sırrı veya ticari sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili
mercilerin en üst makam veya kurulunca gerekçesi belirtilmek suretiyle
verilmeyebileceği, ancak, Devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeler
Başdenetçi veya görevlendireceği denetçi tarafından yerinde
incelenebileceği düzenlenmiştir.
İptali
istenen bu hükümle, Kamu Denetçisi’ne olağandan fazla yetki verilmektedir.
Bu madde, Cumhuriyet Savcısı’na ya da Kamu Denetçisi’ni seçecek Parlamento
üyelerine dahi tanınmayan “devlet sırrı” niteliğindeki bilgi ve belgelerin
Kamu Denetçisi tarafından görülebilmesini sağlamaktadır. Devlet sırrı
niteliğindeki bilgi ve belgeye, Denetçi tarafından ihtiyaç duyulduğunda,
Denetçi’nin bu bilgi ve belgeye ulaşabilmesinin TBMM Genel Kurulu’nun
onayına bağlı olması yönünde düzenleme yapılmamış olması da büyük
eksikliktir. Sonuçta, bağımsız yargı organlarına ve yasama organına dahi
tanınmamış olan bu denli geniş yetkilerin Başdenetçi ve Denetçilere
tanınmış olmasının hukuk devleti ile izah edilebilir bir tarafı olmayıp,
mevcut düzenleme Anayasanın Hiçbir kimsenin veya organın kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı yönündeki düzenlemeye, erkler
ayrılığı ilkesine, hatta kurumun kuruluş amacına da açıkça aykırıdır.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın
2 nci, 6 ncı,7 nci, 8 inci, 9 uncu, 11 inci ve 36 ncı maddelerine aykırı
olduğundan iptal edilmelidir.
10) 6328 Sayılı “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 20
nci Maddesinin Birinci ve Üçüncü Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun İnceleme ve araştırma başlıklı 20 nci
maddesiyle Kurumun, inceleme ve araştırmasını başvuru tarihinden itibaren
en geç altı ay içinde sonuçlandıracağı öngörülmüştür. Mevcut kanunun ihtisas alanlarına ayrılmış Kamu Denetçisi
sistemini öngörmemesi nedeniyle bu 6 aylık surede araştırma ve
incelemelerin bitirilmesi, ülkemiz koşulları itibariyle her zaman olanaklı
olmayacaktır. Kurum, kendisine gelen başvuruları 6 aylık sure içerisinde
sonuçlandırmadığı takdirde, denetime ilişkin herhangi bir açıklama
yapmaması ve rapor yazmaması konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamış,
bu alan boş bırakılmıştır. Bunun sonucunda, yargıya intikal etmiş olan
konuda yargıyı da etkilemek,
yargıyı da manipüle etmek anlamına gelecek şekilde açıklama yapılması halinde, yargı
yetkisine müdahale edilecektir.
20 nci maddenin üçüncü
fıkrasında ise İlgili merciin, Kurumun önerileri doğrultusunda
tesis ettiği işlemi veya Kurumun önerdiği çözümü uygulanabilir nitelikte
görmediği takdirde bunun gerekçesini otuz gün içinde Kuruma bildireceği
düzenlenmiştir. Bu sure içinde gerekçe bildirmeyenler hakkında, Kurumun etkinliği ve caydırıcılığını artırmak
için Başdenetçi veya Denetçinin başvurusu üzerine ilgili merciin
yaptırım niteliğinde disiplin soruşturması açacağı yönünde her hangi bir
yaptırımın yer almamış olması Kurumun önemini azaltıcı niteliktedir. Bu
durum da kurumun varlık sebebine ve kuruluş amacına aykırıdır.
11) 6328 Sayılı “Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu”nun 22
nci Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
Kanunun 22 nci maddesi; Kamu Denetçiliği
Kurulunun her takvim yılı sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri
kapsayan bir rapor hazırlayarak T.B.M.M. Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyona sunacağını,
Komisyonun, bu raporu görüşüp, kendi kanı ve görüşlerini de içerecek
şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak üzere T.B.M.M. Başkanlığına
göndereceğini, Komisyonun raporunun Genel Kurulda görüşüleceğini, Kurulun
yıllık raporunun, ayrıca Resmi Gazetede yayımlanmak suretiyle kamuoyuna
duyurulacağını, Kamu Denetçiliği Kurulunun, açıklanmasında fayda gördüğü
hususları yıllık raporu beklemeksizin her zaman kamuoyuna duyurabileceğini
ifade etmiştir.
Bu hüküm etkin bir raporlama düzeneği getirmekten
son derece uzaktır. Çünkü rapor, başdenetçi tarafından değil, Kurul
tarafından Meclise sunulacaktır ki bunu doğru olarak görmeye olanak yoktur.
Başdenetçinin kendi düşünce ve fikirlerini de ekleyerek raporunu Meclise
sunması işin doğası gereğidir. Öte yandan, rapor, iktidar parti ve/veya
partilerinin çoğunluk oluşturduğu Karma Komisyona sunulacaktır ki, bundan
da bir verim elde edilmesi zordur. Türkiye’de kamu denetçiliğinin etkin bir
şekilde işleyemeyecek olmasının temel nedenlerinden birisi de, etkin bir
raporlama düzeneğinin bu kanunla kurulamamış olmasıdır. Rapordan gerçek anlamda bir fayda
edilebilmesi için ancak Komisyon Başkanlığının ana muhalefet partisinden,
komisyon üyesi bir milletvekilinin yapacağı Kamu Denetçiliği Komisyonunun
kurulması ile mümkün olabilirdi. Ne var ki mevcut yasal düzenlemeyle bu
Komisyon kurulamadığı gibi, iptali istenen hüküm de Kurum raporlarının önemini azaltıcı nitelikte olup, Kamu Denetçiliği
Kurumu’nun kuruluş amacına aykırıdır.
12) 6328 Sayılı “Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu”nun 24 üncü
Maddesinin İkinci Fıkrası ile Geçici 1inci Maddesinin Dördüncü Fıkrasının
Anayasaya Aykırılığı
Personelin atanmasını düzenleyen 24 üncü maddesinin
ilk fıkrasında, Genel Sekreterin, en az dört yıllık yükseköğretim kurumu
mezunu, Devlet Memurları Kanununa tabi görevlerde on yıl hizmeti bulunan ve
aynı Kanunun 48 inci maddesinde yazılı şartlara sahip olanlar arasından
Başdenetçi tarafından atanacağı ikinci fıkrasında ise, Diğer personelin
Başdenetçi tarafından atanacağı düzenlenmiştir. Birinci fıkradaki
düzenlemenin aksine atanacak olan kişilerin nitelikleri, eğitim düzeyi,
mesleki tecrübesi konusunda hiç bir açıklayıcı ifade yer almadığı gibi,
adeta Başdenetçiye sınırsız ve keyfi yetki tanınmaktadır. Kanunun GEÇİCİ 1
inci maddesinin dördüncü fıkrasında da Başdenetçi ve denetçilerin seçimi
tamamlandıktan sonra Başdenetçi tarafından doksan gün içinde; bir defaya
mahsus olmak ve ekli listede yer alan Kamu Denetçiliği Uzmanı unvanlı
serbest kadro adedinin yüzde ellisini geçmemek üzere, 25 inci ve 26 ncı
maddelerdeki şartlar aranmaksızın, doktora yapmış üniversite öğretim
elemanları veya kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup, mesleğe özel
yarışma sınavı ile girilen ve belirli süreli meslek içi eğitimden sonra
özel bir yeterlik sınavı sonunda atanmış olanlardan kamu denetçiliği uzmanı
olarak atama yapılabileceği ve Kamu denetçiliği uzmanı olarak atanacakların
mesleklerinde en az beş yıllık deneyime sahip olmaları gerektiği yönünde
düzenleme bulunmaktadır. Kadroya alınacak kişilere özel bir hüküm ihtiva
eden bu hüküm, Kurumun kuruluş amacıyla da bağdaşmamaktadır. Denetçilerin uzmanlık alanlarına ayrılmaması ve
sayılarının azlığı nedeniyle yetersiz olması başlı başına bir sorunken,
mevcut kadroların siyasi saiklerle doldurulacak olması Kurumun
bağımsızlığını, kamuoyu önünde ve toplum vicdanında güvenini sarsacaktır.
IV.
YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Anayasal düzenin en kısa sürede
hukuka aykırı kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın
gereğidir. Anayasaya aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde
subjektif yararların üstünde, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü
ilkesini de zedeleyeceği kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin
sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında
sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin hukuk devleti yönünden giderilmesi
olanaksız durum ve zararlara yol açacağında duraksama bulunmamaktadır.
Arz ve izah olunan nedenlerle, söz
konusu kural hakkında yürürlüğünün durdurulması da istenerek iptal davası
açılmıştır. 29.06.2012 tarihli ve 6328 Sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun iptali istenen maddelerin uygulanması
halinde, Anayasaya, kanunlara ve Uluslararası sözleşmelere ve Anayasa
Mahkemesinin kararlarına aykırı olarak geriye dönüşü imkansız biçimde ve
giderilmesi olanaksız hukuki zarar ve durumlara yol açacağı açıktır..
Açıklanan
nedenlerle, iptali istenen kuralların yürürlüklerinin durdurulması
istenilmektedir.
V. SONUÇ ve
İSTEM
1) 6328 Sayılı “Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu”nun, 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin, 4 üncü ve 6 ncı
maddelerinin, Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9
uncu, 11 inci ve 36 ncı maddelerine,
2) 5inci maddesinin, Anayasanın Başlangıç, 2
nci, 6 ncı, 8 inci, 9 uncu, 11 inci, 17/2 nci, 19 uncu, 36 ncı, 38/3 üncü
ve 125/1 inci maddelerine,
3) 8inci maddesinin dördüncü fıkrasının,
Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci, 123 üncü ve 128
inci maddelerine,
4) 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın 2
nci, 5 inci, 6ncı, 11 inci ve 74 üncü maddelerine,
5) 11 inci maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarının, Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8
inci ve 9 uncu maddelerine,
6) 13 üncü maddesinin, Anayasanın 2 nci, 11
inci, 81 inci ve 103 üncü maddelerine,
7) 15
inci maddesinin,Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 9 uncu, 10
uncu ve 36 ncı maddelerine,
8)
17 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesinin,
Anayasanın 36 ncı, 74 üncü ve 125 inci maddelerine,
9) 18 inci
maddesinin, Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu, 11 inci ve 36
ncı maddelerine,
10) 20 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının, Anayasanın 74 üncü maddesine,
11) 22 nci maddesinin, Anayasanın 74 üncü maddesine,
12) 24
üncü maddesinin ikinci fıkrası ile Geçici 1inci maddesinin dördüncü
fıkrasının, Anayasanın 74 üncü maddesine,
aykırı
olduklarından iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı
ile arz ederiz.”
B- Anayasa Mahkemesince verilen 27.8.2012 günlü
dava dilekçesindeki eksikliklerin giderilmesi kararından sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Emine Ülker TARHAN ve Levent GÖK tarafından verilen 15.10. 2012 günlü ek
dava dilekçesinin gerekçe bölümü
şöyledir:
“…
14.06.2012 tarihli ve 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle
yaptığımız başvuru için ilgi yazınızda bildirilen eksiklikler giderilerek,
aşağıda yer alan milletvekillerinin iradelerini temsil eden imzalarla
birlikte gereği için bilgilerinize sunulmuştur.
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun
1) 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendinin, 4. ve 6. maddelerinin
Anayasanın Başlangıç, 2., 5., 6., 7., 8., 9., 11., 36. maddelerine
aykırılığı
Kanunun kuruluş başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli ve merkezi
Ankara’da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmuş olduğu yolundaki
düzenleme Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kuruluş amacına ve varlık sebebine
aykırıdır. Çünkü Kamu Denetçiliği Kurumu yetkisini
her zaman parlamentodan almasına karşın, incelemelerinde parlamento
karşısında da bağımsızdır ve salt idare
karşısında değil, seçilmesi ve görevden alınması dışında parlamento
karşısında da bağımsız olan bir kurumdur.
Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasında Kurum, Başdenetçilik ve Genel
Sekreterlikten oluşacağı, aynı maddenin 3.fıkrasında ise Kurumda, bir Başdenetçi ve beş denetçi ile
Genel Sekreter ve diğer personel görev yapacağı düzenlenmiştir. Yine
Kanunun 6. maddesinde başdenetçiliğin Başdenetçi ve denetçilerden oluşacağı
ve Kurumun Başdenetçi tarafından yönetilir ve temsil edileceği
düzenlenmiştir. Kamu Başdenetçisi ve 5 Denetçiden oluşacak bu sistemin, 75 milyona yakın nüfusu olan
ülkemizin ihtiyaçları için yeterli olmayacaktır. Üstelik alanlarında uzmanlaşmamış Denetçilerden
oluşan bir yapı, etkili olamayacağı gibi, zamanla Kurum’da çalışan bürokrat uzmanların görüş, öneri
ve tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya dönüşecektir.
Kanunun Tanımlar Başlıklı 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendinde, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan
Karma Komisyonu ifade edeceği belirtilmiştir. Kamu Denetçiliği
mekanizmasının etkin bir şekilde çalışabilmesi açısından Mecliste bu işe
özgü bir komisyonun kurulması yaşamsal bir önem taşıdığı halde, kanunun
Kamu Denetçiliği Kurumu için Mecliste özel bir komisyon kurulacağı yönünde
İçtüzüğe yollamada bulunmamış olması Kamu Denetçiliği Kurumunun
bağımsızlığını yok edecek niteliktedir. Çünkü Kamu Denetçiliği kurumuyla
İdarenin tasarruf ve davranışları denetleneceğinden Meclisteki mevcut
komisyonlarda olduğu gibi Komisyona iktidar partisi milletvekilleri
ağırlıklı olarak katılacak, bu denetimden beklenen fayda elde edilemeyecek
böylece kamu denetçisi bağımsız olamayacaktır.
Millet iradesinin mutlak
üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu
millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu
Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş
hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Kuvvetler ayrımının, Devlet organları
arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü
ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu Anayasanın Başlangıç metninde ifadesini bulmuştur. Kamu Denetçiliği
Kurumunun Anayasanın başlangıç metninde ifade edilen ilkelere aykırı bir
şekilde kurulduğu ve yapılandırıldığı ve bu yapının tamamen siyasi iktidara
güdümlü, siyasi iktidarın etkisinde ve denetiminde, bağımsız olmayan, görev
alanı ve etkisi tamamen sınırlı, örgütlenme biçimiyle kurumunun
etkinliğinin ve işlevinin kâğıt üzerinde kaldığı ortadadır. Parlamentoda
ezici çoğunluğu bulunan siyasi iktidar bağımsız, tarafsız, halkın şikâyetlerini
dinleyip, görevlerini yerine getirirken siyasi partilerle olan ilişkilerini
minimum düzeyde tutan ve aldıkları kararlarda aynı konumda olan kişilere
aynı muameleyi göstererek vatandaşlar arasında milliyet, ırk, din ya da
inanç, maluliyet, yaş veya cinsel tercihlere dayalı herhangi bir haksız ve
adaletsiz ayrımcılığın ortaya çıkmasından özenle kaçınan bir Kamu
Denetçiliği Kurumu oluşturmak yerine; tamamen yasama ve yürütme organına
bağımlı bir yapıyı oluşturmuştur. Yasama ve yürütme organlarının Türk
Milletine ait olan egemenliği yine millet adına kullanırken, hürriyetçi
demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeninin dışına
çıkmamaları gerekirken, iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1.fıkrasının
(f) bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemeler ile Anayasamızın Başlangıç
Hükümleri çiğnenmiştir.
Hukuk devleti en kısa tanımıyla, faaliyetlerinde hukuk kurallarına
bağlı olan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlayan devlettir. Anayasa
Mahkemesi de 12 Kasım 1991 tarih ve K.1991/43 sayılı Kararında hukuk
devleti ilkesini, benzer bir şekilde “yönetilenlere en güçlü, en etkin ve
en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının
eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması” olarak tanımlamıştır. Hukuk
devleti, hukuka bağlı olan devlet demek olduğuna ve devletin, yasama,
yürütme ve yargı organlarının hukuka bağlı olması şarttır.
Hukukun üstünlüğü kavramlarının yanı sıra, kamu yönetiminden
şikâyetleri de inceleyerek yürütme gücünü elinde bulunduranlara yol
gösterici, bağımsız, tarafsız, denetim organlarının oluşturulması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Bu nedenle, Kamu Denetçilği Kurumu Kanununda
tanımlanan tüm yetki ve görevlerin bireysel olarak Başdenetçiye ve beş adet
Denetçiye verilmiş olması, kurumun kuruluş biçimi, TBMM’ne bağlı olması,
özünde bağımsızlığının sağlanamaması ve yetkilerin tek kişide toplanması
ancak dikta yönetim biçimlerinin başvurduğu ve demokratik yönetim
sistemleriyle bağdaşmayacak bir yapı oluşturmak anlamına gelir. Böyle bir
yapının, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşır bir tarafı yoktur. Açıklanan bu
nedenlerle iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendi, 4.
ve 6. maddelerindeki düzenlemelerle Anayasanın 2. maddesinde ifadesini
bulan hukuk devleti ilkesi de çiğnenmiştir.
Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaktır. Kamu denetçiliği Kurumları,
kendisine vatandaşlar yoluyla yapılan şikâyetlerle veya resen kendi
inisiyatifi ile harekete geçmektedir. Çeşitli uzmanları bünyesinde
barındıran kurum sayesinde, harekete geçen vatandaşların kamu ile ilgili
her türlü sorunlarına hızlı ve yeterli bilgi aktarılmakta, en kötü
ihtimalle harekete geçmeyen vatandaşlar adına resen harekete geçilerek,
demokratik hukuk devletinin bu alandaki boşluğunun giderilmesine katkıda
bulunulmaktadır. Oysa teşkilatlanma yapısı ile Kurum bu işlevleri yürütmesi
imkânsız, sadece adı Kamu Denetçiliği olan bir Kurum haline
dönüştürülmüştür. Dolayısı ile iptali istenen yasanın 3. maddesinin
1.fıkrasının (f) bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemeler Anayasanın
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmak görevini ifa etmekle yükümlü olan Devlet’in bu
görevlerini yapmasını imkânsız kılacak nitelikte yasal düzenlemeler olup
Anayasanın 5. maddesini de ihlal etmiştir.
