Anayasa
Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/75
Karar Sayısı : 2011/150
Karar Günü : 3.11.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN
: Danıştay Altıncı Daire
İTİRAZIN KONUSU : 29.6.2001 günlü, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasına 30.6.2004 günlü, 5205 sayılı Kanun’un
1. maddesiyle eklenen “… ile tek
parselde, bodrum katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar…”
ibaresinin Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 56. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğün durdurulması istemidir.
I- OLAY
Yapı denetim kuruluşunda proje ve
uygulama denetçisi olarak görev yapan davacının 4708 sayılı Kanun’un 2.
maddesinin (c) ve (g) hükümlerine aykırı olarak denetim görevi ve
sorumluluğunu yerine getirmediği neden gösterilerek, aynı Kanun’un 8. maddesi
gereğince denetim faaliyetinin 6 ay süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin
iptali istemiyle İdare Mahkemesi’nde açtığı davanın reddi yolundaki kararın
temyiz incelemesinde, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Danıştay Altıncı Daire iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir:
“(…) Yapı Denetim
Hizmetleri Limited Şirketinde proje ve uygulama
denetçisi olarak görev yapan (…) vekili Av.(…) tarafından, Ankara, Akyurt
İlçesi, 20 ada, 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinde projesine ve mevzuata
aykırı inşaat yapıldığından bahisle, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun Uyarınca denetim faaliyetinin 6 ay süreyle durdurulmasına ilişkin
işlemin iptali istemiyle Bayındırlık ve İskan
Bakanlığına karşı açılan davanın reddi yolundaki Ankara 5. İdare
Mahkemesinin 06.06.2007 günlü E:2006/1118, K:2007/1052 sayılı kararının
temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi.
4708
sayılı Yasa’nın “Amaç, Kapsam ve Tanımlar” başlıklı 1. maddesinin,
denetimin kapsamını belirleyen 2. fıkrası; “Bu Kanun; 3194 sayılı İmar
Kanununun 26 ncı maddesinde belirtilen kamuya ait
yapı ve tesisler ile 27 nci maddesinde belirtilen
ruhsata tabi olmayan yapılar hariç, belediye ve mücavir alan sınırları
içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak yapıların denetimini kapsar.”
şeklinde iken, 06.07.2004 günlü, 25514 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
5205 sayılı Kanunla, 4708 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin 2. fıkrasına “ruhsata tabi olmayan
yapılar” ibaresinden sonra
“ile tek parselde, bodrum katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar” ibaresi eklenmiş ve söz konusu maddenin 2. fıkrası;
“Bu Kanun; 3194 sayılı İmar Kanununun 26 ncı
maddesinde belirtilen kamuya ait yapı ve tesisler ile 27 nci maddesinde belirtilen ruhsata tabi olmayan yapılar
ile tek parselde, bodrum katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen müstakil
yapılar hariç, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak yapıların denetimini kapsar.” olarak değiştirilmiştir.
Uyuşmazlık
konusu olayda, Ankara ili, Akyurt ilçesi, 20 ada, 9 parsel sayılı taşınmaz
üzerinde bulunan inşaatta davalı idarece yapılan incelemede; söz konusu
taşınmaz için 28.05.2004 günlü, 33/1055 sayılı yapı ruhsatı (2 katlı, 174
m2’lik yapı için) alınarak inşaata başlanıldığı, onaylı projesinde mevcut
olmayan ilaveler yapıldığının tespit edilmesi üzerine, anılan yapının
denetimini üstlenen yapı denetim şirketinde proje ve uygulama denetçisi
olarak görev yapan davacının denetim sorumluluğunu yerine getirmediği, söz
konusu yapıdaki aykırılıkları yasada öngörülen süre içerisinde ilgili
idareye bildirmediği gerekçesiyle denetim faaliyetinin durdurulmasına karar
verildiği, anılan işlemin iptali istemiyle açılan davada, davacı
tarafından, 5205 sayılı Yasanın 1. maddesiyle 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun’un kapsamını belirleyen 1. maddenin 2. fıkrasında değişiklik
yapıldığı ve davacının denetimini üstlendiği yapının da bu maddeyle denetim
dışı bırakılan yapılardan olduğu ileri sürüldüğü bu sebeple uyuşmazlığın çözümlenmesi
bakımından “ile tek parselde, bodrum katı dışında en çok iki
katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen
müstakil yapılar”
ibaresinin görülmekte olan davada uygulanacak kural niteliği
taşıdığı ve Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varılarak 2949 sayılı Yasanın
28. maddesi uyarınca inceleme ve değerlendirme yapıldı.
