Anayasa Mahkemesi
Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2010/58
Karar Sayısı: 2011/8
Karar Günü: 6.1.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onuncu Daire
İTİRAZIN KONUSU : 7.11.1996 günlü, 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un 3.1.2008 günlü, 5727 sayılı
Yasa’nın 3. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(d) bendinde yer alan “…kahvehane…” ibaresinin, Anayasa’nın 13., 17. ve 48. maddelerine aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun Hükümlerinin Uygulanması konusunda
16.7.2009 gün ve 27290 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2009/13 sayılı
Başbakanlık Genelgesi’nin 1. maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması
istemiyle açılan davada, itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Danıştay Onuncu Daire, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“İzmir Kahveciler Odası vekili Av. Mustafa
Özgür Bayır tarafından, 16.7.2009 tarih ve 27290 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 4207 sayılı Kanun Hükümlerinin Uygulanması konulu Başbakanlık
Genelgesinin 1 nci maddesinin iptali ve yürütülmesinin durdurulması
istemiyle Başbakanlığa karşı açılan davada, dava konusu düzenlemenin dayanaklarından
olan 5727 sayılı Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 3 ncü maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendinin Anayasaya aykırı olduğu yolundaki davacı itirazı incelenerek
işin gereği görüşüldü:
Dava Konusu İşlem, İşlemin Yasal
Dayanakları ve Davacının İstemi:
Türkiye adına 28.4.2004
tarihinde New York’ta imzalanan ve 25.11.2004 tarih ve 5261 sayılı Yasayla
onaylanması uygun bulunan Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve
Sözleşmesi, 8.12.2004 tarihli Bakanlar Kurulu Kararına istinaden 25.12.2004
tarih ve 25681 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Anılan Sözleşme ile “1.
Her birey, tütün tüketimi ve tütün dumanına maruz kalmanın neden olduğu
sağlık sorunları, bağımlılık ve hayati tehlikeler konusunda
bilgilendirilmeli ve bireylerin tütün dumanına maruz kalmalarını önlemek
için ilgili hükümet birimlerince etkin yasal, icrai, idari ve diğer
önlemler planlanmalıdır.
2. Ulusal, bölgesel ve
uluslararası düzeyde, kapsamlı çok sektörlü önlemlerin ve eşgüdümlü
tepkilerin geliştirilmesi ve desteklenmesi için, aşağıdaki hususlar göz önünde
bulundurularak, güçlü siyasi taahhütlerde bulunulması gerekmektedir:
(a) Tüm bireyleri tütün dumanına maruz
kalmaktan korumak için önlem alınması gerekliliği;
(b) Her türlü tütün ürünü
bakımından; başlamayı önleyici, bırakmayı kolaylaştırıcı ve destekleyici,
tüketimi azaltıcı önlemler alınması gerekliliği;
(c) Yerli bireylerin ve
toplulukların, sosyal ve kültürel açıdan ihtiyaç ve görüşlerine uygun tütün
kontrol programlarının geliştirilmesi, uygulanması ve değerlendirilmesi
faaliyetlerine katılmalarını teşvik edici önlemler alınması gerekliliği;
(d) Tütün kontrolü
stratejileri geliştirilirken, cinsiyete özgü risklere hitap edilmesini
sağlayacak önlemler alınması gerekliliği.
3. Etkili tütün kontrol
programlarının oluşturulması ve uygulanması amacıyla, yerel kültürel,
sosyal, ekonomik, siyasi ve yasal faktörler göz önüne alınarak, özellikle
teknoloji transferi, bilgi ve finansal yardım ve uzman desteği sağlanması
konularında uluslararası işbirliği, Sözleşme’nin önemli bir parçasıdır.
4. Her türlü tütün
ürününün tüketiminin ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde
azaltılmasındaki kapsamlı çok sektörlü önlemler; halk sağlığı ilkeleri
doğrultusunda, tütün tüketimi ve tütün dumanına maruz kalmaya bağlı hastalıklardan,
erken ölüm ve sakatlıklardan korunmak açısından vazgeçilmezdir.
5. Tarafların, kendi
kanunları çerçevesinde belirlenen yükümlülükleriyle ilgili konular,
kapsamlı tütün kontrolünün önemli bir parçasıdır.
6. Gelişmekte olan ve
ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerdeki tütün kontrol programlarının
bir sonucu olarak geçimleri olumsuz etkilenen tütün yetiştiricilerine ve
işçilerine teknik ve mali destek sağlanmasının önemi kabul edilmeli ve
ulusal olarak geliştirilen sürdürülebilir kalkınma stratejileri kapsamında
ele alınmalıdır.
7. Sözleşme ve
protokollerinin amacına ulaşılmasında sivil toplumun katılımı büyük önem
arz etmektedir.” şeklinde rehber ilkeler belirlenmiştir.
Sözleşmenin 8.
maddesinde, “1. Taraflar, bilimsel kanıtların tütün dumanına maruz kalmanın
ölüm, hastalık ve sakatlıklara neden olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak
biçimde kanıtladığını kabul ederler.
2. Her bir Taraf, kapalı
iş yerlerinde, toplu taşıma araçlarında, kapalı kamu alanlarında ve
gerektiğinde, kamuya açık diğer yerlerde tütün dumanına maruz kalmayı
engellemek için, ulusal yasalarla belirlenen mevcut resmi yetki
alanlarında, etkin, yasal, icrai, idari ve/veya diğer önlemleri alacak ve
uygulayacak ve bu önlemlerin, yetkisine giren diğer düzeylerde de kabulü ve
uygulanmasını etkin bir şekilde teşvik edecektir.” kuralı yer almıştır.
Sözleşmenin taraf
Devletlere getirdiği yükümlülükler kapsamında, tütün zararlarının önlenmesi
konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen ve 26.11.1996 tarih
ve 22829 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4207 sayılı
Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un 2.
maddesinde; “Sağlık, eğitim-öğretim ve kültür hizmeti veren yerler ile
kapalı spor salonlarında ve toplu taşımacılık yapılan her türlü nakil
vasıtaları ve bunların bekleme salonlarında, kamu hizmeti yapan kurum ve
kuruluşlardan beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı mekanlarda
tütün ve tütün mamullerinin içilmesi yasaktır.
Bu gibi mahallerde tütün
ve tütün mamullerinin içilebilmesi için ayrı yerler tahsis edilir. Tahsis
edilen yerden, sigara içilmeyen mahallere duman gidişini engelleyecek,
havalandırma, tecrit etme gibi tedbirler alınır.” kuralı yer almakta iken;
19.1.2008 tarih ve 26761 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 5727 sayılı
Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesi ile, anılan madde değiştirilerek
“(1) Tütün ürünleri;
a) Kamu hizmet
binalarının kapalı alanlarında,
b) Koridorları dahil
olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, üretim, ticaret, sosyal, kültürel,
spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan ve birden
çok kişinin girebileceği (ikamete mahsus konutlar hariç) binaların kapalı
alanlarında,
c) Taksi hizmeti verenler
dahil olmak üzere karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu toplu taşıma
araçlarında,
ç) Okul öncesi eğitim
kurumlarının, dershaneler, özel eğitim ve öğretim kurumları dahil olmak üzere ilk ve orta
öğrenim kurumlarının, kültür ve sosyal hizmet binalarının kapalı ve açık
alanlarında,
d) Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile
kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde,
tüketilemez.
(2) Ancak;
a) Yaşlı bakım evlerinde,
ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde, cezaevlerinde,
b) Şehirlerarası veya
uluslararası güzergâhlarda yolcu taşıyan denizyolu araçlarının
güvertelerinde tütün ürünleri tüketilmesine mahsus alanlar oluşturulabilir.
Bu alanlara onsekiz yaşını doldurmamış kişiler giremez.
(3) Otelcilik hizmeti
verilen işletmelerde, tütün ürünleri tüketen müşterilerin konaklamasına
tahsis edilmiş odalar oluşturulabilir.