Anayasa’nın Başlangıç bölümünde ve 6. maddesinde, Ulus istencinin
mutlak üstünlüğü ve egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulus’unun olduğu;
Türk Ulus’unun egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu ilkelere göre, yetkili
organları eliyle kullanacağı; hiçbir kimse ya da organın kaynağını
Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı belirtilmiştir.
Devlet organları Türk Ulusu adına egemenliği kullanırken karmaşa
yaratılmaması ve düzenin bozulmaması için, tüm çağdaş parlamenter
demokrasilerde olduğu gibi, erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiş; erkler
ayrılığının, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve
bununla sınırlı uygar bir işbölümü olduğu vurgulanmış; egemenliği kullanan
Devlet organları arasında üstünlük bulunmadığı, üstünlüğün Anayasa ve
Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla yasalarda olduğu belirtilmiştir.
Anayasamıza göre, egemenliği Türk Ulusu adına kullanacak üç erk,
yasama,
yürütme ve yargıdır. Bu erklerden her biri Ulus egemenliğini kendi görev
alanı ile sınırlı biçimde kullanacaktır. Nitekim Anayasa’nın 7, 8 ve 9.
maddelerinde yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetki alanı net
olarak belirlenmiştir.
Anayasa’nın, 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği, 8.
maddesinde, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu’nca, Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılıp yerine
getirileceği, 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Ulusu adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı, belirtilmiştir.
TBMM’ne güdümlü olarak kurulmuş ve tamamen siyasi iktidarın
denetiminde teşkilatlandırılmış bir Kamu Denetçiliği Kurumu, Vatandaşların
idare karşısında haklarını savunmak şöyle dursun idare tarafından hukuka
aykırı olarak yapılan eylem, işlem ya da davranışların yapılmasını önleyici
caydırıcı herhangi bir işleve de sahip olamayacaktır. Kamu Denetçiliği
Kurumu’nun dünyadaki başarılı örnekleri incelendiğinde, Kurumun idari
yargının yükünü hafifletici işlevi olduğu genel kabul görmektedir. Kurum,
ön denetim benzeri bir işlevi üstlenmek suretiyle idari yargının yükünü
hafifletmek, bunu, kamu yönetiminin iyileştirilmesi fonksiyonu sayesinde,
idareye yönelik çıkacak uyuşmazlıkların sayısını azaltmak suretiyle
yapmaktadır. Vatandaşla idare arasındaki uyuşmazlıkların yargı önüne
gelmeden bu kurum tarafından halledilmesi hiç şüphesiz idari yargının
yükünü önemli ölçüde azaltır. Öncelikle bir Kamu Başdenetcisi ve 5
Denetçiden oluşacak sistem, 75 milyona
yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için yeterli olmayacaktır. Üstelik
alanlarında uzmanlaşmamış
Denetçilerden oluşan bir yapı, etkili olamayacağı gibi, zamanla Kurum’da
çalışan bürokrat uzmanların
görüş, öneri ve tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya
dönüşecektir. Dolayısı ile Kurum idari yargının yükünü hafifletmek bir yana
adeta arttıracaktır. Kurumun siyasi iktidarın, TBMM’ni elinde bulunduran
sayıca üstün Siyasi Partilerin etkisi altında bırakılmaya müsait olan
teşkilat yapısı, idari yargının üzerinde dahi tahakküm kurma çabasını
beraberinde getirecektir. Sonuç olarak iptali istenen yasanın 3. maddesinin
1.fıkrasının (f) bendindeki, 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş
biçimini düzenleyen hükümleri, egemenliği elinde bulunduran Türk
Milleti’nin, egemenliğini yetkili organlar aracılığıyla kullanma imkânını
ortadan kaldırdığı için, Anayasanın 6., 7., 8., 9., maddelerine de
aykırıdır.
İptali istenen 6328 Sayılı Kamu denetçiliği Kanunu’nun 3. maddesinin
1. fıkrasının (f) bendindeki, 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş
biçimini düzenleyen hükümleri, idareyi evrensel hukuk ilkelerine iç hukuka
uygun hareket etmeye yönlendirmekten son derece uzak, tamamen bağımlı,
güdümlü ve Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kuruluş amacına bile ters düşen
nitelikte bir yapıyı dayatmıştır. Dayatılmış olan bu yapı başta Anayasanın
üstünlüğünü ve bağlayıcılığını zedelemiştir ve vatandaşların hak arama
hürriyetine engel olmuştur. Böylece, 3. maddesinin 1.fıkrasının (f)
bendindeki, 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen
hükümleri, Anayasamızın 11. ve 36. maddelerini de ihlal etmiştir.
İptali istenen yasanın, 3. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendindeki,
4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen hükümleri,
işlem ve eylemelerinde tamamen yasama ve yürütme organına bağımlı bir Kurul
oluşturulması ve bu durumun, Yasama ve yürütme organlarının Türk Milletine
ait olan egemenliği yine millet adına kullanırken, hürriyetçi demokrasi ve
bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeninin dışına çıkmamaları yönündeki
emredici kurala aykırı olması nedeniyle Anayasanın Başlangıç Hükümleri
ihlal edilmiştir.
Hukuk Devleti olmanın bir gereği olan Devlet organlarının hukuka
bağlılığı, yürütmenin de hukukla bağlı olması sonucunda idarenin işlem ve
eylemlerinde hukuka aykırı hareket etmesi nedeniyle kamu yönetiminden
şikâyetleri inceleyerek yürütme gücünü elinde bulunduranlara yol gösterici,
bağımsız, tarafsız, denetim organlarının oluşturulması gerekirken; iptali
istenen yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi, 4. ve 6.
maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen hükümleriyle tamamen
yasama ve yürütme organlarına bağımlı bir teşkilat yapısının oluşturulması
nedeniyle Anayasamızın 2. maddesi ihlal edilmiştir.
Öte yandan, iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1.fıkrasının (f)
bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemelerle Kurum, vatandaşların kamu ile
ilgili her türlü sorunlarına hızlı çözüm üretebilme kapasitesinden yoksun
şekilde teşkilatlandırılmış olması sebebiyle, Devletin, kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak görevini
ifa etmesini imkânsız kılacak nitelikte olduğu için Anayasanın 5. maddesini
ihlal etmiştir.
Kurumun siyasi iktidarın, TBMM’ni elinde bulunduran sayıca üstün
Siyasi Partilerin etkisi altında bırakılmaya müsait olan teşkilat yapısı,
idari yargının üzerinde dahi tahakküm kurma çabasını beraberinde
getirecektir. Bu nedenle de iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasının
(f) bendindeki, 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen
hükümleri, egemenliği elinde bulunduran Türk Milleti’nin, egemenliğini
yetkili organlar aracılığıyla kullanma imkânını ortadan kaldırdığı için,
Anayasanın 6., 7., 8., 9., maddelerine de aykırıdır. Ayrıca, bir Kamu
Başdenetcisi ve 5 Denetçiden oluşacak sistem, 75 milyona yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için
yeterli olmayacağı gibi, alanlarında
uzmanlaşmamış Denetçilerden oluşan yapısıyla etkili olamayacak,
zamanla Kurum’da çalışan bürokrat
uzmanların görüş, öneri ve tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir
yapıya dönüşecektir. idareyi evrensel hukuk ilkelerine iç hukuka uygun
hareket etmeye yönlendirmekten son derece uzak, tamamen bağımlı, güdümlü ve
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun teşkilatlanma biçimi, Anayasanın üstünlüğünü ve
bağlayıcılığını da zedelemiş ve vatandaşların hak arama hürriyetine engel
olmuştur.
Açıklanan bu nedenlerle iptali istenen yasanın 3. maddesinin
1.fıkrasının (f) bendindeki ve 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş
biçimini düzenleyen hükümleri, Anayasamızın, Başlangıç Hükümleri, 2. 5.,
6., 7., 8., 9.,11., 36. maddelerini ihlal ettiği için iptal edilmelidir...
2) 5’inci maddesinin Anayasanın Başlangıç, 2., 6., 8., 9., 11.,
17/2., 19., 36., 38/3., 125/1. maddelerine aykırılığı
“Kurumun görevi” başlıklı 5. maddesinde; Kurumun, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, Türkiye Cumhuriyetinin
Anayasada belirtilen nitelikleri çerçevesinde, idarenin her türlü işlem ve
eylemleri ile tutum ve davranışlarını; adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek,
araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevli olduğu
belirtilmiş, maddede kamu denetçisine idari dava yoluna başvurma yetkisi
tanınmamıştır. Kamu Denetçiliği, idari işlemleri iptal edemez, idareyi
tazminat ödemeye mahkûm edemez ve idareye her hangi bir konuda emir
veremez. Dolayısıyla Kamu Denetçiliğinin kararlarını yerine getirmemek
idareyi veya kamu görevlilerini hukuksal veya cezai sorumluluklarla karşı
karşıya bırakmayacaktır. Bu durum evrensel düzeyde kabul görmüş bir
durumdur. Fakat bu husus Kamu Denetçiliği Kurumunun idari yargıya
başvurmasına engel değildir. Ayrıca dünya örnekleri incelendiğinde bu
alanda gelişmiş ülkelerde benzer kurumların meclislerden çıkan yasalara
karşı Anayasa’ya aykırılık davaları açabilme hakları da bulunmaktadır.
İdari Yargıya kamu denetçiliği tarafından başvuru imkânının tanınmamış
olması, vatandaşların mağduriyetlerini giderme imkânını ortadan kaldırmıştır.
Kamu Denetçiliğinin tespit ettiği hak ihlallerine ilişkin tavsiyeleri
ilgili idare tarafından yerine getirilmediğinde, idarenin uygulamasından ya
da uygulamaya dayanak teşkil eden düzenleyici işlemden mağdur olan kişi,
kurum ya da topluluk adına idari yargıya başvurup iptal veya tam yargı
davası açma yetkisi verilmemesi Kurum’un kararlarının etkinliğini azaltacak
gereksiz yere zaman kaybına ve israfa yol açacaktır.
Bununla birlikte, Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler
ile re ‘sen imzaladığı kararlar ve emirler, yasama ve yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin işlemlerin Kamu Denetçiliği Kurumunun görev alanı
dışında olduğu belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı yürütme organının başıdır. Cumhurbaşkanının tek başına
yaptığı işlemler ile re ‘sen imzaladığı kararlar ve emirler, 2010 Anayasa
değişikliğinden önce tanımlanan tarafsız Cumhurbaşkanı için tanımlanan bir
imtiyaz idi. Bu imtiyaz cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle
fiilen ortadan kalkmıştır. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı kendisine
oy veren veya vermeyen herkesin siyasi denetimine tabidir. Mevcut Anayasaya
göre, devlet organları içinde en fazla yetkiye sahip olan Cumhurbaşkanının
iş ve işlemlerinin hukukun denetimine tabi olması hukuk devleti ilkesinin
tabi sonucudur. Aksi halde halkın seçtiği Cumhurbaşkanı denetimsiz bir
organ haline gelir bu da siyasi ve hukuki açıdan denetlenemeyen bir güç
yaratmaktır, kısaca diktatörlük oluşturmaktır. Halkın seçtiği
Cumhurbaşkanının denetlenme imkânını ortadan kaldırmış olan bu düzenlemenin
Hukuk Devleti ilkesi ile bağdaşmadığı ortadadır. Bu nedenle Anayasanın 2.
Maddesi ihlal edilmiştir. Cumhurbaşkanı’nı hukukun dışına iten ve bu denli
sınırsız denetimsiz bir organ haline getiren bu düzenleme ile Anayasa’nın
başlangıç metninde yer alan, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü,
egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına
kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada
gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk
düzeni dışına çıkamayacağı; ilkesi de yok sayılmıştır. Cumhurbaşkanının
denetlenmesi imkânının tamamen ortadan kaldırıldığı bir düzende,
egemenliğin Türk Milleti’ne ait olduğu; Türk Milleti’nin egemenliğini
yetkili organlar eliyle kullanacağı yönündeki düzenlemenin bir sonucu
olarak da yürütme organının Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan, yargı
organının ise Bağımsız Mahkemeler ‘den oluştuğu yönündeki düzenlemenin de
bir anlamı kalmamış olacaktır. Bu durumda Anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı da yok sayılmış demektir. Bu nedenlerle iptali istenen
Kanunun 5. Maddesinin 2. Fıkrasının (a) bendi Anayasanın Başlangıç kısmına,
2., 6., 8., 9., ve 11. maddelerine aykırıdır.
Aynı maddenin 2’nci fıkrasının (ç) bendinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin (TSK) sırf askeri nitelikteki faaliyetlerinin denetim kapsamı
dışında tutulduğu görülmektedir. Burada gecen “askeri nitelikteki faaliyet”
kavramı oldukça muğlak kalmıştır. İhtisaslaşmış bir Kamu Denetçiliği
sistemi kanunla öngörülmemiş olduğu için, TBMM adına personelin
karşılaştığı insan hakları ihlallerini, çalışma koşullarını ve kotu
muameleyle ilgili şikâyetleri kurum inceleyemeyecek, mağduriyetlerin
giderilmesi ve hak ihlallerinin tekrarlanmasının önüne geçilemeyecektir. Bu
durum Anayasanın 125/1. maddesinde yer alan İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu
yolundaki düzenlemeye aykırı
olduğu ortadadır. Kamu vicdanı yüklenecek olan Kamu Denetçiliği Kurumu’nun,
TSK’nın bazı faaliyetlerini görev alanı dışında görmesi, Kurumun kendi
saygınlığını tamamen yitirmesine yol açmıştır. TSK’nın hangi
faaliyetlerinin Kurumun görev alanı dışında bırakıldığının belirsiz
kalmıştır. Alt Komisyon raporlarına da yansıyan “askeriyenin işleyişinden
kaynaklanan, atış, manevra, tatbikat, eğitim, nöbet gibi disiplini tesis
etmede yararlanılan ve diğer idari kurumlarda benzerlerinin olmadığı
faaliyetler” şeklindeki muğlak ifadelerin, diğer idari kurumlarda benzeri
olmayan faaliyetlerin somut bir ölçüt olarak ele alınmasının mümkün
olmadığı ortadadır. Her idari birimin kendine has bir alanı olup, idari
mekanizma içerisinde her birim kendi alanında uzmanlaşmaktadır. Bu
uzmanlaşmayı gerekçe göstererek, bazı idari birimlerin kendine özgü
faaliyetlerinden dolayı denetim dışına itilmesi haklı görülemez. Neticede,
eğitim, atış, nöbet gibi faaliyetler esnasında hak ihlaline uğrayan
binlerce insan bulunmakta olup, Kamu Denetçiliği Kurumu’nun görev alanının
dışına itilmiş olan bu konular Kurum’un etkisizliğini pekiştirmiş ve sadece
göstermelik olarak kurulduğunu kanıtlamıştır.
Yine, 5. maddesinin 2’nci fıkrasının (c) bendi uyarınca, “yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
kararları” denetim dışında bırakılmış olması; cezaların infazına
ilişkin gerek cezaevi yönetimi gerekse kararların infazıyla görevli yargı
mercileri tarafından alınan karar ve yapılan uygulamaların Kamu
Denetçiliğinin denetimi dışında kalması anlamına gelmektedir. İdarenin
özellikle kamuoyunun gözünden uzak olduğu alanlarda daha rahat hukuka
aykırı hareket ettiği bilinmekte olup; bu alanların başında da Cezaevleri
gelmektedir. İnsan hakkı ihlali, kötü muamele ve insan onuruna yakışmayan
tutum ve davranışların sıklıkla rastlanıldığı ve en çok hak ihlalinin
yaşandığı cezaevlerinde, hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin
cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar kapsamında
değerlendirilmesi, Kamu Denetçiliği Kurumunun görev alanı üzerinde ciddi
olumsuz etki yaratabilecek sonuçlar doğuracak, bu durum kurumun kuruluş
amacıyla da bağdaşmayacaktır. Anayasanın 17. maddesinde, Herkesin, yaşama,
maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; Tıbbî
zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne
dokunulamayacağı; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamayacağı
ve Kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamayacağı düzenlenmiş
olmasına rağmen, İnsan hakkı ihlali, kotu muamele ve insan onuruna yakışmayan
tutum ve davranışların sıklıkla rastlanıldığı ve en çok hak ihlalinin
yaşandığı cezaevlerinde, hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin
cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar kapsamında
değerlendirilmesi ve Kamu Denetçiliği Kurumu’nun görev alanı dışında
tutulmuş olması ve kişi güvenliğini ve hürriyetini düzenleyen 19. maddeyi
de ihlal etmiştir. Mahkemelerin aldığı her karar yargı erkinin
kullanılmasına ilişkin değildir. Disiplin cezalarının değerlendirilmesi de
yargılama fonksiyonuna girmez. Disiplin cezaları özü itibariyle idari bir
işlemdir. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar kapsamında ele
alınması, bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına girdiğinin ifade
edilmesi gerekirken aksi yönde düzenleme yapılmış olması Kurumu amacından
uzaklaştırmıştır. Açıklanan bu nedenlerle Kamu Denetçiliği Kurumunun
amacına da aykırı olarak, TSK’nin sırf askeri faaliyetlerini görev alanı
dışında bırakan düzenleme ile ceza evlerinde yaşanan insanlık dışı, onur
kırıcı muamelelere neden olan hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin
cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar kapsamında
değerlendirilmesi ve Kamu Denetçiliği Kurumu’nun görev alanı dışında
tutulmuş olması Anayasanın 17. maddesinde yer alan kişinin yaşama, maddî ve
manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına ve 19. maddesinde düzenlenen
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırıdır. Yaşanan insan hakları
ihlallerinin Devlet tarafından görmezden gelinmesi, kamuoyunun ve halkın
vicdanını yansıtacak olan bu denli önemli bir Kurumun Kuruluş Kanununda
açıkça insan hakkı ihlallerinin yaşanmasına göz yumulacağı, Devlet’in
özellikle kamuoyunun gözünden uzak olduğu alanlarda daha rahat hukuka
aykırı hareket etmesine açıkça olanak sağlandığı yasanın 5. maddesi ile,
Anayasanın 38. maddesinde yer alan suç ve cezalara ilişkin esaslar ve
İdarenin, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide
uygulayamayacağı ve Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerinin ancak
kanunla konulacağı hükmü ihlal edilmiş, hukuk dışı yollardan, insan hakları
ihlallerine göz yumulmasına açıkça cevaz verilmiştir.