4708 sayılı Yasa’nın “Amaç, Kapsam ve Tanımlar”
başlıklı 1. maddesinin 1.
fıkrasında; Kanun’un amacı, can
ve mal güvenliğini teminen, imar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına,
standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini
sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemek olarak
tanımlanmış, değişik 2. fıkrasında
ise; bu yasa uyarınca denetim yapılacak yapıların kapsamı
belirlenmiş ve ruhsata tabi olan yapılardan tek parsel üzerinde yapılan ve
toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen bodrum+ 2 katlı (en çok iki katlı)
müstakil yapılara istisna getirilerek denetim kapsamı dışında bırakılmıştır.
T.C.
Anayasasının Devletin Temel Amaç ve Görevleri başlıklı 5. maddesinde:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü,
ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya,
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.” hükmü,
Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması başlıklı
56. maddesinde: “Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir...” hükmü yer almaktadır.
Anayasa’nın 5. ve 56.
maddesiyle Devlete verilen görevlerin yaşama geçirilmesinin imar ve afete
ilişkin mevzuatla getirilen düzenlemelerle de sağlanacağında kuşku
bulunmamaktadır.
Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2. maddesinde: Türkiye Cumhuriyetinin, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve
Anayasa’nın bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Öte yandan, Kanun Önünde Eşitlik
başlıklı 10. maddesinde: “ Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadır.” hükmü yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesi
kararlarında da belirtildiği üzere, Anayasa’nın 10. maddesine göre
yasaların uygulanmasında ayrım gözetilmeyecek ve eşitsizliğe yol
açılmayacaktır.
Maddede düzenlenen
“Eşitlik” ilkesiyle, birbirlerinin aynı durumda olanlara aynı kuralların
uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması
engellenmektedir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara
bağlı olacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi
kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Yine Anayasa Mahkemesi’nin
çeşitli kararlarında eşitlik ilkesi, aynı durumda bulunanlar için haklarda
ve ödevlerde, yasalarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda,
fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını gerektiren eşit davranma ve
ayrım yapmama ilkesi olarak yorumlanmıştır.
