Anayasa Mahkemesi
Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2009/24
Karar Sayısı : 2011/75
Karar Günü : 12.5.2011
İPTAL
DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Hakkı Suha OKAY ve Kemal ANADOL
(Esas Sayısı: 2009/24)
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN: Ula Asliye Hukuk
Mahkemesi
(Esas Sayısı: 2010/112)
DAVA ve İTİRAZIN KONUSU: 15.1.2009 günlü, 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
1- 5. maddesiyle 31.8.1956 günlü, 6831 sayılı Orman Kanunu’na eklenen
ek madde 10’un,
2- 8. maddesiyle 21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na
eklenen ek madde 4’ün birinci fıkrasının,
3- 8. maddesiyle 21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na
eklenen ek madde 4’ün dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin,
4- 8. maddesiyle 21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na
eklenen ek madde 4’ün beşinci fıkrasının,
Anayasa’nın 2., 10., 11.,
44., 153., 169. ve 170. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine
ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- İPTAL DAVASI VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İLE
İTİRAZ BAŞVURUSUNUN GEREKÇELERİ
A- İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini
içeren dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“…
III. GEREKÇE
1) 15.1.2009 tarih
ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanununun 5 inci Maddesi ile 6831 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 10’un
Anayasa’ya Aykırılığı
İptali istenen ek
madde 10’da “Bu Kanunun; 20/6/1973 tarihli ve 1744
sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile
23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı Kanun ve 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı
Kanunla değişik 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (B) bendi uygulamaları ile orman sınırları dışına çıkarılan
yerler, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı
zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.” denilmiştir.
Bu hükümden de
anlaşılacağı üzere yapılan bu düzenleme ile; orman
sınırları dışına çıkarılan orman alanlarının ”kazandırıcı zaman yolu
ile iktisap edilememe” durumunun yalnızca “çıkarma işleminin kesinleştiği
tarihten” sonrası için geçerli olması, diğer bir anlatımla “çıkarma
durumunun henüz kesinleşmediği” yerlerin “kazandırıcı zaman yolu ile
iktisap edilebilmesi” sağlanmıştır.
Anayasanın 169 uncu
maddesinin 2 nci fıkrasında, Devlet ormanlarının
yalnız Devletçe yönetilmesi ve işletilmesinin kanunla düzenleneceği,
mülkiyeti ve yönetiminin özel kişilere devrolunamayacağı belirtilmekte,
maksatlı olarak yapılan orman tahripleri, ağaçlar ve ormanlara vaki
tecavüzlerle ormanların zamanaşımı suretiyle mülk edinilemeyeceği, kamu
yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağı kesin olarak hükme
bağlanmıştır.
Orman niteliğini
yitiren yer, orman toprağı olmakla devletindir. Bu nitelikte bir yer ancak
ihya edilerek Anayasa doğrultusunda orman köylüsüne tahsis edilebilir,
kişilerin özel mülkiyetine geçirilemez. Anayasanın 170 inci maddesi, açıkça
orman sayılan yerlerin devlet eliyle ihya edilerek belirtilen halkın
yararlanmasına tahsis edileceğini öngörmüştür.
Bu nedenle, ormandan
çıkarılan yerlerin, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten önce
kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilebileceğini öngören iptali
istenen kural, Anayasanın 169 uncu ve 170 inci maddelerine açıkça
aykırıdır.
1982 Anayasasının
yürürlüğünden sonra orman rejimi dışına çıkarılmış ve çıkartılacak yerlerde
zilyetlik yoluyla toprak kazanımına ilişkin ilk yasal düzenleme 10.10.1987
tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 45 nci maddesi ile yapılmıştır. Bu
maddenin 1 inci ve 3 üncü fıkralarındaki orman rejimi dışına çıkartılmış ve
çıkartılacak yerlerde zilyetliğe ve tapuya dayalı olarak toprak kazanımına
ilişkin hükümleri, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 tarihli ve E.1987/31,
K.1988/13 sayılı kararı ile Anayasa’nın 44 üncü, 169 uncu ve 170 inci
maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin
bu kararında,
“a. Anayasa’nın 44. maddesi yönünden inceleme:
…Ancak, Anayasa’nın 44. maddesi, toprağın erozyonla
kaybedilmesini önlemek amacıyla gerekli önlemleri almak görevini devlete
vermiştir. Daha önce orman olan yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük
olasılık taşımaktadır. Bu yüzden gerekli önlemleri aldıktan, değerlendirme
ve ihya işlemleri yapıldıktan sonra dağıtılmaları gerekir. Devletin,
önlemleri, toprak elinden çıktıktan sonra da alabileceği düşünülebilirse
de, malikin izni ve isteği olmaksızın bu tedbirleri almak güçtür. Fıkra bu
nedenle Anayasa’nın 44. maddesine aykırıdır.
b.
Anayasa’nın 169. maddesi yönünden inceleme:
Anayasa’nın bu maddesinin ikinci fıkrası karşısında
devlet ormanları zamanaşımı ile mülk edinilemez. Anayasa Mahkemesi’nin
10.3.1966 günlü, Esas: 1965/44, Karar: 1966/14 sayılı kararında açıklandığı
gibi doğal olarak yetişen ya da emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık
toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır. Yasakoyucu
“yer”i de orman tanımı içine almıştır. “Yer” orman tanımı içine girmekle
ormanın ağaçlardan ayrı bir öğesi ortaya çıkmış olmaktadır. Böyle olunca,
ağaçlar herhangi bir nedenle yok olursa, yerleri, ormanın bir öğesi olmak
niteliğini yitirmez, orman toprağı ve yer olmak durumunu sürdürür. Yine
aynı karara göre, orman rejimi dışına çıkarmak ormandan sayılmayan yerler
için söz konusu olamaz. Bu yerler, orman dışına çıkarılmadan önce
ormandırlar.
Devlet ormanları orman rejimi dışına çıkarıldıktan
sonra, Hazine adına tescil edilmemişse zamanaşımıyla mülk edinilebilir. Bu
durumda zilyedliğin, tahdit
dışına çıkarma tarihinden başlayacağı kabul edilmektedir. Orman dışına
çıkarılmayan yerlerde zilyetlikle kazanma olanaksız bulunduğundan, vergi
kaydına dayansa bile, o zaman dilimindeki zilyedliğe
geçerlik tanınması Anayasa ile bağdaşamaz. Herhangi bir plân, program
olmadan el koyanlar adına tescili sağlayan fıkra, Medeni Yasa’nın taşınmaz
edinilmesine ilişkin kurallarıyla da çelişmektedir. Orman toprağıyla
birlikte orman sayılan ve Devlet ormanlarından orman dışına çıkarılan yerin
Hazine adına kaydı yolu zilyedlere açılmıştır. Zilyedliği 31.12.1981 den geriye doğru yürütülerek,
vergi kaydı ya da bu nitelikte bir belge ile,
öncesi orman olan yerlerin zamanaşımı ve zilyedlikle
kazanılmasına olanak verilmiş, geçerli olmayan zilyedlikle
birlikte açma ve işgal de yasallaştırılmıştır. Bu nedenlerle, zilyedlik süresini 31.12.1981 tarihinden önceye
götüren, önceki zilyedliğe geçerlik tanıyan fıkra
Anayasa’ya aykırıdır.
Dava konusu hükümle, işlenmiş suçlar
affedilmediğinden Ana-yasa’nın 169. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “af yasağı”na aykırılıktan söz edilemez.
b.
Anayasa’nın170. maddesi yönünden inceleme:
Anayasa’nın bu maddesi, orman niteliğini yitirmiş
yerlerle orman olarak korunmasında yarar görülmeyen yerler arasında ayırım
yapmamış, orman dışına çıkarılmış yerlere orman içi köyler halkının yerleştirilmesi
için devlet tarafından ihya edilerek bu halkın yararlanmasına ayrılmasını
öngörmüştür. Halka tanınan hak, mülkiyet değil, yararlanmadır. Anayasa,
6831 sayılı Orman Yasası’nın 2. maddesinin birinci fıkrasının (A) ve (B)
bentleri arasında fark gözetmemiştir. Bu nedenle (A) bendine göre orman
dışına çıkarılan yerlerin orman köylüsüne tahsisi gerekip, (B) bendine göre
orman dışına çıkarılan yerlerin köylüye tahsisi gerekmediğini söylemek
olanaksızdır. İki bend arasında fark bulunduğu
kabul edilse bile değerlendirme yapılmaksızın mülkiyet hakkının tesbiti aykırılık oluşturur. Taşınmazın verildiği
kişiler ve veriliş biçimi yönleri de böyledir. Açıklanan nedenlerle fıkra
Anayasa’nın 170. maddesine aykırıdır.
Fıkra iptal
edilmelidir.”
denilmek suretiyle zilyedlik
süresini 31.12.1981 tarihinden önceye götüren, önceki zilyedliğe
geçerlik tanıyan fıkra hükmünü iptal etmiştir.
Anayasa’nın
153 üncü maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama,
yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri
bağlayacağı öngörülmüştür.
