Anayasa
Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2009/19
Karar Sayısı : 2011/4
Karar Günü : 6.1.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- Şarkışla İcra Hukuk Mahkemesi (E.2009/19)
2- Akçaabat İcra Hukuk Mahkemesi (E.2009/43)
İTİRAZLARIN KONUSU :
1-
17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 121. maddesinin,
24.6.2004 günlü, 5198 sayılı Yasa’nın 17. maddesiyle değiştirilen birinci
fıkrasının;
2- 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Yasa’nın
56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının,
Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı borçlular tarafından yaşlılık aylıkları
üzerindeki haczin şikâyet yolu ile kaldırılması istemiyle açılan davalarda
itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkemeler, iptali için başvurmuşlardır.
II- İTİRAZLARIN GEREKÇESİ
A- E. 2009/19 sayılı
davada, başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“...Davacı Halk
Bankası vekili olarak davacı borçlu aleyhine ilamsız icra takibi başlatmış
olup ödeme emri borçluya 03.08.2008 günü tebliğ edilmiş olup davacı -
borçlunun bu ödeme emrine süresi içinde itiraz etmemesi nedeni ile takip
kesinleşmiş olup, davalı - alacaklı vekilinin başvurusu üzerine borçlunun
Sosyal Sigortalar Kurumundan almış olduğu emekli aylığına haciz konularak
2008 yılı mayıs ayından itibaren borçlu - davacının maaşından aylık
138,00YTL lik kesinti yapılmaya başlanmıştır. Davacı-borçlu bunun üzerine
mahkememize şikayet yolu ile başvurarak Sosyal Sigortalar Kurumundan almış
olduğu emekli aylığına konulan haczin 506 s. Kanunun 121. maddesi gereğince
haczin kaldırılmasını talep etmiştir. Anılan 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Yasasının 121/1 maddesi gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve
sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80 inci maddesine göre
takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve
temlik edilemeyeceği hüküm altına alınmış, 5510 Sayılı Yasanın 93.
maddesinde bu kez tüm sosyal güvenlik mensubu üyeleri kapsama dahil
edilerek, bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık
ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası
hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve
temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve
tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Hükmü
getirilmiştir.
506 Sayılı Yasanın 80.
maddesi
(Değişik: 1/12/1993 - 3917/1 md.)
İşveren, bir ay
içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar
toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını
ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara
ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.
(Ek fıkra:
9/4/2003-4842/32 md.) Prim borçlarının, katma değer vergisi iade
alacağından mahsubu suretiyle de ödenmesi mümkündür. Bu takdirde katma
değer vergisi iade hakkı sahibi; kendisinin, mal ya da hizmet satın aldığı
veya iştirak ya da ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu işverenlerin prim
borçları için de mahsup talep edebilir. Kurumun bağlı olduğu Bakanlık,
Maliye Bakanlığının uygun görüşü ile bu uygulamadan faydalanacak
işverenleri, iştigal konusu, işletme türü ve işletme büyüklüğü itibariyle
belirlemeye ve lehine mahsup talebinde bulunulan işverenlerin prim borcu
ödeme süresini otuz günü aşmamak üzere uzatmaya yetkilidir.
77 nci maddenin (a)
fıkrası gereğince hak edilen ve fakat ödenmemiş olan ücretler üzerinden
hesaplanacak primler hakkında da yukarıdaki hüküm uygulanır.
Kuruma fiilen
ödenmeyen prim tutarları Gelir ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider
yazılamaz.
(Değişik beşinci
fıkra: 22/2/2006 - 5458/6 md.) Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve
diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahlil Usulü
Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer
maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye
Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri
kullanır. Şu kadar ki; Kurumun prim ve diğer alacaklarının süresi içinde ve
tam olarak ödenmemesi halinde, ödenmeyen kısmına, sürenin bittiği tarihten
itibaren ilk üç aylık sürede her ay için % 3 oranında gecikme cezası,
ayrıca her ay için bulunan bu
tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere borç ödeninceye
kadar, her ay için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak bir önceki
aya ait YTL cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma
senetlerinin aylık ortalama faizi, bileşik bazda uygulanarak gecikme zammı
hesaplanır. Ancak ödemenin yapıldığı ay için gecikme zammı günlük
hesaplanır. Yapılacak takip sonunda tahsilinin imkânsız veya tahsili için
yapılacak giderlerin alacaktan fazla olacağı anlaşılan 20 YTL’ye kadar (20
YTL dahil) Kurum alacakları, tahsil zaman aşımı süresi beklenilmeksizin
Kurum Yönetim Kurulunca terkin edilebilir. Kurum Yönetim Kurulu, bu miktarı
on katına kadar artırmaya, terkin yetkisinin tamamını veya bir kısmını yetki
sınırlarını da belirterek Kurum Başkanına, Genel Müdürlere ve Sigorta
İl/Sigorta Müdürlerine devretmeye yetkilidir. Bakanlar Kurulu ilk üç ay
için uygulanan gecikme cezası oranını iki katına kadar artırmaya veya bu
oranı % 1 oranına kadar indirmeye, yeniden kanunî oranına getirmeye ve
uygulama tarihini belirlemeye yetkilidir.
Yetkilerin
kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle tespit edilir.
Kurum alacaklarının
tahsilinde 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak
uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu
yer İş Mahkemesi yetkilidir.
Yetkili iş
mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
Dava ve icra takibi
açılmış olsa bile, prim ve diğer alacakların ödenmemiş kısmı için gecikme
zammı tahsil olunur.
