Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2005/139
Karar Sayısı :
2007/33
Karar Günü :
22.3.2007
İPTAL
DAVASINI AÇANLAR:
1 - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER (Esas Sayısı:
2005/139)
2 - Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Kemal
ANADOL, Haluk KOÇ ile birlikte 117 milletvekili (Esas Sayısı: 2005/158)
İPTAL
DAVASININ KONUSU: 19.10.2005 günlü
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun;
1 - 92.
maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan “...(d) bendi
hariç, diğer...” ibaresinin, üçüncü fıkrasının birinci tümcesinin, dördüncü
fıkrasının ikinci tümcesinin, beşinci ve son fıkralarının,
2 - 121. maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde
yer alan “...(d) bendi hariç, diğer...” ibaresi ile üçüncü, beşinci ve son
fıkralarının,
3 - 127. maddesinin altıncı fıkrasının son tümcesinin,
4 - Geçici 23. maddesinin,
Anayasa’nın
2., 6., 7., 8., 10., 11., 49., 60., 65. ve 128.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptalleri ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I - İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI
İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
A -
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’in dava
dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“III- İPTAL
İSTEMİNİN GEREKÇESİ:
1 - 5411 sayılı Bankacılık Yasası’nın 92.
maddesinde,
“Bu Kanun ile Kuruma verilen görevlerin
gerektirdiği sürekli görev ve hizmetler, bankalar yeminli murakıpları ve
yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve yardımcıları
ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşan meslek personeli ve idari
personel eliyle yürütülür. Kurumun her türlü personelinin bu Kanunun 84
üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer bentlerinde yer
alan nitelikleri taşımaları zorunludur.
Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler,
başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro karşılığı sözleşmeli
statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personeli
ücret, malî ve sosyal haklar dışında, diğer personel ise her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.
Bu Kanunun ekinde yer alan (I) sayılı
cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve
derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas
ve usûlleri belirlemeye Kurul yetkilidir. Ancak,
meslek personeli dışında kalan Kurum personelinin unvan değişiklikleri 190
sayılı Genel Kadro ve Usûlü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı
olarak yapılır.
Kurumun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması
esastır. Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet
birimlerinde istihdam edilecek personelin nitelikleri Başkanın teklifi
üzerine Kurul tarafından belirlenir. Kurumda yönetici, müşavir ve meslek
personeli unvanlarını haiz olmayan personelin oranı bu Kanunun eki
cetvellerde yer alan toplam kadro sayısının yüzde otuzunu geçemez.
Kurumda, meslek personeli sayısının
yüzde onunu geçmeyecek şekilde, sektörde en âz on
yıl meslekî tecrübesi olanlar ile Kurumun faaliyet alanına ilişkin
konularda doktor unvan ve derecesini alanlar arasından yeteri kadar uzman
personel, hizmet veya vekâlet akdi hükümlerine göre çalıştırılabilir.
Kurum personeli başka kamu kurum ve
kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.
Bankacılık, hukuk ve bilişim uzman
yardımcılığı ile bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atanacaklar
merkezî yarışma sınavıyla belirlenenler arasından seçilir. Uzman
yardımcılığı ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar ikinci
yılın sonunda yetki sınavına tâbi tutulurlar. Yetki sınavı ile bu sınavda
başarılı olanların yetkilerine ilişkin usûl ve
esaslar Kurul tarafından belirlenir. Uzman yardımcılığı
ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak ve
olumlu sicil almak kaydıyla Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye
Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde veya buna denk kabul edilen
uluslararası geçerliliği bulunan yabancı dil puanı alması, yeterlik
sınavında başarılı olması ve konuları ile ilgili hazırlayacakları uzmanlık
tezinin oluşturulacak jüri tarafından kabul edilmesi hâlinde ilgisine göre
bankacılık, hukuk ve bilişim uzmanı ile bankalar yeminli murakıbı olarak
atanır ve bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi
uygulanır. Mazereti olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen
veya sınavda iki defa başarısız olanlar diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanmak üzere Devlet
Personel Başkanlığına bildirilir.
Kurumun meslek ve idarî personelinin
yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl
ve esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
a - Görüldüğü gibi, Yasa’nın 92.
maddesinde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu personelinin hukuksal
statüsü düzenlenmiştir.
Bu bağlamda, maddede,
- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na
verilen görevlerin gerektirdiği sürekli görev ve hizmetlerin, meslek
personeli ve yönetim personeli eliyle yürütüleceği,
- Meslek personelinin bankalar yeminli
murakıpları ve yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman
ve yardımcıları ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşacağı,
- Kurum’un anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılmasının
esas olduğu,
- Başkan yardımcıları, daire başkanları,
müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personelinin kadro karşılığı
sözleşmeli statüde çalıştırılacağı,
- Kurum’un kadro karşılığı sözleşmeli personel
statüsünde çalıştırılan Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler,
başkanlık müşavirleri ve meslek personelinin ücret, mali ve sosyal haklar
dışında; diğer personelin ise tüm hak ve yükümlülükler yönünden 657 sayılı
Devlet Memurları Yasası’na bağlı olduğu,
belirtilmiştir.
Maddenin tüm kurallarının birarada değerlendirilmesinden, mesleki personel ve
yönetim personelinin iki farklı statüde çalıştırılacağı anlaşılmaktadır.
Maddeye göre,
- Başkan yardımcıları, daire başkanları,
müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli “kadro karşılığı
sözleşmeli” statüde,
- Bunların dışındaki yönetim personeli ise,
“memur” statüsünde, çalıştırılacaklardır.