Nitekim, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi de, 14.2.2006 günlü ve
E.2005/14311, K.2006/1616 sayılı kararında; Anayasa Mahkemesinin yukarıda
değinilen kararına ve orman rejimi dışına çıkartılmış ve çıkartılacak
yerlerde, nasıl oluşursa oluşsun eski tapu kayıtlarına, iskân kayıtlarına
ya da iskân kaydı sonucu oluşturulan tapu kaydına dayanarak toprak
kazanılması imkanını getiren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 45 inci
maddesinde öngörülen kuralların iptaline ilişkin kararlarına atıfta
bulunularak aynen şöyle denilmiştir:
“Anayasanın 170.
maddesinde 1744 sayılı ve 2896 ve 3302 sayılı Yasalarda orman rejimi dışına
çıkartılan yerlerin nasıl değerlendirileceği konularında hiçbir ayrıcalık
bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, 1744 sayılı Yasa uygulaması ile
ormandan çıkartılan yerler de içinde olmak üzere, 31.12.1981 tarihinden
önce nitelik yitiren yerlerin tümünün, Anayasanın 170. maddesi kapsamında
Devlet tarafından değerlendirilip kullanılması zorunludur. 1982 Anayasasının
yürürlüğe konulduğu tarihte sadece 1744 sayılı Yasa uygulaması sonucu orman
rejimi dışına çıkartılan yerler bulunmaktaydı. Anayasamızda başka cins
toprakların hangi amaçla ve nasıl kullanılacağı konularında bir hüküm
bulunmadığı halde, orman ve orman rejimi dışına çıkartılan toprakların
hangi amaçla ve nasıl kullanılacağı konularında Anayasanın 169 ve 170.
maddelerinde özel hükümler getirilmiştir. Bu durum, ormanların korunması
bakımından yasa koyucunun, orman ve orman rejimi dışına çıkartılan yerlere
özel önem verildiğini göstermektedir. Anayasaya göre ayrıcalığı bulunan bu
tür yerler ister Anayasanın yürürlüğünden önce 1744 sayılı Yasanın 2.
maddesi, isterse Anayasanın yürürlüğünden sonraki yasaların uygulanması
sonucu orman rejimi dışına çıkartılsın Anayasa karşısındaki konumları
aynıdır ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla kazanılamaz.”
Yargı organı gibi
Yasama organı’nın da Anayasanın buyruğuna uyması yapacağı düzenlemelerle daha önce aynı konuda verilen
Anayasa Mahkemesi kararlarını gözönünde
bulundurmak, bu “kararları etkisiz” kılacak biçimde yasa çıkarmamak,
Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştırmamak
yükümlüğündedir. Başta yasama organı olmak üzere yasama ve yürütme,
kararların yalnız sonuçları ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri ile
de bağlıdır. Gerekçeleriyle birlikte kararlar, yasama işlemlerini
değerlendirme ölçütlerini içerirler ve yasama etkinliklerini yönlendirme
işlevi de görürler. Bu nedenle, yasama organı düzenlemelerde bulunurken,
iptal edilen yasaya ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini
de gözönünde bulundurmak zorundadır. İptal edilen
yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa aynı doğrultu, içerik ya da nitelikte
yeni yasa çıkarılması, Anayasa’nın 153 üncü maddesine aykırılık oluşturur.
Açıklanan
nedenlerle, 15.1.2009 tarih ve 5831
sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun
5 inci maddesi ile 6831 sayılı Kanuna eklenen ek madde 10, Anayasa’nın 153
üncü, 169 uncu ve 170 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
2)
15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci Maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402
sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek Madde 4’ün; Birinci Fıkrasının “fiili
kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın
kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle”
Tümcesinin ve Dördüncü Fıkrasının İlk Cümlesinin Anayasa’ya Aykırılığı
15.1.2009
tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanununun 8 inci maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanununa eklenen ek madde 4’ün birinci fıkrasının iptali istenen tümcesi
ile anılan maddenin dördüncü fıkrasının ilk cümlesi; getirilen bu
düzenlemeyle güdülen saklı amacın ortaya konulmasında birbirini tamamlayan
bir nitelik taşıdıklarından bu kuralların Anayasa’ya aykırılık
gerekçelerinin de, ortak başlık altında açıklanması zorunlu görülmüştür.
Anayasa’nın
“Orman köylüsünün korunması” başlıklı 170 inci maddesinde, ormanlar içinde veya bitişiğindeki
köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve orman bütünlüğünün korunması
bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın
işbirliğini sağlayıcı tedbirlerin alınacağını, 31.12.1981 tarihinden önce
bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin
değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında
yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırlan dışına çıkartılması
orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere
yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek Yasa’yla
bu halkın yararlanmasına tahsis edileceği öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin
yapılmasını Devlete görev olarak yüklemiş, ekonomik sıkıntı çeken orman
içi veya bitişiği köyler halkına Devlet eliyle ihya edilmiş tarım ve
yerleşim alanları sağlamak istemiştir. Anayasa ile güdülen amaç, bilim ve
fen bakımından artık orman olarak işletilmesinde yarar görülmeyen yerleri
orman içinde ikamet eden halkın yararına tahsis etmek suretiyle
değerlendirmektir. Şu halde orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin
yalnızca orman köyler halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla
değerlendirilmesi olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün ormanları tahribi
önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak suretiyle üretici
haline getirilip kalkınması amaçlanmıştır.
Görüldüğü gibi,
Anayasa’nın 170 inci maddesinde, orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin
orman içindeki köyler halkının yararlanmasına “tahsisi”nin
yasayla düzenlenmesi öngörülmüş olup, bu yerlerin orman köylülerine ya da
başkalarına ‘satışı’ olanaklı değildir
Bu nedenle, 2-B
olarak da bilinen orman niteliğini yitirdiği için orman sınırları dışına
çıkarılan yerlere ilişkin olarak Yasa ile getirilecek düzenlemelerin,
Anayasa’nın 170 inci maddesinde öngörülen amaca uygun olması gerekeceğinde
kuşku yoktur.
İptali
istenen kurallar ile yapılan düzenlemenin amacı, 2-B olarak da bilinen
orman özelliğini yitirmiş alanların kadastro işlemlerinin yapılarak, Hazine
adına tescillerinin sağlanması olarak açıklanmış ise de, gerçek durum böyle
olmayıp, bu düzenleme ile güdülen SAKLI AMAÇ, 2-B olarak da bilinen orman
özelliğini yitirmiş alanların satışı ve devri imkânının getirilmesidir. Şöyle ki;
5831
sayılı Yasa’nın 8 inci maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek
madde 4’ün birinci fıkrasında,6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca
Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin öncelikle
kadastrosunun yapılarak Hazine adına tescil edileceği öngörülmüş, iptali
istenen tümce ile de, bu yerlerin “fiili
kullanım durumlarının dikkate alınacağı ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya
kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığının da kadastro tutanağının
beyanlar hanesinde gösterileceği” öngörülmüştür.
Ek madde 4’ün
dördüncü fıkrasının ilk cümlesinde de, Hazine adına orman sınırları dışına
çıkarılan bu yerlerin, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın
Maliye Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce “fiili kullanım durumları dikkate alınmak
suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabileceği” hükme bağlanmıştır.
17.10.1983
tarih ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
Hakkında Kanun’un 3763 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin
sonundaki “…kullanan kişilerin adları kadastro tutağının beyanlar hanesinde
gösterilir.” kuralı, Anayasa Mahkemesinin 30.3.1993 tarihli ve E.1992/48,
K.1993/14 sayılı kararı ile Anayasa’nın 170 inci maddesine aykırı görülerek
iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin
bu kararında aynen şöyle denilmiştir:
Anayasa’nın 170. maddesinde, ormanlar
içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve
orman bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve
işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerin
alınacağını, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen
bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve
orman sınırlan dışına çıkartılması orman içindeki köyler halkının kısmen
veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin
ihya edilerek Yasa’yla bu halkın yararlanmasına tahsis edileceği öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin yapılmasını Devlete görev
olarak yüklemiş, ekonomik sıkıntı çeken orman içi veya bitişiği köyler
halkına Devlet eliyle ihya edilmiş tarım ve yerleşim alanları sağlamak
istemiştir. Anayasa ile güdülen amaç, bilim ve fen bakımından artık orman
olarak işletilmesinde yarar görülmeyen yerleri orman içinde ikamet eden
halkın yararına tahsis etmek suretiyle değerlendirmektir. Şu halde orman
sınırları dışına çıkarılan yerlerin yalnızca orman köyler halkının nakli
ve yerleştirilmesi amacıyla değerlendirilmesi olanaklıdır. Böylece, orman
köylüsünün ormanları tahribi önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunması
sağlanmak suretiyle üretici haline getirilip kalkınması amaçlanmıştır.
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
Hakkında Yasa ile getirilecek düzenlemelerin, Anayasa’nın 170. maddesinde
öngörülen amaca uygun olması gerekeceğinde kuşku yoktur. Orman niteliğini
yitirdiği için orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, orman köylüsünün
yararlanmasına tahsis edilmesi gerekir.
2924 sayılı Yasa’nın 3763 sayılı Yasa ile değişik
11. maddesinin birinci fıkrasında yer alan iptali istenen düzenleme ile, orman niteliğini yitiren yerleri kullanan
kimselere orman köylüsü olup olmadıkları gözetilmeden arazi verilmesi ve
bu yerlerin takdir edilecek rayiç bedel üzerinden kullanan kişilere satışı
öngörülmektedir.
Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın bu
yerlerin kullanan kişilere satışının yapılmasını sağlayan bu düzenleme
Anayasa’nın 170. maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle
“...kullanan kişilerin adları kadastro tutanağının beyanlar hanesinde
gösterilir...” ibaresinin iptali gerekir.”
Yine Anayasa
Mahkemesinin 23.1.2002 tarihli ve E.2001/382, K.2002/21 sayılı kararında
da,
“Anayasa’nın bu emredici kuralı nedeniyle yasakoyucunun, bu alanların kullanıcılarına veya
başkalarına, hatta orman içi köyler halkına satılmasını veya bu amaçla
devredilmesini sağlayacak bir düzenleme yapması olanaklı değildir.
Anayasa’nın 169. maddesindeki orman sınırlarının
daraltılmasına olanak tanınan iki halde de, orman sınırları dışına çıkarma
sonucu elde edilen alanların değerlendirilmesi açısından herhangi bir ayrım
yapılamayacağı, bu yerlerden yararlanmaya ilişkin düzenlemelerin,
Anayasa’nın 170. maddesinde öngörülen amaca uygun yapılması gerekeceği
kuşkusuzdur.” denilmiştir.
