Anayasa
Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı :
2005/15
Karar Sayısı :
2008/2
Karar Günü :
3.1.2008
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN
: Ankara Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN
KONUSU : 24.6.1995 günlü, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 9.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin,
ikinci fıkrasının (b) bendinin; 61. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin; 5194 sayılı Yasa’nın 16. maddesi
ile değişik 61/A maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinin
Anayasa’nın 2., 13., 38., ve 91. maddelerine
aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.
I- OLAY
Sanık hakkında müşteki şirket adına tescilli
markayı taşıyan taklit ürünleri satışa arz etmek eyleminden dolayı açılan
kamu davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme iptalleri için başvurmuştur.
II-
İTİRAZIN GEREKÇESİ
Ankara Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin
24.04.2005 günlü başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlığını taşıyan 2. maddesi,
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri arasında “Hukuk Devleti” ilkesini
de saymıştır. Bu ilke, Devletin her türlü eylem ve işlemlerinde uyması
gereken hukuk kurallarının olduğu...” Böylece vatandaşlar yönünden tam bir
hukuki belirliliğin ve güvencenin sağlandığı bir toplum düzenini ifade
eder. Ancak hukuk devleti ilkesinin hayata aktarılması bazı somut koşulların
gerçekleştirilmesine bağlıdır.
Ceza hukuku alanında, hukuk devleti
ilkesinin gerçekleştirilmesi başlıca iki unsurun varlığını zorunlu
kılmaktadır. Bunlardan ilki, “suç ve cezaların kanuniliği” diğeri ise, “suç
ve cezalar arasında ölçülülük” ilkeleridir.
Hukuk devleti ilkesinin bir gereği
olarak ceza hukuku alanında hukuki güvenliğin gerçekleştirilmesi suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Gerçekten de
suç ve cezalara ilişkin temel esaslar ceza hukukunun düzenleme alanına
bırakılmayarak Anayasal güvencelere bağlanmıştır. Anayasamızın 38. maddesi
bu ilkeyi düzenlemiş bulunmaktadır. Buna göre, “Kimse, işlediği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz;
kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha
ağır bir ceza verilemez.” İlke, insan hak ve özgürlükleri açısından
taşıdığı öneme uygun olarak bu alandaki temel uluslar arası düzenlemelerin
de ayrılmaz bir parçası olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre
de, suç ve cezaların yasallığı ilkesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin asal
unsurlarından birini oluşturur ve sözleşmenin koruma sistemi içinde önemli
bir yer tutar. Bu nedenledir ki, savaş veya öteki genel tehlike hallerinde
dahi sözleşmenin 15. maddesi uyarınca istisna getirilemez. Suçların yasa
ile konulmasının bir gereği de, suç tipinin düzenlendiği hükmün “yeterince
açık ve anlaşılabilir” olmasıdır. Aksi halde vatandaşlar yönünden hukuki
güvenliğin yeterince sağlandığını söylemek olanaklı değildir. Bir başka
deyişle, hangi eylemlerin yasa koyucu tarafından yaptırıma bağlandığının,
suçun yasal unsurlarının, ağırlaştırılmış hallerinin yeterince anlaşılır
şekilde düzenlenmesi bir zorunluluktur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi suç
öngören hükmün, gereğinde bir hukukçunun yardımıyla anlaşılabilir olmasını
ya da olası belirsizliklerin içtihatlarla aydınlatılmış olmasını yeterli görmektedir.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bir hukukçunun yardımı ile veya
içtihatlar yoluyla anlaşılır olmak için, o suç tipinin bir toplumda
yeterince tartışılmış ve uygulama olanağı bulmuş olması yanında, bu
çalışmalara imkan verecek açıklıkta, üzerinde
tartışılabilir sınırlara ve belirliliğe sahip yasal bir metnin varlığına
ihtiyaç bulunduğunu söylemek hatalı olmaz. Bu görevin de yasama organı
tarafından yerine getirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Günümüzde bu gereklilik özellikle
ticari ceza hukuku alanında kendisini daha fazla hissettirmektedir.
Gerçekten de, yasama organının, ekonomik faaliyetin belirli alanlarında
yeni suç tipleri oluştururken, ya da bu alanda etkin önlemler getiren yeni
düzenlemeler yaparken, insanlık tarihi ile aynı geçmişe sahip, aşağı yukarı
bütün toplumlarda suç olarak kabul edilmiş eylemler için yapılan
düzenlemelere kıyasla daha belirgin, açık ve anlaşılır olması gerektiği
tartışmasızdır. Ancak somut olayda sanık hakkında uygulanması olasılığı
bulunan, 5194 sayılı Yasa ile değişik 4128 sayılı Yasa ile 556 sayılı
KHK’ye ek 61/A-c madde ve bendi ile bu bent hükmündeki atıf dolayısıyla
aynı KHK’nin 61. maddesinin (a) ve yine bu bent atfıyla 9. maddesinin 1 ve
2. fıkralarının (b) bentlerinin hukuk devleti ve suçların yasallığı ilkelerinin
bir gereği olan bu zorunluluğu asgari düzeyde de olsa karşıladığını
söylemek imkansızdır.