(Değişik : 29/9/1999
- KHK - 578/1 md.) Yangın, su baskını ve deprem gibi tabii afete uğrayan ve
bunu belgeleyen işverenler ile isteğe bağlı sigorta ve topluluk sigortasına
devam edenlerin hadisenin vukua geldiği tarihten itibaren üç ay içinde
talepte bulunmaları halinde mevcut prim borçları ile afetin meydana geldiği
tarihten itibaren tahakkuk edecek üç aylık prim borçları hadisenin vuku
bulduğu tarihten itibaren bir yıla kadar ertelenebilir.
Prim borcunun
ertelendiği süre zaman aşımından sayılmaz ve ertelenen kısmına gecikme
zammı uygulanmaz.
Sigorta primlerini
haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde
tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye
ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz
diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı,
işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Bu Kanuna ek 24 üncü
maddesinde belirtilen Kurum ve Kuruluşlar tarafından süresi içinde kuruma
ödenmeyen sosyal yardım zamları için bu madde hükümleri uygulanır.
Ödenmeyen primler ve
verilen cezalar için Kurumca düzenlenecek belgeler şeklindedir.
5510 Sayılı Yasanın 88. maddesi- (Değişik: 17/4/2008-5754/52 md.)
4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran
işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas
tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak
sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait
prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün
sonuna kadar Kuruma öder.
Hak edilen ancak,
ödenmemiş olan ücretler üzerinden hesaplanacak primler hakkında da birinci
fıkradaki hüküm uygulanır.
60 ıncı maddenin
birinci fıkrasının (b), (c), (d) ve (g) bentleri gereği genel sağlık
sigortalısı sayılanlar için, her ay otuz tam gün genel sağlık sigortası
primi ödenmesi zorunludur. Şu kadar ki, 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının
(b) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olanların aynı ay içinde
zorunlu sigorta kapsamında prim ödeme gün sayısı bulunması halinde, ayın
kalan günleri için isteğe bağlı sigorta gün sayısı kadar genel sağlık
sigortası primi ödenir.
4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı olmakla birlikte, 4857
sayılı Kanunun 13 ve 14 üncü maddelerine göre kısmi süreli veya çağrı
üzerin/3 çalışanlar ile bu Kanuna göre ev hizmetlerinde ay içerisinde 30
günden az çalışan sigortalılar için eksik günlerine ait genel sağlık
sigortası primlerinin 30 güne tamamlanması zorunludur. Bu durumda olan
sigortalıların eksik günlerine ilişkin genel sağlık sigortası primleri,
60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı
alt bendi veya (g) bendi kapsamında ödenir. Kamu idaresine ait iş
yerlerinde çalıştırılan sigortalıların iş sözleşmesinin askıda kaldığı
aylara ait genel sağlık sigortası primi, 82 nci maddeye göre belirlenen
prime esas, günlük kazancın alt sınırının 30 günlük tutarı üzerinden ilgili
kamu idaresince ödenir.
60 ıncı maddenin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına girenler için prim ödeme
yükümlülerinin ödeyecekleri genel sağlık sigortası primi; primin tahakkuk
ettirileceği ay itibarıyla anılan bendin (1) ve (2) numaralı alt
bentlerinde sayılan toplam kişi sayısının üçe bölünmesi suretiyle bulunacak
kişi sayısına (3) ilâ (10) numaralı alt bentlerde sayılan kişi sayısının
eklenmesi suretiyle bulunacak toplam kişi sayısı esas alınarak hesaplanır.
Ancak, bu kişilerden aynı zamanda 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamı dışındaki bentlerin kapsamına girerek genel sağlık
sigortalısı sayılanlar, bu fıkraya göre tespit edilecek kişi sayısı
hesabına dahil edilmez.
87 nci maddenin
birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen yükümlüler, her aya ait
primlerini takip eden ayda Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma
öderler. Bu kişiler primlerini en fazla 360 günle sınırlı olmak üzere peşin
olarak erken ödeyebilir. Erken ödeme halinde erken ödenen her gün için
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında
Kanunun ek 1 inci maddesine göre erken ödeme indirimi hükümleri uygulanır.
Ancak yapılan erken ödeme indirimi, prime esas kazançtan indirilmez. Erken
ödemede sigortalılık süresi, sigorta priminin ait olduğu her ayın ilk
gününden itibaren, prim ödeme gün sayısına dahil edilir. Erken ödeme
yapılan ve prim ödeme gün sayısına dahil edilmeyen sürede isteğe bağlı
sigortalılığın sona ermesi halinde, sigortalılık süresinden sayılmayan
günlere ait primler ilgililere iade edilir.
4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine tabi sigortalılar
için, genel sağlık sigortası primi ile kısa ve uzun vadeli sigorta kolları
primlerini ayrı ayrı veya birlikte tahsil edilecek şekilde prim ödeme
tarihlerini veya dönemlerini belirlemeye Kurum yetkilidir.
4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanların, her ay için
otuz tam gün prim ödemesi zorunludur.
4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran
işverenler, çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar
toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını
ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara
ekleyerek, en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öderler.
87 nci maddenin
birinci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde belirtilen yükümlüler, her aya
ait primleri ilgili ayı takip eden ayın sonuna kadar Kuruma öderler.
Kuruma fiilen
ödenmeyen prim tutarları, gelir vergisi ve kurumlar vergisi uygulamasında
gider yazılamaz.
4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamında sigortalı
olarak tescil edilmiş olanların prim borçlarını, sattıkları tarımsal ürün
bedellerinden borç tutarını geçmemek şartıyla % 1 ilâ % 5 oranları arasında
olmak üzere kesinti yapılmak suretiyle tahsil etmeye Kurum yetkilidir.