Maddenin,
- Birinci fıkrasının son tümcesinde, Kurum’un
tüm personelinde, Yasa’nın 84. maddesinin (d) bendinde düzenlenen niteliğin
aranmayacağı,
- İkinci fıkrasında, kadro karşılığı sözleşmeli
statüde çalıştırılacak personelin ücret, mali ve sosyal haklar yönünden 657
sayılı Yasa’ya bağlı olmayacağı,
- Son fıkrasında da, Kurum’un meslek ve
yönetim personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri, çalışma
ilke ve yöntemleri ile ilgili diğer konuların yönetmelikle düzenleneceği,
öngörülmüştür.
Yasa’nın 84. maddesinin birinci
fıkrasında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyelerinin
niteliklerine yer verilmiş; Kurum personeline uygulanmayacak (d) bendinde
ise, Kurul üyelerinin hangi dallarda öğrenim görenler arasından atanabileceği
açıklanmıştır.
Böylece, Kurum’un meslek ve yönetim
personelinin, 84. maddeye gönderme yapılarak, Yasa’da niteliklerine yer
verilmiş; ancak, hangi öğrenim düzeyinde ve hangi alanlarda eğitim görenler
arasından seçileceği konusu açıkta bırakılmıştır.
Personelin öğrenim düzeyi ve hangi
alanlarda eğitim görenler arasından seçileceği, niteliği ile doğrudan
ilgilidir. Üstelik öğrenim düzeyi ve dalı, göreve uygun eleman alınmasının
sağlanması, başka bir deyişle hizmetin gerekleri yönünden önemli bir
niteliktir.
Bu önemine karşın, Kurum personelinin
hangi öğrenim düzeyinde ve hangi alanlarda öğretim görenler arasından
seçileceği konusunun Yasa’da düzenlenmediği; bu konunun, maddenin son
fıkrası uyarınca yönetmeliğe bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, kadro karşılığı sözleşmeli
statüde çalıştırılacak personelin ücret,
mali ve sosyal haklar yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na bağlı
olmadığı belirtilmiş; ancak, bu tür personelin mali statüsü Yasa’nın diğer
maddelerinde de düzenlenmemiştir.
Yine, bu konunun da, maddenin son
fıkrası uyarınca yönetmelikte ya da hizmet sözleşmelerinde düzenleneceği
anlaşılmaktadır.
Yasa’nın 82. maddesinde, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun kamu tüzelkişiliğini haiz olduğu
belirtilmiş; 92. maddesinde de, kadro karşılığı çalıştırılan personelin
ücret, mali ve sosyal haklar dışında, diğer personelin de her türlü hak ve
yükümlülükler yönünden 657 sayılı Yasa kurallarına bağlı bulunduğu
vurgulanmıştır.
Bu durumda, Kurum personelinin,
Anayasa’nın 128. maddesi bağlamında memur ya da diğer kamu görevlisi
olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci
fıkrasında, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin,
atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık
ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Bu nedenle, Kurum
personelinin, özellikle üst düzey yönetim personeli ile meslek
personelinin, görevlerinin önemi ve özelliği de gözetilerek,
yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler arasından seçileceğine ve ücret,
mali ve sosyal haklarına, başka bir deyişle mali statülerine Yasa’da yer
verilmesi gerekirken, bu konuların yönetmeliğe ya da hizmet sözleşmesine,
yani bir yönetsel düzenleyici işleme bırakılması Anayasa’nın 128. maddesine
aykırı düşmektedir.
Öte yandan, Anayasa’da erkler ayrılığı
ilkesi kabul edilmiş; Anayasa’nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiş;
6. maddesinde de, hiçbir organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamayacağı kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar uyarınca, Anayasa’da
yasayla düzenlenmesi öngörülen bir konunun yönetmeliğe bırakılması
olanaksızdır. Bu durumun yasada belirtilmiş olması da sonuca etkili
değildir.
Bu tür yasal kurallar Anayasa
Mahkemesi’nce “yetki devri” niteliğinde görülerek iptal edilmektedir.
Yüksek Mahkeme’nin bu yönde pek çok kararı bulunmaktadır.
Bu nedenle, 5411 sayılı Yasa’nın
yukarıda belirtilen düzenlemeleri Anayasa’nın 7. maddesine de aykırı düşmektedir.
b - Yasa’nın 92. maddesinin beşinci
fıkrasında, Kurum’da, meslek personeli sayısının yüzde onunu geçmemek
koşuluyla, sektörde en az on yıl mesleki tecrübesi olanlar ile Kurum’un
etkinlik alanına ilişkin konularda doktor unvan ve derecesini alanlar
arasından yeteri kadar uzman personelin, “hizmet akdi” ya da “vekâlet akdi”
kurallarına göre çalıştırılabileceği belirtilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı gibi, Yasa’nın,
- 82. maddesinde, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu’nun kamu tüzelkişiliğini haiz olduğu,
- 92. maddesinin,
• Birinci fıkrasında, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na verilen görevlerin gerektirdiği sürekli
görev ve hizmetlerin meslek personeli ile yönetim personeli eliyle
gördürüleceği,
Meslek personelinin, bankalar yeminli murakıpları
ve yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve
yardımcıları ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşacağı,
• Dördüncü fıkrasında, Kurum’un anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde
meslek personeli çalıştırılmasının esas olduğu,
• İkinci fıkrasında ise, kadro
karşılığı sözleşmeli çalışan kurum personelinin ücret, mali ve sosyal
haklar dışında, diğer personelin ise tüm hak ve yükümlülükler yönünden 657
sayılı Devlet Memurları Yasası’na bağlı tutulduğu,
kurala bağlanmıştır.