Gerçekten de, 5194 sayılı Yasa ile
değişik, 4128 sayılı Yasa ile ek 556 sayılı KHK’nin 61/A maddesinin (c) bendinin uygulaması en fazla olan “marka
hakkının ihlali” suçunun cezasını belirlemekle
yetindiği ve suçun unsurlarının tespitini esasen marka hakkının hukuki
ihlali hallerini düzenleyen KHK’nin 61. maddesine atıf yoluyla düzenlediği
kuşkusuzdur. Sözü geçen bu son
madde ise, marka hakkına tecavüz hallerini sayarken ilk olarak (a) bendi ile, “Marka
Tescilinden Doğan Hakkın Kapsamı” başlığını
taşıyan 9. maddenin her türlü ihlaline yer vermiştir. Başka bir deyişle marka hakkının kapsamında yer aldığı
hukuken kabul edilebilecek ve marka hakkı sahibince önlenebilecek
her türlü fiiller aynı zamanda suç sayılarak cezai yaptırıma tabi tutulmuştur. Bu durumun tekrardan kaçınmak gibi bir
gerekçeyle açıklanmasına imkan yoktur. Marka hakkının
hukuki (tazmini) sorumluluk gerektiren ihlallerinin nelerden ibaret olduğunun KHK hükümleri çerçevesinde
saptanması bir yana, tescilli
markadan doğan hakkın sınırları ve istisnaları ile bu
hakka tecavüz kabul edilebilecek eylemlerin vatandaşlar açısından
gereğinde bir hukukçunun yardımı
ile dahi olsa bilinecek derecede
açık olduğunu söylemek gerçekle bağdaşmayan
bir yargı olacaktır. Gerçekten
de bir markanın, tescilli olduğu
mal ve hizmetler ile aynı mal veya hizmetler yönünden aynı veya ayırt
edilemeyecek derecede benzerinin
kullanılması suretiyle taklit edilmesi veya bu
şekilde taklit edilmiş markaları taşıyan ürünlerin satılması, dağıtılması
veya ticari amaçla elde bulundurulması
eylemleri (556 Sy.
KHK’nin 61. maddesinin b ve c bentleri) ayrık olmak
üzere, örneğin marka sahibi
tarafından lisans yoluyla verilen hakların izinsiz genişletilmesi, (556 Sy. KHK’nin 61. md. d bendi)
tescilli marka ile benzer olup benzer mal veya hizmetlerde kullanılması
nedeniyle halk üzerinde tescilli marka ile bağlantılı
olma ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan bir
işaretin kullanılması veya tescilli tanınmış bir
marka ile benzer işaretlerin,
farklı sınıflardaki ürünler için tescilli markanın itibarından haksız avantaj elde edecek veya
tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikte
kullanılması (556 Sy. KHK’nin 9. maddesinin b ve c bentleri)
hallerinde olduğu gibi, ihlalin
saptanması çoğu zaman, markanın karıştırılma ihtimalinin veya tanınmış
marka olup olmadığının belirlenmesinde
ürün, pazar payı ve tüketici bazında
yapılan piyasa araştırmaları dahil uzun süren bir yargılamayı gerektirmekte ve varılan
sonuçlar da çoğu zaman göreceli bulunmaktadır.
Bu gibi durumlarda hukuki (tazmini)
sorumluluk öngörülmesi gerektiği kuşkusuz ise de, aynı zamanda hürriyeti
bağlayıcı ceza ve işyeri kapatma cezası dahil bir
takım ağır cezai yaptırımlar da öngörülmesi yasa koyucunun tercihi olduğu
takdirde, ceza hukukunun, tarihin süzgecinden geçmiş ve insanlığın ortak
değerleri arasına katılmış ilkelerine uygun bir düzenleme yapılmasını
gerektirir. Başka bir deyişle, yasa koyucunun hukuki sorumluluk ile cezai
sorumluluk arasında temel ilkesel farklılıkları gözeterek cezai sorumluluğa
ilişkin düzenlemeyi ayrıca ve suç oluşturan eylemin unsurlarına yeterli
açıklık sağlayacak bir düzenleme yapması gereklidir. Aksi halde ortaya
çıkan aykırılığın, yine hukuk devletinin bir diğer unsurunu oluşturan,
yasama işlemlerinin Anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi yoluyla
giderileceği kuşkusuzdur.