29.06.2001 gün ve
4706 sayılı Yasanın 3. maddesi ile “6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi
gereğince orman rejimi dışına çıkartılan alanlarda 2924 sayılı Yasa
hükümlerinin uygulanmayacağı ve Bakanlığın istemi üzerine gerekli kadastro
işlemi yapıldıktan sonra 3194 sayılı İmar Yasası ve uygulama
yöntemlerindeki kısıtlamalara tabi olmadan ifraz ve tevhit işlemleri
yapılarak kullanıcılarına doğrudan satılabileceği” hükümleri getirilmişse
de, yine bu maddede Anayasa Mahkemesinin 23.01.2002 gün 2001/382-21 sayılı
kararıyla “...Anayasanın emredici
kuralı nedeniyle ... orman
rejimi dışına çıkartılan yerlerin kullanıcılarına veya başkalarına, hatta
orman içi köyler halkına satılmasını veya bu amaçla devredilmesini
sağlayacak bir düzenleme yapılması olanaklı değildir... bu
nedenle, Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan yerlerin satışı ve bu
amaçla devri olanağını getiren dava konusu kural, Anayasanın 169 ve 170.
maddelerine aykırıdır” gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Diğer taraftan
bilindiği üzere, ifraz (ayırma), tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın
parsellere ayrılmasıdır. İfraz işlemi; değer artırımı düşüncesi, ayrılan
parçaların daha kolay satılması, daha çok imar planlarının uygulanması için
yapılır. Ancak ek madde 4’ün beşinci fıkrasında, bu madde kapsamındaki
ifraz ve tescil işlemlerinin 3194 sayılı imar Kanunu kısıtlamalarına tabi
olmadığı hükme bağlandığından yapılan bu düzenleme ile güdülen amacın,
ayrılan parçaların daha kolay satılması olduğudur.
Anayasa Mahkemesinin
yukarıda açıklanan kararlarına karşın, 6831 sayılı Orman Kanununun 2-B
maddesi uyarınca orman dışına çıkarılan yerleri kullanan kişilerin orman
köylüsü olup olmadıkları gözetilmeksizin kadastro tutağının beyanlar
hanesinde gösterilmesi ve orman rejimi dışına çıkartılan bu alanlarda,
fiili kullanım durumlarına göre ifraz işlemlerinin yapılması,
yapılan düzenleme ile güdülen SAKLI AMACIN, 2-B olarak da bilinen orman özelliğini
yitirmiş alanların fiili kullanıcılarına ve başkalarına satışı ve devri imkanının sağlanması olduğu yadsınamaz. Çünkü, yasakoyucu Anayasa’nın 170 inci maddesinde öngörülen
amaca uygun bir düzenleme yapmayı amaçlamış olsaydı iptali istenen
kurallarda, 2-B maddesi uyarınca orman dışına çıkarılan yerleri kullanan
kişilerin orman köylüsü olduğunu gözeten düzenlemelere de yer verilirdi.
Kaldı ki, iptali
istenen bu düzenleme ile güdülen amaç, daha fazla gizlenememiş, Adalet
Bakanı Mehmet Ali ŞAHİN’ in 22.2.2009 tarihinde Antalya’da AKP’nin seçim
bürosunda yaptığı açıklamayla da gün ışığına çıkmıştır. Adalet Bakanı bu
açıklamasında;
“yaklaşık bir ay önce çıkardıkları kanun doğrultusunda
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2B arazilerini kimlerin kullandığını
tespite yönelik çalışma yaptığını” belirterek,
İkinci olarak yapacağımız kanuni düzenlemeyle bu
arsaları (2B) kullanan vatandaşlara arsalarını verecek yasayı çıkaracağız.
Ancak bunların çözülmesi için bizimle uyumlu çalışacak yerel yönetimleri
seçmeniz gerekiyor.
demiştir. (EK.1)
Görüldüğü üzere, 5831 sayılı Yasa’nın 8 inci
maddesi ile 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek Madde 4 ile,
öncelikle orman sayılamayacak yerlerin belirlenmesini kolaylaştırıcı bir
durum oluşturulmaya çalışılmış ve iptali istenen kurallar ile de, 2-B
arazileri olan yerlerin satılabilmesinin hukuksal altyapısı hazırlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararında vurgulandığı üzere, hukuk
devletinin vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların kamu yararına
dayanması ilkesiyle bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal
olan kamu yararı düşüncesinin yasalara egemen olması ve özellikle bir
ülkenin en önemli doğal kaynaklarından olan orman alanlarımızın korunması
için yasa koyucunun bu esası gözardı etmemesi ve
bunu en iyi şekilde yansıtması zorunludur.
Yasama erkinin kamu yararı amacına yönelik olarak
kullanılmaması halinde yasama yetkisinin saptırılması olayı ortaya çıkar.
Anayasa’da belirtilen amacı ya da kamu yararını gerçekleştirmek için
kanunla yapılacak olan düzenleme, kanun koyucunun yapacağı tercihlere göre
şekillenecektir; yani kanun koyucu, Anayasa’da belirtilen amacı veya kamu
yararını gerçekleştirmek için getireceği çözümü seçmekte serbesttir. Burada
takdir yetkisi kanun koyucuya aittir ve bu husus, Anayasa Mahkemesi’nin
denetim alanına girmez.
Fakat kanun koyucunun, Anayasa’nın gösterdiği
amacın veya kamu yararının dışında kişisel, siyasal ya da saklı amaç
güttüğü; bir başka amaca ulaşmak için bir konuyu kanunla düzenlediği
durumlarda, ‘yetki saptırması’ adı verilen durum ortaya çıkar ve bu durum,
kuşkusuz, Anayasa Mahkemesi’nin denetim alanına girer. Anayasa Mahkemesi,
denetlediği kanunun kamuya yararlı olup olmadığını değil; fakat, gerçekten kamu yararını gerçekleştirmek için
yapılıp yapılmadığını denetleyebilir.
Anayasa Mahkemesi, ‘iptali istenen hükümle kapalı
olarak bir amaç güdülüp güdülmediğini’ araştırabildiğini, çeşitli
kararlarında ifade etmiştir; ama kanun koyucunun saklı amacını ortaya
koyabilmek, her zaman kolay değildir. (Bkz. E.1978/31, K. 1978/50, K.t.
02.11.1978; E. 1963/124, K. 1963/243, K.t. 11.10.1963 sayılı Anayasa
Mahkemesi Kararları)
Anayasa Mahkemesi’nin bu tür denetimlerinde,
kanunun gerekçesinden, yasama organındaki görüşmelerden veya yapılan
düzenlemenin daha çok siyasal nedenlere dayanıp dayanmadığı hususlarından
yararlanarak sonuca vardığı görülmektedir. (Bkz. E. 1963/124, K. 1963/243,
K.t. 11.10.1963; E. 1963/145, K. 1967/20, K.t. 27.06.1967; E. 1988/14, K.
1988/18, K.t. 14.06.1967 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararları)
Kanun koyucu, takdirine bırakılmış konularda,
düzenleme yetkisini kullanırken, kuşkusuz, Anayasa kuralları ile kamu
yararının ve kamu düzeninin gereklerine ve hukukun genel ilkelerine de
bağlı kalmak durumundadır. (Bkz. E. 1980/1, K. 1980/25, K.t. 29.04.1980; E.
1963/124, K. 1963/243, K.t. 11.10.1963 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararları)
Bu, Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesinin gereğidir.
Öte yandan, bir
yerin bilim ve fen yönünden tam olarak orman niteliğini yitirmesi, toprak
ve arazi yapısının bozulması ve o yerde bir daha orman yetiştirme olgusunun
hiçbir biçimde kalmamış olmasını anlatmaktadır. Ülkemizde doğal yollardan
bir yerin orman niteliğini yitirmesine rastlanmamıştır. Dolayısıyla, bir
yerin orman niteliğini yitirmesi, insan eliyle kasten ormanların tahrip
edilmesi ve bu alanların bu kişilerce işgali biçiminde gerçekleşmektedir.
Bu tür davranışlar, 6831 sayılı Orman Yasası’na göre suç oluşturan
eylemlerdir. Orman niteliğini 31.12.1981 gününden önce yitirmiş alanların,
bu duruma kasıtlı eylemleriyle neden olan kişilere satılması yolunun
açılması, bu yerleri fiilen kullananların(işgalcilerin) bu yerlerin yasal
sahibi olabilmelerine olanak tanınması, hukuk devleti ve adalet ilkesiyle
de bağdaştırılamaz.
Belirtilen nedenlerle, iptali istenen kurallar,
Anayasa’nın 2 nci,11 inci,169 uncu ve 170 inci
maddelerine aykırıdır.
Diğer taraftan söz konusu kurallar, Anayasa Mahkemesinin
30.3.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı iptal kararındaki gerekçe
gözetilmediği için,yukarıda (1) numaralı başlık
altında belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 153 üncü maddesine de aykırı
düşmektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2-B olarak da bilinen orman
özelliğini yitirmiş alanların fiili kullanıcılarına ve başkalarına satışı
ve devri imkanının sağlanması amacıyla yapılan,
15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci Maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402
sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek madde 4’ün; birinci fıkrasının “fiili kullanım durumları dikkate
alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya
kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle”
tümcesi ile dördüncü fıkrasının ilk cümlesi, Anayasa’nın 2 nci, 11 inci, 153 üncü, 169 uncu ve 170 inci
maddelerine aykırı olup iptali gerekmektedir.
3) 15.1.2009 tarih
ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanununun 8 inci Maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanununa eklenen Ek Madde 4’ün Beşinci Fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
İptali istenen ek
madde 4’ün beşinci fıkrasında, bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve
tescil işlemlerinin, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005
tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara
tabi olmaksızın yapılacağı öngörülmüştür.
Anayasa’nın 44 üncü
maddesi, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek,
erozyonla kaybedilmesini önlemek amacıyla gerekli önlemleri almak görevini
devlete vermiştir. Devlet bu görevlerini 5403 sayılı Yasa çerçevesinde
yerine getirmektedir.