4708 sayılı Yasa’nın
gerekçesinde; Ülkemizin yeryüzünün en aktif deprem
kuşaklarından birisinin içerisinde bulunduğu bölgede yer aldığı ve
topraklarının %96’sının farklı oranlarda deprem tehlikesi riski taşıdığı,
nüfusunun %98’sinin bu bölgelerde yaşadığı, uzun yıllardır
yürürlükte olan imar ve afetler mevzuatındaki çeşitli hükümlere rağmen
uygulamada etkili bir yapı denetiminin sağlanamadığının açık bir gerçek
olduğu, ülkemizde son 20 yıl içerisinde meydana gelen depremlerden sonra bu
durumun olumsuz sonuçları açıklıkla görülmüş olmasına karşın, bugüne kadar
yapı denetimi konusunda olumlu bir gelişme sağlanamadığı, aksine hızlı
nüfus artışı ve göçler, denetimsiz şehirleşme ve sanayileşme, yoğun kaçak
yapılaşma ve sık sık başvurulan imar afları
ülkemizdeki deprem ve diğer afet risklerini her geçen gün daha da
artırdığı, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde yaşanan depremler
sonrasında meydana gelen can ve mal kayıpları, denetimsiz yerleşme ve
yapılaşmaların yol açabilecekleri zararları bütün açıklığı ile yeniden
gözler önüne serdiği, yapılan araştırmalarda, proje denetimi aşamasında
dahi projelerin %91’inde tasarım, hesap ve çizim hataları olduğu,
uygulamanın ise hiç denetlenmediği ve şantiyelerin %90’ında yönetmelik ve
standartlara aykırı beton döküldüğü ve beton mukavemet değerlerinin
projesinde öngörülenden ortalama olarak %40 daha az olduğu tespit edildiği,
bu araştırmalar ve yaşanan son depremler, 3194 sayılı Kanunda yapım
işlerinde rol alan
teknik uygulama sorumlusunun (fenni mesul); yapı projelerini
ve uygulamalarını denetlemekle sorumlu olan belediyeler ve valiliklerin;
uygulamayı hiç denetleyemediklerini bütün çıplaklığı ile ortaya koyduğu, bu
eksikliği gidermek amacıyla, sağlam yapılar yaparak muhtemel afetlerde can
ve mal güvenliğini sağlamak, yapıların; imar planına, fen, sanat ve sağlık
kurallarına ve standartlara uygun, kaliteli yapılması için denetimine
ilişkin usul ve esasları düzenlemek üzere bu Kanun Tasarısı hazırlandığı
hususlarına yer verilmiştir.
Anayasa’nın 56. maddesinde
belirtildiği gibi herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Bu kapsamda, 3194 sayılı İmar Kanunu, yerleşme yerleri ile bu
yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiş, belediye ve mücavir alan
sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde inşa edilecek resmi ve özel
bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabi kılınmıştır. Yine
aynı Kanun’da “yapı” karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi,
yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini
içine alan sabit ve müteharrik tesisler olarak tanımlanmış ve 21. maddede;
bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26. maddede belirtilen “kamu
kurum ve kuruluşlarınca yapılacak yapılar” dışında yapı ruhsatı alınmasının,
fen ve sağlık kurallarına uygun olarak yapılmasının mecburi olduğu hükme
bağlanmıştır. Bu itibarla, imar mevzuatına göre yapı ruhsatı
alınması gerekli olan ve kamuya ait olmayan tüm yapıların farklılık
gözetilmeden can ve mal güvenliğini teminen
yüksek standartlarda yapılması ve bunun da denetiminin sağlanması gerekmektedir.
4708
sayılı Yasa’nın 1. maddesinin 2. fıkrasına “ruhsata tabi olmayan yapılar” ibaresinden sonra eklenen “ile tek parselde, bodrum katı
dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz
metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar” ibaresi
ile bazı yapıların denetim kapsamı dışında
bırakılması suretiyle imar mevzuatı bakımından diğer gerçek ve tüzel
kişilerden farkı bulunmayan kişi ve/veya kişilere ait yapılara ilişkin
olarak, aynı hukuksal durumdaki diğer kişilere tanınmayan bir biçimde
ayrıcalık getirildiği gibi bu yapıların malikleri ile diğer yapı malikleri
arasında 4708 sayılı Kanun uyarınca uygulanacak işlemler açısından ayrım
yapılmakta ve aynı hukuksal duruma farklı kurallar uygulanmasına yol açan,
kişiler arasında hak ve ödev ile yükümlülük ve sorumluluktaki bu
eşitsizliğin sebebi ortaya konulamamaktadır. Bu nedenle Anayasa’nın
10 uncu maddesinde açıklanan eşitlik ilkesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle,
06.07.2004 günlü, 25514 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5205 sayılı