Bu kurallara göre, bir kamu tüzelkişisi
olan Kurum’a verilmiş asli ve sürekli görevlerin, Anayasa’nın 128.
maddesinde anlatımını bulan memurlar ya da diğer kamu görevlileri eliyle
yürütülmesi zorunludur.
Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli
kararlarında da belirtildiği gibi, kamu hukuku alanına giren statü hukukuna
bağlı idari hizmet sözleşmesi ile çalışanlar, Anayasa’nın 128. maddesi
bağlamında “diğer kamu görevlileri” kapsamına girmektedirler.
Oysa, Yasa’nın 92. maddesinin beşinci
fıkrasında öngörülen “hizmet akdi” ya da “vekâlet akdi” ile çalıştırma,
özel hukuk alanına girmekte ve Borçlar Yasası’nın 313 ve 386. ve izleyen
maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Maddenin beşinci fıkrasında, hizmet ya
da vekalet akdi ile çalıştırılacak personele
gördürülecek hizmetin niteliği açıklanmadığı ve sayısal da olsa meslek
personeli ile bir bağ kurulduğu için, Kurum’un asli ve sürekli
hizmetlerinin de bu tür personel eliyle yürütülebileceği anlaşılmaktadır.
Yukarıda da
belirtildiği gibi, Kurum’a verilen sürekli görev ve hizmetlerin, emurlar ya da kamu hukuku alanına giren statü hukukuna
bağlı idari hizmet sözleşmeleriyle çalıştırılan diğer kamu görevlileri
eliyle yürütülmesi gerekirken; bu görev ve hizmetlerin görülmesi için özel
hukuk alanına giren “hizmet akdi” ya da “vekâlet akdi” ile uzman
çalıştırmayı öngören beşinci fıkra kuralı, Anayasa’nın 128. maddesiyle
bağdaşmamaktadır.
2 - 5411 sayılı Yasa’nın 121. maddesinde,
“Bu Kanun ile Fona verilen görevlerin
gerektirdiği görev ve hizmetler, Fon avukatları, Fon denetçisi ve denetçi
yardımcıları, Fon uzmanı ve uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli
ile idarî personel eliyle yürütülür. Fonun her türlü personelinin bu
Kanunun 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer
bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.
Başkan yardımcıları, daire başkanları,
müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro karşılığı
sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Fon
personeli ücret, malî ve sosyal haklar dışında her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.
Bu Kanunun ekinde yer alan (II) sayılı
cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve
derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas
ve usûlleri belirlemeye Fon Kurulu yetkilidir.
Fonun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması
esastır.
Fonun ikinci fıkrada belirtilenler
dışında kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan pozisyonlarda
çalıştırılacak personeli idarî hizmet sözleşmesiyle istihdam edilir. Bu
cetvelde yer alan toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere, pozisyon
unvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkilidir. İdarî hizmet
sözleşmesiyle çalıştırılanlar emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbidir.
Fonda çalışan personel başka kamu kurum
ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.
Fon denetçi yardımcılığı ile Fon uzman
yardımcılığına atanacaklar, merkezî yarışma sınavıyla belirlenenler
arasından seçilir. Fon uzman yardımcılığı ve Fon denetçi
yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla
Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C)
düzeyinde veya buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan
yabancı dil puanı alması, yeterlik sınavında başarılı olması ve konuları
ile ilgili hazırlayacakları tezin oluşturulacak jüri tarafından kabul
edilmesi hâlinde uzman veya denetçi olarak atanır ve bunlara bir defaya
mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Mazereti
olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen veya sınavda iki defa
başarısız olanlar diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına
uygun kadrolara atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
Fonun meslek ve idarî personelinin
yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl
ve esasları ile ilgili diğer hususlar Fon tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Yasa’nın 121.
maddesinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu personelinin hukuksal statüsü
düzenlenmiştir.
Bu bağlamda, maddede,
- Fon’a verilen görevlerin gerektirdiği
hizmetlerin, meslek personeli ile yönetim personeli eliyle yürütüleceği,
- Meslek personelinin Fon avukatları, Fon
denetçisi ve denetçi yardımcıları, Fon uzmanı ve uzman yardımcılarından
oluşacağı,
- Fon’un anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılmasının
esas olduğu,
- Başkan yardımcıları, daire başkanları,
müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personelinin kadro karşılığı
sözleşmeli statüde çalıştırılacağı,
- Fon’un, kadro karşılığı sözleşmeli statüde
çalışan personelinin ücret, mali ve sosyal haklar dışında her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na bağlı
bulunduğu,
- Fon’un, kadro karşılığı sözleşmeli statüde
çalıştırılanlar dışında kalan ve Yasa’ya ekli III sayılı cetvelde yer alan
pozisyonlarda görevlendirilecek diğer yönetim personelinin ‘idari hizmet
sözleşmesiyle’ çalıştırılacağı,
vurgulanmıştır.
Maddenin tüm kurallarının birarada değerlendirilmesinden, mesleki personel ve
yönetim personelinin iki farklı statüde çalıştırılacağı anlaşılmaktadır.
Maddeye göre,
- Başkan yardımcıları, daire başkanları,
müdürler, Başkanlık müşavirleri ve meslek personeli “kadro karşılığı
sözleşmeli” statüde,
- Bunların dışındaki yönetim personeli ise,
‘idari hizmet sözleşmesi’yle, çalıştırılacaklardır.
