Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2010/1
Karar Sayısı: 2011/149
Karar Günü: 3.11.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER :
1- Zile Asliye
Ceza Mahkemesi (Esas:
2010/1)
2- Aliağa Asliye Ceza Mahkemesi (Esas: 2010/36)
İTİRAZLARIN KONUSU : 4.12.2004 günlü, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
1- 231. maddesine,
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 23. maddesiyle eklenen (12) numaralı
fıkrasının,
2- 325. maddesinin,
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 27. maddesiyle değiştirilen (2)
numaralı fıkrasının,
Anayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararına karşı sadece itiraz
kanun yolunun öngörülmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararında yargılama
giderlerinin sanığa yüklenmesi hakkında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için itiraz yoluna
başvurmuştur.
II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ
A) E.2010/1 Sayılı İtiraz Başvurusunun
Gerekçe Bölümü Şöyledir:
“CMK’nun
231. maddesinin 5-14. fıkralarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı düzenlenmiş olup; bu hükümlere göre sanığa verilen ceza 2 yıl veya
daha az süreli hapis veya para cezası ise sanığın daha önce kasıtlı bir
suçtan mahkum olmamış olması, mahkemece sanığın kişiliği ve davranışları
dikkate alınarak yeniden suç işlemeyeceği, yönünde olumlu kanaate varılmış
olması ve mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade veya eski hale
getirme şeklinde giderilmesi şartlarının gerçekleşmesi halinde hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilecek olup bu halde 5 yıllık
denetim süresi belirlenerek bu karar verilecek bu süre içinde sanığa belli
bir eğitim programına devam etmek, belli bir meslek veya sanat sahibi
olması halinde gözetim altında çalıştırılma, belli yerlere gitmekten
yasaklanma veya devam etme şeklinde bir tedbire de ek olarak karar
verilebilecek; bu beş yıllık denetim süresi içinde belirlenmişse denetimli
serbestlik tedbirlerine uymak ve kasıtlı bir suç işlememek halinde davanın
düşmesine karar verilecek aksi halde mahkemece açıklanması geri bırakılan
hüküm açıklanacak; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi
halinde verilen hapis cezası ertelenemeyecek ve para cezası gibi seçenek
yaptırımına çevrilemeyecek ancak açıklanması geri bırakılan hüküm
açıklanırken sanığın durumu değerlendirilerek ceza yarısına kadar
indirilmesine veya bir kısmının infaz edilmemesine veya koşulların
gerçekleşmesi halinde hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek
yaptırımına çevrilmesine karar verilerek hüküm açıklanabilecektir.
Halen Ceza Mahkemelerince verilen kararların
temyizinde 1412 sayılı CMUK’un 305-326. maddeleri tatbik edilmekte olup, bu
hükümlerden 305. madde kapsamı dışında kalan kararlar cezanın tür ve
mahiyetine göre re’sen veya başvuru üzerine temyiz incelemesine tabi iken,
mahkumiyet hükmü verilen kararlar için 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin
12. fıkrasında bu kararlara karşı itiraz yolunun açık olduğuna hükmedilerek
temyiz yolu kapatılmıştır. Bir an için bu düzenlemenin hükmün açıklamasının
geri bırakılması kararına temyiz yolunu kapattığı mahkumiyeti belirleyen
karara karşı temyiz yolunun hala açık olduğu ileri sürülebilir ise de,
kanun metni karşısında bu düşünceyi savunmak güç olduğu gibi uygulamada da
Yargıtay kararları ve mahkemeler uygulamasında bu düzenlemenin karara karşı
temyiz incelemesi yolunu kapattığı kabul edilmektedir. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edildiğinde de itiraz
mercii sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının oluşup
oluşmadığı yönünden inceleme yapmakta, mahkumiyet kararının yerindeliğine
ilişkin bir belirleme ve karar vermemektedir. CMK’nun 231. maddesinin 5.
fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararın kurulan hükmün
sanık açısından bir hukuki sonuç doğurmayacağı açıklanmış ise de, müsadere,
yargılama gideri gibi konularda verilen kararlar kesin bir hükmün hukuki
sonuçlarını doğurmakta, bu yönlerden itiraz sırasında değerlendirme
yapılamadığı veya yapılmadığı temyiz yolunun ise kapalı olması sebebi ile
adeta kesin olarak verilen bir karar gibi işlem yapılmaktadır. Yargılama
giderlerine ilişkin olarak CMK’nun 325. maddesinin 2. fıkrasında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması halinde tüm giderlerin sanığa yükletileceği
açıkça öngörülmüştür. Bu hükme dayanarak hakkında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilen sanığa vekalet ücreti de yükletilmektedir.
Anayasamızın devletin temel niteliklerini
belirleyen 2. maddesinde devletimizin insan haklarına saygılı bir hukuk
devleti olduğu açıklanmaktadır. Devletimiz insan haklarına riayet etmek
konusunda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine de taraf olmuştur. Taraf olunan
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesindeki haklara uygun düzenlemeler yapmak hem
bu sözleşmeye taraf olmanın bir gereği, hem de Anayasamızın 2. maddesinin
bir gereğidir. Bir karara karşı temyiz kapalı olması ancak temyize tabi
olup da kesinleşen kararlar gibi sonuçlar doğurması İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesince kabul edilen adil yargılanma hakkını teminat altına alan
düzenlemelerine de aykırı sayılmalıdır. Bu gibi sebeplerle CMK’nun 231.
maddesinin 11. fıkrasının ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının sanık açısından bir hukuki sonuç doğurmayacağı CMK’nun 231.
maddesinin 5. fıkrasında açıklanmasına rağmen, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması halinde tüm giderlerin sanığa yükletileceğine ilişkin CMK’nun
325/2. fıkrasını Anayasamızın devletin niteliklerini açıklayan 2. maddesine
aykırı olduğunu düşünmekteyiz.
Ayrıca CMK’nun 325/11. maddesi, tekerrüre esas
sabıkası olduğu için hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilemeyen ve hakkında verilen karara karşı temyiz hakkı verilen sanıklar
ile, sabıkası olmadığı için hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması
verilen ama temyiz hakkı tanınmayan sanıklar arasında eşitsizlik
yaratmaktadır. Bir eşitsizlik olacak ise bunun sabıkası olamayan kişiler
lehine olması gerekli iken tersi sözkonusudur. Bu sebeple CMK’nun 325.
maddesi Anayasamızın kanun önünde eşitlik konulu 10. maddesine de
aykırıdır.
Dosyamızda sanık sabıkasız olup, sanığın
mahkumiyetine ilişkin mahkememizce verilen 2006/365 esas, 2006/649 karar
sayılı karar temyiz mahkemesince, karardan sonra 08.08.2008 tarihinde
yürürlüğe giren 5278 sayılı Kanun ile değişik CMK’nun 231. maddesi
gereğince sanık hakkında hükmün açıklanmasının gerekip gerekmediğinin
değerlendirilmesi amacı ile bozulmuş, mahkememizce bu bozma ilamına uyulmuş
ve 31.12.2009 tarihli celsede C. Savcısı sanık hakkında mahkumiyet kararı
verilip sanığın sabıkasız geçmişi, sanığın şikayetçi kurum zararını ödemiş
olması sebebi ile hakkında CMK’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilmesini talep etmiştir. Bu sebeple CMK’nun 231.
maddesinin 11. fıkrası ile 325. maddesinin 2. fıkrası mahkememizce sanık
hakkında tatbiki gerekebilecek hükümlerdir.
Özet olarak açıkladığımız düşüncemiz dikkate
alınarak Anayasamızın 152. maddesi gereğince
inceleme yapılarak 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 11.
fıkrası ile 325. maddesinin 2. fıkrasının iptaline karar verilmesini talep
ederiz.”