Kanunla, 4708 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 2. fıkrasına “ruhsata tabi
olmayan yapılar” ibaresinden
sonra eklenen “ile tek parselde, bodrum katı dışında en çok
iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen
müstakil yapılar” ibaresinin
Anayasanın 2’nci 5’nci, 10’uncu ve 56’ncı maddelerine aykırı
olduğu kanısına varılması nedeniyle, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 28. maddesi gereğince, İtiraz Yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurulmasına, Anayasa
Mahkemesince verilecek olan kararın gecikmesi
halinde hem yargısal hem de kişisel bazda
giderilmesi güç veya olanaksız zararlar doğabileceği göz önünde
bulundurularak esas hakkında karar verilinceye kadar itiraz konusu kuralın yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmesinin istenilmesine, dosyada
bulunan konuyla ilgili belgelerin onaylı birer örneğinin Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı’na gönderilmesine, uyuşmazlığın esasının Anayasa Mahkemesince bu
konuda verilecek karardan sonra incelenmesine 10.02.2010 gününde
oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
29.6.2001 günlü, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun’un 1. maddesinin 30.6.2004 günlü, 5205 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
eklenen itiraz konusu kuralı da içeren ikinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun; 3194 sayılı İmar
Kanun’unun 26 ncı maddesinde belirtilen kamuya
ait yapı ve tesisler ile 27 nci maddesinde
belirtilen ruhsata tâbi olmayan yapılar ile tek parselde, bodrum katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar hariç,
belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde
yapılacak yapıların denetimini kapsar”.
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa
Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 56. maddelerine dayanılmış, 57. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN,
Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra
Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM,
Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın katılımlarıyla yapılan
ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler
yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin
incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına,
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO,
Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın,
gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
3- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme
aşamasında karara bağlanmasına, OYBİRLİĞİYLE,
7.12.2010 gününde karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri,
işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan ve ilgili
görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anlam ve Kapsam
4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, can ve
mal güvenliğini teminen, imar plânına, fen, sanat
ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için
proje ve yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve
esasları düzenlemek amacıyla getirilmiştir. Kanun’la, yapıların denetimi
konusunda yeni ve özel bir düzenlemeye gidilmiş; denetim, Devletin denetim
yetkisi saklı kalmak kaydıyla, yapı denetim kuruluşu adı verilen özel hukuk
tüzel kişilerine verilmiştir.
4708 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde,
Türkiye’nin aktif deprem kuşağında bulunduğu, imar ve afet mevzuatındaki
çeşitli hükümlere rağmen uygulamada etkili bir yapı denetiminin
sağlanamadığı; hızlı nüfus artışı ve göçlerin, denetimsiz şehirleşme ve
sanayileşmenin, yoğun kaçak yapılaşmanın ve sık sık
başvurulan imar aflarının deprem ve diğer afet risklerini her geçen gün
daha da arttırdığı, yerleşme ve yapılaşmalara 3194 sayılı İmar Kanunu ve
ilgili yönetmelik hükümleri ile getirilen denetim esaslarına ilgili
idarelerce uyulmadığının tespit edildiği, bu nedenlerle ülkemizdeki yapı
denetim sistemi ve yapım aşamasında görev alan fenni mesullerin sorumluluklarını
yeniden düzenlemek ve kâğıt üzerinde denetlenmiş gibi görülen, ancak hemen hemen hiç denetlenmeyen yapıların teknik uygulama
sorumlusu fenni mesullere verilecek cezalar ile ilgili yeni bir yasal
düzenleme getirmek zorunluluğu doğduğu belirtilmiştir.