Öte yandan, ceza hukuku alanında, hukuk
devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinin bir diğer unsuru ise, “suç ve
cezalar arasında ölçülülük” ilkesidir. Buna göre, öncelikle yasa koyucu
norm koyarken insan hak ve özgürlüklerine getirilen sınırlandırmanın sınırı
olarak ölçülülük ilkesi ile bağlıdır. İlke ceza hukukuna ilişkin yasal
düzenlemeler açısından, bir suç için öngörülen cezanın, bu suçun işlenmesi
sonucu bozulan kamu düzeninin yeniden tesisi amacına elverişli, gerekli ve
bu amaçla orantılı olması şeklinde tanımlanabilir. Bir başka deyişle “Yasa
koyucunun ceza saptamadaki yetkisinin sınırını hukuk devleti ilkesi oluşturur... Cezaların, suçların
ağırlık derecesine göre önleme ve iyileştirme amaçları da göz önünde
tutularak, adaletli bir ölçü içerisinde konulması ceza hukukunun temel ilkelerindendir.”
“Suç ile ceza arasındaki oranın adalete uygun bulunup bulunmadığını, o
suçun toplum hayatında yarattığı etkiye ve kamu vicdanında aldığı tepkiye
göre takdir etme zorunluluğu vardır. Bu orantısallık bağının bulunması,
hukuku devleti ilkesinin ve adalet anlayışının bir gereğidir. Yasa koyucu
cezaların türünü seçerken ve sınırlarını belirlerken mutlak adalet
ölçülerini izlemek zorundadır.” Yine kural olarak, suçun ve ortaya çıkan
toplumsal ve şahsi zararın ağırlığına, failin kişiliğine ve fiilin
özelliklerine göre cezanın şahsileştirilmesi olanağının hakime
verilmesi de ölçülülük ilkesinin gereğidir.
Yasa koyucunun bu kuralları açıkça ihlal eder nitelikte yasa koyması
Anayasaya aykırı olacaktır.
Somut olayda
uygulanması söz konusu olan yasa hükmünde öngörülen yaptırımlar anılan
hükümde 22 Haziran 2004 tarih ve 5194 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik
sonrası “iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası veya yirmiyedimilyar
liradan kırkaltımilyar liraya kadar ağır para
cezası veya her ikisi, ayrıca işyerlerinin bir yıldan az olmamak üzere
kapatılması ve aynı süre ticaretten men” cezaları olarak belirlenmiştir.
Anılan değişiklik öncesi hapis ve ağır
para cezaları ile ayrıca işyeri kapatma ve ticaretten men cezalarının
birlikte uygulanması söz konusu iken, yapılan bu değişiklikle hapis veya
ağır para cezalarından sadece biri veya her ikisinin birlikte uygulanması hakimin takdirine bırakılmış bir bakıma suç ile ceza
arasındaki var olan orantısızlık bizzat yasa koyucu tarafından giderilmeye
çalışılmıştır. Ne var ki, yasada öngörülen hapis ve ağır para cezalarının
alt sınırının cezanın, somut olayın ağırlığına göre şahsileştirilmesine
imkan vermeyecek bir şekilde yüksek tutulduğu ayrıca, maddede öngörülen ve
fer’i ceza niteliğindeki “işyerinin bir yıldan az olmamak üzere kapatılması
ve aynı süre ile ticaretten men cezasının” uygulanıp uygulanmayacağı
konusunda hakime bir takdir hakkı tanınmadığı
görülmektedir. Bir başka deyişle, somut olayda sanıkta elde edilen ürün
sayısı, sanığın marka hakkına tecavüz oluşturduğu saptanan ürünleri bizzat
üretip üretmediğine bakılmaksızın her koşulda mahkumiyet
halinde “bir yıldan az olmamak üzere iş yerinin kapatılması ve aynı süre
ile ticaretten men” cezasına da hükmedilecektir. Bu durumun hakime cezayı fiilin vahametine ve failin kişiliğine
uyarlama imkanı vermediği ve bu nedenle çoğu zaman suç ile ceza arasında
adalete uygun bir oranın kurulmasını engelleyici sonuçlara yol açacağı
kuşkusuzdur. Bu itibarla anılan hüküm “Hukuk Devleti” ve “ölçülülük”
ilkelerine açıkça aykırı bulunmaktadır.