Daha önce orman olan
yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük olasılık taşımaktadır. 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunun “Erozyona duyarlı alanların belirlenmesi ve korunması”
başlıklı 15 inci maddesinde konuya ilişkin olarak yapılacak işlemler
belirtilmiş ve son fıkrasında da, “Erozyona duyarlı alanların belirlenmesi
ve korunmasına ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık
tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.” denilmiştir. Yine bu Yasa’nın “Toprakların korunması” başlıklı 9 uncu
maddesinde “Arazi kullanımını gerektiren her türlü girişim ve yatırım
sürecinde toprakların korunması, doğal ve yapay olaylar sonucu meydana
gelen toprak kayıplarının önlenmesi; arazi kullanım plânları, tarımsal
amaçlı arazi kullanım plân ve projeleri ile toprak koruma projelerinin
uygulamaya konulması ile sağlanır.”denilmiş ve müteakip maddelerde de, söz
konusu planların yapılması ile projelerin hazırlanması esasları
belirlenmiştir.
Yukarıda (1)
numaralı başlık altında değinilen Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 tarihli
ve E.1987/31, K.1988/13 sayılı kararında, “…Ancak, Anayasa’nın 44. maddesi, toprağın erozyonla
kaybedilmesini önlemek amacıyla gerekli önlemleri almak görevini devlete
vermiştir. Daha önce orman olan yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük
olasılık taşımaktadır. Bu yüzden gerekli önlemleri aldıktan, değerlendirme
ve ihya işlemleri yapıldıktan sonra dağıtılmaları gerekir. Devletin,
önlemleri, toprak elinden çıktıktan sonra da alabileceği düşünülebilirse
de, malikin izni ve isteği olmaksızın bu tedbirleri almak güçtür” denilmek
suretiyle orman olan yerlerin erozyon yitirmesinin önlenmesi için gerekli
önlemlerin alınmasının Anayasal bir görev olduğu vurgulanmıştır.
Devletin bu anayasal
görevi yerine getirmesinin ilke ve esasları 5403 sayılı Kanun ile
belirlenmiştir.
Diğer taraftan, gelecek
kuşaklara yeterli ve geliştirilmiş toprak ve arazi kaynakları
bırakabilmenin ön şartı; bu kaynakların bilim ve tekniğin gerektirdiği
şekilde korunması, geliştirilmesi ve planlı kullanılmasıdır. Üretilemeyen
kaynak bir avuç toprak gerçeğinin toplumun her kesimi tarafından bilinçli
bir yaşam biçimi haline dönüşmesine yönelik yeni tutum ve anlayış biçimi;
ekonomik, toplumsal, teknolojik, parasal ve hukuksal boyutları içeren bir
sürecin yaşama geçirilmesini gerektirmektedir. Bu sürecin en önemli
aşamalarından biri, hatta süreci başlatacak olan güç ise, konuya bütüncül
yaklaşan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’dur.
Bu
nedenle, iptali istenen kural ile ek madde 4’ün beşinci fıkrası
kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin, 5403 sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılacağının
öngörülmesi, Anayasa’nın 44 üncü maddesi ile bağdaşmadığı gibi “Yasaların
kamu yararına dayanması” ilkesiyle de bağdaşmaz ve dolayısıyla Anayasa’nın
2 nci maddesine aykırı düşer.
Öte yandan yine
iptali istenen beşinci fıkrada, bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve
tescil işlemlerinin 3194 sayılı İmar Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmadan
yapılacağı öngörülmüştür.
İfraz ve tescil
işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanununun 15 inci ve 16 ncı
maddelerinde düzenlenmiştir. “İfraz ve Tevhid”
başlıklı 15 inci maddede,
“İmar planlarına göre yol, meydan, yeşil saha, park
ve otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlere rastlayan gayrimenkullerin
bu kısımlarının ifrazına veya tevhidine izin verilmez.
İmar parselasyon planı tamamlanmış olan yerlerde
yapılacak ifraz veya tevhidin bu planlara uygun olması şarttır.
İmar planlarında parsel cepheleri tayin edilmeyen
yerlerde yapılacak ifrazların, asgari cephe genişlikleri ve büyüklükleri
yönetmelikte belirtilen esaslara göre tespit edilir.
İmar planı dışında kalan alanlarda
yönetmeliklerinde tayin edilecek miktarlardan küçük ifrazlara izin verilmez.”
denilmiş, 16 ncı maddenin birinci
fıkrasında da “Belediye ve mücavir
alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re’sen
veya müracaat üzerine tevhid veya ifrazı, bunlar
üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkini, bu Kanun ve
yönetmelik hükümlerine uygunluğu belediye encümenleri veya il idare
kurullarınca onaylanır.” hükmüne yer verilmiştir.
İmar Yasası’ndaki bu
hükümlerin çağdaş kentleşme, sağlıklı çevreler üretilmesi, yaşanabilir
yerleşmeler elde edilmesi, planlı gelişmenin sağlanması, koruma kullanma
dengesinin oluşturulması, yerel kalkınmanın gerçekleştirilmesi, sağlıksız
ve güvenliksiz alanların dönüştürülmesi açısından ve dolayısıyla ülkemiz
açısından öneminin çok büyük olduğu kuşkusuzdur.
Bir hukuk devletinde, devlet erki kullanılarak
yapılan tüm kamu işlemlerinin nihaî amacının “kamu yararı” olması gerekir.
Bu gereklilik, kamu yararını, yasama organının takdir yetkisi için de bir
sınır konumuna getirir.
Ülke açısından önemi büyük olan İmar Yasası
kurallarını gözetmediğinden kamu yararına dayanmayan iptali istenen kural,
Anayasa’nın 2 nci maddesine aykırıdır.
Diğer taraftan 3194
sayılı İmar Yasası’nın birinci maddesinde yasanın amacı, “Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki
yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü
sağlamak” olarak düzenlendiğinden İmar Yasası’ndaki düzenlemelerin
“toprağın verimli kullanılması” amacını da içerdiği yadsınamaz. Bu nedenle
de iptali istenen kural, Anayasa’nın 44 üncü maddesiyle de bağdaşmaz.
Açıklanan
nedenlerle,15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci maddesi ile 21.6.1987 tarihli
ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek madde 4’ün beşinci fıkrası
Anayasa’nın 2 nci ve 44 üncü maddelerine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
2-B olarak da bilinen orman rejimi dışına çıkartılmış
ve çıkartılacak yerlerde zilyetliğe ve tapuya dayalı olarak toprak
kazanımına ilişkin müteaddit yasa hükümleri, Anayasa Mahkemesinin kararları
ile iptal edilmiştir.
“Anayasa’nın 153. maddesinin son fıkrasında,
Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile
gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Yasama organı yapacağı
yeni düzenlemelerde daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi
kararlarını göz önünde bulundurmak, bu kararları etkisiz bırakacak biçimde
yeni yasa çıkarmamak ve Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları
tekrar yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Yasama organı, yasa çıkarırken
iptal edilen yasaya ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini
de gözönünde bulundurmak ve sözcükleri ayrı olsa
bile, iptal edilen yasalarla, içerik ya da nitelik yönünden aynı veya
benzer olan yasaları çıkarmamak zorundadır.” (Anayasa Mahkemesi’nin
29.11.2005 tarih ve E.2005/6, K.2005/93 sayılı kararı).
Bir hukuk devletinde böyle bir duruma seyirci kalınmaması
tabii olup, Anayasal düzenin en kısa sürede iptalini ve yürürlüğünün
durdurulmasını istediğimiz hukuka aykırı bu tür kurallardan arındırılması,
hukuk devleti sayılmanın da bir gereğidir. Anayasaya aykırılığın ısrarla
sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde subjektif
yararların üstünde, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de
zedeleyeceği kuşkusuzdur.
Anayasaya aykırı
oldukları gerekçemizde gösterilen hükümlerin uygulanması halinde ortaya
çıkacak ve giderilmesi olanaksız durum ve zararların önlenebilmesi, hukukun
ve Anayasanın üstünlüğünün korunabilmesi için, bu hükümlerin
yürürlülüklerinin iptal davası sonuçlanıncaya kadar durdurulması
gerekmektedir
V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan
gerekçelerle 15.1.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun;
1) 5 inci maddesi
ile 6831 sayılı Kanuna eklenen ek madde 10’un, Anayasa’nın 153 üncü, 169
uncu ve 170 inci maddelerine aykırı olduğundan,
2)
8 inci maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa
eklenen ek madde 4’ün; birinci fıkrasının “fiili kullanım durumları dikkate
alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya
kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle”
tümcesi ile dördüncü fıkrasının ilk cümlesinin, Anayasa’nın 2 nci, 11 inci, 153 üncü, 169 uncu ve 170 inci maddelerine
aykırı olduğundan,
3) 8 inci maddesi
ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek madde
4’ün beşinci fıkrasının, Anayasa’nın 2 nci ve 44
üncü maddelerine aykırı olduğundan,
iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına
karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”
B- Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davada Uygulanacak Yasa Maddesi:
2924 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi Hakkında Kanun 11. madde/2-3 (Değişik fıkra: 28/08/1991 - 3763/2 md.) 3402 sayılı Kadastro Kanununa
göre bu yerlerin kadastrosu öncelikle yapılır. (Son iki cümle iptal:
Anayasa Mahkemesi’nin 30/03/1993 tarih ve
E.1992/48, K. 1993/14 sayılı kararı ile.) (Ek cümleler: 30/10/1995
- 4127/1 md.) Kadastro çalışmaları sırasında, fiili kullanım durumuna göre
sınırlandırması ve Hazine adına tespit yapılacak bu yerler üzerindeki muhdesat ile tasarruf edenlerin isimleri, kadastro
tutanağının beyanlar hanesinde gösterilir. 3402 sayılı Kanunun 11 inci
maddesinde belirtilen askı ilanı hariç, diğer ilanlar yapılmaz. Kadastro
çalışmaları sonucunda belirlenen kişilerin, bu maddenin dördüncü fıkrasına
göre gerçek hak sahibi olup olmadıkları hususu, ayrıca Orman Bakanlığınca
tespit edilir. Hak sahiplerinin bu madde hükmünden yararlandırılmasında,
sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümlük sınırlamaya uyulur.
(Ek fıkra: 28/08/1991 - 3763/2 md.;
İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 30/03/1993 tarih ve E.1992/48, K.1993/14
sayılı kararı ile; Yeniden düzenlenen fıkra:
30/10/1995- 4127/1 md.) Yararlanacak kişilerin hak sahibi olabilmesi için,
orman köyü nüfusuna kayıtlı olmaları ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren geriye yönelik en az 5 yıl müddetle o yerde ikamet etmiş
bulunmaları gerekir.