(4) Açık havada yapılan
her türlü spor, kültür, sanat ve eğlence faaliyetlerinin yapıldığı yerler
ile bunların seyir yerlerinde tütün ürünleri kullanılamaz. Ancak bu tesislerde,
tütün ürünlerinin tüketilmesine mahsus alanlar oluşturulabilir.
(5) Bu Kanunun tütün
ürünleri tüketilmesine tahsis edilen kapalı alanlarının koku ve duman
geçişini önleyecek şekilde tecrit edilmesi ve havalandırma tertibatı ile
donatılması gerekir.
(6) Bu Kanunun
uygulanmasında “tütün ürünü” ibaresi tüttürme, emme, çiğneme ya da buruna
çekerek kullanılmak üzere üretilmiş, hammadde olarak tamamen veya kısmen
tütün yaprağından imal edilmiş maddeyi ifade eder.” hükmü getirilmiştir.
Kahvehane, kafeterya,
birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde ve lokantalarda tütün
ürünlerinin tüketilmesine ilişkin olarak 5727 sayılı Yasayla
gerçekleştirilen düzenlemelerin 19 Temmuz 2009 tarihi itibarıyla yürürlüğe
girecek olması sebebiyle, uygulama birliğinin sağlanması ve herhangi bir
aksaklık yaşanmaması bakımından, uyulması gereken hususları göstermek
amacıyla 16.7.2009 tarih ve 27290 sayılı Resmi Gazete’de 2009/13 sayılı
Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır.
Anılan Genelgenin 1 inci
maddesinde; “İkamete mahsus konutlar hariç olmak üzere, kahvehane,
kafeterya, birahane, nargile içilen mekânlar, dernek ve vakıflara ait
lokaller gibi eğlence hizmeti verilen işletmeler ve lokantalar dahil kamu
ve özel hukuk kişilerine ait tüm binaların kapalı alanlarında tütün
ürünleri tüketilmeyecektir. Kahvehane, kafeterya, birahane, nargile içilen
mekânlar, dernek ve vakıflara ait lokaller gibi eğlence hizmeti verilen
işletmelerin ve lokantaların açık alanlarında tütün ürünleri tüketilmesi
durumunda diğer kişilerin tütün dumanından etkilenmelerini önleyecek
düzenlemeler yapılacak, kapalı alanlara tütün dumanı geçmemesi için gerekli
tedbirler alınacaktır.
Sabit veya seyyar bir
tavanı veya çatısı (çadır, güneşlik vb. dahil) olan, kapıları, pencereleri
ve giriş yolları dışında bütün yan yüzeyleri geçici veya kalıcı olarak
tamamen kapatılmış alanlar ile aynı şekilde tavanı veya çatısı olup yan
yüzeylerinin yarısından fazlası kapalı bulunan yerler “kapalı alan” olarak
değerlendirilecektir.” kuralı yer almaktadır.
Davacı İzmir Kahveciler
Odası tarafından, 16.7.2009 tarih ve 27290 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 4207 sayılı Kanun Hükümlerinin Uygulanması konulu Başbakanlık
Genelgesinin, yukarıda aktarılan 1. maddesinin iptali ve yürütülmesinin
durdurulması istemiyle bakılmakta olan bu dava açılmış olup; dava konusu
düzenlemeye yasal dayanak olan 5727 sayılı Yasanın 3/1-d maddesinin, özel
girişim özgürlüğü ve mülkiyet hakkını ihlal ettiği, eşitlik, ölçülülük ve
gereklilik ilkesine aykırı olduğu, bu nedenle Anayasanın 2. 5. 7. 10. 11.
12. 13. 20. 48. 49. 124. 166. ve 167. maddelerine aykırı bulunduğu ileri
sürülerek Anayasa Mahkemesine başvurulması istenilmektedir.
Bu durumda, davalı
Başbakanlık tarafından, 5727 sayılı Tütün Mamüllerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun; kahvehane,
kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde ve
lokantalarda tütün ürünlerinin tüketilmesine ilişkin olarak getirdiği
düzenlemeler uyarınca uygulama birliğinin sağlanması ve uyulması gereken
hususları göstermek amacıyla çıkarılan 2009/13 sayılı Genelgenin 1 inci
maddesinin iptali istemiyle açılan davada, 5727 sayılı Yasanın 3/1-d
maddesi “uygulanacak kural” niteliğindedir.
Kurulumuzca, davacının
İzmir Kahveciler Odası olması ve uyuşmazlığın kahvehane esnafını
ilgilendirmesi nedeniyle, 5727 sayılı Yasanın 3/1-d maddesindeki “Özel
hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi
eğlence hizmeti verilen işletmelerde” şeklindeki kuralda yer alan “kahvehane” ibaresi yönünden
Anayasanın 13 üncü 17 nci ve 48 inci maddelerine aykırılığı iddiasıyla
başvurulmaktadır.
Anayasaya
Aykırılığın Değerlendirilmesi:
Tütün ürünlerinin
tüketilmesinin yaygın bir alışkanlık ve ciddi bir halk sağlığı sorunu
olması, bu ürünlerin tüketilmesinin, kullanıcıların yanı sıra pasif olarak
tütün dumanına maruz kalanları da etkilemesi, çocukların ve gençlerin
günlük hayatta tütün ürünü tüketen yetişkinlerle bir arada bulunmaları ve
onlara özenmeleri sonucu gelecek nesillerin sağlığının tehdit altında
olması; kısacası, tütün ürünlerinin tüketiminin kamu sağlığı ve çevresel
etkiler bakımından büyük sorun yaratması nedeniyle, tütün ve tütün
ürünlerinin zararlarından korunmaya yönelik önlemlerin alınması kapsamında
yasal düzenleme yapılması Anayasanın 56. maddesi ve Dünya Sağlık Örgütü
Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’nin gereğidir.
Belirtilen çerçevede yasa
koyucu tarafından, genel sağlığın korunması, sağlıklı çevre oluşturulması
amacıyla diğer ticari işletmelerle birlikte kahvehanelerde de tütün
ürünlerinin tüketimine bir kısım yasaklar ve sınırlandırmalar
getirilebileceğinde duraksama bulunmamaktadır. Ancak, getirilebilecek yasak
ve sınırlandırmaların, bu ticari işletmelerin varlıklarını
sürdürebilmelerini ölçüsüz bir şekilde zorlaştırmaması; işleticilerin
çalışma özgürlüklerini kullanmalarını ağır bir takım şartlara bağlamaması
gerekir. Zira işletmecilerin çalışma özgürlüklerini kullanıp,
faaliyetlerini güvenli biçimde sürdürmeleri de anayasal güvence altındadır.
Avrupa Birliği Hukukunda,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8’den 11’e kadarki maddeleri ile Ek
Birinci Protokolün 1. maddesi hükümlerinde anlamını bulan ölçülülük ilkesi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Topluluğu Adalet Divanı
kararlarında, yaptırım ve yükümlülüklerin denetiminde kullanılmaktadır.
Avrupa Birliği Hukuku bakımından hukukun genel ilkesi kapsamında
değerlendirilen ölçülülük ilkesi, 3.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Yasayla
yapılan değişiklikle Anayasanın 13 ve 15 nci maddelerinde yer alarak
pozitif hukuk kuralı haline gelmiştir.
Anayasanın 13 üncü
maddesinde ifade edildiği gibi; temel hak ve özgürlükler, özlerine
dokunulmaksızın, ölçülülük ilkesine uygun biçimde, yasayla
sınırlandırılabilir. Ölçülülük ilkesi gereği olarak kısıtlamada başvurulan
araç, sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmalı, araçla amaç,
ölçüsüz bir oran içinde bulunmamalıdır.
Ölçülülük ilkesi ile
temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmakta, sınırlandırılan hak ve
özgürlükler arasında denge kurulması ve mümkün olduğunca sınırlanan hak ve
özgürlüğe az zarar verilmesi amaçlanmaktadır. Yani önlem elverişli ve
zorunlu olmalı, amaca göre dengeli bir orantı içinde kalmalıdır.