Yine, Anayasanın 91. maddesinin 1.
fıkrası uyarınca, “ Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulu’na kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim ve
olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasa’nın ikinci kısmının birinci
ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez”. Yargılamaya konu olayda uygulanması söz
konusu olan 556 sayılı KHK’nin 61/A-c maddesinde cezalar, bu madde atfı
dolayısıyla da 61 ve 9. maddelerde ise suç olarak kabul edilen eylemler
düzenlenmektedir. Suç ve cezalara ilişkin ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın
38. maddesi, ikinci kısmının ikinci bölümünde bulunmakla, bu konudaki
düzenlemelerin kanun hükmünde kararnamelerle gerçekleştirilmesi mümkün
değildir ve aksi hal açık bir Anayasaya aykırılık oluşturur. Ancak burada
iptali gereken hükmün, sadece cezayı belirlemekle yetinerek, suç oluşturan
eylemleri 556 sayılı KHK’nin 9. ve 61. maddelerine atıf yoluyla düzenleyen
5194 sayılı Yasa ile değişik 4128 sayılı Yasa ile anılan KHK’ye ek 61/A-c
madde ve bendi olduğunu vurgulamak gerekir.
Mahkememizce, yukarıda açıklanan
gerekçelerle, yargılama konusu olayda, sanık hakkında uygulanması söz
konusu olan hükümlerin, “Hukuk Devleti”, “Suç ve Cezaların Yasallığı”,
“Ölçülülük” ilkeleri ile Anayasa’nın 2.,
13., 38. ve 91. maddelerine aykırı görülerek, re’sen
Anayasaya aykırılık denetimi için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve bu
konuda verilecek karara kadar davanın geri bırakılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM :
1- Sanık hakkında uygulanması ihtimali
bulunan “Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 61/A maddesinin c bendi ve bu bent hükmü atfı ile uygulanması
söz konusu olan aynı kanun hükmünde kararnamenin 61. maddesinin a ve c bentleri ile 9. maddesinin l. ve
2. fıkralarının b bentlerinin Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen “Hukuk
Devleti” ilkesine, Temel Hak ve Hürriyetlerin sınırlanmasına ilişkin 13.
maddesinde yer alan “Ölçülülük İlkesi”ne, suç ve cezalara ilişkin esaslara
dair 38. maddesindeki “Suç ve Cezaların Kanuniliği” ilkesine, kanun
hükmünde kararname çıkarmaya
ilişkin 91. maddede hükme
bağlanan “Temel Haklar ile Kişi
Hakları ve Ödevlerinin kanun hükmünde kararname ile düzenlenemeyeceği
ilkesine aykırı olduğu kanaati ile 556
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan
hükümlerinin resen Anayasaya aykırı görülerek Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 152. maddesi uyarınca mahkememizce resen Anayasaya aykırılık
iddiasında bulunulmasına, … karar verildi.”
III- YASA
METİNLERİ
A- İtiraz
Konusu Yasa Kuralları
24.6.1995 günlü, 556 sayılı Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin itiraz konusu kurulları da içeren 9., 61 ve 61/A maddeleri
şöyledir:
“Madde 9- Aşağıda belirtilen hallerde, marka sahibinin, izni
alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi vardır:
a) Markanın tescil kapsamına giren
aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan
herhangi bir işaretin kullanılması,
b) Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli
markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya
hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka
arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil,
karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması,
c) Tescilli marka ile aynı veya
benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerle
benzer olmayan mal veya hizmetlerde kullanılması halinde, tescili istenen
işaretin kullanılmasıyla tescilli markanın itibarından dolayı haksız
avantaj elde edecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar
verecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci
fıkra uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine
konulması,
b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla
stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında
hizmetlerin sunulması veya sağlanması,
c) İşareti taşıyan malın ithali (Ek
ibare: 03/11/1995 - 4128/5 md.) veya ihracı,
d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve
reklamlarda kullanılması.
Markanın sağladığı haklar, üçüncü
kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibariyle hüküm ifade eder.
Markanın tescili için yapılacak başvurunun yayınlanmasından sonra doğabilecek
durumlarla ilgili olarak tazminat talebi yapılabilir. Ancak başvurunun
yayını ile doğan haklar, tescilin yayınıyla birlikte tescilli markadan
doğan hakların kapsamı içinde değerlendirilir. Mahkeme, öne sürülen
iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce
karar veremez.”
“Madde 61- Aşağıda
yazılı fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a) 9 uncu maddenin ihlali,
b) Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya
ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit
etmek,
c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede
benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya
bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri
satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu
amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak,
d) (İptal bend : Anayasa Mahkemesinin
2002/92 E, 2004/25 K ve 02/03/2004 tarihli kararı ile )
e) (a) ila (c) bendlerinde
yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi
şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak,
f) Kendisinde bulunan ve başkası adına tescilli bir
markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini taşıyan ürünün veya
ticaret alanına çıkarılan malın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını
bildirmekten kaçınmak.”“MADDE 61/A
…
c) 61 inci maddede yazılı
fiillerden birini işleyenler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis
cezasına ve altıyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar para cezasına,
ayrıca işyerlerinin bir yıldan az olmamak üzere kapatılmasına ve aynı süre
ticaretten men edilmelerine
hükmolunur.