Bu nedenle, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 5. Maddesinin
Anayasanın Başlangıç, 2., 6., 8., 9., 11., 17/2., 19., 36., 38/3., 125/1.
maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
3) 8’inci maddesinin 4.fıkrasının Anayasanın Başlangıç kısmına, 2.,
5., 6., 7., 8., 11., 123. ve 128. maddelerine aykırılığı
Çalışma ilkeleri Başlıklı 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun
8’inci maddesinin 4. fıkrasında, Denetçilerin
Başdenetçi tarafından görevlendirilecekleri konu veya alanlara ve
aralarındaki iş bölümüne ilişkin ilkeler yönetmelikle belirleneceği hükmü
yer almaktadır.
Yasa’da yönetmelikle yapılacak düzenlemeye ilişkin temel ilkeler
belirlenmemiş olduğu için, söz konusu fıkrada yürütmeye bırakılmış olan
yönetmelikle düzenleme yetkisi, asli bir düzenleme yetkisi olup dolayısıyla
yürütmeye geniş bir düzenleme yetkisi verilmiştir.
Hâlbuki Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında belirtildiği üzere,
yasada belirtilmesi gereken söz konusu hususlara yasada yer verilmemesi,
yasaların açık, anlaşılabilir ve sınırlan belirli kurallar içermesi
gereğinin hukuk güvenliğinin gerçeklemesi için ön koşul kabul edildiği
hukuk devleti anlayışına ve dolayısıyla Anayasanın 2. maddesine aykırı
düşmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin 11.04.2007 tarihli 2006/35 e ve 2007/48 K.
Sayılı kararında; “Anayasanın
2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu
vurgulanmıştır. Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun olan,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürmeyi
amaçlayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık, yasaların üstünde
Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu
bilincinde olan devlettir.
Anayasanın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Buna
göre, yasa koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye
yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin düzenlemesine
bırakmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararlarında vurgulandığı üzere,
Anayasada yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel
ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir.
Yürütmenin düzenleme yetkisi yasa ile sınırlandırılmış, tamamlayıcı bir
yetkidir. Bu nedenle, Anayasada öngörülen ayrık durumlar dışında, yürütme
organına yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel nitelikte kural koyma
yetkisi verilemez. Ayrıca, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir
yasa kuralının Anayasanın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel
ilkelerin konulması, çerçevenin çizilmesi, düzenleme için sınırsız,
belirsiz, geniş bir alanın bırakılmaması gerekir. Dolayısıyla bu fıkra
yeterli açıklık ve belirlilikten uzak olduğundan Anayasanın 2. ve 7.
maddelerine aykırıdır.
İptali istenen yasanın, 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasında,
Denetçilerin Başdenetçi tarafından görevlendirilecekleri konu veya alanlara
ve aralarındaki iş bölümüne ilişkin ilkelerin yönetmelikle belirleneceği
yönündeki düzenleme, Anayasanın 128. Maddesinde yer alan Memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenleneceği yönündeki hükme aykırıdır. Aynı zamanda Kamu
tüzelkişiliğinin, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak
kurulacağı yönündeki idarenin bir bütün olduğu yönündeki Anayasanın 123.
Maddesine de aykırıdır.
Sonuç olarak bu fıkrada kullanılacak yetkiler, asli bir düzenleme
yetkisi niteliği taşıdığından böyle bir yetkilendirmede Anayasanın 6 ncı, 7
nci, 8 inci ve 123 uncu ve 128. Maddeleri ihlal edilmiştir. Ayrıca buradaki
belirsizlik Anayasanın Başlangıç kısmına, 2 nci ve 5 inci maddelerine
aykırı olduğu gibi, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin
ise Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerinde belirtilen “hukuk devleti”,
Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile de çelişeceği ortadadır.
4) 10’uncu maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın, 2., 5.,
6., 11., 74. maddelerine aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kanunun Başdenetçi ve denetçilerin
nitelikleri Başlıklı 10. maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, Başdenetçi
veya denetçi seçilebilmek için aranan şartlar içinde, Tercihen hukuk, siyasal bilgiler,
iktisadi ve idarî bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden olmak üzere
dört yıllık eğitim veren fakültelerden veya bunlara denkliği kabul edilmiş
yurt içi veya yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak
şartı da öngörülmüştür.
10 uncu
maddesinde yapılan düzenleme, Kurum’un çalışmasında aksaklıklar doğmasına
neden olabilecek türdendir. Bu maddeye göre; tercihen hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden
olmak üzere dört yıllık eğitim veren herhangi bir yükseköğretim
fakültesinden mezun olmak Başdenetçi ya da Denetçi olmak için yetecektir.
Kanunun öngördüğü yapıda denetçilere, zorunlu olarak “hukuk fakültesi ya da
programlarında yeteri miktarda hukuk eğitimi veren fakültelerden mezun
olma” koşulu getirilmemiştir. Hâlbuki İsveç, Finlandiya, Danimarka, Norveç
gibi Kamu Denetçiliğinin iyi bicimde uygulandığı ülkelerde Denetçilerin
hukuk eğitimi alması zorunludur. Çünkü insan hakları kavramından
anlayabilmek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını takip edip
anlayabilmek, buna göre insan hakkı ihlalinin olup olmadığını denetleyecek
kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk eğitimi almış olması, hukuk
fakültesi veya programlarında hukuk derslerine yeterince yer veren sosyal
bilimler fakültelerinden mezun olması bir zorunluluktur.
Kamu denetçisinin özellikle kuruluşu ve çalışma kültürünün
oluşturulması aşamasında, yeterli donanıma sahip uzmanlara sahip
olabilmesine yönelik kadro imkânının tanınması devletin asli görevdir. Bu
çerçevede özellikle kuruluş aşamasında çeşitli kamu hizmeti alanlarında
yetişmiş denetim elemanlarının ve özellikle idari hâkimlerin tecrübelerini
bu kuruma aktarmalarının önemi büyüktür. Bugün, Kurul halinde çalışan
Danıştay ve Yargıtay gibi kuruluşların yoğun iş yükünü kaldırabilmelerinin
temelinde ihtisaslaşmanın ve tetkik hâkimlerin desteğinin olduğu
bilinmektedir.
Kamu
Denetçileri, hukuka son derece hâkim, halk ile olumlu ilişkilere sahip,
saygılı ve nazik, halka hizmet bilincinde olan, doğruluktan ayrılmayan,
dürüst kişiler arasından seçilmelidir. Çünkü kamu denetçisi yaptığı işin
bir gereği olarak siyasi baskılar veya diğer çıkar gruplarının baskılarıyla
ve ağır bir iş yüküyle karşı karşıya kalabilir. Vatandaşlar tarafından
kendisine gelen soruları mümkün olduğunca cevaplandırmaya çalışmalı, eğer
sorumlu değilse vatandaşları ilgili birime yönlendirmeli, eğer yaptığı
işten dolayı bir hata meydana gelmişse özür beyan etmelidir.
İptali
istenen hükmün uygulanması halinde Kamu Denetçiliği Kurumu akil, tecrübeli,
insan hakları konusunda uzman, bu konuda bilimsel akademik çalışmalar
yapmış, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında görev almış,
oldukça iyi eğitim formasyonuna ve iş tecrübesine sahip bulunan
Denetçilerden değil; tam tersine, ihtiyaca cevap vermekten uzak, sadece
yasalarda adı Kamu Denetçiliği Kurumu olan ve tamamen politik-ideolojik
yaklaşımlara göre şekillendirilmiş bir kurum yapısı ortaya çıkacaktır.
Hâlbuki Bir kuruma kamu denetçiliği niteliğini verebilmek için o kurumun
Anayasa veya yasada Kamu Denetçiliği Kurumu olarak adlandırılması yetmez.
Aynı zamanda kurumun bağımsızlığının sağlanması, idareyi denetlemesinin önü
açılmalı ve kararlarının hukuken bağlayıcı olmaması esaslarının yasalarla
güvence altına alınmış olması şarttır. Bu nedenlerle mevcut düzenleme,
hukuk devleti ilkesine, devletin asli sorumluluklarından olan devletin
temel amaç ve görevleri arasında yer alan, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak ve insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak olan emredici ilkelere
ve Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğüne aykırıdır. En önemlisi, kamu
denetçiliği kurumunun bu yapı ile teşekkül etmesi, işleyişinde aksaklıklara
yol açacağından, kurumun temel kuruluş amacından sapılmıştır. Egemenliğin,
kayıtsız şartsız Türk Ulusuna ait olduğu; Türk Ulusunun, egemenliğini,
Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanacağı;
Egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya
sınıfa bırakılamayacağı; Hiçbir kimsenin veya organın kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağı; Anayasanın 5. Maddesinde
hüküm altına alınmışken, akil adamlarda teşekkül ettirilmemiş, bağımsız,
tarafsız olamayan bir Kamu Denetçiliği Kurumu vatandaşların idarenin
yaptığı hak ihlallerinin karşısında nasıl durabilecektir? Kamu Denetçiliği
Kurumları, gelişmiş, hukuk devletlerinde, “sosyal devlet” veya “hizmet
devleti” ya da “vatandaş odaklı kamu hizmeti” anlayışlarının da etkisiyle
devlet-vatandaş ilişkilerinde “hakkaniyete” ağırlık veren yeni bir denetim
mekanizması oluşturmak ve tamamen, kişileri, idarenin yaptığı hak
ihlalleri, gücün kötüye kullanımı, hata, ihmalkarlık, yanlış kararlar ve
kötü yönetimden korumak, idarenin aldığı kararların daha açık olmasını
sağlamak ve kamu çalışanlarının daha fazla hesap verebilmelerini sağlamak
amacıyla kurulmuş Kurumlardır. Bizde olduğu gibi, bağımlı, güdümlü, her
türlü siyasi ideolojik istismara açık Kurumlar değildir.
Bu nedenle, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 10’uncu
maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın, 2., 5., 6., 11., 74.
maddesine aykırı olduğundan iptal edilmesi gerekir.
5) 11’inci maddesinin 5. ve 6. fıkrasının Anayasanın Başlangıcı ile
2., 6., 7., 8. ve 9. maddelerine aykırılığı
Adaylık ve seçim başlıklı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 11.
maddesinin 5. fıkrasında, Başdenetçi,
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci oylamada bu
çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci oylamada da
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya
geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş
sayılır. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamazsa, bu
oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü
oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş
olur hükmü yer almaktadır.
Yine kanunun 11. maddesinin 6. fıkrasında, Denetçiler, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir.
Birinci oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya
geçilir. İkinci oylamada da üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu
aranır. Bu oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı
takdirde üçüncü oylamaya geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun
oyunu alan aday seçilmiş olur. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt
çoğunluğu sağlanamadığı takdirde en çok oy alan adaylardan, seçilecek aday
sayısının iki katı kadar aday ile seçime gidilir. Dördüncü oylamada karar
yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş olur, şeklinde
düzenleme yer almaktadır.
Kamu Denetçiliğinin bağımsız bir kurum olması, onun olmazsa olmaz
şartıdır. Gerçekten de, yürütmeden ve idareden bağımsız olmayan bir kurumun
kamu üzerinde denetim uygulaması durumunda bu denetimin idari denetimden
farklı bir denetim olarak nitelendirilmesi olanaklı olmayacaktır. İşte bu
yüzden “kamu denetçiliği “ adı
altında ayrı ve kendisine özgü bir denetimden söz edebilmek ancak
yürütmeden ve idareden bağımsız olan bir kurum yaratmakla olanaklıdır.
Kamu denetçiliğinin bağımsız olabilmesi için onun atanması ve
görevden alınmasının nitelikli çoğunlukla olması ve Meclis dâhil hiç bir
organa karşı bağımlı olmaması demektir..12 Eylül 2010 tarihinde
halkoylamasına sunulan olan mini anayasa paketinin 8. maddesinde
ombudsmanın üçüncü oylamada Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu (226
milletvekili) ile üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en
çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılacağı, dördüncü oylamada en
fazla oy alan adayın seçilmiş olacağı belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, bu
maddeyle ombudsmanın toplanmasında özel bir
toplantı yeter sayısı aranmayarak, Meclisin normal toplantı yetersayısıyla
(184 Milletvekili) toplanacağı, iş dördüncü oylamaya kalırsa 226
milletvekilinden aşağı sayıda oy alsa bile ombudsmanın seçilebileceği
öngörülmüştür. Bu düzenleme tarzı, Türk siyasi yaşamında bir uzlaşma
kültürünün olmaması olgusuyla birleşerek, iktidar partisi, eğer bir
koalisyon hükümeti varsa koalisyonun büyük ortağı tarafından ombudsmanın
seçilmesine yol açacaktır. Ombudsmanın iktidar partisi veya koalisyon
hükümetinin büyük ortağı tarafından atanması durumunda ise ombudsman
iktidara karşı bağımsız olamayacak, dolayısıyla, kurulmasının varlık
nedenini yitirecektir. Ombudsmanın yürütmeye, özellikle, iktidara karşı
bağımsızlığını sağlayabilmek için Anayasanın Cumhurbaşkanın seçimini
düzenleyen 102. maddesinin 31.5.2007 tarih ve 5678 sayılı Kanunun 5.
maddesiyle değiştirilmeden önceki durumuna benzer bir şekilde düzenlemeye
gidilmesi gerekir. Çünkü, Ombudsmanın bağımsızlığını sağlamada temel
koşul, onun seçilirken nitelikli bir çoğunlukla seçimini sağlayacak
dizgenin oluşturulmasıdır. Bu bağlamda, kamu denetçisi seçiminin ilk
turunda, Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanı seçiminde “367” kararı olarak bilinen 1.5.2007
tarih ve E.2007/45, K. 2007/54 sayılı kararında isabetli bir şekilde
yorumladığı üzere, toplantı ve karar yetersayısının bütün oylamada TBMM üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğu şeklinde, Anayasada yeni bir düzenlemeye ihtiyaç
bulunmaktadır.
Anayasa’nın Başlangıç bölümünde ve 6. maddesinde, Ulus istencinin
mutlak üstünlüğü ve egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulus’unun olduğu;
Türk Ulus’unun egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu ilkelere göre, yetkili
organları eliyle kullanacağı; hiçbir kimse ya da organın kaynağını
Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı belirtilmiştir.
Devlet organları, Türk Ulusu adına egemenliği kullanırken karmaşa
yaratılmaması ve düzenin bozulmaması için, tüm çağdaş parlamenter
demokrasilerde olduğu gibi, erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiş; erkler
ayrılığının, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve
bununla sınırlı uygar bir işbölümü olduğu vurgulanmış; egemenliği kullanan
Devlet organları arasında üstünlük bulunmadığı, üstünlüğün Anayasa ve
Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla yasalarda olduğu vurgulanmıştır.
Anayasamıza göre, egemenliği Türk Ulusu adına kullanacak üç erk,
yasama,
yürütme ve yargıdır. Bu erklerden her biri Ulus egemenliğini kendi görev
alam ile sınırlı biçimde kullanacaktır. Nitekim Anayasa’nın 7, 8 ve 9.
maddelerinde yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetki alanı net
olarak belirlenmiştir.
Anayasa’nın, 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği, 8.
maddesinde, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu’nca, Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılıp yerine
getirileceği, 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Ulusu adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı, belirtilmiştir.
Siyasal partileri kamu denetçisi seçiminde uzlaşıya zorlayabilmek ve
bu bağlamda ombudsmanın bağımsızlığını oluşturabilmek açısından 11’inci
maddesinde Başdenetci ve Denetçilerin seçiminin mutlaka nitelikli
çoğunlukla yapılması gerekmektedir. Bu durum Kurum’un bağımsızlığı ve
etkinliği için bir zarurettir. 11. maddenin 5., ve 6., fıkrasında nitelikli
çoğunluğun mutlak surette aranmammış olması, iktidara sahip olan tek parti
ya da koalisyon dönemlerinde koalisyonun büyük ortağı olan parti Kamu
Denetçisinin seçiminde tek söz sahibi olması anlamına gelmektedir. Kanunun
bu maddesiyle, Kamu Denetçiliği Kurumu, Meclis adına bir kamu denetçiliği
Kurumuna değil, iktidara bağlı bir nevi hükûmet adına denetleme yapacak bir
teftiş kuruluna dönüştürülmüştür. Bununla birlikte, Kurumun bu kadar siyasi
etki altındayken almış olduğu her türlü karar Bağımsız yargı organlarını da
etkileyebilecek veya yargının da üzerinde baskı kurulmasına vesile
olabilecektir.
Bu nedenlerle iptali istenen düzenleme Anayasanın Başlangıcı ile 2
nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci ve 9 uncu maddelerine, hukuk devleti ve kuvvetler
ayrılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
6) 13. maddesinin, Anayasanın 2. ve 11., 81. ve 103. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 13. Maddesinde
Görevlerine başlarken Başdenetçi Genel Kurulda, denetçiler ise Komisyonda
“Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve adalet anlayışı
içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”şekilde
an içecekleri düzenlenmiştir.
TBMM’de kimlerin yemin edeceği 81 inci ve 103 üncü maddesinde
gösterilmiştir.
Anayasamızın 81. Maddesinde, bütün milleti temsil eden
Milletvekilleri, göreve başlarken “Devletin varlığı ve bağımsızlığını,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik
Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun
huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan
haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya
sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim
üzerine adilerim.”, şeklinde andiçerler.