Yapı denetim kuruluşları, yapının inşa edileceği
arsa veya arazinin zemin ve temel raporları ile uygulama projelerini ilgili
mevzuata göre incelemek, proje müelliflerince hazırlanarak doğrudan
kendilerine teslim edilen uygulama projesi ve hesaplarını kontrol ederek
ilgili idareye uygunluk görüşünü bildirmek; yapının, ruhsat ve ekleri ile
mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlemek, ruhsat ve eklerine aykırı
uygulama yapılması halinde durumu ilgili idareye bildirmek, yapım işlerinde
kullanılan malzemeler ile imalatın proje, teknik şartname ve standartlara
uygunluğunu kontrol etmek, malzemeler ve imalatla ilgili deneyleri
yaptırmak ve yapıda kullanılan malzeme ve imalatın teknik şartname ve
standartlara aykırı olduklarını belirledikleri takdirde, durumu ilgili
idareye bildirmek ve yapının ruhsat eki projelerine uygun olarak kısmen
veya tamamen bitirildiğine dair ilgili idareye rapor vermekle
görevlendirilmiş ve ortaya çıkan yapı hasarından dolayı yapı sahibi ile
kusurları oranında sorumlu tutulmuştur. Kamu güvenliği ve kamu yararı amacıyla
yapılan bu düzenleme ile yapı denetim kuruluşlarına mahalli nitelikteki
müşterek ihtiyaçların karşılanması için teknik destek görevi verilmiştir.
Yapı denetimi hakkında 4708 sayılı Kanun yürürlüğe
girdiğinde, İmar Kanun’unun 26. maddesinde belirtilen kamuya ait yapı ve
tesisler ile İmar Kanun’unun 27. maddesinde belirtilen ruhsata tabi olmayan
yapılar, imar mevzuatındaki düzenlemeye paralel olarak denetim kapsamı
dışında bırakılmıştır. 30.6.2004 günlü, 5205 sayılı Kanun’la “tek parselde
bodrum katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz
metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar” denetim kapsamı dışına
çıkarılmıştır.
6.4.2011 günlü, 6223 sayılı Kanun’un verdiği
yetkiye dayanılarak 648 sayılı KHK ile kapsam dışılık genişletilmekle
birlikte itiraz konusu kural, 5205 sayılı Kanun’la “tek parselde bodrum
katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz
metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar”ın, Yapı
Denetimi Hakkında Kanun ve bu Kanun’un uygulanmasını sağlamak üzere
çıkarılan yönetmeliklerde öngörülen usul ve esaslara uyulma zorunluluğunun
ortadan kaldırılması suretiyle yapı denetimi kapsamı dışına çıkarılmasına
ilişkindir.
İtiraz konusu kural, inşaat sektörünün önünün
açılarak beraberinde birçok sektörün de canlanması ve ekonominin hareketlenmesi,
dar gelirli vatandaşların konut ihtiyaçlarını karşılamalarına kolaylık
getirilmesi, kapsamdaki yapıların Kanuna tabi diğer yapılara nazaran
taşıdığı riskin daha az olması, maliyet yüksekliği nedeniyle kaçak yapılaşmanın
önlenmesi, ülkemizde henüz etkili bir yapı denetim sistemi kurulamaması,
4708 sayılı Kanun’un uygulanmasında aksaklıklarla karşılaşılması
gerekçelerine dayandırılmıştır.
Yapı, İmar Kanunu’nun 5. maddesinde,
“karada ve suda, daimi veya muvakkat,
resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik
ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesislerdir” şeklinde
tanımlanmış, itiraz konusu kuralın yer
aldığı 4708 sayılı Kanun’da ayrıca tanım
yapılmayarak, “yapı” kavramı geniş
tutulmuştur.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun,
Anayasa’nın 56. maddesi kapsamında herkesin, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olması için yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki
yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü
sağlamak amacıyla düzenlendiği, yapıların fen ve sağlık kurallarına uygun
olarak yapılmasının zorunlu olduğu, bu itibarla, imar mevzuatına göre yapı
ruhsatı alınması gerekli olan ve kamuya ait olmayan tüm yapıların farklılık
gözetilmeden can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla yüksek standartlarda
yapılması ve bunun da denetiminin sağlanması gerektiği, 4708 sayılı
Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında, tek parselde, bodrum katı dışında
en çok iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen
müstakil yapıların denetim kapsamı dışında bırakılması suretiyle imar
mevzuatı bakımından diğer gerçek ve tüzel kişilerden farkı bulunmayan kişi
ve/veya kişilere ait yapılara ilişkin olarak, aynı hukuksal durumdaki diğer
kişilere tanınmayan bir biçimde ayrıcalık getirildiği gibi bu yapıların
malikleri ile diğer yapı malikleri arasında 4708 sayılı Kanun uyarınca
uygulanacak işlemler açısından ayrım yapıldığı bu nedenlerle, itiraz konusu
kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 56.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle
iptali istenen kural Anayasa’nın 57. maddesi yönünden de incelenmiştir.