Yasa’da, “idari hizmet sözleşmesi”yle
çalıştırılacak personelin, nitelikleri dışında, bağlı olacakları kurallar
konusunda hiçbir düzenleme yapılmadığı görülmektedir.
Ayrıca, maddenin,
- Birinci fıkrasında, Fon’un her türlü
personelinin bu Yasa’nın 113. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi
dışında, diğer bentlerindeki nitelikleri taşımalarının zorunlu olduğu,
- Yedinci fıkrasında, Fon denetçi yardımcılığı
ile Fon uzman yardımcılığına
atanacakların merkezi yarışma sınavıyla belirlenenler arasından seçileceği,
- Son fıkrasında da, Fon’un meslek ve
yönetim personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri, çalışma
yöntem ve ilkeleri ile ilgili diğer konuların Fon tarafından çıkarılacak
bir yönetmelikle düzenleneceği,
öngörülmüştür.
Bu kurallardan da, Fon’da “idari hizmet
sözleşmesi”yle çalıştırılacakların, nitelikleri dışındaki statü hukukuna
ilişkin diğer konularının bir yönetsel işlem olan yönetmelikle ya da hizmet
sözleşmeleriyle belirleneceği sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, Yasa’nın 113. maddesinin
birinci fıkrasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon Kurulu üyelerinin
niteliklerine yer verilmiş; Fon personeline uygulanmayacak (d) bendinde
ise, Fon Kurulu üyelerinin hangi dallarda öğrenim görenler arasından atanabileceği
belirtilmiştir.
Böylece, Fon’un meslek ve yönetim
personelinin, 113. maddeye gönderme yapılarak Yasa’da niteliklerine yer
verilmiş; ancak, hangi öğrenim düzeyinde ve hangi alanlarda eğitim görenler
arasından seçileceği konusu açıkta bırakılmıştır.
Personelin öğrenim düzeyi ve hangi
alanlarda eğitim görenler arasından seçileceği, niteliği ile doğrudan
ilgilidir. Üstelik öğrenim düzeyi ve dalı, göreve uygun eleman alınmasının
sağlanması, başka bir deyişle hizmetin gerekleri yönünden önemli bir
niteliktir.
Bu önemine karşın, Fon personelinin
hangi öğrenim düzeyinde ve hangi alanlarda öğretim görenler arasından
seçileceği konusunun Yasa’da düzenlenmediği; bu konunun, maddenin son
fıkrası uyarınca yönetmeliğe bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, kadro karşılığı sözleşmeli
statüde çalıştırılacak üst düzey yönetim ve meslek personelinin ücret, mali
ve sosyal haklar yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na bağlı
olmadığı belirtilmiş; ancak, bu tür personelin mali statüsü Yasa’nın diğer
maddelerinde de düzenlenmemiştir.
Yine, bu konunun da, maddenin son
fıkrası uyarınca yönetmelikte ya da hizmet sözleşmelerinde düzenleneceği
anlaşılmaktadır.
Yasa’nın 111. maddesinde, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu’nun kamu tüzelkişiliğini haiz kurum olduğu
belirtilmiş; 121. maddesinde de, meslek ve üst düzey yönetim personelinin
de dahil olduğu kadro karşılığı sözleşmeli statüde
çalıştırılacakların ücret, mali ve sosyal haklar dışında hak ve
yükümlülükler yönünden 657 sayılı Yasa kurallarına bağlı bulunduğu; diğer
personelin ise ‘idari hizmet sözleşmesi’ ile çalıştırılacağı kuralına yer
verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli
kararlarında belirtildiği gibi, kamu hukuku alanına giren statü hukukuna
bağlı “idari hizmet sözleşmesiyle çalışan personel, Anayasa’nın 128.
maddesindeki “diğer kamu görevlileri” kapsamındadır.
Bu durumda, Fon’un her iki statüde
çalıştırılan tüm personelinin, Anayasa’nın 128. maddesi bağlamında memur ya
da diğer kamu görevlisi olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci
fıkrasında, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin,
atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık
ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği
öngörülmüştür.
Bu nedenle, Fon
personelinin, özellikle üst düzey yönetim personeli ve meslek personelinin
görevlerinin önemi ve özelliği de gözetilerek, yükseköğretimin hangi
dallarını bitirenler arasından seçileceğine ve ücret, mali ve sosyal
haklarına; idari hizmet sözleşmesiyle çalıştırılacakların ise, nitelikleri
dışındaki hukuksal statülerine ilişkin diğer temel konulara Yasa’da yer
verilmesi gerekirken, bu konuların yönetmeliğe ya da hizmet sözleşmelerine,
başka bir deyişle yönetsel düzenleyici işleme bırakılması Anayasa’nın 128.
maddesine aykırı düşmektedir.
Öte yandan, Anayasa’da erkler ayrılığı
ilkesi kabul edilmiş; Anayasa’nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiş;
6. maddesinde de, hiçbir organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamayacağı kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar uyarınca, Anayasa’da
yasayla düzenlenmesi öngörülen bir konunun yönetmeliğe bırakılması
olanaksızdır. Bu durumun yasada belirtilmiş olması da sonuca etkili
değildir.
Bu tür yasal kurallar Anayasa
Mahkemesi’nce “yetki devri” niteliğinde görülerek iptal edilmektedir.
Yüksek Mahkeme’nin bu yönde pek çok kararı bulunmaktadır.
Bu nedenle, 5411 sayılı Yasa’nın
yukarıda belirtilen düzenlemeleri Anayasa’nın 7. maddesine de aykırı
düşmektedir.