5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı
Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4’ün 1. fıkrası:”6831 sayılı Orman
Kanununun 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla
değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve
2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca
Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım
durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın
kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle,
bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar
yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilir.”
Kanun Maddesinin Aykırılığı İddia Edilen Anayasa
Hükümleri: 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa
getirilen Ek Madde 4’ün 1. fıkrası içerisinde geçen “fiili kullanım
durumunda olanlar” bildiği gibi “orman işgalcileridir. Orman Kanununa göre
işgal bir suçtur. Suç işlemiş kişileri kadastro tutanağının beyanlar
hanesine yazmak, suç işleyen kişileri hem ödüllendirmek, hem suç vasfını
ortadan kaldırmak ve hem de yeni suçları teşvik etmekten başka bir işe
yaraması düşünülemez. Bu madde açıkça orman varlığını azaltıcı nitelikte
olduğundan Anayasanın 169. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 170. maddesinde, ormanlar içinde veya
bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve orman
bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde
Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerin alınacağını,
31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen
kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak
muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına
çıkartılması, orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere
yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek Yasa’yla
bu halkın yararlanmasına tahsis edileceği öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin yapılmasını Devlete görev olarak
yüklemiş, ekonomik sıkıntı çeken orman içi veya bitişiği köyler halkına
Devlet eliyle ihya edilmiş tarım ve yerleşim alanları sağlamak istemiştir.
Anayasa ile güdülen amaç, bilim ve fen bakımından artık orman olarak
işletilmesinde yarar görülmeyen yerleri orman içinde ikamet eden halkın
yararına tahsis etmek suretiyle değerlendirmektir. Şu halde, orman
sınırları dışına çıkarılan yerlerin yalnızca orman köyleri halkının nakli
ve yerleştirilmesi amacıyla değerlendirilmesi olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün
ormanları tahribi önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak
suretiyle üretici haline getirilip kalkınması amaçlanmıştır. Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Yasa ile getirilecek
düzenlemelerin, Anayasa’nın 170. maddesinde öngörülen amaca uygun olması
gerekeceğinde kuşku yoktur. Orman niteliğini yitirdiği için orman sınırları
dışına çıkarılan yerlerin, orman köylüsünün yararlanmasına tahsis edilmesi
gerekir.
5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı
Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4’ün 1. fıkrasında yer alan iptali
istenen düzenleme ile orman niteliğini yitiren yerleri kullanan kimselere
orman köylüsü olup olmadıkları gözetilmeden, fiili kullanım durumları
dikkate alınarak ve varsa üzerindeki muhdesatın
kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmesi
öngörülmektedir.
Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın 3402
sayılı Yasa 19. madde kapsamında ‘mevcut ve her türlü takyid
ile sınırlı ayni hakların saklı tutulmasını’ sağlayan bu düzenleme
Anayasa’nın 170. maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle ‘... fiili
kullanım durumları dikkate alınarak…’ ibaresinin bulunduğu 5831 Sayılı Kanunun
8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na getirilen Ek Madde 4’ün 1.
fıkrasının iptali hususunda Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak gerekmiş,
aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi
açıklanan nedenlerle;
1- Görülmekte olan davada uygulanması ihtimali
bulunan 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa
getirilen Ek Madde 4’ün 1. fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına,
2- Anayasanın 152. maddesi gereği bu hususun
bekletici mesele yapılmasına,
3- Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4’ün 1.
fıkrasının iptaline ilişkin başvuru ile ilgili olabilecek evrakların onaylı
sureti ile başvuru gerekçesinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,”
II- YASA METİNLERİ
A- Dava ve İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 31.8.1956 günlü, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun iptali
istenilen ek 10. maddesi şöyledir:
“Ek Madde 10- Bu Kanunun; 20/6/1973 tarihli ve 1744
sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile
23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı Kanun ve 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı
Kanunla değişik 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (B) bendi uygulamaları ile orman sınırları dışına çıkarılan
yerler, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı
zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.”
2- 21.6.1987
günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun dava ve itiraz konusu fıkra, cümle
ve ibareleri de içeren ek 4. maddesi şöyledir:
“Ek Madde 4- 6831 sayılı Orman Kanununun
20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2
nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı,
5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci
maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına
orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım durumları dikkate
alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya
kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle,
bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar
yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilir.
Bu maddeye göre
yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz.
Bu maddeye göre
yapılacak kadastro sırasında orman ve Hazine adına orman sınırları dışına
çıkarılan yerlerin sınır nokta ve hatları; orman kadastro tutanakları esas
alınmak suretiyle orman işletme müdürlüğünce görevlendirilecek en az bir
orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin iştirak ettirildiği
kadastro ekibince zemine aplike edilir. Bu çalışmalar sırasında kadastro
veya orman haritalarında düzeltmeyi gerektiren tutanak, pafta ve zemin uyumsuzluğunun
tespiti halinde, yukarıda oluşturulan kadastro ekibince teknik mevzuata
uygun hale getirilir. Bu çalışmalara kadastro kontrol mühendisi de iştirak
ettirilir. Çalışma sonucunda bir zabıt düzenlenir ve bu zabıt ekip
görevlileri ile kontrol mühendisi tarafından birlikte imzalanır. Düzeltme
işlemleri, orman mevzuatı ile tapu ve kadastro mevzuatına göre yapılmış ve
bu Kanuna göre yapılacak askı ilanı ile de ilan ve tebliğ edilmiş sayılır.
Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan
yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye
Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili
kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de
yapılabilir. Bu işlemler
sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hatalar,
yukarıdaki üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltilir.
Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil
işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005
tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara
tabi olmaksızın yapılır.
Kadastro
çalışmalarına başlanılmadan önce, Hazine adına orman sınırları dışına
çıkarılan yerlerin içerisinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi
gereken alanlar bulunup bulunmadığı kadastro müdürlüğünce ilgili kurum ve
kuruluşlarına yazı ile sorulur. İlgili idarelerce 15 gün içerisinde
kadastro müdürlüğüne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği
takdirde, söz konusu alanların bulunmadığı yönünde cevap verilmiş sayılır.
Bu bilgilere veya ilgili idarelerce zeminde gösterilen sınırlara göre bu
yerler içindeki bu alanların sınırları ölçülerek krokisinde gösterilir ve
beyanlar hanesinde belirtilir.
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde ve
başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10., 11., 44.,
153., 169. ve 170. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, E.2009/24 sayılı dosya
7.5.2009 gününde, E.2010/112 sayılı dosya 6.1.2011 gününde yapılan ilk inceleme
toplantılarında başvurularda eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, E.2009/24 sayılı dosyada yürürlüğü durdurma isteminin bu
konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına, E.2010/112
sayılı dosyada sınırlama sorununun esas inceleme aşamasında ele alınmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- BİRLEŞTİRME KARARI
E.2010/112 sayılı
itiraz başvurusunun, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2009/24 esas
sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin
2009/24 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 6.1.2011 gününde
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi,
başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, dava konusu Yasa
kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve
6216 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesine yapılacak
başvurular, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.
İtiraz yoluna
başvuran Ula Asliye Hukuk Mahkemesi, 5831 sayılı Kanun’la 3402 sayılı
Kadastro Kanunu’na eklenen ek 4. maddenin birinci fıkrasının tümünün
iptalini istemiştir.
3402 sayılı Kanun’un
ek 4. maddesinin birinci fıkrasında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2.
maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına
orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kullanım kadastrosunun nasıl
yapılacağı düzenlenmektedir. Buna göre, bu yerler fiili
kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın
kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle,
Kanunun 11. maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar
yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil
edilecektir. Mahkemenin bakmakta olduğu dava, tescile ve beyanlar
hanesinde fiili kullanıcının gösterilmesine ilişkindir. Bu nedenle, ek 4. maddenin
birinci fıkrasına ilişkin esas incelemenin, “… fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya
kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar
hanesinde gösterilmek suretiyle…” bölümü ile sınırlı olarak yapılmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1- 5831 sayılı Kanun’la, 6831 sayılı Orman
Kanunu’na Eklenen Ek 10. Maddenin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, iptali istenilen hüküm ile getirilen orman sınırları dışına
çıkarılan yerlerin kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilememesine
ilişkin kuralın yalnızca çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten sonrası
için geçerli olduğu, çıkarma işleminin henüz kesinleşmediği yerlerin kazandırıcı
zamanaşımı yolu ile iktisap edilebilmesine olanak sağlandığı belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 169. ve 170. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Dava konusu kural
ile 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca orman alanı dışına çıkarılan
yerlerin kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabının önüne geçilmesi
amaçlanmıştır. 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesine göre
bir yerin orman alanı dışına çıkarılabilmesi için, bu yerin Orman
Kanunu’nun 1. maddesine göre orman veya orman sayılan yerlerden olması ve
31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam
olarak kaybetmiş ve tarım, hayvancılık veya yerleşim alanı olarak
kullanılmakta olması gerekmektedir. Bu alanlar orman dışına çıkarma
işlemi yapılmadıkça her ne kadar fiilen orman özelliklerini kaybetmiş
olsalar da, hukuken orman niteliğini kaybetmezler. Bu nitelikteki araziler
dava konusu kanun değişikliği yapılmadan önce ancak orman dışına çıkarma
işlemi kesinleştikten sonra hukuken orman vasfını kaybederek Hazinenin özel
malı hâlini almakta ve kazandırıcı zaman aşımından yararlanarak zilyetlik
yoluyla edinilmesi mümkün hale gelmekteydi. Dava konusu kural bu şekilde
kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı yasaklamıştır.
Anayasa’nın 169.
maddesi ormanların korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken
önlemleri ve ormanların hukuki rejimini düzenlemekte, 170. maddesi ise
orman köylülerinin korunmasına ilişkin hükümler içermektedir.