…
Madde
61/A- (Değişik: 5194 -
22.6.2004 /m.16)
Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında;
a) Marka hakkı
sahibi olarak belirtilmesi gereken kimlik bildirimini gerçeğe aykırı olarak
yapanlar, marka koruması olan bir eşya veya ambalajı üzerine konulmuş marka
koruması olduğunu belirten işareti yetkisi olmadan kaldıranlar, kendisini
haksız olarak marka başvurusu veya marka hakkı sahibi olarak gösterenler
hakkında, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezasına veya ondörtmilyar
liradan yirmiyedimilyar liraya kadar ağır para
cezasına veya her ikisine,
b) Mevcut olmadığını veya üzerinde
tasarruf yetkisi bulunmadığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu
Kanun Hükmünde Kararnamenin devir, intikal, rehin ve haciz ile ilgili maddelerinde
yazılı haklardan birini veya bu hakla ilgili lisansı başkasına devreden,
veren, rehneden, bu haklarla ilgili herhangi bir
tasarrufta bulunanlar ile korunan bir marka hakkının sahibi olmadığı veya
koruma süresinin bittiği veya marka hakkının hükümsüzlüğü veya marka
korunmasından doğan hakkının sona ermesi durumlarında; kendisinin veya
başkasının imal ettiği veya satışa çıkardığı eşyaya veya ambalajlarına veya
ticari evrakına veya ilanlarına, hukuken korunan bir marka hakkı ile ilgili
olduğu kanısını uyandıracak şekilde işaretler koyan veya bu amaçla ilan ve
reklamlarda, bu tarzda yazı, işaret veya ifadeleri kullananlar hakkında,
iki yıldan üç yıla kadar hapis cezasına veya yirmiyedimilyar
liradan kırkaltımilyar liraya kadar ağır para
cezasına veya her ikisine,
c) 61 inci maddede yazılı fiillerden birini işleyenler
hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına veya yirmiyedimilyar liradan kırkaltımilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya her ikisine, ayrıca işyerlerinin bir
yıldan az olmamak üzere kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men
edilmelerine,
Hükmolunur.
(a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan
suçlar, hizmetlerini yaptıkları sırada bir işletmenin çalışanları
tarafından doğrudan doğruya veya emir üzerine işlenmişse çalışanlar ve
suçun işlenmesine mani olmayan işletme sahibi, müdür veya temsilcisi ve
hangi unvan ve sıfatla olursa olsun işletmeyi fiilen yöneten kişi de aynı
surette cezalandırılır. Bir tüzel kişinin işleri yürütülürken bu maddede
sayılan suçlardan biri işlenirse, tüzel kişi, masraflar ve para cezasından müteselsilen sorumlu olur. Fiile iştirak edenler
hakkında olayın mahiyetine göre 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 64, 65, 66
ve 67 nci maddeleri hükümleri uygulanır. Bu
maddede sayılan suçlardan dolayı kovuşturma şikayete
bağlıdır.
Bu madde hükümlerinin uygulanmasında
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz. Marka korumasından doğan hakları
tecavüze uğrayandan başka, 61 inci maddede sayılanlar dışında kalan suçlarda
Enstitü; marka hakkı sahibi olarak belirtilmesi gereken kimlik bildiriminin
gerçeğe aykırı olarak yapılması ile korunan bir marka hakkının sahibi
olmadığı veya koruma süresinin bittiği veya herhangi bir sebeple marka
hakkının hükümsüzlüğü veya marka korumasından doğan hakkının sona ermesi
durumlarında; kendisinin veya başkasının imal ettiği veya satışa çıkardığı
eşyaya veya ambalajlarına veya ticari evrakına veya ilanlarına, hukuken
korunan bir marka hakkı ile ilgili olduğu kanısını uyandıracak şekilde
işaretler koyma veya bu amaçla ilan ve reklamlarda bu tarzda yazı, işaret
veya ifadelerin kullanılması durumlarında, 08/03/1950
tarihli ve 5590 sayılı Kanun veya 17/07/1964 tarihli ve 507 sayılı Kanuna
tabi kuruluşlar ve tüketici dernekleri de şikayet hakkına sahiptir. Şikayetin fiil ve failden haberdar olma tarihinden
itibaren iki yıl içinde yapılması gerekir.
Bu kapsamdaki suçlarla ilgili şikayet, acele işlerden sayılır. Marka
hakkı başvurusu veya marka korumasından doğan haklara tecavüz dolayısıyla
üretilmesi cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç,
gereç, cihaz, makine gibi vasıtaların zapt edilmesi veya el konulması veya
yok edilmesinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 36 ncı
maddesi hükmü ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilgili
hükümleri uygulanır.”