3 - Yasa’nın geçici 23. maddesinde,
“506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları,
borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş
bulunan sandıkların iştirakçileri ile malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri
herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden
itibaren üç yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı
Kanun kapsamına alınır. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri 506
sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılırlar.
Devre esas olmak
üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sosyal Sigortalar
Kurumu, Sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluş ve sandığı temsilen birer üyenin katılımıyla oluşturulacak
komisyonca her bir sandık için sandıktan ayrılan iştirakçiler de dâhil
olmak üzere, devir tarihi itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak,
sandıkların 506 sayılı Kanun kapsamındaki gelir ve giderleri dikkate
alınarak yükümlülüğünün peşin değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal
hesabında kullanılacak teknik faiz oranı olarak 30.6.2005 tarihi itibarıyla
en uzun vadeli iskontolu Yeni Türk Lirası
cinsinden ihraç edilmiş Devlet iç borçlanma senedinin ihraç anındaki nominal faiz oranının Orta Vadeli Programda açıklanan
tüketici fiyat indeksi yıl sonu enflasyon hedefi kullanılarak reel hale
getirilen faiz oranı esas alınarak belirlenir.
Belirlenen peşin değer, onbeş yıldan fazla olmamak üzere, yıllık eşit
taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine
Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu
ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal faizi üzerinden sandıklardan ve bu sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan müteselsilen
Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil
edilir.
Devir işlemi tamamlanıncaya kadar,
sandık iştirakçilerine sağlanan sosyal sigorta yardımları ile
iştirakçilerin primlerinin tahsiline ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre
sandıklarca devam edilir.
Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin
devrinden sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının
ve ödemelerinin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve
ödemelerine devam edebilirler.
Devralınan iştirakçilerin hizmet
yılları ve primleri ödemek veya ödemiş olmak suretiyle 506 sayılı Kanuna
göre emsallerine uygun olarak intibaklarının yapılması da dâhil olmak
üzere, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve
esaslar, Komisyonun önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.
Söz konusu sandıklar ve sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile kurum bu madde uygulamasına
ilişkin tüm işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan
muaftır.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede,
- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın
geçici 20. maddesi kapsamındaki kurumların personeli için kurulmuş bulunan
özel sosyal güvenlik sandıkları iştirakçileri ile bu sandıkların malûllük,
yaşlılık, ölüm sigortalarından aylık alanların ve bunların hak
sahiplerinin, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın üç yıl içinde Sosyal
Sigortalar Kurumu’na devredilerek 506 sayılı Yasa kapsamına alınacakları,
- Özel sandık iştirakçilerinin, devir günü
itibariyle 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılacakları,
- Devredilecek her bir sandığın yükümlülüğünün
hesaplanacak peşin değerinin, onbeş yıl içinde,
yıllık eşit taksitlerle sandıklardan ve bu sandıkların iştirakçilerini
çalıştıran kuruluşlardan “müteselsilen” tahsil
edileceği,
- Sosyal Sigortalar Yasası kapsamına alınan
özel sandık iştirakçilerinin 506 sayılı Yasa kapsamındaki emsallerine uygun
olarak intibaklarının yapılacağı,
- Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar,
iştirakçilere özel sandıktan sağlanan sosyal sigorta yardımlarının
sürdürüleceği,
- Devirden sonra, özel sandıkların, 506 sayılı
Yasa’da öngörülenin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarını ve
ödemelerini sürdürebilecekleri,
öngörülmüştür.
Böylece, geçici 23. madde düzenlemesi ile,
- 506 sayılı Yasa kapsamında bulunmayan özel
sosyal güvenlik sandıklarının iştirakçilerinin, bu kuruluşlardan aylık
alanlarla gelir bağlanmış olanların ve bunların hak sahiplerinin özel
hukuktan doğan sigorta ilişkileri sona erdirilmekte,
- Bu gibiler 506 sayılı Yasa kapsamına alınarak
özel hukuk kurallarına göre elde ettikleri aylık ve diğer sosyal hakları
kısmen de olsa ellerinden alınmakta,
- Buna karşılık özel sosyal güvenlik
sandıkları ve bu gibileri çalıştıran kuruluşlar Sosyal Sigortalar Kurumu’na
borçlandırılmakta,
- Özel sandıkların, mali güçleri kalmayacağı
için, sosyal sigorta yardımlarını sürdürmeleri eylemli olarak olanaksız
kılınmaktadır.
11.05.1976 günlü, 1992 sayılı Yasa ile
506 sayılı Yasa’ya eklenen, 506 sayılı Yasa’nın geçici 20. maddesi
kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans
şirketleri, ticaret ve sanayi odaları, borsalar ya da bunların
oluşturdukları birliklerde yeni işe girecek personeli 506 sayılı Yasa
kapsamına alan,
- Çalışmakta olanların, özel sandıkların ve bu
sandıklardan aylık alan ya da gelir elde edenlerin Sosyal Sigortalar
Kurumu’na devrini öngören,
ek 1. madde, Anayasa Mahkemesi’nin
25.01.1977 günlü, E.1976/36, K.1977/2 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı 1961 Anayasası döneminde alınmıştır. Ancak,
karara dayanak oluşturan kurallara 1982 Anayasası’nda da yer verilmiştir.