Orman alanı dışına
çıkarma işlemi kesinleşmeden önce bu alanlar hukuken orman vasfı
taşıdığından Anayasa’nın 169. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
“ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez” kuralı gereğince, dava
dilekçesinde ileri sürüldüğünün aksine, kazandırıcı zaman aşımı yoluyla
iktisap edilmeleri mümkün değildir. Orman alanı dışına çıkarılan alanların
kazandırıcı zaman aşımı yoluyla iktisabını yasaklayan kural, Anayasa’nın
ormanların korunmasını düzenleyen 169. ve orman köylülerinin korunmasını
öngören 170. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
2- 5831 sayılı Kanun’la, 3402 sayılı Kadastro
Kanunu’na Eklenen Ek 4. Maddenin Birinci Fıkrasında Yer Alan “… fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa
üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait
olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro
tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle…” Bölümü ile Dördüncü
Fıkrasının Birinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde
fiili kullanıcıların ve muhdesatın beyanlar
hanesine kaydedilmesini öngören kural ile orman alanı dışına çıkarılan
arazilerin kullanım kadastrosu sırasında ifraz ve tevhide izin veren
dördüncü fıkranın birinci cümlesi ve maddenin diğer fıkralarındaki
hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, daha sonra çıkarılacak düzenlemelerle
bu arazilerin satılması için hazırlık yapıldığı ve bu alanların satışını
sağlamak için saklı amaç güdüldüğünün anlaşıldığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 11., 153., 169. ve 170.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava
konusu kurallar, 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca orman alanı
dışına çıkarılan yerlerin kullanım kadastrosu yapılırken bu arazilerin
fiili kullanım durumları dikkate alınarak arazilerin kimler tarafından ve
ne zamandan beri kullanıldığı ve varsa üzerindeki muhdesatın
kimlere ait olduğunun kadastro tutanağının beyanlar hanesine kaydedilmesini
ve Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, daha öncesi
tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığının talebi üzerine,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım durumları dikkate
alınmak suretiyle ifraz ve tevhit de yapılabileceğini hükme bağlamaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti
ilkesi uyarınca yasama
işlemlerinin amacının Anayasa’ya uygun olması gerektiğinde kuşku yoktur.
Anayasa’nın açık bir amaç belirlediği durumlarda yasama işleminin bu amaçla
yapılması, Anayasa’da açık bir amacın belirlenmediği hallerde ise kamu
yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur. Ancak kamu
yararının sübjektif niteliği dolayısıyla bir yasanın kamu yararı dışında
başka bir amaç güttüğünün açıkça görüldüğü istisnai durumlar dışında
Anayasa Mahkemesinin kanunların amacının kamu yararına uygunluğunu
denetleme yetkisi yoktur.
Dava dilekçesinde
ileri sürülen Anayasa’ya aykırılığın ileride çıkarılacak bir yasa ile
gerçekleşeceği ve bu yasanın ileride çıkarılacak ve Anayasa’ya aykırı
olacak yasaya zemin hazırladığı, bu nedenle Anayasa’ya aykırı olduğu
savları Anayasa yargısına konu edilemez.
4721 sayılı Medeni
Kanun’un 1012. ve Tapu Sicili Tüzüğü’nün 60 ilâ 64. maddelerinde düzenlenen
beyanlar, tescil ve şerhten farklı olarak herhangi bir aynî hak
doğurmayacağı gibi şahsî hakların kuvvetlendirilmesi işlevine de sahip
değildirler. Beyanların fonksiyonu, taşınmazla ilgili bazı fiili veya
hukuki durumlara ya da zaten mevcut bulunan bazı haklara aleniyet
sağlamaktan ibarettir. Beyanlar hanesine bir hususun kaydedilmesi ilgili
kişiye herhangi bir hak vermeyeceği gibi, o kişi bakımından bir hak da
doğurmaz. Bu nedenle, orman dışına çıkarılan alanların kadastrosu sırasında
buraları fiilen kullananların beyanlar hanesine kaydı bu kişiler açısından
herhangi bir hak doğurmayıp, ancak fiili durumun tespiti ve
alenileştirilmesi anlamına gelecektir. Bu tespitin tek amacının bu
arazilerin fiilen kullananlara satılması olduğu söylenemez.
Devletin orman alanı
dışına çıkarılan arazilerin fiili kullanım durumlarını da dikkate alarak envanterini çıkarması bu alanlarla ilgili yapılacak her
türlü tasarruf açısından büyük önem taşımaktadır. İptali istenilen kurala
dayanılarak yapılacak tespitler bu arazilerin orman köylülerine tahsisi,
fiilen kullananlardan ecrimisil alınması, fiili
durumun ispatı gibi işlevler de görebilirler. Bu nedenle orman alanı dışına
çıkarılan alanların kullanım kadastrosunun yapılması sırasında arazileri
fiilen kullananlar ile varsa üzerindeki muhdesatın
kadastronun beyanlar hanesine kaydedilmesinde Anayasa’ ya aykırılık yoktur.
Diğer taraftan,
kadastro sırasında ifraz ve tevhid, kadastro
parsellerinin bölünmesi ve birleştirilmesi anlamına gelir. Orman
kadastrosunda orman alanları parsellere ayrılmayıp, devlet ormanlarına ad
verilmektedir. Orman kadastro haritaları ise, arazinin niteliğine göre,
yeşil (ormanlar), kırmızı (orman dışına çıkarılan alanlar), sarı (orman
olmayan alanlar) ve mavi (su yüzeyleri) olmak üzere dört renge
boyanmaktadır. Orman dışına çıkarma çalışması yapılan yerlere Romen
rakamıyla parsel numaraları verilmektedir. 2/B çalışması sırasında tespit
edilen parseller arazinin fiili kullanım biçimiyle örtüşmeyebileceği gibi
her hangi bir tahsis durumunda ekonomik kullanıma elverişli de
olmayabilirler. Bu nedenle farklı parsellerin birleştirilmesine ya da bir
parselin birden fazla parçaya ayrılmasına ihtiyaç duyulabilir. Dava konusu
kuralın bu ihtiyaca cevap vermek amacıyla çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
İfraz ve tevhid işlemlerinin Maliye Bakanlığının talebine tâbi
tutulmasının nedeni, orman dışına çıkarılan yerlerin Hazine adına tescil
edilmesi ve Hazine arazileri üzerindeki tasarruf yetkisinin Maliye
Bakanlığına ait olmasıdır.
Açıklanan nedenlerle
kurallar 2., 169. ve 170. maddelerine aykırı
değildir, iptal isteminin reddi gerekir.
Ahmet AKYALÇIN ve
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların
Anayasa’nın 11. ve 153. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.
3- Kadastro Kanunu’na
Eklenen Ek 4. Maddenin Beşinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava
dilekçesinde Orman Kanunu’nun 2/B maddesi hükümlerine göre orman alanı
dışına çıkarılan yerlerin kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin İmar
Kanunu ve Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi
olmaksızın yapılmasını öngören kuralın Anayasa’nın 44. maddesinde yer alan
toprakların erozyona karşı korunması ve toprağın verimli kullanılması
ilkelerine ve Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural,
orman alanı dışına çıkarılan arazilerle ilgili kadastro, ifraz ve tescil
işlemlerinin, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tâbi olmaksızın yapılmasını
öngörmektedir.
Anayasa’nın 44.
maddesi “Devlet, toprağın verimli
olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini
önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan
köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla,
değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit
edebilir. Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak
sağlanması, üretimin düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve
yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz.
Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras
hükümleri dışında başkalarına devredilemez ve ancak dağıtılan çiftçilerle
mirasçıları tarafından işletilebilir. Bu şartların kaybı halinde, dağıtılan
toprağın Devletçe geri alınmasına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir.” hükmünü içermektedir.
Anayasa’nın bu hükmünü
uygulamaya geçirmek amacıyla Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmıştır.
Toprakların verimli kullanılması ve tarım topraklarının erozyona karşı
korunması milli ekonomi açısından önem taşıdığı gibi, bireylerin sağlıklı
bir çevrede yaşama hakkıyla da yakından ilgilidir. 5403 sayılı Kanun’da
toprakların korunması ve ekonomik olarak işletilebilmesini sağlamak üzere
bazı ilkeler öngörülmüştür. Aynı şekilde şehirleşmenin planlı bir şekilde
yapılabilmesi için İmar Kanunu çıkarılmıştır. İmar Kanunu’nda sağlıklı ve
çağdaş şehirlerin ortaya çıkarılabilmesi için ifraz ve tevhitlere ilişkin
bazı kısıtlamalar öngörülmüştür.
Orman alanı dışına
çıkarılan arazilerin Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile İmar
Kanunu’nda yer alan kısıtlamalara tâbi olmaksızın kadastro, ifraz ve tescil
işlemlerinin yapılmasına olanak tanıyan dava konusu kural, bu arazilerin
sözü edilen kanunlarda yer alan ve Anayasa’nın amir hükmü gereği olan
korumaların dışında tutulması sonucunu doğurmaktadır.
Açıklanan nedenlerle
kural Anayasa’nın 44. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN bu görüşe katılmamışlardır.
Kural iptal
edildiğinden Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
VI-YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİ
15.1.2009 günlü, 5831 sayılı Tapu
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un:
A- 8. maddesiyle,
21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Ek 4. maddenin
beşinci fıkrası, 12.5.2011 günlü, E. 2009/24, K. 2011/75 sayılı kararla
iptal edildiğinden, bu fıkranın, uygulanmasından doğacak sonradan
giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal
kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı
güne kadar YÜRÜRLÜĞÜNÜN
DURDURULMASINA,
B- 1- 5. maddesiyle, 31.8.1956 günlü, 6831
sayılı Orman Kanunu’na eklenen Ek 10. maddeye,
2- 8. maddesiyle, 3402 sayılı Kanun’a
eklenen Ek 4. maddenin;
a- Birinci fıkrasının
“… fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve
varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait
olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro
tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, …” bölümüne,
b- Dördüncü
fıkrasının birinci cümlesine,
yönelik iptal istemleri, 12.5.2011 günlü, E.