B-
Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa’nın 2.,
13., 38. ve 91. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK
İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü
uyarınca Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI,
Fulya KANTARCIOĞLU, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, Cafer ŞAT, A. Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR’ün katılımlarıyla 22.2.2005 günü yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN
İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu kurallar, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A-
Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine
göre, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz
yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa
kuralları ile sınırlı tutulmuştur.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme
24.6.1995 günlü, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 9. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının (b) bentlerinin,
61. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin ve 5194 sayılı Yasa’nın 16.
maddesiyle değiştirilen 61/A maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin
Anayasa’ya aykırılığını ileri sürerek iptalini istemektedir.
Ancak, davada uygulanacak olan 61/A maddesinin (c) bendi, 61. maddede bentler
halinde belirtilen eylemlerin
tümü için geçerli ortak kural niteliği taşımaktadır. Aynı şekilde 61. maddenin
(a) bendi de, 9. maddenin
ihlalini suç olarak nitelemektedir. 9. maddedeki ihlal halleri ise iki fıkra
içerisinde toplam yedi bentte
sayılmaktadır. Somut olayda dava, 61/A maddesinin (c) bendinin atıfta bulunduğu
61. maddede belirtilen eyleme
ilişkin bulunduğundan,
incelemenin, 61. maddenin (a) ve (c) bentleri
ile 61. maddenin (a) bendinin de
9. maddenin birinci ve ikinci
fıkralarının (b) bentleri yönünden sınırlı olarak yapılması
gerekir.
B-
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuran Mahkeme, kanun hükmünde kararnamelerle suç
oluşturulamayacağını, yasakoyucunun hukuki ve
cezai sorumluluklar arasında temel ilkesel farklılıkları gözeterek, cezai
sorumluluk gerektiren eylemleri yeterince açık bir biçimde düzenlemesi,
ayrıca suç ile yaptırım arasında
ölçülü bir denge kurması gerektiğini ileri sürerek 556 sayılı
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 9. maddesinin birinci
ve ikinci fıkralarının (b) bentlerinin, 61. maddesinin (a) ve (c)
bentlerinin ve 5194 sayılı Yasa’nın 16. maddesiyle değiştirilen 61/A
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin Anayasa’nın 2.,
13., 38., ve 91. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek iptallerini
istemiştir.
1- 9. Maddenin Birinci ve İkinci Fıkralarının
(b) Bendiyle 61.
Maddenin (a) ve (c) Bentlerinin İncelenmesi
61. maddenin itiraz konusu (a)
bendinde 9.maddenin ihlali, (c) bendinde ise “markayı veya ayırt
edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit
edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan
markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret
alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde
bulundurmak” marka hakkına tecavüz sayılan fiiller arasında gösterilmiştir.
9. maddenin birinci fıkrasının
(a) bendinde “markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle
ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması”,
ikinci fıkrasının (b) bendinde de, “işareti taşıyan malın piyasaya
sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif
edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması” marka
tescilinden doğan hakların kapsamı içerisinde değerlendirilmiştir.
Yasakoyucu, ceza hukuku alanında yetkisini kullanırken
toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayıldıkları
takdirde hangi çeşit ve ölçülerde ceza yaptırımları ile karşılanmaları
gerektiği ve hangi hal ve hareketlerin ağırlaştırıcı veya hafifletici neden
olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu
alandaki takdir yetkisi sınırsız olmayıp yasakoyucu,
Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağlıdır.
Anayasa’nın 38. maddesinde, ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik önlemlerinin ancak kanunla konulacağı
belirtilmiş, 91. maddesinin ilk fıkrasında da, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin Bakanlar Kurulu’na kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verebileceği, ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere,
Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel
haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi
haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği öngörülmüştür.
556 sayılı KHK’nin itiraz konusu 9. ve 61.
maddelerinde belirtilen eylemlere, 5194 sayılı Yasa ile değiştirilen 61/A
maddesinde ceza yaptırımı öngörülmektedir. Suç ve cezalara ilişkin esasları
düzenleyen 38. madde Anayasa’nın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer
aldığından bu konudaki düzenlemelerin kanun hükmünde kararname ile
yapılması olanaklı olmadığı gibi, bu eylemlere ceza öngören maddenin
yasayla düzenlemesi de bu sonucu değiştirmez.
Bu nedenle, itiraz konusu 556 sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 9. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarının (b) bentleriyle 61. maddesinin anılan bentler yönünden
incelenen (a) bendiyle (c) bendi Anayasa’nın 38. ve 91. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Mehmet ERTEN, A.Necmi ÖZLER
ve Serruh KALELİ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın 13. maddesi yönünden incelenmesine
gerek görülmemiştir.
2- 61/A
Maddesinin (c) Bendinin İncelenmesi
Anayasanın 2.
maddesinde Hukuk devleti ilkesi Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılmış;
13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı öngörülmüş; 38. maddesinde de, ceza ve ceza
yerine geçen güvenlik tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı
belirtilmiştir.