Prim borçları katma
değer vergisi iade alacağından mahsubu suretiyle de ödenebilir. Bu takdirde
katma değer vergisi iade hakkı sahibi kendisinin, mal veya hizmet satın
aldığı veya iştirak veya ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu işverenlerin
prim borçları için de mahsup talep edebilir. Bu işverenlerin mahsup
talebinde bulundukları ayda muaccel olan prim borçlarının birinci fıkrada
belirtilen ödeme sürelerini izleyen onbeş gün içinde mahsup suretiyle
ödenmesi halinde, yasal süresi içinde ödendiği kabul edilir. Ancak prim
borçlarının katma değer vergisi iade alacağından mahsup suretiyle ödenmesi
talebinde bulunulduğu halde, süresinde mahsup edilemeyen veya eksik mahsup
edilen prim borçları için birinci fıkrada belirtilen ödeme sürelerini
izleyen günden başlanarak gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanır. Kurum,
Maliye Bakanlığının uygun görüşü ile bu uygulamadan faydalanacak
işverenleri; iştigal konusu, işletme türü ve işletme büyüklüğü itibarıyla
belirlemeye ve lehine mahsup talebinde bulunulan işverenlerin prim borcu
ödeme süresini otuz günü aşmamak üzere uzatmaya yetkilidir.
Kurum, prim ve her
türlü alacaklarını, işverenlere olan borçlarından mahsup etmek suretiyle
tahsil etmeye yetkilidir.
Primlerin özel ödeme
şekilleri kullanılmak suretiyle ödenmesi zorunluluğu getirmeye ve primlerin
yatırılacağı tahsilât kuruluşlarını belirlemeye Kurum yetkilidir.
Kurumun süresi içinde
ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı
maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun
uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere
verilen yetkileri kullanır.
Kurum, 6183 sayılı
Kanun kapsamında takip edilen alacakları hariç olmak üzere her türlü
alacağın teminatını teşkil etmek üzere Yeni Türk Lirası ve/veya yabancı
para birimi üzerinden ticari işletme, taşınır ve/veya taşınmaz rehni dahil
olmak üzere her türlü teminat almaya yetkilidir.
Kurumun 6183 sayılı
Kanun kapsamında takip edilen prim ve diğer alacakları amme alacağı
niteliğinde olup, imtiyazlı alacaktır. Kurumun taraf olduğu her türlü dava
ve icra takiplerinin kısmen veya tamamen aleyhe neticelenmesi halinde 2004
sayılı İcra ve İflas Kanununda yazılı tazminat ve cezalar Kurum hakkında
uygulanmaz.
Kurumun prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü
Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde
Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili
iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
Kurumun sigorta
primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda
belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile
görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket
yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya
yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte
müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Kurum, kamu
idarelerinde işyerinin özelliği nedeniyle primlerin farklı zamanlarda ödeme
süresini belirlemeye yetkilidir. Prim alacaklarının tahsili için
muacceliyet tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde icra yoluna
başvurmayan Kurum yetkili personeli hakkında genel hükümlere göre
kovuşturma yapılır.
Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurum tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir” şeklindedir
Anayasa’nın 10.
maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”
denilmektedir. Bu ilke, birbirleriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların
uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme, eşitliğe
aykırılık oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik mutlak ve eylemli
eşitlik değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü
eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz.
İcra Takiplerinde,
alacaklı veya borçlu ister gerçek, ister tüzel kişi veya kamu tüzel kişisi
ya da hazine olsun, netice itibariyle taraf sıfatını alır. Taraf olma
itibariyle alacaklı ya da borçlunun hukuki durumları aynıdır. İtiraz konusu
düzenleme ile, hukuki konumları aynı olduğu halde, 506 Sayılı Yasa ya da
5510 sayılı Yasa kapsamındaki borçluların emekli aylıklarına Sosyal
Güvenlik Kurumu, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının
tahsilinde, 6183 Sayılı Yasa Hükümlerinden faydalanarak herhangi bir yasal
sınırlama olmaksızın borçlunun emekli maaşına haciz işlemi yaparak kurum
alacağını tahsil edebildiği halde Sosyal Güvenlik Kurumu dışındaki diğer
gerçek ve tüzel kişi alacaklılar ise anılan yasa hükümleri uyarınca emekli
maaşına haciz işlemi yapamamakta ve bu şekilde borçlunun üzerine kayıtlı
başkaca menkul ya da gayrı menkulünde bulunmaması durumunda alacaklarını
tahsil edememektedirler . Bu şekilde Sosyal Sigortalar Kurumu ile aynı
haciz dosyasında alacağını tahsil etmeye çalışan diğer kuruluş ve kişiler
arasında farklı kurallar getirilerek bir taraf lehine ayrıcalık
tanınmaktadır. Bu durum da Anayasamızın 10. maddesinde belirlenen eşitlik
ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca bu durum Anayasamızın
Başlangıç Hükümlerinde yer alan Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel
hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak
milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde
geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu şeklindeki
hükmede aykırılık teşkil etmektedir. Zira 506 Sayılı Yasanın 80 ve 5510
sayılı Yasanın 88. maddelerinde ayrıcalıklı konuma getirilen Sosyal
Güvenlik Kurumu kendi alacağını hiçbir yasal sınırlama olmaksızın tahsil
edebilmekte iken diğer alacaklılar anılan hükümler gereğince alacaklarını
tahsil edememe ve maddi varlıklarını geliştirme haklarını
tahsil etme hakkından mahrum bırakılmaktadır.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; 506 sayılı
Kanununun 121/1 maddesinde geçen; “...Bu kanun gereğince bağlanacak gelir
veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80
inci maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya
başkasına devir ve temlik edilemez.” İbaresi ile 5510 Sayılı Yasanın 93
maddesinin “Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir,
aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası
hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve
temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve
tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez.”
ibaresinin Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırılığı
iddiasıyla iptali isteminden ibarettir.