Gerçekten, 1961 Anayasası’nın 2.
maddesindeki sosyal hukuk devleti ilkesine, 42. maddesindeki çalışma hakkı
ve ödevine, 48. maddesindeki sosyal güvenlik hakkına ilişkin düzenlemelere
1982 Anayasası’nın sırasıyla 2, 49 ve 60. maddelerinde yer verildiği
görülmektedir. Bu nedenle, kararın gerekçeleri geçerliliğini
sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararında da
belirtildiği gibi;
Anayasa’nın 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “sosyal hukuk devleti” olduğu
belirtilmiş; 49. maddesinde, Devlet’in, çalışanların yaşam düzeyini
yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı desteklemek ve çalışma barışını sağlamak için gerekli önlemleri
alacağı vurgulanmış; 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip
olduğu, Devlet’in, bu güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri alacağı ve
örgütü kuracağı kurala bağlanmış; 65. maddesinde de, Devlet’in, sosyal ve
ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına
uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getireceği açıklanmıştır.
Anayasa’nın 49 ve 60. maddelerindeki
kurallar, 2. maddesinde vurgulanan “sosyal hukuk devleti” ilkesini
pekiştiren ve bunun gerçekleşmesini sağlayan düzenlemelerdir.
Kalkınma ve çağdaş uygarlığa ulaşma
çabası içinde olan ülkemizde, sosyal güvenlik örgütlerinin tümünün
Devlet’çe kurulamayacağı gerçeğini gözönüne alan Anayasa
koyucu, ekonomik ve sosyal amaçlara ulaşma ödevi yönünden Devlet’i, ancak mali
kaynaklarının yeterliği ölçüsünde yükümlü saymıştır.
Sosyal hukuk devletinin temel amacı,
sosyal hakların ve bu bağlamda sosyal güvenliğin en iyi, en güvenilir ve en
etkin biçimde sağlanmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için ve
Anayasa’nın anılan kuralları uyarınca, Devlet, mali kaynaklarının gücüne
göre sosyal sigortalar ve sosyal yardım örgütlerini ya kendisi kurmak ya da
kaynakları yeterlilik göstermiyor yahut sosyal güvenliğin daha elverişli koşullarla
sağlanacağı anlaşılıyorsa, kurdurmak ve onu gözetip denetlemek ödevindedir.
506 sayılı Yasa’nın geçici 20.
maddesinde, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri,
ticaret ve sanayi odaları, borsalar ve bunların oluşturdukları birliklerin personeli,
maddede saptanan koşulların belirtilen süre içinde yerine getirilmesi durumunda
Sosyal Sigortalar Yasası kapsamı dışında tutulmuş ve bu kuruluşlar personeli
için özel sosyal güvenlik sandıklarını kurmuşlardır.
Yasa koyucu, yine geçici 20. madde ile, özel sosyal güvenlik sandıklarını Çalışma, Maliye,
Sanayi ve Ticaret bakanlıklarının birlikte denetimine bağlı kılmış ve özel
sandıklarla ilgili kuruluşları, bu bakanlıklarca alınması gerekli görülen
önlemleri yerine getirmekle yükümlü tutmuştur.
Böylece, geçici 20. madde kapsamındaki
personelin sosyal güvenlik hakkı, genel sosyal güvenlikten daha iyi durumda
olacak biçimde sağlanmış ve güvenceye alınmıştır.
Özel sosyal güvenlik sandıkları ile
bunlardan yararlananları genel sosyal sigortalar kapsamına alınmaları için,
önemli ve haklı nedenlerin olması ve bunların ortaya konulması
gerekmektedir. Yapılan denetimler sonunda bu kuruluşların sosyal güvenliği
sağlayamayacak duruma düştüğünün saptanması, alınacak önlemlere karşın aktüeryal açıklarının giderilemeyecek düzeye
ulaştığının anlaşılması ya da Devlet’in mali gücünün bu alana da el atacak
düzeye yükselmesi gibi nedenler, böyle bir işlemin haklı dayanağını
oluşturabilecektir.
Oysa, 506 sayılı Yasa’nın yürürlüğe
girmesinden bu yana, geçici 20. maddede denetimle görevlendirilen
bakanlıklarca, özel sosyal güvenlik sandıklarının, mensuplarının sosyal
güvenlik haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları saptanmamıştır.
Başka bir anlatımla, özel statüde
kurulan sosyal sigorta örgütlerinin, mensuplarının haklarını
karşılayamayacak biçimde kötü yönetildiği ve ilgililerin sosyal güvenlik
haklarını tehlikeye düşürdüğü ortaya konulamamıştır.
Tersine, özel sosyal güvenlik
kuruluşlarının, mensuplarına, Devlet’in kurduğu sosyal sigorta örgütünden
daha üstün yararlar sağladığı bilinen bir gerçektir.
Açıklarının kapatılması için bundan
böyle banka kaynaklarından yararlanamayacak olan özel sosyal güvenlik
sandıklarının mali durumlarının zayıflayabileceği, dolayısıyla bu
sandıkların mensuplarının sosyal güvenlik haklarını yeterince
karşılayamayacakları ve bu sandıklardan yararlananların zarar göreceği gibi
varsayımların haklı neden oluşturmayacağı ortadadır.
Çünkü, ilgili kuruluşa hiçbir mali yükü
olmayan, kendi geliriyle mensuplarının sosyal güvenlik haklarını üst
düzeyde sağlamayı sürdüren pekçok özel sosyal
güvenlik sandığının bulunması, yukarıda öne sürülen savı çürütmeye
yeterlidir.
Üstelik, Yasa kuralında, yalnız
bankaların değil, sigorta ve reasürans şirketlerinin,
ticaret ve sanayi odalarının, borsaların ya da bunların oluşturduğu birliklerin
personeli için kurulmuş bulunan özel sosyal güvenlik sandıklarının iştirakçileri
ile bu sandıklardan aylık alanların ve gelir elde edenlerin de Sosyal Sigortalar
Kurumu’na devredilerek 506 sayılı Yasa kapsamına alınmaları öngörülmektedir
ki, bu da yine yukarıdaki savı geçersiz kılan bir başka göstergedir.