Kanun Hükmünde Kararname’nin 61/A maddesinin (c)
bendi, 4128 sayılı Yasa ile eklendikten sonra 5194 sayılı Yasa’nın 16.
maddesiyle değiştirilmiş, böylece Anayasa’nın, cezaların yasa ile
düzenlenmesine ilişkin 38. maddesine uyulmuştur. Ayrıca, Anayasa’da Kanun
Hükmünde Kararnamelerin yasayla değiştirilmesini veya bunlara madde
eklenmesini engelleyen bir kural bulunmadığından Anayasa’nın 91. maddesine
aykırılıktan da söz edilemez.
Öte yandan, yasakoyucu
ceza hukuku alanında yetkisini kullanırken, Anayasa’ya ve ceza hukukunun
temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, toplumda belli eylemlerin suç
sayılıp sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçülerde
ceza yaptırımları ile karşılanmaları gerektiği, hangi hâl ve hareketlerin
ağırlaştırıcı veya hafifletici neden olarak kabul edileceği konularında takdir
yetkisine sahiptir.
556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin “Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller” başlığını taşıyan 61.
maddesi delaletiyle, 61/A maddesinin itiraza konu (c) bendinde düzenlenen
marka hakkına tecavüz eylemleri, yasakoyucu
tarafından suç kabul edilerek yaptırıma bağlanmış ve yaptırım olarak da iki
yıldan dört yıla kadar hapis cezasına veya yirmiyedimilyar
liradan kırkaltımilyar liraya kadar ağır para
cezasına veya her ikisine, ayrıca işyerlerinin bir yıldan az olmamak üzere
kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmelerine hükmolunacağı öngörülmüştür.
Böylece suçun işlenmesindeki
özelliklere göre hakime farklı cezalar uygulama
imkanı sağlanmıştır. Bu yaptırımın demokratik toplum düzeninin gereklerine
aykırı olduğunu, hakkın özüne dokunduğunu, makul ve kabul edilebilir ölçüyü
aştığını, ya da yaptırımla öngörülen amaç arasında makul ve adaletli bir
denge bulunmadığını söylemek mümkün olmadığından, düzenlemenin Anayasanın 13. maddesine
aykırı bir yönü de görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, 556 sayılı KHK’nin 61.
maddesinin (a) ve (c) bentleri yönünden incelenen itiraz konusu 61/A
maddesinin (c) bendi Anayasa’nın 2., 13., 38. ve
91. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
C- İptal
Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun,
kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi
Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü fıkrasında
da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise, Anayasa
Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini
tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette görürse yukarıdaki fıkra
hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
9. maddenin birinci ve ikinci
fıkralarının (b) bentlerinin, bu bentler yönünden incelenen 61. maddesinin
(a) bendinin, aynı maddenin (c) bendinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit edici nitelikte görüldüğünden,
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53.
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince gerekli düzenlemelerin
yapılması amacıyla iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI- SONUÇ
24.6.1995 günlü, 556 sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin:
A) 1- 9. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi ile ikinci fıkrasının (b) bendinin,
2- 61. maddesinin;
a- (a) bendinin,
9. maddenin birinci ve ikinci fıkralarının (b) bentleri yönünden,
b- (c)
bendinin,
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ile Serruh KALELİ’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- 22.6.2004 günlü, 5194 sayılı
Yasa ile değiştirilen 61/A maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, 9.
maddenin birinci ve ikinci fıkralarının (b) bentleri ile 61. maddenin (a)
ve (c) bentleri yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B) 9. ve 61. maddelerinin iptal edilen
bentlerinin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949
sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKÜMLERİNİN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3.1.2008 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit
ADALI
|
|
|
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
|
|
|
Üye
A. Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
|
|
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
|
|
KARŞI OY YAZISI
Markalar hakkına tecavüzle ilgili suç sayılan
fiillerin kararname ile düzenlenmesinin, suç ve cezaların kanuniliği
ilkesine aykırılık oluşturduğu ileri sürülerek 556 sayılı Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 9. maddesinin birinci
ve ikinci fıkralarının (b) bendi ile 61. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin itiraz yoluyla iptalleri
istenilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 14.05.2004 tarih ve 25462
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 02.03.2004 gün ve K.2004/25 - E.2002/92
sayılı kararında yer alan karşı oy yazısındaki gerekçe uyarınca, 24.6.1995
günlü, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin
9. maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarının (b) bendi ile 61. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptal
edilmesi gerektiğine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
A.Necmi ÖZLER
|
KARŞI OY
Sanık hakkında taklit ürün satması nedeniyle 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değişik
61/A-c maddesi gereğince cezalandırılması talebiyle
açılan davada Mahkeme, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9.
maddesinin birinci ve ikinci
fıkrasının (b) bentleri ile 61. maddesinin (a) ve (c) bentleri ve değişik 61/A maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin
Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne iptali yönünde dava
açmıştır.