İstemin iptali Yüce
Anayasa Mahkemesinin yüksek takdirlerine ait olmak üzere itiraz dilekçesi
ve dava dosyası saygıyla ve önemle arz olunur.27.01.2009”
B- E.2009/43
sayılı davada, başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Mahkememiz 2009/29 esas
sayılı Akçaabat İcra Müdürlüğü’nün 2008/95 takip sayılı dosyasında davacı
emekli maaşına konulan haczin şikayet yolu ile kaldırılması davasında
uygulamaya konu 5510 sayılı Yasa’nın 93/1 maddesi hükmü nün Anayasa’nın 10.
maddesinde düzenlenen yasa önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu
değerlendirilmekle 17.04.2009 tarihli celsede dosyanın somut norm denetimi
yapılmak üzere Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Yasa hükmü:
“MADDE 93- (Değişik
birinci fıkra: 17/4/2008-5754/56 md.) Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve
ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası
hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve
temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve
tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu
fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine
ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü
tarafından reddedilir.” şeklindedir.
Yasanın düzenlemesine göre 5510 sayılı Kanun gereği bağlanan gelir
aylık ve ödenekler Yasanın belirttiği istisnalar olan 88 inci maddeye göre
takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında
haczedilemeyecektir.
Anayasa
Kuralı:
“Madde 10 - Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir.
Devlet, bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.” şeklindedir.
Anayasa kuralına göre her kişi herhangi bir sebep gözetilmeksizin yasa
önünde eşittir. Hiçbir kişiye ya da sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Açıklamalar:
-Ülkemizde çalışan nüfusun önemli kısmını asgari ücretle çalışanlar
oluşturmaktadır. Çalışan asgari ücretlilerin maaşları da emekli maaşından
genel olarak daha düşüktür aynı zamanda da asgari ücretle çalışanların
yaşlarına göre bakmakla yükümlü oldukları eşleri ile birlikte okul çağında
bulunan çocukları da bulunmaktadır. Ülkemiz yasa sistemine göre asgari
ücretle çalışanlar ile diğer çalışanların maaşlarına haciz
konulabilmektedir. Bu noktada emekli olanlara tanınan imtiyazın
makul ve hukuksal yönü bulunan bir
gerekçesi yoktur. Duygusal gerekçeleri ise geçerli bir hakka
akla uygun bir nedene dayanmamaktadır. Bankalarca uygulanan faiz oranlarına
tepki de bu ayırımın haklı gerekçesi olamaz, kaldı ki bankalar da faiz
oranlarını yasaların izin verdiği çerçevede belirlemektedir. Diğer taraftan
borç alacak ilişkilerinde alacaklı taraf çoğu zaman bankalar da değildir.
-Cebri icra ve haciz işlemleri, alacakların yasa düzeni içinde tahsili
suretiyle kamu düzeninin ve barışının sağlanmasına, kamu otoritesine güven
tesisine hizmet eden ve millete ait olan egemenliğin yargı dalı kapsamında
bulunan bir yasal prosedürdür. Cebri icra işlemlerinin neticesiz kalmasına
neden olacak şekilde kamu otoritesinin elini zayıflatır mahiyetteki bu
yasal düzenleme, anayasal düzenin korumak durumunda olduğu kamu düzen ve
barışına -enerjisini kamu otoritesindeki boşlukları ranta çevirmekten alan
suç örgütlerinin faaliyet alanını genişletmek suretiyle- zarar verici
mahiyettedir.
Sonuç:
Anayasa’nın 10. maddesiyle belirlenen yasa önünde eşitlik ilkesine
aykırı olarak 5510 sayılı Yasa kapsamında gelir ve maaş bağlanan kişilere
imtiyaz sağlayan 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin birinci
fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlesinin somut norm denetimi
suretiyle iptali gerekmektedir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1) 17.7.1964
günlü 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 24.6.2004 günlü, 5198 sayılı
Yasa’nın 17. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralı da içeren 121.
maddesi şöyledir:
“Madde 121- Bu Kanun
gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka
borçları ve bu Kanunun 80 inci maddesine göre takip ve tahsili gereken
alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez.
(Ek fıkra:29.7.2003–4958/47 md.) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her
türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84 üncü maddenin son fıkrası saklı
kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek
suretiyle geri alınır. Kurumun genel hükümlere göre takip hakkı saklıdır.
(Ek fıkra: 2.7.2005–5386/1 md.) Ölüm geliri ve aylıklarından yapılan yersiz ödeme
tutarları, yersiz ödenmiş olan gelir ve aylıkların kesilmesi nedeniyle aynı
dosyadan gelir ve aylık ödemesi yapılan diğer hak sahiplerine Kurumca
yapılması gereken gelir ve aylık ödeme tutarları nazara alınmak suretiyle
tespit edilecek Kurum zararı esas alınarak tahsil edilir. Ancak, diğer hak sahiplerinden itirazda bulunanların
hisseleri bu fıkra uygulamasında hariç tutulur.”
2)
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun, 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle
değiştirilen itiraz konusu kuralı da içeren 93. maddesi şöyledir:
“Madde 93-
(Değişik birinci fıkra:
17.4.2008–5754/56 md.) Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin
gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık
sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları,
devir ve temlik edilemez. Gelir,
aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar
ile nafaka borçları dışında haczedilemez. (Ek cümle 18.2.2009–5838/38 md.) Bu fıkraya göre haczi
yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler,
borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından
reddedilir.
(Değişik ikinci fıkra: 17.4.2008–5754/56 md.) Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin
dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık
zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve diğer alacakları;
mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme
tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan
tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim
elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve
incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının
Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar,
kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve
belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten
itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır. Bu alacaklar için 89
uncu madde gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı, 88 inci
maddede belirtilen ödeme süresinin son gününü takip eden günden itibaren
uygulanır.