Toplum hayatımızda beş
yüz yıla yakın geçmişi bulunan kahvehaneler, ilgili kamu idaresinden ruhsat
almak suretiyle faaliyette bulunmaktadırlar. Dinlenilip, vakit geçirilen
kahvehanelerde, çay, kahve gibi içeceklerin yanı sıra tütün ürünleri de
geçmişten bu yana tüketilmektedir. Dolayısıyla tütün ürünleri tüketimi ile
ilgili yapılacak yasal düzenlemelerde de, kahvehanelerin bu özellikleri ve
nitelikleri mümkün olduğunca korunarak anılan iş yerlerinin işlevlerini
sürdürebilmeleri sağlanmalıdır.
5727 sayılı Yasanın 3/1-d
maddesinde ise, toplum hayatı içerisinde geçmişten bu yana ortaya çıkan
özellikleri ve nitelikleri göz ardı edilerek, kapalı mekanlardan oluşan
kahvehanelerde tütün ürünlerinin tüketimi bütünüyle yasaklanmıştır.
Böylece, kahvehane işleticilerinin faaliyetlerini sürdürebilmeleri
zorlaştırılarak ekonomik çıkarları göz ardı edilmiş; ölçülülük ilkesine
aykırı biçimde çalışma özgürlüğü sınırlandırılmıştır.
Öte yandan, üretim ve
satışı engellenmemek suretiyle tütün ürünlerinin tüketimi kişilerin
tercihine bırakılmıştır. Dolayısıyla, tütün ürünlerini tüketmek, kişi
özgürlüğü alanına girmektedir. Genel sağlığın korunması amacıyla
bağımlılıkla mücadele edilip, tütün ürünlerinin tüketiminin azaltılması
yönünde yasal düzenleme yapılırken; söz konusu tüketimin, sonuçta kişi
özgürlüğü alanına girdiği de göz önünde tutulmalıdır.
Tütün ürünlerinin
tüketiminde genel sağlığı korumak amacıyla uygulanacak yasak ve
sınırlamaların, bir yandan kahvehane işleticilerinin çalışma özgürlükleri,
bir yandan da tütün ürünlerini tüketenlerin kişisel özgürlükleri
gözetilerek, ölçülülük ilkesine uygun biçimde belirlenmesi hukuki bir
zorunluluktur.
Anayasa’nın 48 inci
maddesinde, Devletin, ticari işletmelerin güvenli ve kararlı bir biçimde
faaliyetlerinin devamı için önlem almakla görevlendirilmiş olması
karşısında, kahvehaneler açısından tütün ürünlerinin tüketildiği/tüketilmediği
bölüm ayrımına gidilmesi; kahvehanelerin büyüklüklerine göre yasak
uygulaması ya da başka ayırt edici özellikler belirlenmesi suretiyle
çalışma özgürlüğü ve kişi özgürlüğünün özüne dokunulmaksızın ölçülülük
ilkesine uygun biçimde sınırlandırma getirilmesi mümkündür.
Sonuç olarak, 5727 sayılı
Yasanın 3/1-d maddesindeki “Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi
eğlence hizmeti verilen işletmelerde” şeklindeki, tütün ürünleri
tüketiminde mutlak yasak getiren kuralda yer alan “kahvehane” ibaresi, Anayasanın 13
üncü 17 nci ve 48 inci maddelerine aykırı bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, bir
davaya bakmakta olan mahkemenin, o davada uygulanacak bir yasanın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile
Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28 inci
maddesinin birinci fıkrası gereğince, 5727 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendindeki “Özel hukuk kişilerine ait olan
lokantalar ile
kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen
işletmelerde” şeklindeki kuralda yer alan “kahvehane” ibaresinin, Anayasanın
13 üncü 17 inci ve 48 inci maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması
nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına; dosyada bulunan
belgelerin onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına
gönderilmesine, 12.4.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
İtiraz konusu
ibareyi de içeren 7.11.1996 günlü,
4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında
Kanun’un 3.1.2008 günlü, 5727 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle değiştirilen 2.
maddesi şöyledir:
“Tütün ürünlerinin yasaklanması
Madde 2- (Değişik: 3/1/2008-5727/3
md.)
(1) Tütün
ürünleri;
a) Kamu hizmet
binalarının kapalı alanlarında,
b) Koridorları dahil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, üretim,
ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk
kişilerine ait olan ve birden çok kişinin girebileceği (ikamete mahsus
konutlar hariç) binaların kapalı alanlarında,
c) Taksi hizmeti
verenler dahil olmak üzere karayolu, demiryolu,
denizyolu ve havayolu toplu taşıma araçlarında,
ç) Okul öncesi
eğitim kurumlarının, dershaneler, özel eğitim ve öğretim kurumları dahil olmak üzere ilk ve orta öğrenim kurumlarının,
kültür ve sosyal hizmet binalarının kapalı ve açık alanlarında,
d) Özel hukuk
kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane,
kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde,
tüketilemez.
(2) Ancak;
a) Yaşlı bakım
evlerinde, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde, cezaevlerinde,
b) Şehirlerarası
veya uluslararası güzergâhlarda yolcu taşıyan denizyolu araçlarının
güvertelerinde,
tütün ürünleri
tüketilmesine mahsus alanlar oluşturulabilir. Bu alanlara onsekiz yaşını doldurmamış kişiler giremez.
(3) Otelcilik
hizmeti verilen işletmelerde, tütün ürünleri tüketen müşterilerin konaklamasına
tahsis edilmiş odalar oluşturulabilir.
(4) Açık havada
yapılan her türlü spor, kültür, sanat ve eğlence faaliyetlerinin yapıldığı
yerler ile bunların seyir yerlerinde tütün ürünleri kullanılamaz. Ancak bu
tesislerde, tütün ürünlerinin tüketilmesine mahsus alanlar oluşturulabilir.
(5) Bu Kanunun
tütün ürünleri tüketilmesine tahsis edilen kapalı alanlarının koku ve duman
geçişini önleyecek şekilde tecrit edilmesi ve havalandırma tertibatı ile
donatılması gerekir.
(6) Bu Kanunun
uygulanmasında “tütün ürünü” ibaresi tüttürme, emme, çiğneme ya da buruna
çekerek kullanılmak üzere üretilmiş, hammadde olarak tamamen veya kısmen
tütün yaprağından imal edilmiş maddeyi ifade eder.
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 13.,
17. ve 48. maddelerine dayanılmış; 12. ve 56. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ ve Engin YILDIRIM’ın katılımlarıyla katılımlarıyla
1.7.2010 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu kural, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları,
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında,
Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın ölçülülük ilkesine uygun biçimde yasayla
sınırlandırılabileceği, kısıtlamada başvurulan aracın sınırlama amacını
gerçekleştirmeye elverişli, zorunlu ve amaca göre dengeli bir orantı içinde
olması gerektiği, dinlenip vakit geçirilen kahvehanelerde, çay, kahve gibi
içeceklerin yanı sıra tütün ürünlerinin de geçmişten bugüne tüketildiği,
dolayısıyla tütün ürünleri ile ilgili yapılacak yasal düzenlemelerde de
kahvehanelerin bu özellikleri ve nitelikleri mümkün olduğunca korunarak bu
iş yerlerinin işlevlerinin sürdürmelerinin sağlanması gerektiği, ancak
kural ile kahvehanelerin bu özelliklerinin göz ardı edilerek kapalı
mekanlardan oluşan kahvehanelerde tütün ürünlerinin tüketiminin tümüyle
yasaklandığı, böylece kahvehane işletmecilerinin faaliyetlerini
sürdürebilmeleri zorlaştırılarak ekonomik çıkarlarının göz ardı edilmesi
suretiyle çalışma özgürlüğünün sınırlandırıldığı ve ölçülülük ilkesinin
ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13.,
17. ve 48. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi
yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya
aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere
dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile
de Anayasa’ya aykırılık incelemesi yapabileceğinden, iptali istenen kuralla
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 12. ve 56. maddesi yönünden de inceleme
yapılmıştır.