Anayasamızın 103. Maddesine göre ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
başı olan Cumhurbaşkanı da göreve başlarken, Türkiye Büyük Millet Meclisi
önünde aşağıdaki şekilde andiçer :
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı
ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin
kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun
üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet
ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden
yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve
şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine
getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih
huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı dışında, Anayasada herhangi bir kamu
görevlisinin TBMM Genel Kurulu’nda yemin edeceğine ilişkin başkaca bir
düzenleme yoktur. Kamu Başdenetçisi bütün Milleti temsil eden Milletvekillerinin
veya Devletin Başı olan Cumhurbaşkanının statüter bakımdan eşit olduğu bir
Kamu Görevlisi midir ki kendisi TBMM Genel Kurulu’nda yemin edebilmektedir.
Kamu Başdenetçisi hangi sıfatla ve hangi Devlet teamülüne uygun görülerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yemin ettirilmek
istenmektedir? Başdenetçinin Genel Kurul’da yemin edeceğine ilişkin bu
düzenleme Anayasanın 81 ve 103. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
Kamu Başdenetçisinin hiç bir Devlet teamülüne veya konumu itibariyle,
bütün Milleti temsil eden Milletvekilleri veya Devletin Başı konumundaki
Cumhurbaşkanı ile hiçbir statatüter eşitliğe veya üstünlüğüne dayanmaksızın
TBMM Genel Kurulu’nda yemin etmesinden daha da vahim olmak üzere; “Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve bağımsızlığı ile vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğüne, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğine, Anayasaya,
hukukun üstünlüğüne, hakkaniyete, demokrasiye, Atatürk ilke ve
inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel
hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, üzerime aldığım
görevi tarafsızlıkla yerine getireceğime büyük Türk Milleti huzurunda,
namusum ve şerefim üzerine adiçerim.” biçiminde olan ant, 6328 Sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunun 13. maddesi sayesinde “Görevimi tam bir
tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine
getireceğime, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” biçimine
dönüştürülmüştür. Yasa koyucu bir hukuk devletinde yasa koyarken Anayasaya
uygun hareket etmek durumundadır. Anayasada belirtilen Cumhuriyetin temel
niteliklerine bağlı kalmanın madde metninde yer almamış olmasının ise,
mantıklı bir izahı olmadığı gibi; Anayasanın 2. ve 11. maddeleriyle baştan
sona çelişen, hükümler taşıdığı ortadadır. Böylelikle içi boşaltılmış bir
yemin yaratılarak, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı hiçe sayılmış,
adeta Devlet geleneğimizle oynanmıştır. Bu durum yasa koyucunun saklı amacını
da ortaya çıkarmıştır. Önemle vurgulanması gerekir ki, iptali istenen
yasanın 13. maddesi ile, Kamu Başdenetçisinin, Anayasamızın 81. ve 103.
maddelerine kıyasen, bütün Türk Milletini temsil eden Milletvekilleri ve
Devletin başı konumundaki Cumhurbaşkanına Kamu Hukukundaki statü bakımından
eşit statüde olduğu varsayılıyorsa, Anayasamızda yer alan yemin hükümleri
uyarınca, aynı usule göre göreve başlarken yemin etmelidir. Kamu hukuku
açısından böyle bir statüter eşitlik söz konusu olamayacağına göre, Kamu
Başdenetçisinin Meclis Genel Kurulu’nda yemin etmesinin hiç bir haklı
gerekçesi bulunmamaktadır. Bu nedenlerle 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunun 13. maddesi, Anayasanın 2., 11., 81., ve 103. maddelerini
tümüyle ihlal etmiştir.
7) 15. maddesin Anayasanın 2., 6., 9.,10. ve 36. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 15. maddesinin 1.
fıkrasında Görevden alma ilgili düzenleme bulunmaktadır. Buna göre, Başdenetçinin veya denetçilerin 10 uncu
maddede sayılan nitelikleri taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya bu
nitelikleri seçildikten sonra kaybetmeleri hâlinde, durumun Komisyon
tarafından tespit edilmesini takiben Başdenetçinin görevinin sona ermesine
Genel Kurul tarafından görüşmesiz olarak; denetçilerin görevinin sona
ermesine ise Komisyon tarafından karar verilir hükmü bulunmaktadır. Ayrıca aynı maddenin 2. Fıkrasında da Seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan
Başdenetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurulun; denetçi
hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla
Başdenetçi veya denetçi sıfatı sona ereceği belirtilmiştir.
Başdenetçinin veya denetçilerin 10. maddede sayılan nitelikleri
taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya seçildikten sonra kaybetmeleri
halinde, bu durumun Adalet Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyelerinden oluşan Karma Komisyonca saptanmasını
takiben başdenetçinin görevinin sona ermesine Meclis Genel Kurulu
tarafından görüşmesiz karar verileceği, denetçinin görevinin sona ermesine
ise Komisyon tarafından karar verileceği, seçilmeye engel bir suçtan dolayı
kesin hüküm giyen veya kısıtlanan başdenetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme
kararının T.B.M.M. Genel Kurulunun denetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme
kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla, başdenetçi veya denetçi
sıfatının sona ereceği ifade edilmiştir. Bu düzenleme
net değildir. İlerleyen süreçte, Başdenetci ve Denetçilerin seçilme
niteliklerinin kaybedilmesiyle ilgili ihtilaflar doğuracak niteliktedir. Bu
nedenle görevden alma söz konusu olduğunda üye tam sayısının salt
çoğunluğunun gizli oyunun aranması gerekirken, görevden almaya dair mevcut
düzenleme, göreve atanma koşulları da göz önüne alındığında, “usul ve
bicimde paralellik ilkesi”ne tamamen aykırı bir durum yaratmıştır.
Kanunun 10. maddesinde ise, başdenetçi veya denetçi seçilebilmek
için, Türk vatandaşı olmak, seçimin yapıldığı tarihte başdenetçi için 50,
denetçi için 40 yaşını doldurmuş olmak, dört yıllık eğitim veren hukuk,
siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme
fakültelerinden veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından
mezun olmak, mesleği ile ilgili olarak kamu kurum veya kuruluşlarında veya
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında kayıtlı olarak ya da özel
sektörde en az on yıl çalışmış olmak, kamu haklarından yasaklı olmamak,
başvuru sırasında herhangi bir siyasi partiye üye olmamak, Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde belirtilen
süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı altı ay veya daha
fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile bir takım
suçlardan hükümlü olmamak koşulları aranmıştır.
Görevden alınmaya ilişkin bu hükümlerin son derece sakıncalıdır.
Özellikle, ombudsmandan memnun olmayan bir iktidar, Meclisteki çoğunluğuna
güvenerek ombudsmanı kolaylıkla görevden alabilir. İkinci olarak, bu
hükümlerle kamu denetçilerine savunma hakkı bile verilmeden onun görevden
alınmasının önü açılmaktadır. Hâlbuki savunma
hakkı kutsal ve en temel bir insan hakkı olduğundan savunmasına fırsat bile
verilmeden onun görevinden alınması vahim bir hatadır. Kanunun 10.
maddesinde, Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş
olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı altı ay veya daha fazla süreyle
hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile bir takım suçlardan hükümlü
olan bir kimsenin kamu denetçisi olma olanağı ortadan kaldırılmaktadır.
Türk mevzuatında bu şekilde hükümlere yer verilerek bu tür bir suçtan
dolayı mahkûm edilen kimseler hakkında adeta onun sağlığında “medeni ölüm” (civil dead)
fermanı verilmektedir. Kişi bir suçtan mahkûm edildiğinde cezasını çektiği
veya çekmiş sayıldığı kabul edildiğine göre bu şekildeki bir kişiye ilave
cezaların verilmesi doğru değildir. Öte yandan, genel af, mahkûmiyeti bütün
sonuçları ile birlikte ortadan kaldırdığına göre genel afla suçu ortadan
kaldırılan bir kimsenin kamu denetçisi olamaması genel affın doğasına da
aykırıdır.
Unutulmamalıdır ki savunma hakkı, sıradan bir hak olamayıp kutsal ve en temel insan
hakkı olduğu gibi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de savunma hakkını
içermektedir (m. 8, 9, 10, 11). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise savunma
hakkını öncelikli olarak sanık bakımından öne çıkarmış (m. 6/3) ve herkesin
savunma hakkının olduğunu kabul etmiştir (m. 6/1). Anayasada savunma hakkı
tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Anayasanın 36. maddesinde,
“hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında; “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir” şeklinde düzenlenmiştir.
Bir hukuk devletinde savunma hakkını ihlal edilerek yasal düzenleme
yapılamaz. Aksi takdirde milletin egemenliğini yetkili organlar eliyle
kullanma imkânı ortadan kaldırılır, bu durumda ne Bağımsız Mahkemeler görev
yapabilir ne de yasa önünde eşitlik ilkesi korunabilir.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2., 6., 9., 10.
ve 36. maddelerine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
8) 17. maddesinin 4. Fıkrasının ilk cümlesinin, 36., 74. ve 125.
maddelerine aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 17. maddesinin 4.
Fıkrasında yer alan Kuruma
başvuruda bulunulabilmesi için, 6.1.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile özel
kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi gereklidir
cümlesinin Anayasaya Aykırılığı;
17’nci maddesi Kamu Denetçisine başvuru için idari başvuru yollarının
tüketilmesini koşul olarak öne sürülmesi Kamu Denetçiliği Kurumu’nun
etkinliğini azaltacak türde bir düzenlemedir. Mevcut hükümle idari başvuru
yolları tüketilene kadar, Kamu Denetçisinin olaya müdahale etmesi gecikecek
ve bu arada Denetçinin delilleri zamanında toplamasının önüne de geçilmiş
olacaktır. Ayrıca; Kamu Denetçisine başvuruyu, adeta bir yargı organına yapılan
başvuru gibi sıkı koşullara bağlamak, Kurum’un amacıyla çelişen bir
düzenlemedir.
İptali istenen yasanın 17. maddesinde Kamu Denetçiliği Kurumuna
gerçek ve tüzel kişilerin başvurabileceğini, başvurunun, başvuru sahibinin
adı ve soyadı, imzası, yerleşim yeri veya iş adresini, başvuru sahibi tüzel
kişi ise tüzel kişinin unvanı ve yerleşim yeri ile yetkili kişinin imzasını
ve yetki belgesini içeren Türkçe dilekçe ile yapılacağını, bu başvurunun,
yönetmelikte belirlenecek şartlara uyulmak kaydıyla elektronik ortamda veya
diğer iletişim araçlarıyla da yapılabileceğini, yapılan başvurulardan;
belirli bir konuyu içermeyenlerin, yargı organlarında görülmekte olan veya
yargı organlarınca karara bağlanmış uyuşmazlıkların, başvuru sahibi için
aranan koşulları taşımayan uyuşmazlıkların, sebepleri, konusu ve tarafları
aynı olanlar ile daha önce sonuçlandırılanların incelenmeyeceğini, Kuruma
başvuruda bulunulabilmesi için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda
öngörülen idari başvuru yollarının tüketilmesinin zorunlu olduğu, bu hüküm
uyarınca yapılacak başvuruya idare tarafından verilecek cevabın tebliğ
tarihinden, idare başvuruya altmış gün içerisinde cevap vermediği takdirde
bu sürenin bitmesinden itibaren doksan gün içinde Kuruma başvurulabileceği,
başvuru tarihinin dilekçenin Kuruma, valilik veya kaymakamlıklara
verildiği, diğer hallerde ise başvurunun Kuruma ulaştığı tarih olduğunu,
dava açma süresi içinde yapılan başvurunun, işlemeye başlamış olan dava açma
süresini durduracağını ifade etmiştir. Maddeden anlaşılacağı üzere, kamu
denetçisine başvurmak, adeta bir yargı organına yapılan başvuru gibi sıkı
biçim koşullarına bağlanmıştır.
Hâlbuki kamu denetçiliğine başvuru, kurumun doğası gereği, idari
yargıda dava açmaktan daha kolay, ucuz ve şekilci olmak zorundadır. Çünkü
kamu denetçiliği kurumunun demokratik hukuk devletine sağladığı en önemli
katkısı, yurttaşların hak arama yollarını kullanmalarını sağlamak ve
onların idarenin denetimine katılmak yoluyla devlet yönetimine
katılmalarını kolaylaştırmaktır. Aksi takdirde, idari yargı organlarının
yanında kamu denetçiliğine adında yeni bir organın daha kurulmasının
gerekçesini açıklamak olanaklı olmayacaktır. 6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun “üst
makamlara başvuru” başlıklı 11. maddesinde düzenlenen idari başvuru
yolu yargı organına başvuru yönünden bile seçimlik kılınmış iken o yolun
kamu denetçiliğine başvuru için tüketilmesinin zorunlu kılınması başvuruyu
güçleştirmekten başka bir işe yaramaz. İdari başvuru yolunun tüketilmesinin
aranmasının pratik bir faydası da bulunmamaktadır. Çünkü genel olarak
yurttaşlar idari başvuru yolundan herhangi bir olumlu sonuç
alamamaktadırlar. İptali istenen hükmün son cümlesine Kurumun, telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde, idari başvuru yolları
tüketilmese dahi başvuruları kabul edebileceği yönündeki düzenlemenin
eklenmiş olması da mevcut sakıncaları ortadan kaldırmaktan son derece
uzaktır.
Kamu Denetçiliğini kabul etmiş ülkelerde,
başvuru süresi konusunda, yargı organlarına başvuru süresinden çok daha
uzun süreler bulunmaktadır. Birçok ülkede, Kamu Denetçisine başvuru süresi
konusunda, şikâyet konusu işlem, eylem ya da davranıştan itibaren bir ya da
iki yılın geçmemiş olması aranmakta, ancak, öngörülen bu sürenin
geçirilmesi durumunda başvuruyu kabul edip etmeme noktasında ombudsmanlara
bir takdir yetkisi tanınmaktadır. Böylelikle ombudsmanlara, haklılığına
inandıkları başvurularda süre koşulunu fiilen ortadan kaldırma yetkisi tanınmış
olmaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 17. maddesinin 4. Fıkrasında yer alan
Kuruma başvuruda bulunulabilmesi
için, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda
öngörülen idari başvuru yolları ile özel kanunlarda yer alan zorunlu idari
başvuru yollarının tüketilmesinin gerekli olduğu yönündeki
kısıtlayıcı düzenleme Anayasanın 36. maddesinde yer alan hak arama
hürriyetine, kamu denetçiliğine başvurma hakkını düzenleyen 74. maddesine
ve İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık
olduğunu düzenleyen 125. maddesine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
9) 18. maddesinin 2., 6.,7.,8.,9.,11. ve 36. maddelerine aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun Bilgi ve belge istenmesi
başlıklı 18. maddesinin ilk fıkrasında, Kurumun inceleme ve araştırma
konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu isteğin tebliğ
edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunlu olduğu; bu
süre içinde istenen bilgi ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın
vermeyenler hakkında Başdenetçi veya denetçinin başvurusu üzerine ilgili
merci soruşturma açacağı; İkinci fıkrasında ise, Devlet sırrı veya ticari
sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam veya
kurulunca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği, ancak, Devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeler Başdenetçi veya görevlendireceği
denetçi tarafından yerinde incelenebileceği düzenlenmiştir.
İptali istenen bu hükümle, Kamu Denetçisine olağandan fazla yetki
verilmektedir. Bu madde, Cumhuriyet Savcısı’na ya da Kamu Denetçisini
seçecek Parlamento üyelerine dahi tanınmayan “devlet sırrı” niteliğindeki
bilgi ve belgelerin Kamu Denetçisi tarafından görülebilmesini
sağlamaktadır. Devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeye, Denetçi
tarafından ihtiyaç duyulduğunda, Denetçinin bu bilgi ve belgeye
ulaşabilmesinin TBMM Genel Kurulu’nun onayına bağlı olması yönünde
düzenleme yapılmamış olması da büyük eksikliktir. Sonuçta, bağımsız yargı
organlarına ve yasama organına dahi tanınmamış olan bu denli geniş
yetkilerin Başdenetçi ve Denetçilere tanınmış olmasının hukuk devleti ile
izah edilebilir bir tarafı yoktur.
Hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum
yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve düzeni
sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün davranışları hukuk kurallarına
ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlet
demektir. Hukuk devletinin en önemli şartları devlet organlarının hukukla
bağlı kılınmasıdır. Buna göre, yasama, yürütme ve yargı organları hukuka
uygun hareket etmek zorundadır. yasama organının hukuka bağlı olması onun
Anayasa ile bağlı olmasından ibarettir. Türkiye’de yasama organının Anayasa
ile bağlı olduğu esası kabul edilmiştir. Anayasamızın 11’inci maddesine
göre “Anayasa hükümleri, yasama... organ(ını)... bağlayan temel hukuk
kurallarıdır”. O halde yasama organı Anayasaya aykırı kanun yapamamalıdır.
yürütme organı Anayasaya aykırı eylem ve işlem yapmamalıdır. Diğer yandan
yürütme organı kanunlarla da bağlıdır. İdarenin “kanuna bağlılığı ilkesi”
veya “kanuna saygı ilkesi”, Anayasamızın 8’inci maddesinde, “yürütme görevi
ve yetkisi... kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir”
denilerek kabul edilmiştir. Buna göre, yürütme organı sahip olduğu
yetkileri kullanırken veya üstlendiği görevleri yerine getirirken kanunlara
uygun davranmak zorundadır. Anayasamız sadece yasama ve yürütme
organlarının değil, yargı organının da hukuka bağlılığını açıkça öngörmüştür.
Yargı organlarının da Anayasa ile bağlı oldukları açıktır. Zira,
Anayasamızın 11’inci maddesi, “Anayasa hükümleri, yargı... organlarını...
bağlayan temel hukuk kurallarıdır” demektedir.