Bu Kanuna
dayanılarak Kurumca açılacak tazminat ve rücû
davaları, on yıllık zamanaşımına tâbidir. Zamanaşımı tarihi; rücû konusu gelir ve aylıklar bakımından Kurum onay
tarihinden, masraf ve ödemeler için ise masraf veya ödeme tarihinden
itibaren başlar.
Zamanaşımından sonra
yapılan ödemeler kabul edilir. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(b) bendine tâbi sigortalıların zamanaşımı nedeniyle prim ödenmeyen
süreleri, sigortalılık süresinden sayılmaz ve bu süreye ilişkin
sigortalılık hak ve yükümlülükleri düşer.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Mahkemeler başvuru kararlarında, Anayasa’nın Başlangıcı ile 2. ve 10. maddelerine dayanmışlardır.
IV- İLK İNCELEME
A- E. 2009/19 Sayılı
Davada
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet
AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra
Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla yapılan ilk
inceleme toplantısında;
Öncelikle davada uygulanacak kural sorunu
görüşülmüştür.
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine
göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da
kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidirler. Ancak,
bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için
elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın
bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması
gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Başvuran mahkeme, 17.7.1964 günlü, 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 121. maddesinin, 24.6.2004 günlü, 5198
sayılı Yasa’nın 17. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrası ile 31.5.2006
günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
93. maddesinin, 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle
değiştirilen birinci fıkrasının iptalini istemiştir.
Bakılmakta olan 12.11.2008 günü açılan
davanın konusu, yaşlılık aylığı üzerine 9.1.2008 tarihli kararla konulan
haczin şikâyet yolu ile kaldırılmasıdır. Haciz kararına dayanılarak Mayıs
2008 tarihinden itibaren davacının yaşlılık aylığından her ay kesinti
yapılmaya devam edilmiştir.
5510 sayılı Yasa, 108. maddesi hükmü
uyarınca 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu açıdan yaşlılık aylığından
haciz nedeniyle yapılan kesintilerin dayanağı 1.10.2008 tarihinden öncesi
için 506 sayılı Yasa’nın 121. maddesinin birinci fıkrası, sonrası için 5510
sayılı Yasa’nın 93. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesidir.
Yasa’nın 93. maddesinin birinci fıkrasının
iptali istenilen birinci cümlesindeki “Bu
Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve
ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası
hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik
edilemez.” kuralı devir ve temlik yasağına ilişkin olduğundan davada
uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle;
1- 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008 günlü, 5754
sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının ikinci
cümlesi dışında kalan bölümünün, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin
bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu bölüme ilişkin
başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine, OYBİRLİĞİYLE;
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından;
a) 17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 121. maddesinin, 24.6.2004 günlü, 5198 sayılı
Yasa’nın 17. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının,
b) 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008
günlü, 5754 sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının
ikinci tümcesinin,
esasının incelenmesine 12.3.2009 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- E. 2009/43 Sayılı
Davada
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet
AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın
katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında;
Öncelikle davada uygulanacak kural sorunu
görüşülmüştür.
Başvuran mahkeme 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008
günlü, 5754 sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının
ikinci ve üçüncü cümlelerinin iptalini istemiştir.
İcra takibi 18.1.2008 tarihinde başlamış ise de,
şikâyete konu maaş haciz kararı 19.1.2009 tarihinde olduğundan, kesinti
yapılan aylığın niteliğinin belirlenmesinde ve davanın esastan sonuca
bağlanmasında 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesi uygulanacak kuraldır.
5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin üçüncü
cümlesindeki “Bu fıkraya göre haczi
yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler,
borçlunun muvafakatı bulunmaması halinde, icra
müdürü tarafından reddedilir.” kuralının da iptali istenilmişse de,
18.2.2009 tarihli ve 5838 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun’un 32. maddesiyle 5510 sayılı Yasa’nın 93.
maddesinin birinci fıkrasına eklenen, 28.2.2009 (Mükerrer) günlü ve
27155 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak bu tarihte yürürlüğe giren bu
kural, şikâyete konu maaş haciz talebinin ve kararının 19.1.2009 tarihi olması nedeniyle davada
uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle;
1- 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008 günlü, 5754
sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasına 8.2.2009
günlü, 5838 sayılı Yasa’nın 32. maddesinin (b) bendiyle eklenen üçüncü
tümcenin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada
uygulanma olanağı bulunmadığından, bu tümceye ilişkin başvurunun
Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine, OYBİRLİĞİYLE;
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından,
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Yasa’nın 56.
maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının ikinci tümcesinin esasının
incelenmesine,
2.7.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin, 17.4.2008
günlü, 5754 sayılı Yasa’nın 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının
ikinci tümcesinin iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan itiraz
başvurusuna ilişkin davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2009/19
esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin 2009/19 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 2.7.2009
gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin
esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-
Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine
göre, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz
yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa
kuralları ile sınırlı tutulmuştur.
İtiraz konusu kurallar, 506
sayılı Yasa’nın 121. maddesinin birinci fıkrasındaki “Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak
yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80 inci maddesine göre takip ve
tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve temlik
edilemez.” hükmü ile 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin birinci
fıkrasının ikinci tümcesindeki “Gelir,
aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar
ile nafaka borçları dışında haczedilemez.” kuralıdır.
Bakılmakta olan davaların konusu SSK yaşlılık
aylığının haczinden kaynaklandığından, 17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 121. maddesinin 24.6.2004 günlü, 5198 sayılı Kanun’un
17. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasına ilişkin esas incelemenin,
fıkrada yer alan “… aylıklar …”
ve “… haciz
…” sözcükleri ile 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Kanun’un 56. maddesiyle
değiştirilen 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesine ilişkin incelemenin de “… aylık …” sözcüğü ile sınırlı olarak yapılmasına
karar verilmiştir.
B- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Başvuru kararlarında,
cebri icra ve haciz işlemlerinin, yasa düzeni içinde tahsili suretiyle kamu
düzeninin ve barışın sağlanmasına hizmet ettiği, bu işlemleri sonuçsuz
bırakacak şekilde gelir, aylık ve ödeneklere, çalışanların maaşlarından
farklı olarak iki istisna dışında öngörülen haczedilmezlik yasağına ilişkin
düzenlemelerin, bu kapsamdaki kişiler lehine imtiyaz sağladığı, icra
takiplerinde “taraf sıfatı” adı altında aynı hukuki durumda bulunan
alacaklılardan, nafaka alacaklısı ve
Sosyal Güvenlik Kurumu lehine ayrıcalık tanıdığı, bu nedenlerle itiraz
konusu kuralların Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesi uyarınca
itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk
devleti, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde
yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı
arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirerek ve
ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan onuruna uygun
hayat sürdürmelerini sağlayan, milli gelirin adalete uygun biçimde
dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama
geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve
toplumsal dengeleri gözeten devlettir.
Anayasa’nın
10. maddesinde yer verilen “yasa
önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür.
Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi
yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara
bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler
ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir.
Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı
tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz” denilmiştir.
Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin,
mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı
amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının
toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı,
kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara
uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden
yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır. Bu bağlamda alacak hakkı
da mülkiyet hakkı kapsamındadır.
Yaşlılık
aylığı, belirli bir süre çalıştıktan sonra çalışamamanın ve kazançtan
yoksun kalmanın karşılığı olup, amacı da yaşlılık döneminde çalışamama
dolayısıyla gelirden yoksun kalmaya yönelik tehlikenin ortadan kaldırılmasını
sağlamaktır. Böylece kişilere, yaşlılık nedeniyle çalışamaz duruma
geldiklerinde yaşamlarını sürdürebilecekleri bir geliri sağlama güvencesi
verilmektedir.
Sosyal
güvenlik her şeyden önce, herhangi bir nedenle kısmen ya da tamamen
çalışamayanlara ve bu nedenle gelir kaybına uğrayarak muhtaç duruma
düşenlere, insan onuruna yaraşır asgarî bir hayat sürmeleri için gerekli
gelirin sağlanmasını öngörür. Sosyal güvenlik, ekonomik yönden güçsüzleri,
insanca yaşamak için yeterli geliri olmayanları koruyup kollar.
Sosyal
güvenlik kurumlarında iştirakçi olan kişiler, aktif çalışma yaşamları
boyunca miktarı ve süresi yasa tarafından belli edilmiş primleri ödemekte
ve belli yaşa geldikten sonra da emekli statüsüne geçerek bu statünün sağladığı,
başta yaşlılık aylığı olmak üzere çeşitli sosyal haklardan
yararlanmaktadırlar. Primli rejime dayalı sosyal güvenlik sisteminin esası
da, önceden alınan payın (primin) yeniden dağıtımına dayanmaktadır.
İtiraz
konusu kurallarla öngörülen haciz yasağı Anayasa’nın 2.,
5. ve 60. maddelerinin Devlete verdiği pozitif yükümlülüğün bir gereğidir.
Öte yandan 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesindeki “Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin
haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde,
icra müdürü tarafından reddedilir.” kuralı gereğince, borçlunun muvafakatinin
bulunması halinde yaşlılık aylığının haczi de olanaklıdır.
Kurallardaki
haciz yasağı, borçlunun diğer gelir ve malvarlığından alacağın tahsiline
engel bir düzenleme içermediğinden, hakkın özüne dokunan ölçüsüz bir
müdahaleden de söz edilemez.
Bu
nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 13.
ve 35. maddelerine aykırı değildir.
Sosyal
güvenlik kurumunun işlevini yerine getirebilmesi kurumun yeterli derecede
gelir kaynağına sahip olmasına bağlıdır. Türk sosyal sigorta hukuku
yapılacak yardımları tam karşılamasa bile primli sosyal sigorta sistemine
dayanmaktadır. Kurumun başlıca gelir kaynağı sosyal güvenlik primleridir.
İşveren veya sigortalı gerekli primleri yasal süresi içinde ödemekle
yükümlüdürler. Bu bağlamda primlerin ödenmesine ilişkin 506 sayılı Yasa’nın
80. ve 5510 sayılı Yasa’nın 88. maddelerinin amacı da primlerin zamanında
ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Primlerin tahsilinin sağlanabilmesinin
de Anayasa’nın 5. ve 60. maddelerindeki sosyal güvenlik hakkı ile doğrudan
bağlantılı olduğu açıktır.
Nafaka
alacakları ise aile bireylerinden birinin yoksulluğu ya da çocukların
eğitim ve geçimi için mahkeme kararıyla hükmedilen alacaklardır.
Anayasa’nın 41. maddesi gereğince Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri almakla
yükümlüdür.
Prim
ve nafaka alacaklarının bu özellikleri, itiraz konusu kurallardaki haciz
yasağında ayrık tutulmalarını gerektirmiştir.
Diğer
taraftan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 83. maddesi gereğince
çalışanların maaşlarının 1/4’ü üzerine haciz mümkün iken yaşlılık aylıkları
üzerine haciz yasağının eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise
de çalışanlar ile yaşlılık aylığı alanların statüleri aynı olmadığından
aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu
kurallar, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Fulya KANTARCIOĞLU, Nuri NECİPOĞLU ile Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe
katılmamışlardır.