İtiraz konusu ibare ile tütün ve tütün ürünlerinin özel hukuk kişilerine ait olan kahvehane gibi
işletmelerde tüketilemeyeceği kurala bağlanmış; 4207 sayılı Kanun Hükümlerinin Uygulanması
konulu Başbakanlık tarafından hazırlanan 2009/13 sayılı Genelge’nin 1.
maddesinde ise anılan işletmelerin açık alanlarında tütün ürünleri tüketilmesi
durumunda kapalı alanlara tütün dumanı geçmeyecek ve diğer kişilerin tütün
dumanından etkilenmeyecek şekilde tedbirler alınması gerektiği
belirtilmiştir.
Yasa’nın genel gerekçesinde kişilerin tütün ve tütün
ürünlerinin zararlarından koruyucu tedbirler almak
üzere düzenlemeler yapıldığı; 1. maddesinde ise amacın, kişileri ve gelecek
nesilleri tütün ürünlerinin zararlarından, bunların alışkanlıklarını
özendirici reklam, tanıtım ve teşvik kampanyalarından koruyucu tertip ve
tedbirleri alarak herkesin temiz hava soluyabilmesinin sağlanması yönünden
düzenlemeler yapmak olduğu belirtilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti de, mevcut ve gelecek nesilleri, tütün tüketimi ve
tütün dumanına maruz kalmanın yıkıcı sağlık, sosyal, çevresel ve ekonomik
sonuçlarından korumak amacı olan “Dünya
Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü
Çerçeve Sözleşmesini” 5261 sayılı Yasa ile onaylayarak tütün
tüketimini, nikotin bağımlılığını ve tütün dumanına maruz kalmayı önlemeye
ve azaltmaya yönelik uygun politikalar geliştirmede, etkin yasal, icrai, idari ve/veya diğer önlemleri alma, uygulama ve
gerektiğinde diğer Sözleşme taraflarıyla işbirliğinde bulunma yükümlülüğü
altına girmiştir.
Anayasa’nın 12. maddesinde, “Herkes,
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”
hükmüne yer verilmiştir. Maddenin bu
şekilde düzenlenmesinden de açıkça anlaşıldığı gibi Anayasakoyucu
kişiyi temel hak ve hürriyetlerle donatırken, bu hak ve hürriyetlerin
kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı olan ödev ve
sorumluluklarından ayrı düşünülemeyeceğini vurgulamıştır.
Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.”; 17. maddesinin
birinci fıkrasında, “Herkes, yaşama,
maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”; 56.
maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh
sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve
verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını
tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve
özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine
getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”
denilmiştir.
Tütün ve tütün ürünlerinin kapalı alanlarda
kullanılmasının yalnız kullananlara değil, aynı ortamda bulunan diğer
kişilere de sağlık açısından zarar verdiği bilinmektedir. Temel hak ve
özgürlük kavramı içerisinde öncelikle kişilerin yaşamlarını sağlıklı bir
şekilde sürdürme haklarının bulunduğunun kabulü gerekir. Bu açıdan kapalı
ortamlarda tütün ve tütün ürünlerini tüketen kişilerin, aynı ortamda
bulunan diğer kişilerin sağlıklı yaşam hakkına karşı ödev ve sorumlulukları
bulunmaktadır.
Devlete,
herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları
hazırlama, kişilerin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini
sağlama görevi de verilmiştir. Yasakoyucu,
Devlete verilen bu görevin gereği olarak, kişilerin sağlıklı bir şekilde
yaşam sürdürmelerini sağlamak amacıyla gerekli gördüğü yasal önlemleri
alabilir.
İtiraz
konusu ibare ile kahvehane gibi işletmelerin kapalı alanlarında tütün ve
tütün ürünlerinin tüketilmesinin yasaklanması suretiyle kişilerin
yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürmelerinin sağlanması
amaçlanmaktadır.
Diğer taraftan kişilerin yaşamlarını sağlıklı bir
şekilde sürdürmelerini sağlamak amacıyla,
insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunan tütün ve tütün mamüllerinin kullanımının benzeri çağdaş ülkelerde de
rastlanan biçimde kişilerin toplu olarak bulundukları kapalı alanlarda
kullanımının yasaklanması,
Anayasa’nın 17. ve 56. maddeleriyle Devlete yüklenen pozitif
yükümlülüğün bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte
Devlet, “Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü
Çerçeve Sözleşmesi”ne göre üzerine düşen yükümlülüğünü de yerine
getirmektedir.
Öte yandan, Anayasa’nın 48. maddesinin birinci
fıkrasında “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” denilmiştir.
Çalışma
özgürlüğü herkesin dilediği mesleği seçmede özgür olmasını ve zorla
çalıştırılmamayı ifade eder. Birey bu özgürlüğünü kullanarak dilediği alanı
ve işi seçebilir. Çalışma hakkı ise bireyin özgür iradesiyle seçtiği
mesleği veya işi icra etmesi, devletin de çalışmak isteyenlere iş temin
etmek için gereken tedbirleri alması olarak tanımlanabilir. Dava konusu
kuralla kahvehanelerin kapalı alanlarında tütün ve tütün ürünlerinin
tüketilmesinin yasaklanması, Devletin yukarıda belirtilen pozitif
yükümlülüklerinin bir sonucu olup kişilerin özel teşebbüs kurma haklarını
zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural,
Anayasa’nın 12., 13., 17., 48., ve 56. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ
1- 7.5.2010
günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına
ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir
engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah
OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın,
gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 7.11.1996 günlü, 4207 sayılı
Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un,
3.1.2008 günlü, 5727 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan “… kahvehane
…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ile Engin YILDIRIM’ın karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
6.1.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
|
|
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Fettah OTO
|
|
|
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
|
Üye
Alparslan ALTAN
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
|
|
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
KARŞIOY YAZISI
Danıştay
Onuncu Daire, 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve
Kontrolü Hakkında Kanun’un 5727 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen
2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan “… kahvehane …”
ibaresinin, Anayasa’nın 13., 17. ve 48. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali isteminde bulunmuştur. Mahkememizce, kararın
Anayasa’ya aykırı olmadığı yolunda verilen karara aşağıdaki nedenlerle
katılmıyorum.
I- Tütün Kullanımı ve Özgürlükler:
Amerika’nın
keşfinden sonra Avrupa’da ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarında süratle
yaygınlaşan tütün, kapitalizmin gelişimiyle 19. yüzyıldan itibaren sigara
üretimindeki ve satışındaki teknolojik ve pazarlama alanındaki gelişmelerin
sonucunda global bir olguya dönüşmüş, ancak İkinci
Dünya savaşı sonrasında bilim ve tıpta kaydedilen yenilikler sonunda
zararları anlaşılıncaya kadar makbul bir madde addedilmiştir. Zararları tam
olarak bilinmediği dönemlerde genellikle keyif verici niteliğiyle özel
ortamlarda ve belli bir ritüelle içilmesi, tütün
içiminin yetişkinlere mahsus bir ayrıcalık olarak kabulü ve büyüklerin
yanında sigara içilmesinin toplumsal örf ve adetler bakımından hoş
karşılanmaması, gençlerin de kimliklerini kanıtlamak uğruna her zaman
sigaraya ilgi duymalarına ve sigara içmeyi, hak ve özgürlüklerini tam
olarak kullanabilmelerinin bir göstergesi gibi algılanmasına yol açmıştır.
Tütün kullanımına karşı alınan tüm önlemlere rağmen geçmişten gelen bu
algılamanın izleri bugün de devam etmekte, zararları bilimsel şekilde
ortaya konmuş olmasına rağmen her yıl sayısız genç sigaraya başlamaktadır.