Cumhuriyet Savcısı’na ya da Kamu Denetçisini seçecek Parlamento üyelerine
dahi tanınmayan devlet sırrı” niteliğindeki bilgi ve belgelerin Kamu
Denetçisi tarafından görülebilmesini sağlaması, Devlet sırrı niteliğindeki
bilgi ve belgeye, Denetçi tarafından ihtiyaç duyulduğunda, TBMM Genel
Kurulu’nun onayına bağlı olmaksızın ulaşabilmesini düzenleyen bu yasa hükmü
ile hem yasama hem de yargı yetkisinin devri söz konusu olmaktadır. Ayrıca
yargı yetkisinin devri anlamına gelen bu düzenleme ile hak arama hürriyeti
de ihlal edilmiştir. Bu nedenlerle 6328 sayılı yasanın 18. maddesi
Anayasanın Hiçbir kimsenin veya
organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı yönündeki
düzenlemeye, erkler ayrılığı ilkesine, anayasanın üstünlüğüne ve
bağlayıcılığına ve hak hürriyetine aykırı olduğu için iptal edilmelidir.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2., 6.,7., 8.,
9., 11. ve 36. maddelerine aykırıdır.
10) 20. maddesinin 1. ve 3. fıkrasının, Anayasanın 74. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun İnceleme ve araştırma
başlıklı 20. maddesiyle Kurumun, inceleme ve araştırmasını başvuru
tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandıracağı öngörülmüştür.
Kanun maddesinin gerekçesinde, Maddeyle,
kişilerin hak arama talebinin sağlıklı yürütülebilmesini ve kısa sürede
sonuçlandırılmasını sağlamak amacıyla; Kurumun, kendisine yapılan
başvuruları en geç altı ay içinde sonuçlandırması gerektiği; yapılan
inceleme ve araştırma sonucunun ve varsa önerilerinin Kurum tarafından
ilgili mercie ve başvurana bildirileceği, şayet ilgili merci bu öneriler
doğrultusunda yeni bir işlem tesis etmiş ise bu işlemi; önerilen çözümü
uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde ise bunun gerekçesini en geç
otuz gün içinde Kuruma bildirmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Mevcut kanunun ihtisas alanlarına ayrılmış Kamu Denetçisi sistemini
öngörmemesi nedeniyle bu 6 aylık surede araştırma ve incelemelerin
bitirilmesi, ülkemiz koşulları itibariyle olanaklı olmayacaktır. Kurum,
kendisine gelen başvuruları 6 aylık sure içerisinde sonuçlandırmadığı
takdirde, denetime ilişkin herhangi bir açıklama yapmaması ve rapor
yazmaması konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamış, bu alan boş
bırakılmıştır. Bunun sonucunda, yargıya intikal etmiş olan konuda yargıyı
da etkilemek, yargıyı da manipüle etmek anlamına gelecek şekilde açıklama yapılması
halinde, yargı yetkisine müdahale edilecektir.
20. maddenin 3. fıkrasında ise İlgili merciin, Kurumun önerileri
doğrultusunda tesis ettiği işlemi veya Kurumun önerdiği çözümü
uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde bunun gerekçesini otuz gün
içinde Kuruma bildireceği düzenlenmiştir. Bu sure içinde gerekçe
bildirmeyenler hakkında, Kurumun etkinliği ve caydırıcılığını artırmak için
Baş denetçi veya Denetçinin başvurusu üzerine ilgili merciin yaptırım
niteliğinde disiplin soruşturması açacağı yönünde her hangi bir yaptırımın
yer almamış olması Kurumun önemini azaltıcı niteliktedir.
Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar gözetilmeden hazırlanmış olan
yasanın 20. Maddesinde öngörülmüş olan süreler Kurumun sağlıklı karar
almasını ve Kurumdan beklenen faydanın sağlanmasını imkansız kılacak
niteliktedir. kamu denetçiliği kurumunun karşılaşacağı iş yükü çok fazla
olacağı için bunun sonucunda bir ön büro faaliyeti oluşturularak kurumun
çalışma alanına girmediği gerekçesi ile bir çok haklı başvuruların
reddedilmesi veya ilgili makamlara yönlendirilmemesi durumu ile karşı
karşıya kalınacaktır. Ülkemizde fazlaca ayrıntı içeren idari etkinliklerin
değerlendirilmesinin tek bir kişiye bırakılması doğru olmayıp bu durumun
suistimal edilmesinin önüne geçilemeyecektir. Bununla birlikte, kurumunun
iyi işlemesi için gerekli başlangıç koşullarının Türkiye’de
bulunmamaktadır. Kamu Denetçiliği Kurumu, uzun yıllar demokrasi ilkelerinin
yerleştiği, nüfusu az, halkın eğitim ve kültür düzeyinin yüksek olduğu,
medyanın etkili olduğu ve yüzölçümü küçük İskandinav ülkelerinde daha
başarılı olmuştur. Eğitim ve kültür düzeyinin düşüklüğü, nüfus ve
yüzölçümünün büyüklüğü gibi unsurlar gözetilmeden hazırlanan yasanın bu
maddesi de kurumdan beklenen etkin denetleme mekanizmasının işlerliğini ve
uygulanma kabiliyetini neredeyse yok edici niteliktedir. Bütün bu unsurlara
etkin ve verimli inceleme olanağının sağlanmamış olması ve başvuruların
incelenme süresinin azlığı da eklenince kurumun varlık sebebi ve kanunun
yapılış amacına bütünüyle aykırılık ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle yasanın
20. Maddesi Anayasanın 74. Maddesinde yer alan kamu denetçisine başvurma
hakkını düzenleyen hükümlere aykırıdır.
11) 22. maddesinin Anayasanın 74. maddelerine aykırılığı
Kanunun 22. maddesi; Kamu Denetçiliği Kurulunun her takvim yılı
sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir rapor hazırlayarak
T.B.M.M. Adalet Komisyonu ile İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinden
oluşan Karma Komisyona sunacağını, Komisyonun, bu raporu görüşüp, kendi
kanı ve görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak
üzere T.B.M.M. Başkanlığına göndereceğini, Komisyonun raporunun Genel Kurulda
görüşüleceğini, Kurulun yıllık raporunun, ayrıca Resmi Gazetede yayımlanmak
suretiyle kamuoyuna duyurulacağını, Kamu Denetçiliği Kurulunun,
açıklanmasında fayda gördüğü hususları yıllık raporu beklemeksizin her
zaman kamuoyuna duyurabileceğini ifade etmiştir.
Bu hüküm etkin bir raporlama düzeneği getirmekten son derece uzaktır.
Çünkü rapor, baş denetçi tarafından değil, Kurul tarafından Meclise
sunulacaktır ki bunu doğru olarak görmeye olanak yoktur. Baş denetçinin
kendi düşünce ve fikirlerini de ekleyerek raporunu Meclise sunması işin
doğası gereğidir. Öte yandan, rapor, iktidar parti ve/veya partilerinin
çoğunluk oluşturduğu Karma Komisyona sunulacaktır ki, bundan da bir verim
elde edilmesi zordur. Kamu Denetçiliğinin
idarenin tutum ve davranışlarını eleştirmesi durumunda Karma Komisyon, söz
konusu eleştirilerin kendi hükümetinin şahsını hedef aldığı düşüncesiyle
raporu değiştirerek Meclise sunabilecektir. Böyle bir durumda ise rapordan
beklenen fayda elde edilemez. Rapordan gerçek anlamda bir fayda
edilebilmesi ancak Komisyon Başkanlığını ana muhalefet partisinden komisyon
üyesi bir milletvekilinin yapması ve bir Kamu Denetçiliği Komisyonunun
kurulması ile sağlanabilirdi. Mevcut yasal düzenleme buna imkan tanımadığı
için Kanunun 22. Maddesi Kurum raporlarının önemini azaltıcı ve Kamu Denetçiliği Kurumunun da etkinliğini,
verimliliğini ortadan kaldırıcı nitelikte olup bu durum kurumun
varlık sebebi ve kanunun yapılış amacına bütünüyle aykırıdır. Bu nedenle
yasanın 22. Maddesi Anayasanın 74. Maddesinde yer alan kamu denetçisine
başvurma hakkını düzenleyen hükümlere aykırıdır.
12) Kanunun 24’uncu maddesinin 2’nci fıkrası ile Geçici 1’inci
maddesinin 4. fıkrasının, Anayasanın 74. maddesine aykırılığı
Personelin
atanmasını düzenleyen 24. maddesinin ilk fıkrasında, Genel Sekreterin, en
az dört yıllık yükseköğretim kurumu mezunu, Devlet Memurları Kanununa tabi
görevlerde on yıl hizmeti bulunan ve aynı Kanunun 48 inci maddesinde yazılı
şartlara sahip olanlar arasından Başdenetçi tarafından atanacağı ikinci
fıkrasında ise, Diğer personelin Başdenetçi tarafından atanacağı düzenlenmiştir.
Birinci fıkradaki düzenlemenin aksine atanacak olan kişilerin nitelikleri,
eğitim düzeyi, mesleki tecrübesi konusunda hiç bir açıklayıcı ifade yer
almadığı gibi, adeta Başdenetçiye sınırsız ve keyfi yetki tanınmaktadır.
Kanunun GEÇİCİ 1. maddesinin 4’üncü fıkrasında da Başdenetçi ve
denetçilerin seçimi tamamlandıktan sonra Başdenetçi tarafından doksan gün
içinde; bir defaya mahsus olmak ve ekli listede yer alan Kamu Denetçiliği
Uzmanı unvanlı serbest kadro adedinin yüzde ellisini geçmemek üzere, 25
inci ve 26 ncı maddelerdeki şartlar aranmaksızın, doktora yapmış üniversite
öğretim elemanları veya kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup, mesleğe
özel yarışma sınavı ile girilen ve belirli süreli meslek içi eğitimden
sonra özel bir yeterlik sınavı sonunda atanmış olanlardan kamu denetçiliği
uzmanı olarak atama yapılabileceği ve Kamu denetçiliği uzmanı olarak
atanacakların mesleklerinde en az beş yıllık deneyime sahip olmaları
gerektiği yönünde düzenleme bulunmaktadır. Kadroya alınacak kişilere özel
bir hüküm ihtiva eden bu hüküm, Kurumun kuruluş amacıyla da
bağdaşmamaktadır. Denetçilerin uzmanlık alanlarına ayrılmaması ve
sayılarının azlığı nedeniyle yetersiz olması başlı başına bir sorunken,
mevcut kadroların siyasi saiklerle doldurulacak olması Kurumun
bağımsızlığını, kamuoyu önünde ve toplum vicdanında güvenini sarsacaktır.”
II- YASA
METİNLERİ
A- İptali
İstenilen Yasa Kuralları
14.6.2012 günlü, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu’nun dava konusu kuralları da içeren maddeleri şöyledir:
“MADDE 3- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Başdenetçi: Kamu Başdenetçisini,
b) Başdenetçilik: Kamu Denetçiliği Kurumu
Başdenetçiliğini,
c) Başkanlık: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığını,
ç) Denetçi: Kamu denetçisini,
d) Genel Kurul: Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunu,
e) İdare: Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri
ile sosyal güvenlik kurumlarını, mahallî idareleri, mahallî idarelerin
bağlı idarelerini, mahallî idare birliklerini, döner sermayeli kuruluşları,
kanunlarla kurulan fonları, kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşları, kamu
iktisadi teşebbüslerini, sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait
kuruluşlar ile bunlara bağlı ortaklıklar ve müesseseleri, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarını, kamu hizmeti yürüten özel hukuk tüzel
kişilerini,
f)
Komisyon: Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonu,
g) Kurum: Kamu Denetçiliği Kurumunu,
ifade eder.
(2) Komisyonun Başkanı, Başkanvekili, Sözcüsü ve
Kâtibi; Dilekçe Komisyonunun Başkanı, Başkanvekili, Sözcüsü ve Kâtibidir.
MADDE
4- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yerine getirmek amacıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel
bütçeli ve merkezi Ankara’da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştur.
(2)
Kurum, Başdenetçilik ve Genel Sekreterlikten oluşur.
(3)
Kurumda, bir Başdenetçi ve beş denetçi ile Genel Sekreter ve diğer personel
görev yapar.
(4)
Kurum, gerekli gördüğü yerlerde büro açabilir.
Kurumun görevi
MADDE 5- (1) Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili
şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye
önerilerde bulunmakla görevlidir.
(2) Ancak;
a) Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile
resen imzaladığı kararlar ve emirler,
b) Yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler,
c) Yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar,
ç) Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki
faaliyetleri,
Kurumun görev alanı dışındadır.
Başdenetçilik
MADDE 6- (1) Başdenetçilik; Başdenetçi ve denetçilerden
oluşur.
(2) Kurum, Başdenetçi tarafından yönetilir ve temsil
edilir.
MADDE 8- (1) Başdenetçi, denetçiler
arasında iş birliğini sağlar ve bunların uyumlu çalışmasını gözetir.
(2) Denetçiler, Başdenetçi tarafından
görevlendirildikleri konu veya alanlarda tek başlarına çalışır ve önerilerini
Başdenetçiye sunarlar.
(3) Kurum, faaliyetlerinde elektronik ortam ve
iletişim araçlarının kullanılmasını gözetir.
(4)
Denetçilerin Başdenetçi tarafından görevlendirilecekleri konu veya alanlara
ve aralarındaki iş bölümüne ilişkin ilkeler yönetmelikle belirlenir.
Başdenetçi ve
denetçilerin nitelikleri
MADDE 10- (1) Başdenetçi veya denetçi
seçilebilmek için aşağıdaki şartlar aranır:
a) Türk vatandaşı olmak.
b) Seçimin yapıldığı tarihte Başdenetçi için elli,
denetçi için kırk yaşını doldurmuş olmak.
c)
Tercihen hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat ve
işletme fakültelerinden olmak üzere dört yıllık eğitim veren fakültelerden
veya bunlara denkliği kabul edilmiş yurt içi veya yurt dışındaki
yükseköğretim kurumlarından mezun olmak.
ç) Kamu kurum ve kuruluşlarında, uluslararası
kuruluşlarda, sivil toplum kuruluşlarında veya kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarında ya da özel sektörde toplamda en az on yıl çalışmış
olmak.
d) Kamu haklarından yasaklı olmamak.
e) Başvuru sırasında herhangi bir siyasi partiye üye
olmamak.
f) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten
işlenen bir suçtan dolayı hapis cezasına ya da affa uğramış olsa veya
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olsa bile Türk Ceza
Kanununun ikinci kitabının birinci kısmının bir ve ikinci bölümündeki
suçlar, Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına
karşı suçlar ve casusluk suçları ile yabancı devletlerle olan ilişkilere
karşı suçlardan veya zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık,
sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma,
edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini
aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
Adaylık ve
seçim
MADDE 11- (1) Başdenetçi veya denetçilerden
birinin görev süresinin bitmesinden doksan gün önce, bu görevlerin herhangi
bir sebeple sona ermesi hâlinde ise sona erme tarihinden itibaren onbeş gün
içinde durum, Kurum tarafından Başkanlığa bildirilir.
(2) Başkanlık tarafından ilân edilen başvuru süresi
içinde, 10 uncu maddede yazılı nitelikleri taşıyanlardan, Başdenetçi veya
denetçi aday adayı olmak isteyenler Başkanlığa başvuruda bulunurlar.
(3) Komisyon, Başdenetçi seçiminde başvuruda bulunan
aday adayları arasından üç adayı, başvuru süresinin bittiği tarihten
itibaren onbeş gün içinde belirleyerek Genel Kurula sunulmak üzere
Başkanlığa bildirir.
(4) Genel Kurul, bildirim tarihinden itibaren onbeş
gün içinde, Başdenetçi seçimlerine başlar. Başdenetçi gizli oyla seçilir.
(5)
Başdenetçi, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci
oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci
oylamada da üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya
geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş
sayılır. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamazsa, bu
oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü
oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş
olur.
(6)
Komisyon tarafından oluşturulacak alt komisyon, başvuruda bulunan aday
adayları arasından, seçilecek denetçi sayısının üç katı kadar adayı,
başvuru süresinin bittiği tarihten itibaren onbeş gün içinde belirler ve
Komisyona sunar. Komisyon sonraki onbeş gün içinde denetçi seçimlerini
yapar. Denetçiler, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci
oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci
oylamada da üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya
geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş
olur. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı
takdirde en çok oy alan adaylardan, seçilecek aday sayısının iki katı kadar
aday ile seçime gidilir. Dördüncü oylamada karar yeter sayısı olmak
şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş olur. Birden fazla denetçi seçimi
yapılacağı durumlarda adaylar için birleşik oy pusulası düzenlenir.
Adayların adlarının karşısındaki özel yer işaretlenmek suretiyle oy
kullanılır. Seçilecek denetçilerin sayısından fazla verilen oylar geçersiz
sayılır.
(7) Seçimler, Kurumun Başkanlığa başvuruda bulunduğu
tarihten itibaren en geç doksan gün içinde sonuçlandırılır.
(8) Bu maddede yer alan süreler, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde olması veya araverme sırasında işlemez.
Andiçme
MADDE 13- (1) Görevlerine başlarken Başdenetçi Genel
Kurulda, denetçiler ise Komisyonda aşağıdaki şekilde andiçerler:
“Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet
ve adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine
andiçerim.”
Görevden
alınma ve görevin sona ermesi
MADDE 15- (1) Başdenetçinin veya denetçilerin 10 uncu
maddede sayılan nitelikleri taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya bu
nitelikleri seçildikten sonra kaybetmeleri hâlinde, durumun Komisyon
tarafından tespit edilmesini takiben Başdenetçinin görevinin sona ermesine
Genel Kurul tarafından görüşmesiz olarak; denetçilerin görevinin sona
ermesine ise Komisyon tarafından karar verilir.
(2) Seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm
giyen veya kısıtlanan Başdenetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Genel
Kurulun; denetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Komisyonun
bilgisine sunulmasıyla Başdenetçi veya denetçi sıfatı sona erer.
Başvuru ve
usulü
MADDE 17- (1) Kuruma, gerçek ve tüzel
kişiler başvurabilirler. Başvuru sahibinin talebi üzerine başvuru gizli
tutulur.