B) E.2010/36 Sayılı İtiraz Başvurusunun
Gerekçe Bölümü Şöyledir:
“1- Ceza Muhakemesi Kanununun
325/2. maddesinin Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı:
Anayasamızın 2. maddesi, “Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, sosyal bir
hukuk Devletidir” şeklindedir
Görüldüğü üzere; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk
devleti olduğu maddede belirtilmektedir.
Hukuk devleti “insan haklarına saygılı ve bu
hakları koruyucu âdil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle
kendini yükümlü sayan, hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uygun davranan,
bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet olarak”
tanımlanabilir.
Bu tanıma göre; henüz hakkındaki mahkumiyet
hükmü kesinleşmeyen sanığın mahkumiyet hükmünün sonucu olan yargılama
giderlerinden sorumlu tutulmasının evrensel hukuk anlayışına ve kurallarına
uygun düşmeyeceği açıktır.
Öte yandan; hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararına karşı her ne kadar itiraz yolu açık ise de; yapılacak
denetimin şekli bir denetim olacağı açıklandığından inceleme mercinin isnat
olunan eylemin sübut bulup bulmadığı yönünde bir değerlendirme yapmayacak
oluşu ve yargılama giderlerine ilişkin de yapılacak başvuruyu da bu nedenle
inceleyemeyeceği dikkate alındığında, belirtilen yasa maddesinin
Anayasamızda belirtilen hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu görülecektir.
Yine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verildiği takdirde kişi 5 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulacak, bu
süre içerisinde kasıtlı suç işlemediği takdirde hükmolunan ceza düşecektir.
Ancak daha önceden ödemek zorunda kaldığı yargılama giderlerini geri
alabilmek için kamuya dava açmak zorunda kalacaktır.
Bu durumun da hukuk devleti anlayışına uygun
olmadığı düşünülmektedir.
2- Ceza
Muhakemesi Kanununun 325/2. maddesinin Anayasanın 10. maddesine aykırılığı:
Anayasamızın 10. maddesinde eşitlik ilkesi
tanımlanmıştır.
Buna göre herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb. benzeri sebeplerle ayrım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Yukarıda vurgulandığı şekilde ancak hükmün
açıklandığı takdirde içerik itibariyle yasa denetimine izin vermeyen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumu nedeniyle sanığa yargılama gideri
yükletmek, henüz suçlu olduğu kesinleşmeyen kişiyi, hakkında dava açılması
nedeniyle diğerlerinden farklı bir konuma sokmaktadır. Bu durum, hakkında
dava açılan kişiyi ileride suçsuz olduğu anlaşılacak olsa bile
suçluymuşcasına mahkum etmek anlamına gelecektir
Bu nedenle ilgili yasa hükmünün Anayasa’nın eşitlik
ilkesine aykırı olduğu düşünülmektedir.
3- Ceza Muhakemesi Kanununun
325/2. maddesinin Anayasa’nın 38. maddesine aykırılığı:
Anayasanın 38. maddesi, “Kimse, işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin
sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak
kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu
sayılamaz...” şeklindedir.
Görüldüğü üzere ceza mahkumiyetinin
sonucu olan yargılama gideri 5271 sayılı Yasanın 325/2. maddesi uyarınca
henüz suçluluğu sabit olmasa da sanıklara yükletilmektedir. Bu nedenle
belirtilen yasa hükmünün Anayasaya aykırı olduğu düşünülmektedir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin onikinci fıkrası
şöyledir:
“(12)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.”
2- 5271 sayılı Kanun’un itiraz konusu ibarenin yer aldığı 325.
maddesi şöyledir:
“(1) Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün
yargılama giderleri sanığa yüklenir.
(2) Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra
hükmü uygulanır.