2009/24, K. 2011/75 sayılı kararla reddedildiğinden, bu madde, cümle ve
bölüme ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
12.5.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII- SONUÇ
15.1.2009 günlü, 5831 sayılı Tapu
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un:
A- 8. maddesiyle, 21.6.1987 günlü, 3402
sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Ek 4. maddenin birinci fıkrasının “… fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki
muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim
veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının
beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, …” bölümü dışında kalan
bölümünün, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada
uygulanma olanağı bulunmadığından, bu bölüme ilişkin başvurunun Mahkeme’nin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B- 1- 5. maddesiyle, 31.8.1956 günlü, 6831
sayılı Orman Kanunu’na eklenen Ek 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2- 8. maddesiyle, 21.6.1987 günlü, 3402
sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Ek 4. maddenin;
a- Birinci fıkrasının
“… fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve
varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait
olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro
tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, …” bölümünün
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Ahmet AKYALÇIN ile Mehmet ERTEN’in
karşoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- Dördüncü
fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Ahmet
AKYALÇIN ile Mehmet ERTEN’in karşoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
c- Beşinci fıkrasının
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ile Erdal TERCAN’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
12.5.2011 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan ALTAN
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
3402 sayılı “Kadastro Kanunu”nun Ek madde 4’ün
iptali istenilen birinci fıkrasında, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 20.6.1973
günlü 1744 sayılı yasa ile değişik 2. maddesi ile 23.9.1983 gün ve 2896
sayılı, 5.6.1986 gün ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2. maddesinin (B)
bendine göre orman kadastro komisyonları’nca
Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım
durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın
kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle
aynı yasanın kadastro sonuçlarının ilânına ilişkin düzenleme getiren 11.
maddesinde belirtilen askı ilânı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın
öncelikle kadastrosu yapılarak hazine adına tescil edileceği; Dördüncü
fıkrasında, hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, daha
öncesi tescil edildiğine bakılmaksızın Maliye Bakanlığı’nın talebi üzerine,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce fiil kullanım durumları dikkate alınmak
suretiyle ifraz ve/ veya tevhit’in de yapılabileceği, bu işlemler
sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hataların
üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltileceği; Beşinci
fıkrasında ise madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin
3194 sayılı imar kanunu ile 3.7.2005 gün ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılacağı
belirtilmiştir.
Bu düzenlemeye göre, orman kanunu’nun
2/B hükümlerine göre Orman dışına çıkarılan yerlerin kadastrosunun
öncelikle yapılarak Hazine adına tescilinin sağlanacağı, kadastro sırasında
arazilerin fiili kullanım durumlarının belirlenmesi amacıyla kimler
tarafından ne kadar zamandan beri kullanıldıklarının ve arazi üzerinde muhdesatın bulunup bulunmadığının beyanlar hanesinde
gösterileceği, orman alanı dışına çıkarılan yerlerin hazine adına tescil
edileceği ve hazine arazileri üzerindeki tasarruf yetkisinin Maliye
Bakanlığı’na ait olduğu, kadastro, ifraz ve tescil işlerinin İmar Kanunu
ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanundaki kısıtlamalara tabi
olmayacağı anlaşılmaktadır.
İfraz, sözlük anlamı ile,
genel olarak “bütünden parça ayırma, ayrılma, çıkma”, hukukta ise “arazinin
bölünmesi parsellenmesi” anlamına gelmekte, hukuk düzeninde ifraz, taşınmaz
sahibi veya sahiplerinin isteği ile veya 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18.
maddesine göre tarafların muvafakatı olmadan imar
planını yapan idare tarafından “arsa ve arazi düzenlemesi” şeklinde yapılan
ayırma; Tevhit ise imar hukukunda imar planlarının uygulanmasında
kullanılan yöntemlerden birisi olup imar mevzuatı yönünden tevhit
(birleştirme) birden fazla taşınmazın imar mevzuatı ve imar planına uygun
olarak yapı yapmaya el verişli imar parselleri oluşturmak amacıyla yapılan
işlemlerdir
Anayasa’ya uygunluk denetiminin, iptali istenilen
Ek madde 4’ün sınırlanan tümce ve diğer fıkraların birlikte gözetilerek
yapılması gerekmektedir.
Ormanların, ekonomik ve ekolojik
işlevleri nedeniyle stratejik öneme sahip doğal kaynaklardan olduğu, orman
ürünlerinin pek çok sanayi kolunun hammaddesini oluşturduğu dikkate
alındığında ormanların yetiştirilmesi ve korunarak muhafaza edilmesinin
kaçınılmaz olduğu kuşkusuzdur.
Nitekim ormanların korunmaları, geliştirilmeleri,
orman örtüsünün yok edilmesinin önlenmesi ile ilgili Anayasa’nın 169. ve
170. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlemeye yer verilmiştir.
Anayasa’nın 169. Maddesi’nin gerekçesinde de
belirtildiği gibi maddenin birinci fıkrası doğal kaynaklarımızın en
önemlilerinden birisi olan ormanların korunması ve sahalarının
genişletilmesi için Devlete gereken tedbirleri alıp kanun koymayı ve
ormanların gözetimi görevinin Devlete ait olduğu; ikinci fıkrada Devlet
ormanlarının yalnız Devletçe yönetilmesi ve işletilmesinin yasa ile
düzenleneceği, mülkiyeti ve yönetiminin özel kişilere devrolunamacağı
belirtilmekte, maksatlı olarak yapılan orman tahripleri, ağaçlar ve
ormanlara vaki tecavüzlerde ormanların zaman aşımı suretiyle mülk
edinilemeyeceği, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağı; üçüncü
fıkrada da ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade
edilemeyeceği Anayasada temel düzenleme olarak yer almıştır.
Anayasadaki bu düzenleme ile ormanların korunması
ve bütünlüğünün bozulmaması amaçlanmış olup, ancak kamu yararının zorunlu
kıldığı kimi durumlarda irtifak hakkı tesisine izin vermiştir.
Anayasa’nın 169. maddesi ile aralarında birbirini
bütünleyici ve tamamlayıcı nitelikte bir bağ olan Anayasa’nın 170.
maddesinde de ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması,
ormanların ve orman bütünlüğünün korunması bakımından ormanın gözetilmesi
ve işletilmesinde Devletle bu halkın iş birliğini sağlayıcı tedbirlerin
alınacağını, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen
bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve
orman sınırları dışına çıkartılması, orman içindeki köyler halkının kısmen
veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin
ihya edilerek yasayla bu halkın yararlanmasına tahsis edileceği
öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin yapılmasını Devlet’e görev
olarak yüklemiş, ekonomik sıkıntı çeken köyler halkına Devlet eliyle ihya
edilmiş tarım ve yerleşim alanları sağlamak istemiştir. Anayasa ile güdülen
amaç, bilim ve fen bakımından artık orman olarak işletilmesinde yarar
görülmeyen yerleri orman içinde ikamet eden halkın yararına tahsis etmek
suretiyle değerlendirmektir. Şu halde, orman sınırları dışına çıkarılan
yerlerin yalnızca orman köyleri halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla
değerlendirilmesi olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün ormanları tahribi
önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak suretiyle üretici
haline getirilip kalkınması amaçlanmıştır.
Anayasa’nın bu emredici kuralı nedeni ile yasa
koyucunun, bu alanların kullanıcılarına veya başkalarına, hatta orman içi
köyler halkına satılmasını, devredilmesini veya bu amacı gerçekleştirmeye
yönelik ön hazırlığı sağlayacak bir düzenleme yapması olanaklı değildir.
Hukukun ve Anayasa’nın üstünlüğünün yaşama
geçirilmesi, Anayasa’nın 148. maddesinde öngörülen Anayasa Mahkemesi’nin
denetimi ile olanaklıdır.
İptali istenilen kuralla, Orman Kanunu’nun 2/B
maddesi kapsamında, orman dışına çıkarılan yerleri kullanan kişilerin orman
köylüsü olup olmadıkları gözetilmeksizin kadastro tutanağının beyanlar
hanesinde gösterilmesi ve orman rejimi dışına çıkartılan bu alanlarda,
fiili kullanım durumlarına göre ifraz ve/veya tevhit işlemlerinin yapılması
imkânının getirilmesi, yasalardaki kısıtlamalara tabi olmayacağı
öngörülerek hukuksal alt yapıyı hazırlayıp 2/B kapsamındaki orman
özelliğini yitirmiş alanların kamu yararı gözetilmeksizin fiili
kullanıcılarına veya başkalarına ileride engelsiz satış ve devri imkânının
sağlanmasının amaçlandığı açıktır. Bu amaca yönelik olarak düzenlenen iptali istenilen kuralın amaç ögesi bakımından Anayasa’ya uyumlu olduğundan söz
edilemez.
Açıklanan nedenlerle iptali istenilen Ek madde 4’ün
sınırlanan tümcesi ve dördüncü fıkrasının birinci tümcesinin Anayasa’nın
169., 170. maddelerine açıkça aykırı olduğundan
iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun redde ilişkin görüşüne
katılmıyorum.
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
KARŞIOY ve EK GEREKÇE
Dava
dilekçesinde, 15.1.2009 günlü, 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesi ile 21.6.1987 günlü 3402
sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Ek Madde 4’ün;
Birinci
fıkrasında yer alan “fiili kullanım durumları dikkate
alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya
kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri
kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle”
bölümünün,
Dördüncü
fıkrasında yer alan “Hazine adına orman sınırları dışına
çıkarılan yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye
Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım
durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabilir”
şeklindeki birinci cümlesinin,
Beşinci
fıkrasında yer alan “Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz
ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005
tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki
kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.” kuralının,
Anayasa’nın
2., 44., 169. ve 170. maddelerine aykırı oldukları
ileri sürülmektedir.
Gerekçede,
iptali istenen kuralları da içeren Ek 4. maddenin amacının Orman Kanunu’nun
2/B maddesi hükümleri uyarınca orman alanı dışına çıkarılan yerlerin
kadastro işlemlerinin yapılarak, hazine adına tescillerinin sağlanması
olduğu ifade edilmektedir.