29.6.2001 günlü, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasına 30.6.2004 günlü, 5205 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle eklenen itiraz konusu kural, tek parselde bodrum
katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz
metrekareyi geçmeyen müstakil yapıların yapı denetimi kapsamının dışına
çıkarılmasını öngörmektedir.
Anayasa’nın 2.
maddesinde hukuk devleti tanımlanmakta, 5. maddesinde, “Devletin temel
amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”
denilmektedir.
Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve
çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinde, “Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir” hükmü yer almakta, 57. maddesinde de, devletin, şehirlerin
özellikleri ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut
ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alacağı belirtilmektedir.
Devlete Anayasa’yla verilen bu
görevlerin yaşama geçirilmesi bakımından, imar mevzuatıyla getirilen düzenlemelerin
bütünlüğü büyük önem taşımaktadır. Anayasa’nın 5.,
56. ve 57. maddeleri ile Devlete verilen görevlerin hukuksal düzenlemelerle yaşama geçirileceğinde
kuşku bulunmamaktadır. Bu görevlerin hukuk içinde
yerine getirilmesi, belli bir plan ve program çerçevesinde gözetim ve
denetim ile gerçekleşebilir. Anayasa’da yer alan “sağlıklı ve dengeli
çevre” kavramına, doğal güzelliklerin korunduğu, kentleşme ve
sanayileşmenin getirdiği hava ve su kirlenmesinin önlendiği bir çevre
kadar, belli bir plan ve programa göre düzenlenmiş yerleşme ve güvenli
yapılaşmanın da gireceği kuşkusuzdur.
Yapıların güvenliğinin gerçekleşmesinde kamu yararı
bulunmaktadır. Bu nedenle yapıların, gerek tasarım, gerek imalat aşamasında
bireylerin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla denetlenmeleri
gerekmektedir. Bu suretle, yapı sahipleri, yapının ruhsat ve eklerine, fen,
sanat ve sağlık kurallarına aykırı, eksik, hatalı ve kusurlu yapılmış
olmasından dolayı korunurken, denetimi yapan yapı denetim kuruluşlarının da
sorumlulukları belirlenmiş olmaktadır.
Yapı denetiminin özü, deprem, heyelan,
toprak kayması, çığ düşmesi, sel gibi doğal afetlerden kaynaklanan yapı
hasarlarının önlenmesi ve en aza indirilmesiyle birlikte, yapının
varlığının, insan sağlığını ve yaşamını güvence altına alacak şekilde
sürdürülmesi ve toplum düzeninin sağlanmasıdır. İnsanların, barınarak,
üreterek, çalışarak ya da sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunarak
yaşamlarının önemli bir bölümünü içinde geçirdikleri yapılarda can ve mal
güvenliklerine ilişkin endişe duymadan yaşayabilmeleri, yapıların, doğru projelendirilmesi ve imal
edilmesiyle, etkili bir yapı denetiminin sağlanmasına bağlıdır.
İtiraz konusu kuralda olduğu gibi kimi yapıların,
denetim kapsamı dışına çıkarılması, ayrım yapılarak büyük yapılar
korunurken, küçük yapıların korunmaması, insanın maddi ve manevi yaşamı
yönünden olduğu gibi, kamu yararı, kamu güvenliği ve düzeni yönlerinden de savunulamaz.
İnsanın maddi ve manevi yaşamı güvence altına alınmadan toplumun maddi ve
manevi yaşamının güvence altına alınması olanaklı değildir.