Sigara içeni “ötekileştirmek” ve kötülemek, sigara içenler için yaşamı
zorlaştırmak, bu kitlenin arasına her yıl milyonların eklenmesine engel
olamamaktadır.
Sigara
kullanımının hak ve özgürlükler alanı içerisindeki hukuki değerlendirmesini
yapmak için Anayasa’nın 12. ve 17. maddeleri yol gösterici olacaktır.
Anayasa’nın 12. maddesinde;
“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,
vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder” denilmiştir.
Anayasa’nın
17. maddesinde de “Herkes, yaşama,
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
… “
hükmü yer almıştır.
Anayasa’nın
12. maddesinde sözü geçen hak ve hürriyetlerin sadece Anayasa’da sayılan
hak ve hürriyetler değil, genel olarak hürriyetler olduğu; hürriyetin ise
1789 İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisinde de belirtildiği gibi “başkasına
zarar vermeyen her şeyi yapabilmek” anlamına geldiği hususunda duraksama
yoktur. Bu nedenle, başkasına zarar vermemek ve Anayasa ile hukukun genel
ilkelerine göre sınırlandırılması zorunlu olmamak koşuluyla insanlar, kendi
maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi bağlamında, dilediklerince ve
benimsedikleri hayat tarzı ve ilkelere uygun olarak her türlü davranışta
bulunabilirler. Sayısız değişik insan davranışı, arzusu ve düşüncesinin tezahür
edebileceği gözetildiğinde, insan davranışlarındaki özgürlük alanının
sonsuz, ancak devletin bu özgürlüklerin kullanımına getirebileceği
sınırlamaların belli kurallarla bağlı tutulmak zorunda olduğunu kabul etmek
gerekir.
Sigara
kullanımı, genel özgürlükler alanı içinde yer almaktadır. Kişinin,
başkalarına ve topluma zarar vermemek şartıyla kendisi için zararlı olsa
bile bazı şeyleri yapmak, tasarruflarda bulunmak hakkı olarak
tanımlanabilecek bu genel özgürlük alanına devletin müdahalesi, demokratik
toplumlarda söz konusu olamaz.
Anayasa’nın
17. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu; tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı
haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı, rızası olmadan
bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağı belirtilmiştir. Buna göre,
devletin, kişiyi kendisi için zararlı olacak şeylerden koruma amacıyla da
olsa, yediği ve içtiğiyle uğraşması, bunlara müdahale etmesi, temel hak ve
özgürlükler anlayışıyla bağdaşmaz. Devlet kuşkusuz, toplum ve kişi sağlığı
için zararlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanan belli maddelerin kullanımını
Anayasa’ya ve hukukun genel ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla
yasaklayabilir veya sınırlandırabilir. Bu alanda alınacak önlemler
Anayasa’nın 13. maddesinde de ifadesini bulan ölçütlere ve bu bağlamda
amaca elverişlilik, demokratik bir toplumda gereklilik ve ölçülülük gibi
esaslara bağlı olmak zorundadır. Örneğin devlet, uyuşturucu maddeleri
yasaklamak ve bunlarla her türlü yasal yolla mücadele etmek görev ve yükümlülüğü
altında ise de, sırf şişmanlatıcı olduğu veya kalp ve damar hastalıklarına
yol açacakları gerekçesiyle kişilerin yeme-içme alışkanlıklarına müdahale
edemez. Diğer bir ifadeyle devlet zararlı olan bir maddenin üretimini,
imalini ve satışını yasaklayabilir; ancak bir maddenin üretimi, satışı ve
ticareti yasak değilse kişilerin bu maddeyi kullanmalarına ancak zorunlu
olduğu yerde ve ölçülülük ilkesine göre sınırlama getirebilir. Tütün
kullanımına yönelik sınırlamalar da bu kapsamdadır.
II- Tütün Kullanımına İlişkin Kısıtlamalarda Amaca
Elverişlilik Unsuru:
Anayasa’nın
56. maddesinde de sağlıklı yaşama hakkı düzenlenmiş olup bu hakkın
korunması devletin görevleri arasında bulunmaktadır.
Tütün ve
tütün mamulleri, mevzuatımıza göre yasak maddeler değildir. Aksine, Devlet
bu alanda çeşitli düzenlemeler yapmış ve tütün mamullerinin üretim-tüketim
sürecinde etkin bir rol almıştır. Anayasa’nın 167. maddesinde piyasaların
denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi amacıyla Devletin görevleri
belirtilmiştir. 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasasını Denetleme Kurumu
Kanunu ile devlete Anayasal anlamda düzenleyici bir rol verilmiştir. Buna
göre, toplum sağlığı için zararları bilinmekle beraber Devlet, tütünü
önemli bir piyasa unsuru olarak kabul etmiş ve bu piyasayı düzenleme
görevini üstlenmiştir.
Diğer
yandan devletin vatandaşlarına karşı görevlerinin, zararlı bir madde olan
tütünün toplumda tüketimini azaltmak, tedricen ortadan kaldırarak tüm
toplumun bu zararlı maddeden kurtulması için gerekli planlamaları yapmak
gibi hususları da içermesi gerekir.
Devlet, uluslar arası toplumla işbirliği halinde tütünün ekimini,
sigara üretim ve ticaretini azaltacak makro plandaki önlemleri de düşünmek
ve uygulamaya koymak zorundadır.
Ülkemiz bu alanda Birleşmiş Milletler çerçevesinde
akdedilen Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin onaylanmasını 5261 sayılı
yasayla uygun bularak taraf olmuş, ulusal alanda da 7.11.1996 günlü, 4207
sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi Hakkında Kanun’u kabul
etmiş, daha sonra da 3.1.2008 günlü, 5727 sayılı Kanun’la adı geçen
Kanun’daki önlemleri daha da ilerletmiştir. Kahvehanelerdeki sigara yasağı da bu bağlamda kabul
edilmiştir.
Ne var
ki:
Birleşmiş
Milletler çerçevesinde Dünya Sağlık Örgütü eşgüdümünde uzun müzakereler
sonucunda akdedilen 38 maddeden oluşan Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi
sigara üretimini değil tüketimini azaltarak tütünün zararlarını kontrol
etmek stratejisi üzerine kurulmuş olup, global
sermayenin büyük bir kar aracı olan sigara endüstrisini karşısına
almaksızın, sadece Sözleşme’ye taraf devletlerin sigara reklamı, perakende
satışı vb. konusunda alınabilecekleri önlemler üzerinde yoğunlaşmıştır.
Dünyada tütün üretiminin tedricen azaltılarak kaldırılması ve sigara
sanayilerin zamanla başka alanlara yönlendirilerek sigara üretimine son
verilmesi gibi kökten bir çözümü öngörmeyen, böyle bir hedefe yönelik
hukuken bağlayıcı taahhütler içermeyen Sözleşme, sigara tüketimini azaltmak
bahanesiyle, taraf devletlerin hükümetlerini yüksek vergilendirme
politikalarına teşvik eden hükümler de içermektedir. Yüksek vergilendirme
politikaları ise sigara kaçakçılığını, organize suç örgütleri için daha
cazip bir alan haline getirmiştir. Bu haliyle Tütün Kontrolü Çerçeve
Sözleşmesi, global sigara sanayinin, hükümetlerin
ve ironik olmakla beraber sigara kaçakçılarının
çıkarlarına aynı anda hizmet eden ortam yaratmıştır. Sözleşme’de öngörülen
stratejiye dayalı olarak çıkarılan ulusal mevzuat da sigara kullanan
bireylerin özgürlük alanlarını daraltmıştır. Bu stratejinin global planda sigara tüketimini azaltmadığı, British-American Tobacco, Philip Morris International gibi
sigara devlerinin internette yayınladıkları yıllık faaliyet raporları ve
bilançolarındaki karların, Tütün Kontrolu Çerçeve
Sözleşmesi’nin Birleşmiş Milletler’e üye
ülkelerin büyük çoğunluğunca onaylanmış olmasına rağmen artmaya devam
etmesinden de anlaşılmaktadır.