(2) Başvuru; başvuru sahibinin adı ve soyadı, imzası,
yerleşim yeri veya iş adresini ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için
vatandaşlık kimlik numarasını, yabancılar için pasaport numarasını, başvuru
sahibi tüzel kişi ise tüzel kişinin unvanı ve yerleşim yeri ile yetkili
kişinin imzasını, varsa, merkezi tüzel kişilik numarasını ve yetki belgesini
içeren Türkçe dilekçe ile yapılır. Bu başvuru, yönetmelikte belirlenen
şartlara uyulmak kaydıyla elektronik ortamda veya diğer iletişim
araçlarıyla da yapılabilir.
(3) Yapılan başvurulardan;
a) Belli bir konuyu içermeyenler,
b) Yargı organlarında görülmekte olan veya yargı
organlarınca karara bağlanmış uyuşmazlıklara ilişkin olanlar,
c) İkinci fıkrada belirtilen şartları taşımayanlar,
ç) Sebepleri, konusu ve tarafları
aynı olanlar ile daha önce sonuçlandırılanlar,
incelenmez.
(4) Kuruma başvuruda bulunulabilmesi için, 6/1/1982 tarihli ve
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru yolları
ile özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi
gereklidir. İdari başvuru yolları tüketilmeden yapılan
başvurular ilgili kuruma gönderilir. Ancak Kurum, telafisi güç veya
imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde, idari başvuru
yolları tüketilmese dahi başvuruları kabul edebilir.
(5) Kuruma, illerde valilikler, ilçelerde
kaymakamlıklar aracılığıyla da başvurulabilir.
(6) Başvurulardan herhangi bir ücret alınmaz.
(7) Kuruma, dördüncü fıkra uyarınca yapılacak başvuruya
idare tarafından verilecek cevabın tebliği tarihinden, idare başvuruya
altmış gün içinde cevap vermediği takdirde bu sürenin bitmesinden itibaren
altı ay içinde başvurulabilir. Başvuru tarihi, dilekçenin Kuruma, valilik
veya kaymakamlıklara verildiği, diğer hâllerde başvurunun Kuruma ulaştığı
tarihtir.
(8) Dava açma süresi içinde yapılan başvuru, işlemeye
başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Bilgi ve
belge istenmesi
MADDE 18- (1) Kurumun inceleme ve araştırma konusu
ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu isteğin tebliğ edildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunludur. Bu süre içinde
istenen bilgi ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın vermeyenler hakkında
Başdenetçi veya denetçinin başvurusu üzerine ilgili merci soruşturma açar.
(2) Devlet sırrı veya ticari sır niteliğindeki bilgi
ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam veya kurulunca gerekçesi
belirtilmek suretiyle verilmeyebilir. Ancak, Devlet sırrı niteliğindeki
bilgi ve belgeler Başdenetçi veya görevlendireceği denetçi tarafından
yerinde incelenebilir.
İnceleme ve
araştırma
MADDE 20- (1) Kurum, inceleme ve araştırmasını
başvuru tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırır.
(2) Kurum, inceleme ve araştırma sonucunu ve varsa
önerilerini ilgili mercie ve başvurana bildirir. Kurum, başvurana, işleme
karşı başvuru yollarını, başvuru süresini ve başvurulacak makamı da
gösterir.
(3)
İlgili merci, Kurumun önerileri doğrultusunda tesis ettiği işlemi veya
Kurumun önerdiği çözümü uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde bunun
gerekçesini otuz gün içinde Kuruma bildirir.
Raporlar
MADDE 22- (1) Kurum, her
takvim yılı sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir rapor
hazırlayarak Komisyona sunar. Komisyon, bu raporu araverme ve tatil
dönemleri hariç olmak üzere iki ay içinde görüşüp kendi kanaat ve
görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak üzere
hazırladığı raporu Başkanlığa gönderir. Komisyonun raporu Genel Kurulda
ivedilikle görüşülür.
(2)
Kurumun yıllık raporu, ayrıca Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle
kamuoyuna duyurulur.
(3)
Kurum; açıklanmasında fayda gördüğü hususları yıllık raporu beklemeksizin
her zaman kamuoyuna duyurabilir.
Personelin
atanması
MADDE 24- (1) Genel Sekreter, en az dört
yıllık yükseköğretim kurumu mezunu, Devlet Memurları Kanununa tabi
görevlerde on yıl hizmeti bulunan ve aynı Kanunun 48 inci maddesinde yazılı
şartlara sahip olanlar arasından Başdenetçi tarafından atanır.
(2)
Diğer personel Başdenetçi tarafından atanır.
GEÇİCİ MADDE
1- (1) Başdenetçi ve denetçilerin seçimi ile Kamu Denetçiliği Kurumu
kurulur.
(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten onbeş gün
sonra Başkanlık tarafından Başdenetçi ve denetçi seçimi için aday adaylığı
başvuru süreci başlatılır ve 11 inci maddede öngörülen usule uyularak seçim
sonuçlandırılır.
(3) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler,
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dokuz ay içinde yürürlüğe
konulur.
(4)
Başdenetçi ve denetçilerin seçimi tamamlandıktan sonra Başdenetçi
tarafından doksan gün içinde; bir defaya mahsus olmak ve ekli listede yer
alan Kamu Denetçiliği Uzmanı unvanlı serbest kadro adedinin yüzde ellisini
geçmemek üzere, 25 inci ve 26 ncı maddelerdeki şartlar aranmaksızın,
doktora yapmış üniversite öğretim elemanları veya kamu kurum ve
kuruluşlarında görevli olup, mesleğe özel yarışma sınavı ile girilen ve
belirli süreli meslek içi eğitimden sonra özel bir yeterlik sınavı sonunda
atanmış olanlardan kamu denetçiliği uzmanı olarak atama yapılabilir. Kamu
denetçiliği uzmanı olarak atanacakların mesleklerinde en az beş yıllık
deneyime sahip olmaları gerekir.
(5) Bu Kanun hükümleri, mahallî idarelerin eylem ve
işlemleri ile tutum ve davranışları hakkında, bu Kanunun bütün hükümlerinin
yürürlüğe girdiği tarihten bir yıl sonra uygulanmaya başlanır.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2.,
5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 17., 19., 36., 38., 74., 81., 103., 123.,
125. ve 128. maddelerine dayanılmış; 41., 105. ve 124. maddeleri ise ilgili
görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim
KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Erdal TERCAN ve Muammer TOPAL’ın katılımlarıyla yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve yürürlüğü durdurma
isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına 8.11.2012 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Davave ek dava dilekçesi ile ekleri, Raportör Erhan
TUTAL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen
Yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun’un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
(f) Bendi ile 4. ve 6. Maddelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kamu
Denetçiliği Kurumu’nun etkin bir şekilde çalışabilmesi açısından Meclis’de
bu işe özgü bir komisyonun kurulmasının Kurum’un bağımsızlığı için gerekli
olduğu, kurulması öngörülen Kurumun yapılandırılması itibariyle ülkemizin
ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğu, Kurumun Anayasa’nın Başlangıç
metninde yer alan ilkelere aykırı bir şekilde kurulduğu ve
yapılandırıldığı, görev alanının ve etkisinin sınırlandığı, Kanun’da
tanımlanan tüm yetki ve görevlerin Başdenetçi ile denetçilere verilmiş
olmasının, Kurumun kuruluş biçimi ve TBMM’ye bağlı olmasının hukuk devleti
ilkesine aykırı bulunduğu, şikâyetleri incelemekle görevli bir idari
kurumun TBMM Başkanlığına bağlanmasının, yasamanın bu Kurum’un işlevleri
bakımından yürütme üzerinde üstünlük kazanması anlamına geleceği ve
Anayasa’nın Başlangıç’ında belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesi ile
bağdaşmayacağı, anılan maddelerle getirilen düzenlemelerin Anayasa’nın 5.
maddesinde Devlet’e verilen görevlerin ifasını imkansız hale getirdiği, hak
arama hürriyetini kısıtladığı, Kurum’un yapısı itibariyle idari yargının
yükünü artıracağı belirtilerek kuralların, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2.,
5., 6., 7., 8., 9., 11. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun’un “Tanımlar”
başlıklı 3. maddesinde, Kanun’da geçen kavramlar tanımlanmaktadır. Maddenin
(1) numaralı fıkrasının dava konusu olan (f) bendinde, “Komisyon”un tarifi yapılmıştır. Kanun’un 4. ve 6. maddelerinde ise Kamu
Denetçiliği Kurumunun kuruluş biçimini düzenleyen hükümlere yer verilmiş
olup, 4. maddenin (1) numaralı fıkrasında, Kanun’da
belirtilen görevleri yerine getirmek amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli ve merkezi
Ankara’da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumu kurulduğu; (2) numaralı
fıkrasında, Kurumun, Başdenetçilik ve Genel Sekreterlikten oluştuğu; (3)
numaralı fıkrasında, Kurumda, bir Başdenetçi ve beş denetçi ile Genel Sekreter
ve diğer personelin görev yapacağı; (4) numaralı fıkrasında ise Kurumun,
gerekli gördüğü yerlerde büro açabileceği belirtilmiştir. Kanun’un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, Başdenetçiliğin, Başdenetçi ve
denetçilerden oluşacağı; (2) numaralı fıkrasında, Kurumun, Başdenetçi
tarafından yönetileceği ve temsil edileceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 6. maddesinde, “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti,
egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle
kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”; 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”; 8. maddesinde,
“Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir.”; 9. maddesinde, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır. Herkes, meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme,
görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”; 36. maddesinde
ise “Herkes, meşrû vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir
mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” hükümlerine
yer verilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi
genellikle hukuk devleti ilkesi ile ilişkilendirilmektedir. Günümüzde
kuvvetler ayrılığı bir taraftan hükümet sistemlerinin tanımlanmasının bir
aracı olarak kullanılmakta, diğer taraftan ise farklı devlet organları
arasında bir kontrol ve denge sistemi olarak görülmektedir. Bu ilkenin tek
bir anlamı ve uygulama biçimi olmadığından her ülkenin özgün tarihsel ve
siyasal koşullarına bağlı olarak farklı uygulamaların ortaya çıkması doğaldır.
Bu farklı tercihlerden birisinin, diğerlerine göre üstün tutulması söz
konusu değildir.
Anayasa’nın Başlangıç’ının dördüncü
paragrafında kuvvetler ayrılığının, “…Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından
ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu”
ifade edilmektedir.
Kuvvetler ayrılığı sadece yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin ayrı organlara
verilmesini değil, bazen tek bir kuvvetin çeşitli organlar arasında
bölüşülebilmesini de içerebileceğinden, demokratik
sistemi ortadan kaldıran ve bütün yetkileri tek elde toplayan veya diğer
organları bir organın kontrolü altına alan bir sistem öngörülmedikçe kuvvetler
ayrılığı ilkesinin anlamsız hale getirildiği ya da ortadan kaldırıldığı
söylenemez.
Hukuk devleti ilkesi, özünde yönetimin
hukukla bağlılığı, yöneticilerin şahsi ve keyfi iradesinin değil, hukukun
hâkim olması anlamına gelmektedir. Hukuk devletinden söz edebilmek için
genel, soyut, önceden bilinebilir, anlaşılabilir ve istikrarlı kurallardan
oluşan bir hukuk düzeni mevcut olmalı ve hukuk kuralları, yönetilenler
kadar siyasi iktidarı kullanan devlet organlarını ve yöneticilerini de
bağlamalıdır.
Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık devlettir.
Hukuk devletinin somut uygulamasında
farklı hukuk devleti anlayışları ve farklı devlet uygulamalarının ortaya
çıkması kaçınılmazdır. Bundan dolayı anayasa koyucunun hukuk devleti
ilkesinin nasıl hayata geçirileceğini belirleme konusunda geniş bir takdir yetkisine
sahip olması doğaldır. Bu nedenle hukuk devleti ilkesinin ortadan
kaldırılmasından ya da anlamsız hale getirilmesinden söz edebilmek için,
devlet organlarının hukuka bağlılığı ilkesini veya bunun kurumsal
güvencelerini ortadan kaldıran bir değişikliğin yapılmış olması gerekir.
Yoksa anayasa koyucunun farklı hukuk devleti uygulama modellerinden
herhangi birisine yönelik tercihinin yerindeliğine ilişkin yargısal denetim
yetkisi bulunduğu söylenemez. Bu çerçevede ülkemizde Kamu Denetçiliği
Kurumu adıyla oluşturulan ombudsmanlık kurumunun temel işlevi kamu
yönetiminin şeffaflaşması ve bireylerin temel haklarına saygı göstermesine
katkıda bulunmak suretiyle hukuk devletinin güçlenmesini sağlamaktır.
Kamu gücünü kullanan makamların
işlemleriyle ilgili olarak vatandaşların şikâyetlerini incelemekle görevli
bağımsız bir kurum olan Kamu Denetçiliği Kurumunun, kendine ulaşan
şikâyetlerle ilgili olarak hukuka ve hakkaniyete uygunluk açısından
inceleme yaparak ulaştığı sonuçları ilgili yerlere bildirmesi ve gerekli
tedbirlerin alınmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Böyle bir Kurumun
oluşturulmasının hukuk devletini ortadan kaldırdığı ya da içini boşaltarak
anlamsızlaştırdığı söylenemez ve Anayasa’nın 74. maddesinde yapılan
düzenlemeyle Kamu Denetçiliği Kurumunun TBMM’ye bağlanması ise anayasa
koyucunun tercihidir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi, Anayasa’nın
Başlangıç kısmında da belirtildiği gibi, devlet organları arasında medeni
bir işbölümü ve işbirliği anlamına gelip organların karşılıklı olarak
birbirlerini dengelemeleri esasına dayanır. Yürütmenin yasama organına
bağlı bir kurum tarafından denetlenmesi de bu ilkenin somutlaştırılması
anlamına gelir. Bu nedenle Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kurulması kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırı değildir.
Dava dilekçesinde, Kurumun sadece Kamu
Başdenetçisi ve denetçilerden oluşmasının yeterli olmadığı, uzmanlaşmaya
yer verilmediği, Kurumun oluşum ve yapılanma itibariyle ihtiyacı
karşılamaktan uzak olduğu belirtilerek yapılanmanın hukuk devleti ve
kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı olduğu ileri sürülmüşse de, Anayasa’ya
aykırı olmamak koşuluyla kamu tüzel kişiliğini haiz bir kurumun kurulması
ve yapılandırılması kanun koyucunun takdir yetkisi içinde olduğundan, bu
hükümlerle somutlaşan tercihin kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan
kaldırdığı ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu söylenemez.
TBMM, çalışmalarını öncelikle
Genel Kurul adına niyabeten görev yapan Komisyonları aracılığıyla olgunlaştırmaktadır.
TBMM komisyonlarının görev alanları ise en başta yasama ve denetim işlevine
göre belirlenmekte; denetim ve yasama komisyonları arasındaki görev
dağılımı da ihtisaslaşmaya göre belirlenmektedir.
Kamu Denetçiliği Kurumunun, bu alanda ihtisas sahibi Dilekçe
ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ile ilişkilendirilmesi çerçevesinde
adı geçen Komisyonlarca oluşturulan Karma bir Komisyon kurulmasında
Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Kurumun
yapısı, özerkliğinin ne şekilde daha güçlü olacağı, kurumun yapısı
itibariyle iş yüküyle başa çıkıp çıkamayacağı, Kuruma hazırlık işlemlerinde
yardımcı olmak amacıyla Komisyon kurulması ve bu komisyonun oluşumu, görev
alanının ve etkinliğinin sınırı, Başdenetçi ile denetçilere verilen
yetkiler gibi konular kanun koyucunun takdir yetkisi alanında olan hususlar
olup, bizzat anayasa koyucu tarafından bu hususlarla ilgili düzenleme yapma
yetkisi kanun koyucuya bırakılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 6., 7.,
8., 9. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların,
Anayasa’nın 5. ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
B- Kanun’un 5. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde,
denetçiye idari yargı yoluna başvurma yolunun tanınmamış olmasının
vatandaşın mağduriyetlerini giderme imkânını ortadan kaldırdığı, Anayasa
değişikliklerinden sonra Cumhurbaşkanı halk tarafından seçileceği için
Kurum tarafından denetlenmesi gerektiği, “askeri nitelikteki faaliyet” kavramının muğlak olduğu, Kurumun
görev alanı dışında bırakılan işlem ve kararlarla insan hakları ihlallerine
göz yumulduğu belirtilerek kuralın, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 6., 8.,
9., 11., 17., 19., 36., 38. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun’un 5. maddesinde,
Kurumun görevi ile görev alanı dışında kalan durumlar belirtilmiştir.
Maddenin (1) numaralı fıkrasında, Kurumun, idarenin
işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri
ile tutum ve davranışlarını, insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde,
hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye
önerilerde bulunmakla görevli olduğu; (2) numaralı fıkrasında ise
Cumhurbaşkanı’nın tek başına yaptığı işlemler ile resen imzaladığı kararlar
ve emirlerin, yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemlerin, yargı
yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararların ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sırf askerî nitelikteki faaliyetlerinin Kurumun görev alanı dışında kaldığı
belirtilmiştir.
Anayasa’nın 74. maddesinde, Kurumun görevi ve bu
görevin kapsamı ile istisnaların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla, Başdenetçi veya denetçiye idari yargıda dava açma yetki ve
görevi verilip verilmeyeceği hususu kanun koyucunun takdir yetkisi içinde
yer almaktadır. Buna göre, Kurumun, şikâyet halinde idarenin her türlü
eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını, insan haklarına dayanan
adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden
inceleme, araştırma ve idareye önerilerde bulunmakla görevli kılınmasında
Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Öte
yandan, dava dilekçesinde, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa değişikliği sonrasında
artık halk tarafından seçileceği, bu nedenle tek başına yaptığı işlemler
ile resen imzaladığı kararlar ve emirler nedeniyle denetlenmesi gerektiği
ileri sürülmektedir.
Anayasa’nın
105. maddesinde, “Cumhurbaşkanının,
Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek
olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün
kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan
ve ilgili bakan sorumludur.
Cumhurbaşkanının resen imzaladığı
kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dâhil, yargı mercilerine
başvurulamaz.
Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten
dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi
üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla
suçlandırılır.” denilmiştir.