Sonuç olarak, ilgili kuruluşlara hiçbir
mali yükü olmayan, kendi gelirleriyle mensuplarının sosyal güvenlik
haklarını en iyi biçimde karşılamayı sürdüren özel sandıkları Sosyal
Sigortalar Kurumu bünyesine aktaran, Yasa’nın geçici 23. maddesinin haklı
bir gerekçesinin olmadığı açıktır.
Haklı bir neden ortaya konulmaksızın,
Devlet’in kurduğu örgütten daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan özel
sosyal güvenlik sandıklarına el atılması, Anayasa’nın 2. maddesindeki
sosyal hukuk devleti ilkesi ve 60. maddesiyle bağdaşmamaktadır.
Her ne kadar, geçici 23. maddenin
beşinci fıkrasında,
“Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin
devrinden sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının
ve ödemelerinin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve
ödemelerine devam edebilirler.”
düzenlemesine yer verilmiş ise de; devir nedeniyle
hesaplanacak borç sonucu kaynakları büyük ölçüde Sosyal Sigortalar
Kurumu’na aktarılacak ve iştirakçisi kalmayacağı için prim gelirinden de
yoksun kalacak olan özel sandıkların ek ödeme yapma ya da diğer sosyal
hakları sürdürme olanağı bulamayacakları için, bu kuralın yukarıda varılan
sonucu etkileyici nitelikte olmadığı ortadadır.
Bu nedenlerle,
Yasa’nın, 506 sayılı Yasa’nın geçici 20. maddesi uyarınca oluşturulan özel
sosyal güvenlik sandıkları iştirakçilerinin, bu sandıklardan aylık alan ve
gelir elde edenlerin ve bunların hak sahiplerinin özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan
sosyal güvenlik haklarını büyük ölçüde kaybetmelerine yol açacak olan geçici
23. maddesi, Anayasa’nın 2. maddesindeki sosyal hukuk devleti ilkesi ve 60.
maddesine aykırı düşmektedir.
IV - SONUÇ:
1 - Yukarıda açıklanan gerekçelerle,
5411 sayılı “Bankacılık Kanunu”nun,
a - 92. maddesinin,
- Birinci fıkrasının,
“Kurumun her türlü personelinin bu
Kanunun 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer
bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.”,
biçiminde düzenlenen ikinci tümcesindeki,
“...(d) bendi hariç, diğer ...” ibaresinin,
- “Kurumda, meslek personeli sayısının yüzde
onunu geçmeyecek şekilde, sektörde en az on yıl meslekî tecrübesi olanlar
ile Kurumun faaliyet alanına ilişkin konularda doktor unvan ve derecesini
alanlar arasından yeteri kadar uzman personel, hizmet veya vekâlet akdi
hükümlerine göre çalıştırılabilir.”,
biçimindeki beşinci fıkrasının,
- “Kurumun meslek ve idarî personelinin yeterlik
ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl ve esasları ile ilgili
diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.”,
biçimindeki son fıkrasının,
b - 121. maddesinin,
- Birinci fıkrasının,
“Fonun her türlü personelinin bu
Kanunun 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer
bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.”,
biçiminde düzenlenen ikinci tümcesindeki,
“...(d) bendi hariç, diğer ...” ibaresinin,
- “Fonun ikinci fıkrada belirtilenler dışında
kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan pozisyonlarda çalıştırılacak
personeli idarî hizmet sözleşmesiyle istihdam edilir. Bu cetvelde yer alan
toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere, pozisyon unvanlarında değişiklik
yapmaya Fon Kurulu yetkilidir. İdarî hizmet sözleşmesiyle çalıştırılanlar
emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
tâbidir.”,
biçimindeki beşinci fıkrasının,
- “Fonun meslek ve idari personelinin yeterlik
ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl ve esasları ile ilgili
diğer hususlar Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.”,
biçimindeki son fıkrasının,
c - Geçici 23. maddesinin,
Anayasa’nın 2, 7, 60 ve 128.
maddelerine aykırılıkları nedeniyle iptallerine,
2 - Uygulanması durumunda doğacak
giderilmesi güç ya da olanaksız hukuksal sonuçlar gözönünde
bulundurularak, yukarıda belirtilen ibarelerin, fıkraların ve geçici
maddenin yürürlüklerinin durdurulmasına, karar verilmesini arzederim.”
B -
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Kemal ANADOL, Haluk KOÇ ile birlikte
117 milletvekilinin dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“III. GEREKÇE
1) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Birinci Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi, kadro unvan ve derecelerinin
değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas ve usulleri
belirleme yetkisini Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na bırakıyor.
Söz konusu kadrolarda çalışacak personel, kamu hizmetinin gerektirdiği asli
ve sürekli görevleri yerine getirdiğinden Anayasanın 128 inci maddesinin
belirttiği kamu görevlisi niteliği taşıdığı için bu personelin istihdam edileceği
kadrolara ilişkin düzenlemenin de, Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrası
gereği kanunla yapılması gerekmektedir. Halbuki
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde esas ve usullere ilişkin
asli düzenleme yapılmadan, belirleme yetkisi Kurula bırakılmıştır. Böyle
bir düzenleme, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır ve yine Anayasanın 6
ncı, 7 nci ve 8 inci
maddelerine aykırı olarak asli düzenleme yetkisinin idareye devri anlamını taşımaktadır.
Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı
bir düzenleme Anayasanın 2 nci ve 11 inci
maddelerine de aykırı düşer.