Dünyadaki
uygulamalardan ve verilerden de görüldüğü üzere, sigara üretimi
azalmadığı, uluslar arası veya perakende
satışında sınırlamalar getirilmediği müddetçe toplam sigara tüketiminde bir
azalma kaydedilememekte, sigara içilebilecek mekanların
giderek kısıtlanması toplum sağlını koruma, gençlerin sigaraya başlamasını
önleme gibi amaçlara elverişli bir önlem oluşturmamaktadır.
III- Demokratik bir Toplumda Gereklilik ve
Ölçülülük:
Sigaranın
bağımlılık yapan maddesi nikotin, vücudun haz aldığı zamanlarda salgıladığı
endorfin hormonunu tetikleme sonucunu doğuran
özelliği nedeniyle biyolojik bağımlılığa yol açmaktadır. Diğer bir
anlatımla vücudun doğal olarak haz alma hissini algılayan biyolojik
özelliği, nikotinle uyarıldığına algılanan yapay bir keyif hissine dönüşmektedir.
Bu nedenle sigaraya bir kere alışan bir kimsenin, bütün zararlarını
bilmesine rağmen bırakması kolay olmamaktadır. Buna karşılık sigaraya
başlamak çok kolaydır.
Sigara
içiminin iş yerlerinde -haklı olarak- yasaklanmasına ilaveten
kahvehanelerde de yasak olması halinde sigara bağımlıları aynı miktarda
nikotin ihtiyacını karşılayabilmek için sigarayı evlerinde veya açık
alanlarda daha çok içecek, ailelerine ve çocuklarına kötü örnek
olacaklardır. Bunun yerine sigara bağımlılarının biraz dinlenmek ve eğlenmek
için gidecekleri kahvehanelerin özel olarak ayrılmış bölümlerinde veya
sadece sigara içenlere hizmet verecek kahvehanelerde bu ihtiyacı
gidermeleri, açık alanda veya evlerinde gençlere örnek olacak şekilde
sigara içmelerinden çok daha uygundur. Bu nedenle, kahvehanelere sigara
yasağı getirilmesi, sanıldığının aksine, tütünle mücadelede amaca uygun bir
yöntem değildir.
Sigara
reklamlarının yasaklanması, sigara paketlerinin üzerine caydırıcı yazı ve
resimler konması, beklenen etkiyi sağlamamaktadır. Zira insan psikolojisi,
ne kadar korkunç olursa olsun uzak ve düşük olasılıklı bir tehlikeden
ziyade, çok daha küçük ama yakın bir zevke veya acıya odaklanacak şekilde
yapılanmıştır. Sigaranın bulunmaması, kolayca erişilememesi, böylelikle
kişinin sigarayı hiç düşünmemesi, kişiye adeta “sigarayı al ama içme”
şeklinde verilen mesajdan çok daha etkilidir. Devlete düşen, bir yandan
sigara bağımlılarının bu bağımlılıktan kurtulmalarına yardımcı olacak
sağlık hizmetlerini (ilaç, psikolojik danışmanlık vb) sunarken, daha önemli
ve öncelikli olarak, gelecek kuşakları korumaya çalışmaktır. Akla uygun ve
doğru strateji, sigara içenle değil, tütünle mücadeledir. Bu alanda uluslar
arası işbirliği olanakları araştırılmalı, gerekirse ilgili uluslar arası
kuruluşlara, dünyada tütün üreticisi ülkelerin zararlarını da karşılamak
suretiyle, tütün ekimi ve sigara üretimine tedricen son verilmesine yönelik
yeni öneriler götürülmeli, bu alanda vergi kaybı ve dünya sigara
endüstrisine hakim olan global sermaye ile karşı
karşıya gelmek göze alınmalıdır. Sigara bir yandan devletin denetimi
altında serbestçe üretilip satılırken ve her gün birçok insan, özellikle
genç, sigaraya başlarken bu konuda gerekli adımları yeterince atmayıp,
aslında tütünün mağduru olan sigara kullanıcısı bireylerin özgürlük
alanlarını daraltmak suretiyle toplum sağlığını korumak, çağdaş bir hukuk
devletinin benimseyeceği bir hal tarzı olamaz.
Sigara
içmeyen kişilere zarar vermeksizin, sadece sigara içenlerin devam edeceği,
personeli de sigara içenlerden oluşacak kahvehaneler açılması veya
kahvehanelerin belli bölümlerinin sigara içenlere ayrılması halinde sigara
bağımlılarının sigara içmeyenlere zarar vermeden bu konudaki özgürlükten
yararlanmaları mümkün olabilecektir. Ancak iptali istenen
kuralla, buna da fırsat verilmeyip sigara kullanımının tümüyle
yasaklanması, bu maddenin üretiminin, toptan ve perakende satışının devlet
eli ve katkısıyla yapıldığı gözetildiğinde, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen
demokratik hukuk devleti ilkesi ile çelişen ve Anayasa’nın 12. maddesinde
çerçevesi en geniş biçimde çizilen özgürlük alanın ölçüsüzce kısıtlayan bir
müdahaledir.
Bu
nedenle toptancı bir yaklaşımla kahvehanelere getirilen sigara yasağı,
sadece sigara içenlere mahsus kahvehaneler açılmasına olanak vermediğinden,
Anayasa’nın 2., 12. ve 13. maddelerine
aykırıdır.
IV- Çalışma Özgürlüğü Yönünden:
Başvuru
kararında, kahvehanelerde tütün ürünlerinin kullanımının tümüyle
yasaklanmasının kahvehane işletmelerinin faaliyetlerini olumsuz
etkilemesinin Anayasa’nın 48. maddesinde yer alan, herkesin dilediği alanda
çalışma ve özel teşebbüs kurma özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale olduğu
belirtilmiştir.
Tütünün global planda üretiminin, uluslar arası ticaretinin,
Türkiye’de tütün mamulleri üretiminin ve satışının serbest olduğu ve
nüfusun önemli bir kesiminin tüm zararlarına rağmen bu maddeyi kullandığı,
kişiye sigarayı bırakması için yasal zorlamada bulunulmasının ve vücuduna
müdahale edilmesinin çağdaş bir hukuk devletinde mümkün olmadığı
gözetildiğinde, başkalarına zarar vermeksizin, sırf sigara kullananların
devam edebilecekleri kahvehanelerin açılması ve işletilmesinin de
Anayasa’nın 48. maddesinden kaynaklanan meşru bir hak olduğunun kabulü
gerekir.
Almanya
Federal Cumhuriyetinde de Anayasa Mahkemesi de, küçük birahane işletmecisi
olan iki kişinin bireysel başvuruları üzerine 2008 yılında verdiği bir
kararda, bu işletmecilerin Anayasal haklarının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
5727
sayılı Yasa ile getirilen itiraz konusu kural, belli bölümlerinde sigara
içilebilen kahvehaneler işletilmesine veya sırf sigara içenlere mahsus
kahvehaneler açılmasına olanak tanımamaktadır. Kural, çalışma özgürlüğüne,
toplum sağlığının korunması için demokratik bir toplumda gerekli olmayan,
ölçüsüz bir müdahale anlamına geldiğinden, Anayasa’nın 48. maddesine
aykırıdır.
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞI OY YAZISI
7.11.1996 günlü, 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un, 3.1.2008 günlü, 5727 sayılı
Yasa’nın 3. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(d) bendinde yer alan “…kahvehane…” ibaresinin Anayasa’nın 13., 17. ve 48. maddelerine aykırılığı gerekçesi ile
Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur.