Yargı
denetimi, hukuka uygunluk denetimini kapsar. Anayasa ile belirli işlem ve
eylemlere karşı yargı yolunun kapatılması ile bu işlem ve eylemlerin hukuka
uygunluk denetimi kapsamı dışında tutulması amaçlanmaktadır. Kanun
koyucunun bu alandaki takdir yetkisini kullanarak iptali istenen kural ile
Anayasa’daki bu hükümlere paralel olarak belirtilen nitelikteki işlem ve
eylemlere ilişkin denetim yapılmamasını öngördüğü anlaşılmıştır. Bu
nedenle, Cumhurbaşkanı’nın tek başına yaptığı işlemler ile resen imzaladığı
kararlar ve emirlerin Kurumun görev alanı dışında bırakılmasında Anayasa’ya
aykırı bir yön bulunmamaktadır.
İptali
istenen kuralla, “Yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararlar” da Kurumun görev alanı dışında tutulmuştur. Yapılan düzenlemeyle,
yargı mensuplarının, yargısal görevlerini yerine getirirken verdikleri
kararların, Kurumun görev alanı kapsamı dışına çıkarılmasının, Anayasa’nın
138. ila 140. maddelerinde yer alan “mahkemelerin
bağımsızlığı” ve “hâkimlik-savcılık
teminatı”na ilişkin hükümlerle uyum içerisinde olduğu ve TBMM ile
ilişkili bir kurumun yargı kararlarını denetlemesinin mahkemelerin
bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal edeceği açıktır.
Dava
dilekçesinde, Kurumun görev alanı dışında tutulan “Türk
Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri”
ibaresinin belirsiz olduğu ileri sürülmektedir.
Askeri
kuruluşlar da idari yapı içinde yer almaktadır. Bu nedenle bu kuruluşların
da idari işlem tesis ettikleri ve idari eylemlerde bulundukları göz önüne
alındığında bunların da Kurumun denetim yetkisi kapsamında bulunması
doğaldır. Ancak, söz konusu kuruluşların bazı faaliyetleri niteliklerinden
ötürü kanun koyucunun bu konudaki takdir yetkisi çerçevesinde Kurumun görev
alanı dışına çıkarılmıştır. “Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî
nitelikteki faaliyetleri” ibaresinin belirsiz olduğu ileri
sürülmekte ise de bu ibare ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin eğitim, talim,
tatbikat gibi sadece askeri nitelikteki faaliyetleri kastedilmekte
olduğundan kuralda Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 6., 8. ve 9. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Kuralın,
Anayasa’nın 11., 17., 19., 36., 38. ve 125. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
Fulya
KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM “Türk
Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri”
ibaresi yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
C- Kanun’un 8. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yürütme organına düzenleme
yetkisi veren bir konu hakkında yasa kuralının temel ilkeleri belirlemesi,
çerçeveyi çizmesi daha sonra ayrıntılı düzenlemeleri yürütme organına
bırakması gerekirken dava konusu kuralda yasama yetkisinin devredildiği,
memurların atanmaları, görev ve yetkilerinin kanunla düzenlenmediği gerekçesiyle
kuralın, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 7., 8., 11. ve 128.
maddelerine aykırı olduğu belirtilmiştir.
Kanun’un Kurumun çalışma ilkelerinin belirtildiği
8. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, denetçilerin Başdenetçi tarafından
görevlendirilecekleri konu veya alanlara ve aralarındaki iş bölümüne
ilişkin ilkelerin yönetmelikle belirlenmesi öngörülmüştür.
Anayasa’nın 7. maddesine göre yasama yetkisi, Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.
Anayasa’nın 124. maddesine göre, Başbakanlık,
bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren
kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı
olmamak koşuluyla yönetmelik çıkarabilirler.
Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin
verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme yetkisi, sınırlı,
tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle, Anayasa’da öngörülen ayrık
durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile yürütmeye
genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Bu bağlamda, yürütme
organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7.
maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi,
sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlenmesine bırakmaması
gerekir.
Kurumun ve Başdenetçi ile denetçilerin
görevlerinin Kanun ile belirlenmek suretiyle genel çerçevenin çizildiği,
dava konusu kuralda ise Kanun tarafından belirlenmiş görevlerin konu ve
alan itibariyle denetçiler arasında nasıl paylaştırılacağının ve denetçiler
arasındaki iş bölümünün nasıl düzenleneceğine ilişkin ilkelerin
yönetmelikle belirleneceği öngörüldüğü anlaşıldığından Kurumun iç
işleyişine ilişkin ilkelerin yönetmelikle düzenlenmesi asli düzenleme
yetkisinin devri olarak nitelendirilemez.
Açıklanan
nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın 2., 7. ve 128. maddelerine aykırı
değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Dava
konusu kuralın, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 5., 6., 8. ve 11. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun’un 10. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
(c) Bendinin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, Başdenetçi veya denetçi olabilmek için hukuk fakültelerinden
ya da yeteri kadar hukuk eğitimi veren siyasal bilgiler fakültelerinden
mezun olma şartı getirilmesi gerekirken diğer fakülte mezunlarından da
görevlendirme yapılacak olmasının Kurum’un görevlerini aksatacağı
belirtilerek düzenlemenin Anayasa’nın 2., 5., 6., 11. ve 74. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun’un
Başdenetçi ve denetçilerin niteliklerinin belirlendiği 10. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinde, Başdenetçi veya denetçi seçilebilmek için
tercihen
hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme
fakültelerinden olmak üzere dört yıllık eğitim veren fakültelerden veya
bunlara denkliği kabul edilmiş yurt içi veya yurt dışındaki yükseköğretim
kurumlarından mezun olmak şartı getirilmiştir.
Kanun’un
10. maddesinin gerekçesinde konuyla ilgili olarak “…Başvuru konularının çeşitliliği dikkate alınarak,
Başdenetçi ve Denetçilerin dört yıllık eğitim veren fakültelerden veya
bunlara denkliği kabul edilmiş yurtiçi veya yurtdışındaki yüksek öğretim
kurumlarından mezun olanlar arasından seçilmesi öngörülmektedir...” denilmiştir.
Kanun’un
madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Başdenetçi veya denetçi olabilmek
için aranacak mezuniyet şartının belirlenmesinde anılan kadrolarda görev
yapacak olan kişilerin yapacakları işin niteliği dikkate alınmıştır. Söz
konusu belirleme mesleğe alınma ile ilgili olup Anayasa’nın 74. maddesinin
de verdiği yetki çerçevesinde Kanunla Başdenetçi ve denetçilerin
nitelikleri ve seçimine ilişkin şartlar belirlenmiştir. Bu nedenle Kuruma
yapılacak başvuruların konu ve alan itibariyle çeşitliliği de göz önüne
alınmak suretiyle yapılacak işin niteliğine uygun mezuniyet şartının
aranmasında Anayasa’nın 2. ve 74. maddelerine aykırılık bulunmamaktadır.
İptal isteminin reddi gerekir.
Dava
konusu kuralın, Anayasa’nın 5., 6. ve 11. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
E- Kanun’un 11. Maddesinin (5) ve (6) Numaralı
Fıkralarının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kurum’un bağımsız ve tarafsız olabilmesi için Başdenetçi ve denetçi
seçiminin nitelikli çoğunlukla yapılması gerektiği, nitelikli çoğunluğun
öngörülmemiş olmasının iktidar partisini Başdenetçi ve denetçi seçimlerinde
tek söz sahibi konumuna getireceği belirtilerek
kuralların, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 6., 7., 8. ve 9. maddelerinde
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun’un 11. maddesinin
(5) numaralı fıkrasında, Başdenetçinin, (6) numaralı fıkrasında ise
denetçilerin seçimine ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Buna göre, Başdenetçi,
TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilecektir. İlk iki oylamada
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamalarda üye tamsayısının
üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya geçilir ve üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş sayılır. Üçüncü
oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamazsa, bu oylamada en çok
oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü oylamada karar
yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday Başdenetçi seçilmiş olur.
Denetçiler ise benzer usulle Komisyon tarafından seçilecektir. Buna göre,
Komisyon tarafından oluşturulacak alt komisyon aday adayları arasından
seçilecek denetçi sayısının üç katı kadar adayı belirleyerek Komisyon’a
sunacaktır. Komisyon, denetçileri üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile
seçer. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır.
Bu oylamalarda üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde
üçüncü oylamaya geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan
aday seçilmiş sayılır. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu
sağlanamazsa, en çok oy alan adaylardan, seçilecek aday sayısının iki katı
kadar aday ile seçime gidilir. Dördüncü oylamada karar yeter sayısı olmak
şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş olur.
Anayasa’nın 74. maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu
Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler….. Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye
tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu
aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy
alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy
alan aday seçilmiş olur. Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi,
Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda
yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
denilmiştir.
Görüldüğü
üzere, Başdenetçinin seçimine ilişkin usul, Anayasa’nın 74. maddesinde düzenlenmiş,
denetçilerin seçimine ilişkin usul Anayasa’da düzenlenmemekle birlikte
bunların seçimine ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. Başdenetçinin seçim usulü Anayasa’da düzenlendiğinden ve
denetçilerin seçimine ilişkin usulü belirleme yetkisi kanun koyucunun
takdir yetkisi kapsamında olduğundan dava konusu kurallarda Anayasa’ya
aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Öte
yandan, kuralların kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu ileri
sürülmekte ise de, Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi ile 4. ve 6. maddelerinin incelendiği
bölümde belirtilen gerekçeler, dava konusu kurallar yönünden de
geçerlidir
Açıklanan nedenlerle,
dava konusu kurallar Anayasa’nın 2., 6. ve 7. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralların Anayasa’nın 8.
ve 9. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.
F- Kanun’un 13.
Maddesinin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, Anayasa’nın 81. maddesinde milletvekillerinin, 103. maddesinde de
Cumhurbaşkanı’nın andiçmesinden bahsedildiği, sayılanlar dışında herhangi
birinin TBMM Genel Kurulu’nda andiçmesinin Anayasa’nın 81. ve 103.
maddelerine, Anayasa’nın anılan maddelerinde yer alan ant metninin
kısaltılarak “Cumhuriyetin temel
niteliklerine bağlı kalma” ibaresinin metinden çıkarılmasının da
Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun’un
13. maddesinde Başdenetçinin TBMM
Genel Kurulu’nda, denetçilerin ise Komisyon’da andiçmeleri hususu
düzenlenmiş ve ant metnine yer verilmiştir. Buna göre, Başdenetçi ve
denetçiler “Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve adalet
anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
şeklinde andiçeceklerdir.
Kanun’un başdenetçi ve
denetçilerin andiçmelerine ilişkin 13. maddesinin gerekçesinde “Maddeyle, Başdenetçi ve Denetçilerin, bağımsızlıklarını ve
tarafsızlıklarını kendilerine hatırlatmak, vatandaşların da Kuruma olan
güven ve saygılarını kuvvetlendirmek üzere, Başdenetçinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda, Denetçilerin ise Komisyonda andiçerek
görevlerine başlamaları öngörülmektedir.” denilmiştir.
Yasama yetkisinin genelliği, kanunla düzenleme
alanının konu itibariyle sınırlandırılmamış olduğunu, Anayasa’ya aykırı
olmamak şartıyla her konunun kanunla düzenlenebileceğini ifade eder.
Anayasa’da belirtilen istisnalar dışında yasama organı istediği alanda ve
istediği içerikte kanun çıkarabilir. Bu konuda geniş bir takdir alanına
sahiptir. Ancak, çıkarılan kanunların içeriğinin Anayasa’ya aykırı olmaması
gerekir.
Her ne
kadar Anayasa’nın 81. maddesinde milletvekillerinin, 103. maddesinde
Cumhurbaşkanının, 112. maddesinde de milletvekili olmayan Bakanlar Kurulu
üyelerinin TBMM önünde andiçmeleri öngörülmüş ise de, diğer görevlilerin
TBMM önünde andiçmelerini yasaklayan herhangi bir hüküm Anayasa’da
bulunmamaktadır. Bu nedenle yasama yetkisinin genelliği ilkesi gereğince
kanun koyucu tarafından Başdenetçinin TBMM Genel
Kurulunda, denetçilerin ise Komisyonda andiçmesinin ve ant metninin
düzenlenmesinde Anayasa’nın 81. ve 103. maddelerine aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle,
dava konusu kural Anayasa’nın 2., 11., 81. ve 103. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
G- Kanun’un 15. Maddesinin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, maddede getirilen düzenlemenin net olmadığı, görevden almaya
ilişkin düzenlemenin usul ve biçimde paralellik ilkesine aykırı olduğu,
savunma hakkının kısıtlandığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 6., 9.,
10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Dava konusu kuralda, Başdenetçi ve denetçilerin
görevden alınması ve görevlerinin sona ermesi düzenlenmektedir. Buna göre, Başdenetçinin
veya denetçilerin 10. maddede sayılan nitelikleri taşımadıklarının sonradan
anlaşılması veya bu nitelikleri seçildikten sonra kaybetmeleri hâlinde,
durumun Komisyon tarafından tespit edilmesini takiben Başdenetçinin
görevinin sona ermesine Genel Kurul tarafından görüşmesiz olarak;
denetçilerin görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından karar
verileceği, seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya
kısıtlanan Başdenetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Genel
Kurul’un denetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının ise Komisyonun
bilgisine sunulmasıyla Başdenetçi veya denetçi sıfatları sona erecektir.
İdare hukukunda geçerli olan “usulde paralellik ilkesi”, bir idari işlemin o işlemin
tesisinde izlenen usule göre geri alınması, kaldırılması ya da
değiştirilmesi gerektiğini ifade eden bir ilkedir. Bu ilke uyarınca, bir
göreve getirilmede uygulanan usulün, o görevden alınmada da uygulanması
gerekmektedir. Buna göre, Başdenetçi ve denetçi seçiminde yetkili olan TBMM
ve Komisyon, bu kişilerin görevlerinin sona erdirilmesinde de yetkili
bulunmaktadır.
Her ne kadar dava dilekçesinde iptali istenilen
kuralla getirilen
düzenlemenin net olmadığı, görevden almaya ilişkin düzenlemenin usul ve
biçimde paralellik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmekte ise de, kuralla
getirilen düzenleme yeterli açıklıkta olup usulde paralellik ilkesi
gereğince Başdenetçiyi seçmeye yetkili olan TBMM Genel Kurulu yine aynı
usulle Başdenetçiyi maddede sayılan hallerde görevden alabilecektir.
Öte
yandan, dava dilekçesinde, kuralla getirilen düzenlemenin savunma hakkını
engellediği ileri sürülmekte ise de, maddenin (1) numaralı fıkrasında
Başdenetçi ve denetçilerin Kanun’da sayılan niteliklerinin bulunmadığının
sonradan tespit edilmesi hâlinde ilgili organlarca görevin sona ermesine
karar verileceği düzenlenmiş olup, Kanun’da sayılan niteliklerin
bulunmadığının tespiti ve nitelik kaybı değerlendirmesinde ilgilinin konu
hakkında beyanının alınacağında kuşku yoktur. Maddenin (2) numaralı
fıkrasında ise, seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya
kısıtlanan Başdenetçi hakkındaki mahkeme kararının TBMM Genel Kurulu’nun,
denetçi hakkındaki mahkeme kararının ise Komisyon’un bilgisine sunulmasıyla
anılan sıfatların herhangi bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden sona
ereceği düzenlenmiş olup savunma hakkının mahkeme aşamasında kullanılacağı
açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın,
Anayasa’nın 6., 9., 10. ve 36. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
H- Kanun’un 17. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının
İlk Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde,
Kurum’a başvurunun sıkı şekil şartlarına bağlandığı ileri sürülerek idari
başvuru yollarının tüketilmesi şartının getirilmesinin Kurum’un etkinliğini
azaltacağı, Kurum’un olaylara müdahalesinin gecikeceği, zaten idari başvuru
yollarından da bir sonuç alınamadığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 36.,
74. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Kanun’da Kuruma yapılacak
başvuru ve usulün düzenlendiği 17. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ilk
cümlesinde, Kuruma başvuruda bulunulabilmesi için 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nda yer alan idari başvuru yolları ile özel
kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
Kanun’un
17. maddesinin gerekçesinde konuyla ilgili olarak, “Dördüncü fıkrada, Kuruma başvuru yapılabilmesi için, İdari
Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idarî başvuru yollarının tüketilmesi
zorunluluğu getirilmektedir. Böylelikle, idarenin işlemlerini gözden
geçirmesi ve düzeltmesi imkânı sağlanmakta, dolayısıyla ilgililerin Kuruma
veya mahkemeye başvurmadan sorunlarının giderilmesi amaçlanmaktadır.” denilmiştir.
Dava konusu kural ile bir kısım uyuşmazlıkların
yargı mercilerinin önüne gelmeden, vatandaş ve devlet açısından olumlu
şekilde sonuçlandırılması amaçlanmaktadır. Kanun’un madde gerekçesinde de
belirtildiği gibi idari başvuru yollarının tüketilmesi gerekliliğinin
getirilmesindeki amaç idarenin işlemlerini gözden geçirmesi ve gerekirse
düzeltmesine olanak sağlanması olup, dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi
genel olarak idari başvuru yollarından sonuç alınamadığı gerekçesiyle dava
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu söylenemez.
Kaldı ki dava
konusu kuralın devamında, Kurumun telafisi güç veya imkânsız zararların
doğması ihtimali bulunan hallerde, idari başvuru yollarının tüketilmemiş
olması halinde dahi başvuruları kabul edeceği hükmüne yer verilmek
suretiyle Kuruma gerekli hallerde etkili müdahalede bulunabilme imkânı da
sağlanmıştır.