Anayasa’nın “Orman köylüsünün korunması” başlıklı
170. maddesinde, ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının
kalkındırılması, ormanların ve orman bütünlüğünün korunması bakımından
ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini
sağlayıcı tedbirlerin, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından
orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen
bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve
orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen
veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin
ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsis edilmesinin kanunla
düzenleneceği öngörülmüştür.
Anayasa,
orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin Devlet eliyle ihya edilerek,
orman içi köyler halkına tarım ve yerleşim alanı olarak kullanmak üzere
tahsis edilmesini sağlamak istemiş ve bunu da Devlete görev olarak vermiştir.
Böylece, bilim ve fen bakımından orman olarak işletilmesinde yarar
görülmeyen ve bu nedenle orman sınırları dışına çıkartılan yerler sadece
orman içi köyler halkına tahsis edilmek suretiyle değerlendirilmek ve hem
de ormanların tahrip edilmesi önlenmek istenmiştir.
Buna
göre, orman sınırları dışına çıkartılan yerler orman içindeki köyler
halkının yararlanmalarına tahsis edilebilecek, bu yerlerin mülkiyeti satış
ya da başka yollarla devredilemeyecektir.
İptali istenen kurallarla getirilen ve bu yerlerin
kullanım durumuyla ilgili kadastro tutanağına yazılması istenen bir kısım
bilgiler ile daha önce orman sınırları dışına çıkarılarak hazine adına
tescil edilen yerler de dâhil olmak üzere, fiili kullanım durumuna göre
ifraz ve/veya tevhit imkânının getirilmesi ve kimi yasa hükümlerinin
uygulanmak istenmemesine ilişkin düzenlemeler birlikte
değerlendirildiğinde, amacın, Orman Kanunu’nun 2-B maddesi hükümleri
uyarınca orman alanı dışına çıkartılan yerlerin kadastro işlemlerinin
yapılarak hazine adına tescillerini sağlamaktan ziyade, bu alanları fiilen
kullananlara 3194 ve 5403 sayılı Yasa’ların
engelleyici hükümleri de uygulanmayarak süratle yapılacak ifraz ve/veya
tevhit çerçevesinde ileriki tarihlerde kolayca satmak ve devretmek için
hukuksal alt yapının oluşturulmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Söz
konusu düzenlemeler ile saptanmak istenen hususların hazine adına tescil
işlemine hiçbir katkı sağlamayacak olması, orman alanı dışına çıkartılan
yerlerin satılmasını sağlamak için 2924 sayılı Kanun’un 11. maddesinde ve
4706 sayılı Kanun’un 3. maddesinde daha önce yapılan ve Anayasa Mahkemesi’nin
30.03.1993 tarih ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı 23.01.2002 tarih ve
E.2001/382, K.2002/21 sayılı kararları ile Anayasa’nın 170. maddesine
aykırı görülerek iptal edilen kurallar ile inceleme konusu olan ve iptali
istenen kuralların benzer ifadeler kullanılarak yasalaştırılması amaçla
ilgili saptamanın doğruluğunu desteklemektedir.
Anayasa Mahkemesi pek çok kararında, Orman
Kanunu’nun 2/A ya da 2/B hükümlerine göre orman alanı dışına çıkarılan
yerlerin sadece orman köylüsüne tahsis edilebileceği gerekçesiyle çeşitli
yasa hükümlerini iptal etmiş, 23.01.2002 tarih E.2001/382, K.2002/21 sayılı
kararında bu yerlerin orman köylüsüne satılmasını dâhi Anayasa’nın 170.
maddesine aykırı görerek kuralın iptaline karar vermiştir
Orman
sınırları dışına çıkartılan yerlere ilişkin olarak yapılacak yasaların,
Anayasa’nın 170. maddesinde öngörülen orman içindeki köyler halkına tahsis
amacına uygun olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Buna uygun olarak
yasalaştırılmadığı açıkça anlaşılan iptal istemine konu edilen kurallar
Anayasa’nın 170. maddesine aykırıdır.
Ek
4. maddenin beşinci fıkrasının iptal edilmesine ilişkin çoğunluk görüşüne
ise açıkladığım ek gerekçe ile birlikte aynen katılmaktayım.
Bu
nedenle Ek 4. maddenin birinci fıkrasında yer alan bölüm ile dördüncü
fıkrasının birinci cümlesinin de iptalleri gerektiğinden, bu kuralların ret
edilmelerine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmadım.
Üye
Mehmet
ERTEN
KARŞI OY GEREKÇESİ
15.01.2009 tarihli 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesi ile 21.06.1987
tarihli 3402 sayılı Kadastro Kanun’una eklenen ek 4. maddenin beşinci
fıkrası, “Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194
sayılı İmar Kanunu ile 03.07.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.”
şeklinde düzenlenmiştir.
Dava konusu 5831 sayılı Kanun’un 8. maddesinin
genel olarak amacı, yıllardır tescil edilmemiş orman kadastrosunun ve bunun
bir parçası olan 2/B sahalarının kadastrosunun yapılarak tescillerinin
sağlanması, kimler tarafından hangi vasıfla kullanıldığının tesbit edilmesi ve geometrik durumlarının paftaya
aktarılmasıdır. Orman dışına çıkarılmış olan alanların kadastrosunun bu
hükümde gösterilen kısıtlamalara tabi olması halinde beklenilen amaca
ulaşılması mümkün değildir.
Dava konusu kuralda sözü edilen kanunlardaki
kısıtlamaların, kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinde uygulanmaması demek,
adı geçen kanunların bir daha bu tür yerlerde hiç uygulanmayacağı anlamına
gelmez.
Kadastro işlemleri, taşınmazlar üzerindeki fiili ve
hukuki durumun tesbitinden ibarettir. Bu tesbit yapıldıktan sonra taşınmazlarda yeni hukuki uygulamalar
yapılması da mümkündür. Kadastro işlemleri tamamlandıktan sonra toprağın
verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla Toprak Koruma Kanunu hükümlerine
uygun düzenlemelerin yapılmasına herhangi bir engel olmadığı gibi, bu
yerlerde imar çalışmaları başladığında hiçbir kısıtlama olmadan İmar
Kanununun bütün hükümlerinin eksiksiz uygulanması gerekecektir. Böylece hem
dava konusu kuralla ulaşılmak istenen amaç gerçekleşecek, hem de kuralda
sözü edilen kanunlar kısıtlama olmadan uygulama alanı bulacaktır.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, 15.01.2009
tarihli 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 8. maddesi ile 21.06.1987 tarihli 3402 sayılı Kadastro
Kanunu’na eklenen ek 4. maddesinin beşinci fıkrası ile yapılan düzenlemenin,
Anayasa’nın 2. ve 44. maddesine aykırı olmadığından dava konusu kuralın
iptali yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
MUHALEFET ŞERHİ
Anamuhalefet Partisi (Cumhuriyet Halk
Partisi) tarafından 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı
kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un, 8. maddesiyle 21.06.1987
tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen ek madde 4’ün, birinci ve
dördüncü fıkralarındaki bazı bölümlerle birlikte, beşinci fıkrasının da
Anayasanın 44. ve 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali
istenmiştir.
İptali talep edilen hüküm şu şekildedir: “ – Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı imar Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.”
Davacı tarafından, Orman Kanunu
m. 2/B gereğince orman alanı dışına çıkarılan yerlerin kadastro, ifraz ve
tescil işlemlerinin İmar Kanunu ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılması durumu, Anayasanın 44.
maddesine aykırı görülmüş, Anayasanın 2. maddesine aykırılık ise, kuralın
kamu yararına aykırı olduğu gerekçesine dayandırılmıştır. Anayasanın,
konuya ilişkin 44. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir: “Devlet,
toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini
önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan
köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla,
değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit
edebilir. Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak
sağlanması, üretimin düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve
yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz.”
İptali istenen kural,
sayın çoğunluk tarafından Anayasa’nın 44. maddesine aykırı bulunarak iptal
edilmiştir. Bunun gerekçesi olarak da, sözkonusu
İmar Kanunu ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara
tabi olunmamasını, bu kanunlardaki düzenlemelere, daha sonra da
uyulmayacağı, o nedenle, söz konusu kanunlarda getirilen sınırlamalara tabi
olmaksızın işlem yapılması durumu gösterilmiştir.
Öncelikle belirtmek
gerekir ki, iptali istenen kural ile, Orman Kanunu
m. 2/B hükmü çerçevesinde orman alanı dışına çıkarılan arazilerin
kadastrosu, ifraz ve tescil işlemlerinin yapılması hedeflenmektedir; bu
yapılırken de, arazinin fiili durumunun dikkate alınması, İmar Kanunu yahut
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalarla çakışan bir
durum olursa buna rağmen, kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin yapılması
amaçlanmaktadır. Bu şekilde, orman alanı dışına çıkarılan arazilerin
kadastrosu yapıldıktan sonra, İmar Kanunu yahut Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu’ndaki hükümlerin uygulanmasına ve orada belirtilen
kısıtlamalara tabi olarak yeni işlemler yapılmasına engel bulunmamaktadır.
Burada amaç, İmar Kanunu’ndaki yahut Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu’ndaki kısıtlamaları dikkate almaksızın imar planı yapmak yahut
toprağın kullanılmasına imkan vermek, erozyonla
mücadele edilmesini engellemek vb. olmayıp, öncelikle o arazinin
kadastrosunu, ifraz ve tescilini sağlamaktır. Kadastro, ifraz ve tescil
işlemlerinin arkasından, orman alanı dışına çıkarılan yere, İmar Kanunu ile
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki hükümlerin uygulanması
mümkündür. Bunda da kamu yararının olduğu kuşkusuzdur. O nedenle getirilen
hüküm, Anayasa’nın 44. ve 2. maddelerine aykırı olmayıp, iptal talebinin
reddi gerekir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 15.01.2009 tarihli
ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un, 8. maddesiyle 21.06.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanunu’na eklenen ek madde 4’ün beşinci fıkrasının Anayasa’nın 44.
maddesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği yönündeki çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
Üye
Erdal
TERCAN
|