Olayın özünde yasakoyucunun,
genel sağlığı korumak amacıyla kendisi tütün ürünü kullanmadığı halde insanların
toplu olarak bulundukları kapalı yerlerde bu ürünleri kullanan kişilerin
dumanına maruz kalarak, dumanda bulunan zararlı maddeleri istemeden solumak
zorunda kalan bireylerin sağlıklarını korumak, tütün ürünü kullananlarında
kullanımını sınırlayarak, onları bu alışkanlıklarından vazgeçmeye teşvik
etmesi yatmaktadır.
Tütün ürünü kullanmayan birisinin tütün dumanına
maruz bırakılması pasif içicilik veya bilimsel ifadesiyle Çevresel Tütün
İçimi veya Çevresel Sigara Dumanı (Environmental Tobacco Smoking) olarak
adlandırılmaktadır. İnsan
sağlığına zararlı olduğu yönünde kuvvetli bilimsel delillerin olduğu tütün
ürünleri kullanımının azaltılmasında kamu sağlığı açısından bir yarar
olduğu söylenebilir. Tütün ürünleri kullanımına karşı
getirilen sınırlamalar ve yasaklar, tütün dumanının sadece kendi hür
iradesiyle tütün ürünü kullananları değil, tütün ürünü kullanmayan
kişilerin sağlığına özellikle kapalı ve insanların toplu olarak bulunduğu
mekânlarda ve ortamlarda zarar verdiği yönünde bilimsel bazı bulguların
ortaya konmasıyla yayılmaya başlamıştır.1 Bununla birlikte tütün
ürünü karşıtı kampanyalarda en çok kullanılan pasif içiciliğin akciğer
kanserine neden olduğu iddiasına karşı bazı bilimsel eleştirilerde
yapılmaktadır. 2
Anayasa’nın 13. ve 17. Maddeleri
Yönünden İnceleme
Anayasa’da tütün ürünü kullanma özgürlüğü diye
temel hak ve özgürlükler içinde yer alan bir özgürlük kategorisi
bulunmamaktadır. Bununla beraber Anayasa’da yer verilmeyen özgürlükler
“isimsiz özgürlükler” olarak değerlendirilmektedir. Bir tütün ürünü olan
sigara bağlamında sigara içme özgürlüğü, öğretide bireylerin kendi hür
iradeleriyle “sigara içip-içmeme erkine sahip olmaları” olarak
tanımlanmaktadır. 3
Elbette bu özgürlüğün zıddı olarak sigara içmeme ve
tütün dumanına maruz kalmama özgürlüğü de mevcuttur. Başkalarının
özgürlüklerine ve haklarına zarar verilmesini önlemek için bir özgürlük
sınırlandırılabilir. Tütün ürünü içme özgürlüğü ile diğer haklar ve
özgürlükler çatıştığında her iki özgürlüğünde “varlık ve etkilerini optimal düzeyde” koruyabilmelerini sağlayacak
düzenlemeler gerçekleştirilebilir. 4
Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın ölçülülük ilkesine uygun şekilde,
yasayla sınırlandırılabileceği belirtilmektedir. Ölçülülük ilkesi
sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını; bu aracın
sınırlama amacı açısından gerekli
olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran
içinde bulunmamasını ifade eder. Burada kısıtlama için kullanılan araçla
amaç arasında hak ve özgürlüğü en az sınırlayacak dengeli bir orantı
aranmaktadır.
Bireysel tercihe dayanan bir davranışı yasaklamanın
getireceği faydanın bireysel özgürlüğün sınırlandırılmasını haklı
gösterecek kadar büyük olması gerekir. Özgürlük bireylerin yaptıkları kötü
tercihler için başkalarına zarar vermedikçe kamu otoritesinden baskı ve
zorlama görmeden özgürlüğün risklerini anlama ve kabul etmeleri anlamına
gelir. Bireyler tütün ürünlerini satın alırken ve kullanırken bunların
neden olduğu risklerin genel olarak farkındadırlar. Kahvehanelere giden her
birey burada tütün ürünleri tüketildiğini bilerek ve kabullenerek
gitmektedir. Genel sağlığı koruma amacı ile insanların yaşam tarzlarına
ilişkin tercihlerine müdahale etmeme arasında ince bir çizgi vardır. Trafik
kazaları tütün içiminden daha fazla insan yaşamını tehdit eden bir
olguyken, otomobil kullanımının ciddi olarak sınırlanması konusunda
kısıtlayıcı yasal tedbirlere gidilmemektedir.
İtiraz konusu ibarede yasakoyucu,
bireylerin sağlıklı yaşam haklarını korumak amacıyla tütün ürünlerini kullanma
özgürlüğünü belli kapalı mekânlarda yasaklamaktadır. Getirilen sınırlama,
amacı gerçekleştirmeye elverişli bir araç olduğundan ölçülülük ilkesinin
ilk aşaması olan elverişlilik testini geçmektedir. İkinci aşama olan
gereklilik testinde sınırlayıcı aracın sınırlama amacını gerçekleştirme
açısından zorunlu olup, olmadığı aranmaktadır. Kahvehanelerin kapalı
alanlarında tütün ürünlerinin kullanımının tamamen yasaklanması sağlıklı
yaşam amacını gerçekleştirmeye dönük zorunlu bir tedbir değildir. Yasaklama
yerine özgürlüğü en az sınırlayan başka araç veya araçlar kullanılabilir.
Üçüncü aşama olan orantılılık testinde ise gerçekleştirilmesi istenen amaç
ile kullanılan araç arasında ölçüsüz bir oran olup, olmadığına
bakılmaktadır. Tütün ürünü kullanmayanların korunması uğruna tütün ürünü
kullanma özgürlüğü orantısız olarak sınırlanmaktadır. Kahvehanelerin kapalı
kısımlarında uygulanan tütün ürünleri tüketme yasağı ölçülülük ilkesinin
ikinci ve üçüncü testleri olan elverişlilik ve orantılılık testlerini
geçemediğinden, Anayasa’nın 13. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 17. maddesinin 1’inci fıkrasına göre
“herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.” Kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi, faaliyetlerini
özgürce gerçekleştirmesi ile mümkündür. Özerk ve özgür bireyin başkalarının,
özellikle de kamu otoritelerinin, koruyup kollamasına ihtiyacı olduğunu
varsaymak onun iradesini ve tercih özgürlüğünü hiçe sayan paternalist bir değerlendirmedir. İnsanların kendi
hayatlarını yönetemedikleri varsayımına dayanan paternalizm, yurttaşları ergin
ve özerk olarak görmediği, kendi iradelerine aykırı olsa bile onlar adına
hareket etmeyi uygun gördüğü için otoriter eğilimleri bünyesinde barındıran
bir yaklaşımdır. Burada özgürlüğü kısıtlanan insanın mutluluğu, çıkarı,
refahı, iyiliği için kişinin iradesinin başka bir kişi veya kurum
tarafından hiçe sayılması söz konusudur. Amerikan Federal Yüksek Mahkemesi
üyelerinden Yargıç Brandeis 1928’de bir karşı oy
yazısında “hükümetin amaçları hayırsever olduğunda özgürlüğü korumak için
çok dikkatli olmamız gerektiğini tecrübeler bize göstermiştir” derken
yukarıda değinilen noktalara dikkati çekmekteydi.5 İyi ve
sağlıklı olduğu düşünülen hayat tarzlarının dayatılması sadece sigara
içimiyle sınırlı kalmayabilir. Tütün ürünlerinin üretimi, ticareti ve
tüketimi yasak olmayıp bireylerin tercihlerine bırakılmıştır. Belirtilen
gerekçelerle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 17. maddesinin 1’inci
fıkrasına aykırıdır.
Anayasa’nın 48. Maddesi Yönünden
İnceleme
Anayasa’nın 48. maddesinde “Herkes, dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak
serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve
sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını
sağlayacak tedbirleri alır” denilmiştir.