Açıklanan nedenlerle,
dava konusu kural Anayasa’nın 74. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 36. ve 125. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
I- Kanun’un 18. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, devlet
sırrı niteliğindeki belgelerin Cumhuriyet savcısı veya milletvekillerince
bile görülebilmesi mümkün değilken Başdenetçi veya görevlendireceği
denetçiye bu tür belgeleri inceleme yetkisinin verilemeyeceği, bu yetkinin
anılan kişilere verilmesinin yasama ve yargı yetkisinin devri anlamına
geldiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 9., 11. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun’un “Bilgi ve belge istenmesi” başlıklı
18. maddesinde, Kurumun inceleme ve araştırma
konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu isteğin tebliğ
edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesinin zorunlu olduğu,
süresi içinde istenen bilgi ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın
vermeyenler hakkında Başdenetçi veya denetçinin başvurusu üzerine ilgili
merciin soruşturma açacağı, devlet sırrı veya ticari sır niteliğindeki
bilgi ve belgelerin, yetkili mercilerin en üst makam veya kurulunca
gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği ancak devlet sırrı
niteliğindeki bilgi ve belgelerin Başdenetçi veya görevlendireceği denetçi
tarafından yerinde incelenebileceği belirtilmiştir.
Dava dilekçesindeki
Anayasa’ya aykırılık iddiaları “devlet
sırrı” sayılan bilgi ve belgelere ulaşılması ile ilgilidir.
Yaptığı
inceleme ve araştırma neticesinde verdiği kararların herhangi bir hukuki bağlayıcılığı
bulunmayan Kurumun, başvurular hakkındaki incelemelerini daha sağlıklı
yapabilmesi ve doğru sonuca ulaşabilmesi için, maddenin (2) numaralı
fıkrasında belirtilen devlet sırrı veya ticari sır niteliğindeki bilgi ve
belgeler, Başdenetçi veya denetçiler tarafından sadece başvuruların hukuka
ve hakkaniyete uygun olarak sonuçlandırılması amacıyla karar vermeye yardımcı
olması için incelenebilecek olup, şeffaflığın sağlanması yolunda getirilen
düzenlemede Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Öte yandan,
dava
dilekçesinde devlet sırrı niteliğindeki belgelerin Cumhuriyet savcısı veya
milletvekillerince bile görülebilmesi mümkün değilken Başdenetçi veya
görevlendireceği denetçiye bu tür belgeleri inceleme yetkisinin
verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu belirtilmekte ise de Cumhuriyet
savcısı veya milletvekillerine tanınmayan bir yetkinin yaptığı görevin
niteliğinin farklılığı nedeniyle Başdenetçi veya denetçilere tanınması
düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı hale getirmez.
Açıklanan nedenlerle,
dava konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın,
Anayasa’nın 6., 7., 8., 9., 11. ve 36. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
K- Kanun’un 20. Maddesinin (1) ve (3) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, ülkemiz koşulları itibariyle başvuruların altı aylık sürede
bitirilemeyeceği, ilgili merciin tesis edeceği işlem hakkında Kuruma geri
bildirimde bulunmaması halinde ne yapılacağına ilişkin herhangi bir hükmün
bulunmadığı, iş yükü nedeniyle maddedeki sürelere uyulamayacağı ileri
sürülerek kuralların, Anayasa’nın 74. maddesine aykırı olduğu
belirtilmiştir.
Kanun’un “İnceleme ve araştırma” başlıklı 20.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Kurumun inceleme ve araştırmasını
başvuru tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandıracağı; (3)
numaralı fıkrasında ise ilgili merciin, Kurum’un önerileri
doğrultusunda tesis ettiği işlemi veya Kurum’un önerdiği çözümü
uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde bunun gerekçesini otuz gün
içinde Kurum’a bildireceği belirtilmiştir.
Kanun’un madde
gerekçesinde konuyla ilgili olarak, “Maddeyle,
kişilerin hak arama talebinin sağlıklı yürütülebilmesini ve kısa sürede
sonuçlandırılmasını sağlamak amacıyla; Kurumun, kendisine yapılan
başvuruları en geç altı ay içinde sonuçlandırması gerektiği; yapılan
inceleme ve araştırma sonucunun ve varsa önerilerinin Kurum tarafından
ilgili mercie ve başvurana bildirileceği, şayet ilgili merci bu öneriler
doğrultusunda yeni bir işlem tesis etmiş ise bu işlemi; önerilen çözümü
uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde ise bunun gerekçesini en geç
otuz gün içinde Kuruma bildirmesi gerektiği düzenlenmektedir.” denilmiştir.
Anayasa’nın 74. maddesine göre, “…Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu,
görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu
Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına
ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
Kurumun verdiği kararların niteliği de göz önünde
bulundurulduğunda, başvuruların kısa süre içinde sonuçlandırılması ve
uyuşmazlıkların sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi ve kamu yararı
amacıyla getirilen kurallarda Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Öte yandan, Kurumun yapısı, oluşumu, görev alanının
ve etkinliğinin sınırı, Başdenetçi ile denetçilere verilen yetkiler,
Kurum’un iç işleyişine ilişkin süreler gibi konular kanun koyucunun takdir
yetkisi kapsamındadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar
Anayasa’nın 74. maddesine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
L- Kanun’un 22. Maddesinin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, Kurum tarafından hazırlanarak Komisyona sunulacak rapora
Başdenetçinin görüş ve düşüncelerinin de eklenmesi gerektiği, Kurum’un
hazırladığı raporun Komisyon’da değiştirilerek TBMM’ye sunulabileceği gerekçesiyle
rapordan beklenen faydanın gerçekleşmeyeceği belirtilerek kuralın,
Anayasa’nın 74. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun’un 22. maddesinde, Kurum’un,
her takvim yılı sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir
rapor hazırlayarak Komisyon’a sunacağı,
Komisyon’un, bu raporu iki ay içinde görüşüp kendi kanaat ve
görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurul’a sunulmak üzere
TBMM Başkanlığına göndereceği, Komisyon’un raporunun Genel Kurul’da
ivedilikle görüşüleceği, Kurum’un yıllık raporunun ayrıca Resmi Gazete’de
yayımlanmak suretiyle kamuoyuna duyurulacağı ve Kurumun, açıklanmasında
fayda gördüğü hususları yıllık raporu beklemeksizin her zaman kamuoyuna
duyurabileceği belirtilmiştir.
Genel olarak; kamu denetçileri
çalışmalarını bir rapor halinde yasama organına sunmakta ve kamuoyuna açıklamalarda
bulunmaktadır. Böylece, Kurum’un tavsiye niteliğinde
olan kararlarına güç kazandırdığı görülmektedir.
Kamu Denetçiliği Kurumunca hazırlanan yıllık
raporun Karma Komisyona sunulması ve bu Komisyonca özetlenen Kurul
raporunun Genel Kurulda görüşülmesi, Kamu Denetçiliği Kurumu ile TBMM
arasındaki hukuksal ilişkiye dayanmaktadır.
Kurum tarafından hazırlanarak Komisyona sunulan
raporun doğal olarak denetçilerle birlikte Başdenetçinin de görüş ve
düşüncelerini yansıttığı açıktır. Ayrıca, Komisyon’a sunulan rapora
Komisyon tarafından kendi görüş ve kanaatleri eklenecek ve sunulan rapor
özetlenerek TBMM Başkanlığı’na gönderilecektir. Burada Kurum tarafından
sunulan raporun değiştirilmesi değil özetlenmesi söz konusudur. Kaldı ki,
Kurum tarafından hazırlanan rapor Kanun’un 22. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca Resmi Gazete’de de yayımlanacaktır.
Açıklanan nedenlerle dava
konusu kuralda Anayasa’nın 74. maddesine
aykırı bir yön bulunmamaktadır. İptal isteminin
reddi gerekir.
M- Kanun’un 24. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrası ile Geçici 1.
Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Genel
Sekreter haricindeki diğer personelin niteliğine ilişkin herhangi bir
belirleme yapılmadığı, Başdenetçiye atama yapma konusunda sınırsız yetki
tanındığı, kamu denetçiliği uzmanı unvanlı kadrolara atama yetkisinin
Başdenetçiye verilmesinin Kurumun kuruluş amacıyla bağdaşmadığı, kadroların
siyasi saiklerle doldurulacağı belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 74.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun’un “Personelin
atanması” başlıklı 24. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Kurum’un
diğer personelinin (Genel sekreter haricindeki personel) Başdenetçi
tarafından atanacağı kurala bağlanmış; geçici 1. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında ise Başdenetçi tarafından, bir defaya
mahsus olmak ve kamu denetçiliği uzmanı unvanlı serbest kadro adedinin
yüzde ellisini geçmemek üzere, 25. ve 26. maddelerdeki şartlar
aranmaksızın, doktora yapmış üniversite öğretim elemanları veya kamu kurum
ve kuruluşlarında görevli olup, mesleğe özel yarışma sınavı ile girilen ve
belirli süreli meslek içi eğitimden sonra özel bir yeterlik sınavı sonunda
atanmış olanlardan kamu denetçiliği uzmanı olarak atama yapılabileceği ve
kamu denetçiliği uzmanı olarak atanacakların mesleklerinde en az beş yıllık
deneyime sahip olmaları gerektiği belirtilmiştir.
Dava dilekçesinde, başdenetçiye
sınırsız yetki tanındığı ve Başdenetçiye verilen yetkinin Kurum’un kuruluş
amacıyla bağdaşmadığı ileri sürülmekte ise de, atanması öngörülen “diğer personel”in özellikleri
itibariyle 657 sayılı Kanun’a tabi olduğu, kamu denetçiliği uzmanı
kadrolarına atanacakların ise nitelik ve özelliklerinin geçici 1. maddenin
(4) numaralı fıkrasında belirtildiği görülmektedir. Bu nitelikleri
taşıyanların Başdenetçi tarafından atanmalarını engelleyen bir hüküm
bulunmadığı, Başdenetçiye verilen bu yetkinin sınırsız olmadığı, bu
tercihin yasa koyucunun takdir hakkı kapsamında kaldığı anlaşıldığından,
iptali istenilen kuralın Kanun’un 1. maddesinde yer verilen Kurum’un
amaçlarına ve Anayasa’nın 74. maddesine aykırı olduğu söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu
kurallar Anayasa’nın 74. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
14.6.2012
günlü, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun;
1- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f)
bendine,
2- 4., 5.
ve 6. maddelerine,
3- 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasına,
4- 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c)
bendine,
5- 11. maddesinin
(5) ve (6) numaralı fıkralarına,
6- 13. ve
15. maddelerine,
7- 17. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ilk
cümlesine,
8- 18.
maddesine,
9- 20. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarına,
10- 22.
maddesine,
11- 24. maddesinin (2) numaralı fıkrasına,
12- Geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 27.12.2012 günlü,
E.2012/96, K.2012/206 sayılı kararla
reddedildiğinden, bu maddelere, fıkralara, bentlere ve cümleye ilişkin
yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE, 27.12.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
14.6.2012
günlü, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun:
A- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f)
bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
B- 4.
maddesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 5.
maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının (ç) bendinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D- 6.
maddesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
G- 11. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkralarının
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
H- 13.
maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
I- 15.
maddesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
J- 17. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ilk
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
K- 18.
maddesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
L- 20. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarının Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
M- 22.
maddesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
N- 24. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
O- Geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasının
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
27.12.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
|
|
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
|
|
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
14.6.2012 günlü, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu’nun 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (ç) bendi ile Türk
Silâhlı Kuvvetlerinin sırf askeri nitelikteki faaliyetleri Kurum’un görev
alanı dışında tutulmuştur.
Anayasa’nın 10. maddesinde, “Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” denilmektedir.
Dava konusu 5. maddenin ikinci fıkrası ile yürütme
içinde yer alan Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı tasarrufların Kurum’un
denetimi dışında bırakılmasının, kaynağını Anayasa’nın 105. maddesinden
aldığı anlaşılmakta ise de Türk Silâhlı Kuvvetlerine tanınan ayrıcalığın
hangi hukuki nedene dayandığı saptanamamış, Yasa’nın gerekçesinde de bu
konuda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Cumhurbaşkanlığı dışında, yürütme
içinde yer alan kurum ve kuruluşların tümü denetim kapsamına alındığı
halde, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kapsam dışında tutulması imtiyaz oluşturduğundan
Anayasa’nın 10. maddesi ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca, nitelikleri Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devletinde idarenin, hukuka bağlılığı ve
denetlenebilirliği esas olduğundan, bazı eylem ve işlemlerinin yasalarla
belirlenmiş denetim türlerinin dışında bırakılması kabul edilemez.
Açıklanan nedenlerle Kural’ın, Anayasa’nın 2. ve
10. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY YAZISI
6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun 5.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında Kurumun görev alanı dışında kalan iş ve
işlemler belirtilmiş; bu kapsamda
fıkranın (ç) bendinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askeri nitelikteki
faaliyetleri de zikredilmek suretiyle Kurumun görev alanı dışına çıkartılmıştır.
Anayasa’nın 74. maddesinde dilekçe, bilgi edinme ve
kamu denetçisine başvurma hakkı düzenlenmiş olup, maddenin 5928 sayılı
kanunla eklenen dördüncü fıkrasında “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği
Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikayetleri inceler” denilmiş, son
fıkrasında Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda
yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir.
İptali istenen kural, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
“sırf askeri” faaliyetlerini Kamu Denetçiliği Kurumunun görev alanı dışına
çıkarmış ancak, “sırf askeri olmayan” faaliyetleri kapsam içinde bırakmış
görünmekte ise de:
İdarenin bir parçası olduğunda kuşku bulunmayan
silahlı kuvvetlerin hangi faaliyetlerinin sırf askeri, hangi faaliyetlerinin
ise karma veya sivil faaliyetler olduğunun belirlenmesinin idari işlemle
gerçekleşeceği, bu nedenle “sırf askerilik” niteliğinin her somut olayda
mevcudiyetinin yargı denetimine tabi olduğu gözetildiğinde, askeri
konularla ilgili bir sınırlama getirmeyen ve Kamu Denetçiliğine, bir bütün
olarak “idareyle ilgili şikayetleri
inceleme” görevi veren Anayasa’nın amacına aykırı olarak Kurumun görevini
sınırlayan kuralın iptali gerekeceği sonucuna varmak gerekir.
Öte yandan Anayasa’nın 117. maddesinde
Başkomutanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığından
ayrılmayacağı, milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt
savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar
Kurulu’nun sorumlu olacağı belirtilmiştir. Kamu Denetçisi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına bağlı ve Meclis tarafından seçilen bir denetçi
sıfatıyla görev yapacak olup, Anayasa tarafından açık bir şekilde kendisine
genel görev ve yetki verilmiştir. Bu yetkinin daraltılması sonucunu
doğuracak şekilde yasa kuralı konulması, yasa koyucunun takdir alanı
içerisinde değildir.
Bu nedenlerle kural Anayasa’nın 74. maddesine
aykırıdır.
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
6328 sayılı Kanun’un “Kurumun Görevleri” baslıklı
5. maddesinde kamu denetçiliği kurumunun görevi, “İdarenin işleyişi ile
ilgili şikâyet üzerine, İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve İdareye önerilerde
bulunmak” şeklinde ifade edilmiştir. Ancak; “Cumhurbaşkanının tek basına
yaptığı işlemler ile resen imzaladığı kararlar ve emirler, yasanın yetkisinin
kullanılmasına ilişkin işlemler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
kararlar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askeri nitelikteki
faaliyetleri” kurumun görev alanı dışında bırakılmıştır.
Maddenin tümünün iptali istenmekle beraber, sadece
“sırf askeri nitelikteki faaliyetleri” ibaresi yönünden iptali gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk görüşüne muhalif kalınmıştır. İlgili yasanın
görüşülmesi sırasında Anayasa Komisyonunun oluşturduğu Alt Komisyon, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin sırf askeri nitelikteki faaliyetlerinin hangi iş,
eylem ve işlemlerden oluştuğu konusunda Milli Savunma Bakanlığı ve
Genelkurmay Başkanlığı yetkililerinin görüşüne başvurmuştur. Bu yetkililer,
sırf askeri nitelikteki faaliyetlerden anlaşılması gerekenin; “askeriyenin
işleyişinden kaynaklanan, atış, manevra, tatbikat, eğitim, nöbet gibi
disiplini tesis etmede yararlanılan ve diğer idari kurumlarda benzerlerinin
olmadığı faaliyetler” olduğu tespitinde bulunmuştur. Bu husus Alt
Komisyonun 1.6.2012 tarihli ve Anayasa Komisyonunun 11.6.2012 tarihli
raporlarında yer almıştır.
Sırf askeri nitelikteki faaliyetlerin nelerden
oluştuğu konusunda net bir tanım yapılmamıştır ve herkes tarafından kabul
görecek bir tanımının yapılması da pek mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla
ortada bir belirsizlik bulunmaktadır. Ayrıca, “diğer idari kurumlarda
benzeri olmayan faaliyetler” görüşü de sırf askeri nitelikteki
faaliyetlerin tespitinde kullanılabilecek somut bir kıstas değildir. Her
idari birimin kendine has bir uzmanlık ve faaliyet alanının bulunması
denetim dışı tutulmalarının haklı bir gerekçesi olamaz.
Mevcut düzenleme sayesinde ortaya çıkabilecek her
türlü olumsuzluk ve hak ihlali sırf askeri nitelikteki faaliyetler olarak
kabul edildiğinde, İdarenin bir parçası olan TSK’nın bu tür faaliyetleri
kamu denetçiliği kurumunun denetiminden muaf tutulmuş olacaktır. Sırf
askeri nitelikteki bir faaliyet hem silahlı kuvvetler personeli, hem de
sivil şahıslar açısından ciddi bir hak ihlaline neden olabilir. İptali
istenen düzenleme ordunun sırf askeri nitelikteki faaliyetlerinin ciddi
insan hakları ihlallerine yol açabileceği durumların denetlenememesi
anlamına gelmektedir.
Yukarıda değindiğimiz askeri yetkililerin görüşünde
disiplin endişesi ön plana çıkmış gözükmektedir. Disiplini tesis etme adına
hakaret, fiziki şiddet, zor kullanma ve psikolojik baskı yapma gibi hak
ihlallerini sırf askeri faaliyet olarak görüp, Meclis adına yapılan bir
denetimin dışında tutmak insan hakları düşüncesinin günümüzde ulaştığı seviyeyle
uyuşmamaktadır.
Belirtilen gerekçelerle “sırf askeri nitelikteki
faaliyetler” ibaresinin Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti
ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle, çoğunluk görüşüne muhalefet
edilmiştir.
|