Türkiye’de yapı denetimi konusunda olumlu bir
gelişme sağlanamadığı, aksine hızlı nüfus artışı ve göçlerin, denetimsiz
şehirleşme ve sanayileşmenin, yoğun kaçak yapılaşmanın ülkedeki deprem ve
diğer afet risklerini her geçen gün daha da arttırdığı göz önünde
bulundurulduğunda, kimi yapıların sırf ekonomik gerekçelerle denetim dışına
çıkarılması kabul edilemez. Yasa koyucunun, Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un
getiriliş amacına uygun olarak gerekli önlemleri alacak düzenlemeleri
yapmak yerine, ekonomik durum ve maliyet gibi nedenlerle birçok yapıyı
denetim dışı bırakması, Anayasa ile bağdaşmaz. Yapı üretiminde büyüklüğüne
bakılmaksızın, sürecin başından sonuna kadar denetim yapılması Anayasa’nın
Devlet’e verdiği görevdir.
“İnşaat sektörünün önünün açılması”, “dar gelirli
vatandaşların konut ihtiyaçlarını karşılamalarına kolaylık getirilmesi”,
“halkın konut ihtiyacının karşılanması bakımından yapı maliyetinden yapı
denetim kuruluşlarına ayrılan kısımdan tasarruf edilmesinin sağlanması”
gibi gerekçelerle 200 metrekareyi geçmeyen yapılar için getirilen ayrıcalığın
kamu düzeni, kamu güvenliği gibi gerekçelerle getirilmiş olan yapı denetimi
zorunluluğundan ayrılmayı gerektirecek haklı bir nedene dayandığı da ileri
sürülemez.
Devletin, Anayasa’nın 56. ve 57. maddelerinde
öngörülen görevlerini yerine getirebilmesi ancak, belli bir plan ve program
çerçevesinde sürekli gözetim ve denetim ile gerçekleşebilir. Gerek sağlıklı
ve dengeli bir çevre yaratılması ve gerek konut ve diğer yapı ihtiyacının
bir plan çerçevesinde karşılanabilmesi; öncelikle büyüklüğü ya da küçüklüğüne
bakılmaksızın, yapıların uyulması zorunlu standart kural ve yöntemlere,
plan ve imar bütünlüğüne ve mevzuatına uygunluğunun denetlenmesini
gerektirir. Yapı maliyetinin düşürülmesi, insanın maddi ve manevi
yaşamının, toplum güvenliğinin ve sağlığının önüne geçirilemez.
Öte yandan, güvenli, sağlıklı ve
yaşanabilir yapılarda yaşam sürdürme yönünden, toplumda yaşayan herkesin
aynı durumda oldukları, bu yönüyle bireyler arasında bir ayrım yapılmaması
gerektiği, maddi ve manevi yaşamın sürdürülmesinde bireyler arasında bir
ayrım yapılamayacağı göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kural kapsamındaki
yapıların denetim dışına çıkarılması eşitlik ilkesini de ihlal edici
niteliktedir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural
Anayasa’nın 2., 5., 10., 56. ve 57. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
VI-
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
29.6.2001 günlü, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasına, 30.6.2004 günlü, 5205 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle eklenen “… ile tek parselde, bodrum katı dışında en çok iki katlı
ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen müstakil
yapılar …” ibaresi, 3.11.2011 günlü, E.2010/75, K.2011/150 sayılı
kararla iptal edildiğinden, bu ibarenin, uygulanmasından doğacak sonradan
giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal
kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı
güne kadar YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA, 3.11.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
VII- SONUÇ
29.6.2001 günlü, 4708 sayılı Yapı
Denetimi Hakkında Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasına, 30.6.2004 günlü,
5205 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklenen “… ile
tek parselde, bodrum katı dışında en çok iki katlı ve toplam ikiyüz metrekareyi geçmeyen müstakil yapılar …”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 3.11.2011 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
|