5727 sayılı yasanın 3/1-d maddesi kapalı
mekânlardan oluşan kahvehanelerde tütün ürünlerinin tüketimini tamamen
yasaklamıştır. Böylece kahvehane işletmecilerinin faaliyetlerini
sürdürebilmeleri zorlaştırılarak iktisadi çıkarları göz ardı edilmiş,
ölçülülük ilkesine aykırı biçimde çalışma özgürlükleri sınırlandırılmıştır.
İtiraz konusu ibareden dolayı kahvehane işletmelerinin iktisaden zarar
gördüğü de iddia edilmektedir.6
İnsanların (genelde erkek) bir araya gelerek,
değişik siyasi, iktisadi ve toplumsal konularda sohbet edip, fikir
alışverişinde bulunup, dinlenip, oyun oynadıkları, günlük gazeteleri
okudukları mekânlar olan kahvehanelerde çay, kahve gibi içeceklerin yanı
sıra tütün ürünleri de geleneksel olarak tüketilmektedir. Kahvehaneler
önemli bir kamusal alan mekânı olarak düşünülebilir. Bilindiği üzere
kamusal alan bireyler arasında fikir alışverişini gerçekleştirerek
demokrasinin gelişimine katkı yapar. Alman düşünürü Habermas
kamusal alanın İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde ilk olarak kahvehaneler
ve kafelerde ortaya çıktığını belirmiştir.
Buradan hareketle kahvehanelerin varlıklarını sürdürebilmelerinin kamusal
alanın gelişimi açısından da önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Anayasa’nın 48. maddesinin devlete getirdiği özel
girişimlerin güvenli ve kararlı bir biçimde faaliyetlerinin devamı için
önlem almak yükümlülüğü çerçevesinde, kahvehanelerde ayırt edici birtakım
özellikler temelinde tütün ürünlerinin tüketilip, tüketilmediği bölümlerin
oluşturulması imkanı yaratılarak, çalışma
özgürlüğü ve kişi özgürlüğünün özüne dokunulmaksızın genel sağlığı korumak
adına ölçülülük ilkesine uygun kısıtlamalara yer verilebilirdi. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de 48. madde ile devletten
beklenenin “Özel girişimlerin gelişmesini sağlayacak doğrultuda iktisadi ve
sosyal politikalar uygulamak, özel teşebbüse güvenli çalışma ortamı sunmak”
olduğunu vurgulamıştır. 7
Bilindiği gibi kahvehaneler toplu olarak bir arada
bulunulan yerlerdir ve bu yerlere tütün ürünleri kullananlar gidebildiği
kullanmayanlarda gidebilmektedir. Diğer taraftan bu yerlerde tütün ürünleri
tüketmeyen, bunlardan rahatsız olabilecek kişiler de çalışabilmektedir.
Kahvehane işletmecileri, kendi mülkiyetlerindeki işletmelerinde tütün
ürünleri içimini tamamen yasaklayabilirler ve tütün dumanından rahatsız
olan ve tütün ürünleri tüketmeyip, kahvehanede vakit geçirmek isteyen
bireyler böyle yerlere gidebilirler. Aynı şekilde tütün dumanından rahatsız
olan kahvehane çalışanları, tütün ürünleri kullanımının yasaklandığı
kahvehanelerde çalışabilirler. Tütün dumanından rahatsız olan biri bunun
içilmesinin serbest olduğu bir kahvehanede çalışmak zorunda değildir.
Serbest piyasa mekanizması ve rekabet koşulları içinde işyeri sahipleri
kendi işletmelerinde tütün ürünü kullanılıp, kullanılmayacağını karar
verebilirler. Tütün dumanından rahatsız olanlar, bunun serbest olduğu
işletmelere gitmeyerek kendilerini koruyabilirler.
İlgili mevzuat kahvehanelerin açık alan sayılan
kısımlarında tütün ürünleri içilmesine izin vermektedir. İsteyen
işletmeciler kahvehanelerinin bazı bölümlerini açık alana uygun hale
getirerek tüttün ürünlerini kullananlara hizmet verebilmektedir. Yaz
aylarında uygulanması kolay olan bu durum, kış aylarında tütün ürünleri
tüketmek isteyenler açısından sıkıntı ve zahmet yaratmaktadır. Dolayısıyla yasal
bir faaliyeti özgürce yerine getirebilmeleri orantısız bir şekilde
kısıtlanmaktadır.
Kahvehanelerin kapalı mekânlarında tütün ürünleri
tüketme yasağı, özel mülkiyet sahiplerinin kendi işyerlerinde, üretimi,
ticareti ve tüketimi yasal olan tütün ürünlerinin kullanımını kısıtlayarak
devletin gücünün orantısız kullanımına neden olmaktadır. Böylece özel hukuk
kişilerine ait olan kahvehane işletmelerine yönelik olarak özel girişim
özgürlüğü ölçüsüz olarak sınırlanmaktadır. Mülkiyet hakkı sadece somut fiziksel
varlıkların, nesnelerin sahipliği ile sınırlı değildir. Bir iktisadi
işletme sahibinin kendi işletmesini nasıl işleteceği, iktisadi olarak nasıl
kullanacağı, müşterilerine nasıl hizmet edeceği kendi tasarrufuna ait bir
şeydir. Eğer bu konuda kamu çıkarına adına sınırlamaya gidiliyorsa bunun
ölçüsüz olmaması gerekir. Bir işletmenin tütün ürünleri tüketimi
konusundaki politikasının müşterilerin ve sahiplerinin arzuları
doğrultusunda belirlenmesi mülkiyet hakkının ve tercih özgürlüğünün bir
gereğidir.
İtiraz konusu ibare bireysel özgürlüğü sınırlamakta
ve özel mülk sahiplerinin çalışma özgürlüğünü ihlal etmektedir. Açıklanan
nedenlerden dolayı itiraz konusu ibare Anayasa’nın 48. maddesine aykırıdır.
Sonuç olarak yukarıda ifade edilen gerekçelerle itiraz
konusu ibarenin Anayasa’nın 13., 17. ve 48.
maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılarak, çoğunluk görüşüne muhalefet
edilmiştir.
Örneğin, pasif içicilerde sigara
dumanı maruz kalma ile akciğer kanseri arasında nedensellik ilişkisinden
ziyade korelasyona dayanan bir ilişki bulunduğu
belirtilerek, korelasyonun nedensellik anlamına gelmediği belirtilmektedir.
İki olayın birlikte gerçekleşmesi demek olan korelasyon
ile iki olay arasında neden-sonuç ilişkisi kuran nedensellik aynı şey
değildir. Nedensellik ilişkisinin kurulabilmesi için korelasyonun
bulunması gereklidir ama bu nedensellik olduğunu göstermek için yeterli
değildir. Bu konuda bkz. Zion, Sydney (2007), “Science and Secondhandsmoke: The Need for a Good Puff of Skepticism”, Skeptic, cilt 13, sayı 3, s.21.
Bu yöntemsel eleştirinin yanı sıra Amerikan Kanser
Derneği’nin 2003’de yayınlanan kanser önleme çalışmasına göre sigara
içenlerle evli, asla sigara içmeyen 35.000 kişinin 1959-1998 arası sağlık
verilerinin analizinde akciğer kanser riskinde artış gözükmemiştir. Benzer
şekilde Dünya Sağlık Teşkilatı’na bağlı Uluslararası Kanser Araştırma
Dairesi’nin yedi Avrupa ülkesinde on yıllık bir zaman dilimini kapsayan bir
çalışmasında, sigara içenlerle çalışan veya yaşayan sigara içmeyenlerle,
bunların çalıştıkları veya yaşadıkları yerde sigara içenler arasında
akciğer kanserine yakalanma riski açısından istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki bulunamamıştır. Bu hususta bkz. Lambert, Thomas A. (2006), “The Case against
Smoking Bans”, Missouri Environmental Law and Policy Review, cilt
13, s.6.
Pope, Thaddeus Mason (2000),
“Balancing Public Health against Individual Liberty: The Ethics of Smoking Regulations”, University of Pittsburgh Law
Review,, cilt 61, s. 493.
|