VII - SONUÇ
1- 7.5.2010 günlü,
5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli
düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön
meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah
OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın,
gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 17.7.1964 günlü, 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 121. maddesinin;
a- 24.6.2004 günlü,
5198 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasına ilişkin
esas incelemenin, fıkrada yer alan “… aylıklar
…” ve “… haciz …” sözcükleri ile sınırlı olarak
yapılmasına, OYBİRLİĞİYLE,
b- 5198 sayılı
Kanun’un 17. maddesiyle
değiştirilen birinci fıkrasında yer alan “… aylıklar
…” ve “… haciz …” sözcüklerinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Nuri
NECİPOĞLU ile Celal Mümtaz AKINCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesinin;
a- 17.4.2008 günlü,
5754 sayılı Kanun’un 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının ikinci
cümlesine ilişkin esas incelemenin, cümlede yer alan “… aylık …” sözcüğü ile sınırlı olarak yapılmasına, OYBİRLİĞİYLE,
b- 5754 sayılı
Kanun’un 56. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinde
yer alan “… aylık …” sözcüğünün Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya
KANTARCIOĞLU, Nuri NECİPOĞLU ile Celal Mümtaz AKINCI’nın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
6.1.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Fettah OTO
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan ALTAN
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
KARŞIOY
YAZISI
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 121.
maddesinin ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 93. maddesinin birinci fıkralarında yer alan iptal istemine konu
kurallar, borçlu olan sigortalının aldığı emekli/yaşlılık aylığı üzerine
haciz konulmasına engeldir. Buna göre, borçlunun haczi kabil başka malı yoksa, alacaklının alacağını tahsil etmesi olanaksız
hale gelmektedir.
Anayasanın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Yalnızca hukuk devletinin
değil, “kanun devleti”nin bile temel görevleri arasında kişiler arasında
adaleti sağlayarak kamu düzenini korumak, toplumsal barışı temin etmek
gelir. İlkel devletten günümüze kadar devletin değişmeyen görevleri
arasında yer alan, hak sahibinin hakkını kamu gücü kullanarak korumak,
kuşkusuz hukuk devletinin de asgari görevlerinden olup, “sosyal devlet”
olmanın gerekleri, bu temel görevi ortadan kaldıramaz.
Anayasanın 35. maddesinde mülkiyet hakkı
düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlanabilir. Alacak hakkının da mülkiyet hakkı kapsamında olduğunda
kuşku bulunmamaktadır. Alacak hakkının kullanılamaz hale gelmesine yol açan
bir yasa kuralı ancak açık, tanımlanabilir bir kamu yararının varlığı
halinde, ölçülü ve demokratik toplum gereklerine aykırı olmayacak şekilde
sınırlanabilir.
İptal isteminin reddine ilişkin gerekçede, yaşlılık
aylığının, kişinin insan onuruna uygun asgari yaşam düzeyini sürdürebilmesi
için gerekli olduğu düşüncesine dayanılmış, ancak bunun istisnası
olabileceği ve nafaka borcunun ödenmesi için yaşlılık aylığının kısmen
haczedilebilmesinin Anayasaya aykırı olmayacağı belirtilmiştir. Bu gerekçe
dahi, alacaklının ve borçlunun menfaatleri arasında sosyal hukuk devleti
gereklerine göre bir denge kurulması ihtiyacına işaret etmektedir. Halbuki iptal istemine konu kural, belki de sigortalı
olmayan, hiçbir geliri de bulunmayan alacaklının alacağını tahsil edememesi
halinde nasıl bir zarurete duçar olacağını da sorgulama gereği duymaksızın,
borçlu lehine mutlak bir koruma sağlamaktadır. Alacaklı her zaman zengin ve
güçlü olmayabileceği gibi, borçlu, üzerine kayıtlı ve haczi kabil hiçbir
malı olmayan ancak gerçekte çok iyi koşullarda yaşayan bir kişi de
olabilir. Bu nedenle, alacak hakkına getirilen bu sınırlamada, sosyal
devlet gereklerinden kaynaklandığı söylenebilecek, açık bir kamu yararı
mevcut değildir. “Alacaklının alacağını borçlunun diğer gelirleri veya malvarlığından
alabileceği” varsayımı ise hukuksallık ve nesnellikten uzaktır. Devletin “sosyal
devlet” gereklerini, hukukunu korumakla mükellef olduğu diğer
vatandaşlarının sırtından gerçekleştirmesi, sonuçta o devletin hem “sosyal”
hem de “hukuk devleti” olmaktan çıkmasına yol açacaktır.
Kuralın mülkiyet hakkı kapsamındaki alacak hakkına
ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği, bu nedenle Anayasanın 2. ve 35.
maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle karara katılmıyorum.
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
KARŞIOY
GEREKÇESİ
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 121.
maddesinin 24.6.2004 günlü 5198 sayılı Yasa’nın 17. maddesiyle değiştirilen
birinci fıkrasında, “Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve
sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanun’un 80 inci maddesine göre
takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve
temlik edilemez.”; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 93. maddesinin ilk fıkrasının ikinci tümcesinde de “Gelir, aylık
ve ödenekler, 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile
nafaka borçları dışında haczedilemez” denilmiş, 506 ve 5510 sayılı
Yasaların itiraz konusu kurallarıyla göndermede bulunulan 80 ve 88.
maddelerde ise, primlerin ödenmesi düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre, Kurum’dan sağlanan aylıklara,
nafaka ve sosyal sigorta prim alacakları dışında haciz konulamayacaktır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın 121.
maddesi 1.10.2008 gününde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 106.
maddesinin 1 numaralı bendi ile yürürlükten kaldırılmış ise de İcra Tetkik
Mercii’nde bakılmakta olan davada, davacının maaşı üzerindeki haczin
dayanağı, 1.10.2008 gününden önce ve sonraki döneme ilişkin olmak üzere her
iki Yasa’nın belirtilen kuralları olduğundan, haciz yasağı bakımından
aralarında fark bulunmayan bu kuralların birlikte incelenmesi gerekmiştir.