Anayasa’nın
152. maddesi dördüncü fıkrasında “Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek
verdiği red kararının Resmî Gazetede
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda
bulunulamaz.” denilmektedir. Anılan 61/A-c bendi kuralı bir
itiraz davasına konu olarak Anayasa Mahkemesi’nce incelenmiş ve kuralın
Anayasa’ya aykırı olmadığı yönünde verilen kararı 26.12.2003 tarihinde Resmi
Gazete’de yayınlanmıştır.
Anayasa’nın
152. maddesi yönünden Mahkememizi de bağlayan
bu karara, bu açıdan bakıldığında;
Anayasa
Mahkemesi 61/A maddesinin (c) bendinin
incelemesinde; bu değişikliğin
4128 sayılı Yasa ile yapıldığını, Anayasa’da KHK.lerin Yasa ile değiştirilmesine engel bir halin bulunmadığını,
cezaların yasa ile düzenlenmesi noktasında bendin
Anayasa’nın 38. maddesinin aradığı koşula uygun bulunduğunu,
dava konusu olayda suçun, marka hakkında tecavüz sayılan fiiller başlığı altında sayılan eylem niteliğinde olduğu
nedeniyle 61/A-c’nin Anayasa’nın 38. maddesine
aykırı olmadığının karar altına alındığı görülmüştür.
Dosyadaki olaya baktığımızda
da sanığın, tescilli bir
markanın taklit ürünlerini satışa arz ettiği nedeniyle 556 sayılı KHK 61/A-c
den cezalandırılması istemi ile açılan davada mahkeme, eylemin 61/A-c ceza maddesinin göndermede
bulunduğu 61. maddenin a ve c bentleri yani marka hakkına tecavüz sayılan
fiillerden olduğu düşüncesi ile konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı
görülmektedir.
Önceki
Anayasa Mahkemesi kararı da 61/A-c’nin, atfettiği
61. maddenin marka hakkına tecavüz sayılan fiillerden saydığı bir eyleme ilişkindir.
Görülüyor
ki, her iki olayda da dava, suçun hukuki tasnifinin (isnadın yapıldığı
madde kapsamı) yapılmasına neden olan 61/A-c maddesi yönünden ortaktır. Bu maddenin içeriğinde ise doğrudan KHK 61. maddesine “madde de
yazılı fiillerden biri” demek
suretiyle herhangi bir sınırlama
getirmeyip hepsini aynı nitelikte gördüğünden önceki Anayasa Mahkemesi
Kararının 61/A-c maddesini o davaya konu 61/d yönünden incelenmesi ile
davanın konusu eylemin 61/A-c’nin atfettiği 61.
maddenin (c) bendi yönünden
görülmesi arasında hiçbir fark
yoktur. Suçu tasnif eden, kapsamını belirleyen,
niteleyen madde 61/A-c’dir ve bu madde 2003 yılında suç ve cezaların
kanuniliği ilkesi yönünden Anayasa’ya aykırı bulunmamıştır.
9. ve
61. maddelerin ilgili bentleri,
61/A-c nedeniyle incelendiğinden aykırı bulunmayan
bu madde nedeniyle suç sayılan
fiillerin yer aldığı maddelerin Anayasa’ya aykırılığının değerlendirilmesine
gerek duyulmamıştır. Anayasa’ya uygun nitelenen 61/A-c’nin
uygunluğunun sadece Anayasa’nın 38. ve 91. maddeleri yönünden yapıldığı,
davayı getiren Mahkemenin getirdiği suçla ceza oranı dengesini ifade eden ölçülülük
ilkesi yönünden bir değerlendirmenin
yapılmamış olduğu, maddenin 4128
sayılı denetlenmiş halinin 5194 sayılı Yasa ile yeniden düzenlendiği, bu nedenle on yıllık yasak kapsamında olmadığı
söylenebilir ise de, maddede
yapılan değişikliğin suçun kapsamını belirleyen
nitelikleri yönünden olmayıp, sadece yasakoyucunun
takdirindeki para cezası miktarının tayini yönünden olmakla, kanun hükmünün
suçu niteleyen öz’e
ilişkin olmaması, aksi halde hapis cezası yanında ferri’si sayılacak para cezasında miktar değişikliği
ile her zaman Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası yönünden yasağın
kolayca by-pas edilmesine olanak sağlanmış olacağı düşünceleri
ile iptali istenen kural yönünden Anayasa’nın 152. maddesi kapsamında
kaldığı gerekçesi ile çoğunluk görüşüne karşıyım.
Üye
Serruh KALELİ
|