(3) Yargılamanın değişik evrelerinde yapılan araştırma veya işlemler
nedeniyle giderler meydana gelmiş olup da, sonuç sanık lehine ortaya çıkmış
ise, bu giderlerin sanığa yüklenmesinin hakkaniyete aykırı olacağı
anlaşıldığında mahkeme, bunların kısmen veya tamamen Devlet Hazinesine
yüklenmesine karar verir.
(4) Hüküm kesinleşmeden sanık ölürse, mirasçılar giderleri ödemekle
yükümlü tutulmazlar.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında Anayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
A- E.2010/1
sayılı itiraz başvurusuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi gereğince, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya
KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR,
Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla
4.2.2010 günü yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı
Yasa’nın 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek
verdiği ret kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından sonra on yıl
geçmedikçe aynı yasa hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla tekrar
başvuruda bulunulamaz.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
231. maddesinin itiraz konusu (12) numaralı fıkrasına yönelik iptal
başvurusu, Anayasa Mahkemesi’nin 12.3.2009 günlü, E.2007/14, K.2009/48
sayılı kararıyla, Anayasa’ya aykırı olmadığı gerekçesi ile esastan
reddedilmiş ve bu karar 25.6.2009 günlü, 27269 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesince işin esasına
girilerek Anayasa’ya aykırı olmaması nedeniyle reddedilen itiraz konusu
kural hakkında yeni bir başvurunun yapılabilmesi için, önceki kararın Resmî
Gazete’de yayımlandığı 25.6.2009 gününden başlayarak geçmesi gereken on
yıllık süre henüz dolmamıştır.
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine, 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Kanun’un
23. maddesiyle eklenen (12) numaralı fıkranın iptali istemiyle yapılan
itirazın, Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddelerinin son fıkraları
gereğince reddine,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından,
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 325. maddesinin,
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle değiştirilen (2)
numaralı fıkrasının esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- E.2010/36
sayılı itiraz başvurusuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi hükmü gereğince, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK,
Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Engin YILDIRIM ve Nuri NECİPOĞLU’nun
katılımlarıyla 13.5.2010 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından, işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
C- Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı
Kanun’un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak başvurular,
itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa
kuralları ile sınırlıdır.
İtiraz yoluna başvuran mahkemeler, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 325. maddesinin, 6.12.2006 günlü, 5560
sayılı Kanun’un 27. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının tamamının
iptalini istemektedir.
5271 sayılı Kanun’un 325. maddesinin
ikinci fıkrasında, cezanın ertelenmesi durumunda da yargılama giderleriyle
ilgili olarak birinci fıkraya atıf yapılmaktadır. Bu nedenle, cezanın
ertelenmesi ve buna bağlı yargılama giderlerinin açılan davayla bir ilgisi
bulunmadığından 5271 sayılı Kanun’un 325. maddesinin ikinci fıkrasına
ilişkin esas incelemenin, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve…”
bölümü ile sınırlı olarak yapılmasına 4.2.2010 ve 13.5.2010 tarihlerinde
yapılan toplantılarda OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
4.12.2004 günlü, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 325. maddesinin, 6.12.2006 günlü, 5560
sayılı Kanun’un 27. maddesiyle değiştirilen (2) numaralı fıkrasının
iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan E.2010/36 sayılı itiraz
başvurusuna ilişkin davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2010/1
sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasın kapatılmasına, esas incelemenin
E.2010/1 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 13.5.2010 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve
ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararlarında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
sanık hakkında hukukî sonuç doğurmayacağı öngörülmesine rağmen, bu
kararların temyiz edilip kesinleşmiş kararların sonuçlarında olduğu gibi
tüm yargılama giderlerini sanığa yükleyen, tekerrüre esas sabıkası olduğu
için hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyen
ancak temyiz hakkı olan sanıklar ile sabıkası olmadığı için hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ve fakat temyiz hakkı
bulunmayan sanıklar arasında eşitsizlik yaratan ve ceza mahkûmiyetinin
sonucu olan yargılama giderlerini henüz suçluluğu sabit olmayan sanığa
yükleyen itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2.,
10. ve 38. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu
düzenleyen 231. maddesinde, hükmün açıklanmasının ertelenmesinin koşulları,
bu kararın verilebilmesi için sanığın
kabulünün gerektiği, bu kararla birlikte
verilebilecek denetimli serbestlik tedbirleri, denetimli serbestlik
koşullarına uygun davranılması veya ihlal edilmesi hallerinde ne tür bir
uygulama yapılması gerektiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebileceğine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
İtiraz konusu ibare, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen sanığın bütün yargılama giderlerinden sorumlu olacağını
öngörmektedir.
Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu
düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen
eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke
ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı,
aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı
anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar
için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal
durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse,
... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz” denilerek “suçun yasallığı”, üçüncü fıkrasında da “ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek,
“cezanın yasallığı” ilkesi getirilmiştir. Anayasa’da öngörülen suçta ve
cezada yasallık ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın
öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini
oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine
paralel olarak Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan “suçta ve
cezada kanunilik” ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu
yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde
yasada gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması
gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri gerektiği
düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınması amaçlanmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı bir
beraat hükmü olmayıp, yapılan yargılama sonunda eylemin suç ve sanığın
suçlu olduğu tespit edilmekte ve bir mahkûmiyet hükmü kurulmaktadır. Mahkûmiyet
hükmü mevcut olmakla birlikte sanığın kabulüyle sanık ile ceza arasındaki
bağlantı belirli şartlarla kesilmekte ve açıklanması askıya alınmakta, geri
bırakılmaktadır. Suç ve suçlulukla
mücadelede, caydırıcılık ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla, bir suç
işleyen ve hakkında mahkûmiyet kararı verilen kişinin yeniden topluma
kazandırılması için verilen hükmün, belirli koşulların varlığı hâlinde
açıklanmasının geri bırakılmasının bir beraat kararı şeklinde
değerlendirilmesi ve bir beraat kararı sonuçlarını doğurması beklenemez.
Zira yasakoyucu, hâkim tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen sanık hakkında bir denetim süresi belirlenerek bu süre içinde
sanık hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanabilmesini mümkün
kılmıştır.
Ceza hukukunun, toplumun kültür ve
uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle
suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem
tercihinde bulunulması Devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. Bu bağlamda ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler bakımından
yasakoyucu Anayasa’nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına
bağlı kalmak koşuluyla, soruşturma ve yargılamaya ilişkin olarak hangi
yöntemlerin uygulanacağı, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp
sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçülerdeki ceza
yaptırımlarıyla karşılanmaları gerektiği, hangi hal ve hareketlerin
ağırlaştırıcı ya da hafifletici öge olarak kabul edileceği gibi konularda
takdir yetkisine sahiptir. Yasakoyucunun takdir yetkisi kapsamında ilk defa suç işleyen ve suçu sabit görülen kimseleri toplum barışını
sağlamaya yönelik olarak hükümlü olma süreci dışına çıkaran hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararında yargılama giderlerinin sanığa
yükletilmesine ilişkin itiraz konusu kuralda, Anayasa’da belirtilen
hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yolu öngörülmüştür,
ayrıca deneme süresi
sonunda verilecek düşme veya geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde
verilecek karar hakkında esas hükümle birlikte temyiz denetimi olanaklı
bulunmaktadır. Hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduktan sonra sanığın
kabulüyle verilen ve kanun yoluna başvurmanın mümkün olduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararında, yargılama giderlerinin sanığa yüklenmesine ilişkin itiraz konusu kuralda
eşitlik ilkesine aykırılık yoktur.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu
kural Anayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine
aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
VII- SONUÇ
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 325. maddesinin, 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Kanun’un
27. maddesiyle değiştirilen (2) numaralı fıkrasının “Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması ve …” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 3.11.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
|
|
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Fettah OTO
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
|
|
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
|
|
|
|
|