İtiraz konusu kurallarla sigortalıların aylıklarından başka
haczedilebilecek gelir ve mallarının bulunmaması durumunda, bu kişilerden
alacaklı olanların haklarına kavuşmaları olanaksız hale getirilmiştir.
Mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa’nın 35. maddesinin gerekçesinde
de belirtildiği gibi mülkiyet hakkı için öngörülen anayasal güvence, yalnız
menkul ve taşınmaz malları değil, para ile değerlendirilebilen hakları ve
mal varlığını da kapsamaktadır. Bu nedenle kişilerin alacak haklarının da
35. maddenin güvencesi altında olduğunda duraksamaya yer yoktur. Maddenin
ikinci fıkrasında bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla
sınırlandırılabileceği vurgulanmış ise de bir hak ve özgürlüğün tümüyle
kullanılamaz hale getirilmesinin, sınırlamayı aşan onu yok eden bir durum
olduğu açıktır.
İtiraz konusu düzenlemeyle borçlu konumunda olan sigortalının,
aylığından başka bir mali kaynağının bulunmaması durumunda alacaklının,
kesinleşmiş yargı kararlarıyla hüküm altına alınan ve mülkiyet hakkı
kapsamında bulunan alacak haklarına haciz yoluyla ulaşmasının tümüyle
engellenmesi, Anayasa’nın 35. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca,
hak arama özgürlüğünün varlığının kabulü için, yalnız hakkın aranmasının
güvence altına alınması yeterli olmayıp ona ulaşılmasının da sağlanması
gerektiğinden, yargı kararıyla kesinleşen bir alacağın haciz yasağı
nedeniyle tahsilinin engellenmesi, Anayasa’nın hak arama özgürlüğüne
ilişkin 36. maddesine de aykırıdır.
Sigorta aylıklarına haciz yasağı getirilmesinin nedeni, kuşkusuz
belirli bir miktarı aşmadığı düşünülen bu aylıkları alanları, geçim
sıkıntısı içine düşürmemektir. Ancak, bu husus bir varsayım olup,
sigortadan yeterli miktarda aylık alanların da bulunduğu bir gerçektir.
Hiçbir sosyal güvencesi ve geliri olmaması durumunda alacaklının, sigorta
aylığı alan borçludan daha zor durumda kalabileceği de açıktır.
Bir borç, alacak ilişkisinde edimini yerine getirmeyen borçlunun,
yükümlülüğünü yerine getiren alacaklıdan daha fazla hukuki koruma görmesi,
insan haklarına dayanan adil ve hakkaniyete uygun bir düzen
gerçekleştirmekle yükümlü olan hukuk devletinin gerekleriyle de
bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu düzenlemelerin Anayasa’nın 2, 35
ve 36. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
MUHALEFET
ŞERHİ
Anayasa Mahkemesi Hukuk Devletini; “insan haklarına
saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve
işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların
üstünde yasaların bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa’nın olduğu
bilincinde olan devlettir.” şeklinde tanımlamaktadır. Öncelikle Anayasa’ya ve yukarıdaki tanıma göre devlet, her
şeyden önce adaletli bir hukuk düzeni kurmakla yükümlüdür. Adaletli bir
hukuk düzeni alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamakla mümkündür. Emekli
borçlunun, maaşından başka haczi kabil malı bulunmadığı takdirde alacaklı
alacağını nasıl alacaktır? Alacaklının alacağını yasal ve meşru yoldan alamaması, yasaya aykırı yollara başvurulmasına,
mafya vb. örgütlerin ortaya çıkmasına neden olmayacak mıdır? Ya da hiçbir
sosyal güvencesi bulunmayan alacaklıların haklarını kim nasıl savunacaktır?
Bu sorular karşısında “Sosyal Devlet” ilkesi gerekçesi ile emekli
borçluları korumak mı? Yoksa “Hukuk Devleti”nin gereklerinden olan her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmak mı? Tercihi ile karşı karşıya kalındığında
öncelikli tercih “Adaletli Bir Hukuk Düzeni Kurmak” olmalı ve emekli borçluların maaş haczini
engelleyen kuralın iptaline karar verilmedir.
Öte yandan asgari ücretin üzerinde maaş alan çok
sayıda emekli bulunduğu, İcra İflas Kanunu’nda borçlunun geçinebilmesi için
maaşının ¾ ünün haczedilmesinin yasaklandığı, borçlunun maaşının ancak ¼
ünün haczedilebildiği hususları da göz önüne alındığında, Sosyal Devlet
ilkesinden hareketle emekli borçluların maaşına haciz yasağının devam
etmesini anlamlandırmak mümkün olamamaktadır.
Ayrıca, alacaklının alacağına kavuşmasının maaş
haczi ile engellenmesi, Anayasa’nın
35. maddesinde güvence altına alınan “Mülkiyet Hakkı” ilkesine de aykırılık
teşkil etmektedir. Anayasa’da mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla
sınırlandırılabileceği ifade olunmuştur. Mülkiyet haklarından olan
alacağına kavuşma hakkına, emekli maaşı haczi engeli konulmasında herhangi
bir kamu yararı bulunmamakta, aksine adaletli bir hukuk düzeni tesisine
engel olması nedeniyle emekli maaşı haczi yasağı bizatihi kamu yararı
ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
İptali istenen kural Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen “Hak Arama Hürriyeti” yönünden değerlendirildiğinde de
Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü yasak, alacaklının hakkını
aramasına ve hakkına kavuşmasına engel olmaktadır
Açıklanan nedenlerle iptali talep olunan kural,
Anayasa’nın 2., 35. ve 36. maddelerine aykırı
olduğundan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye Üye
Nuri NECİPOĞLU Celal
Mümtaz AKINCI
|