Bu nedenle, 19 Ekim 2005 tarih ve 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci
ve 128 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
2) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
Maddesinin Dördüncü Fıkrasının İkinci Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci maddesinin dördüncü fıkrasının iptali istenen
ikinci cümlesinde Kurumun ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet
birimlerinde istihdam edilecek personelin niteliklerinin Başkanın teklifi
üzerine Kurul tarafından belirleneceği hükme bağlanmıştır.
Bankacılık Kanununun 82 nci ve 111 inci maddelerinde, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun kamu tüzelkişiliğini
haiz kurumlar olduğu belirtilmiş; 92 nci ve 121
inci maddelerinde de meslek personelinin ücret, mali ve sosyal haklar
dışında 657 sayılı Yasa kurallarına bağlı bulunduğu vurgulanmıştır.
Bu durumda, Kurum ve Fon personelinin,
Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğunda kuşku
bulunmamaktadır. Bu nedenle de niteliklerinin Anayasanın 128 inci maddesine
göre, kanunla belirlenmesi gerekmektedir. Bu belirlemenin Kurul’a
bırakılması, Anayasanın “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri ..... diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” diyen 128 inci
maddesine aykırıdır. Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini
yerine getirenlerin niteliklerinin yasalarla belirlenmesi ve buna uygun
davranılması hukuk devletinin gereğidir.
Diğer yandan Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumunun anahizmet, danışma ve
yardımcı hizmet birimlerinde istihdam edilecek personelin niteliklerine
ilişkin temel ilkelerin yasa ile gösterilmeksizin, bu konuda Başkanın
teklifi üzerine (Kurul tarafından belirleme yapılmasına imkan
tanınması, bu belirlemenin idarenin takdirine bırakıldığı anlamını
taşımaktadır. Bu koşullarda idareye tanınan bu yetkinin, asli düzenleme
yetkisi niteliğini taşıdığı açıktır. Halbuki
Anayasanın 8 inci maddesi, açıkça Anayasada gösterilen ayrık haller dışında
yürütmenin-idarenin asli düzenleme yetkisi olmadığını; Anayasanın 7 nci maddesi, bu yetkinin yasamaya ait olduğunu ortaya
koymaktadır.
Bu hükümlere rağmen
Başkanın önerisi üzerine Kurula tanınan, meslek ve idari personelin
niteliklerini belirleme yetkisi, asli düzenleme yetkisinin idareye –hem de
Anayasanın 128 inci maddesinde mutlaka kanunla düzenlenmesi gerektiği belirtilen
bir alanda- devredilmesi anlamını taşır ki, bu da Anayasanın 8 inci maddesinin
yanı sıra, 7 nci maddesine de aykırı düşer. Devredilen yetki, kökenini Anayasadan
almadığı için, Anayasanın 6 ncı maddesi ile de
bağdaşmaz.
Anayasaya aykırı bir hükmün hukuk
devleti, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ve dolayısıyla
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddeleriyle bağdaşmayacağı
da açıktır.
Bu nedenle, 19 Ekim 2005 tarih ve 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının iptali istenen ikinci cümlesi, Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.
3) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
Maddesinin Son Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci maddesinin iptali istenen son fıkrasında, Kurumun
meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile
çalışma usûl ve esasları ile ilgili diğer
hususların Kurum tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirleneceği
hükme bağlanmıştır.
Kuruma
verilen bu yetki, esasları yasa ile belirlenmediği için sınırsız, takdire
dayalı olarak kullanılabilecek bir yetki niteliği taşımaktadır. Bu nedenle,
personelin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usul ve
esasları belirleme konusunda verilen yetki, asli düzenleme yetkisidir.
Anayasanın “Egemenlik” başlığını
taşıyan 6 ncı maddesinde; “Egemenlik, kayıtsız
şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu
esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması,
hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse
veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”, 7 nci maddesinde; Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez, denilmektedir.
Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasında da, memurların ve diğer
kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir denilerek, memuriyete girişten emekliliğe kadar memuriyet
statüsünün kanunla düzenlenmesiesası öngörülmüştür.
Anayasanın çeşitli maddelerinde yer
alan kanunla düzenlemeden neyin anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında açıklanmıştır. Buna göre yasa ile
düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına, genel, sınırsız, esasları
ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin
devri anlamına geleceğinden Anayasanın 7 nci
maddesine aykırı düşer. Ancak, yasada temel esasların ve çerçevenin
belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların
düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması Anayasaya aykırılık oluşturmaz.
Esasen Anayasanın 8 inci maddesinde yer alan, “yürütme yetkisi ve görevi
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir”
hükmünün anlamı da budur. (Anayasa Mahkemesinin 11.06.2003 gün ve
E.2001/346, K.2003/63 sayılı kararı).
Bütün bu hükümler,
Anayasada gösterilen ayrık haller dışında yürütmenin asli bir düzenleme
yetkisi olmadığını; ancak esasları ve çerçevesi kanunla gösterilen bir alanda
yürütmenin düzenleme yetkisi bulunduğunu; böyle bir düzenleme yasa ile yapılmadan
yürütmeye verilen düzenleme yetkisinin, asli düzenleme yetkisinin devri anlamını
taşıyacağını ve Anayasanın 7 nci ve 8 inci
maddelerine aykırı düşmesinin yanı sıra kökenini Anayasadan almadığı için
Anayasanın 6 ncı maddesi ile de bağdaşmayacağını
ortaya koymaktadır. Bu
bakımlardan söz konusu düzenlemenin, Anayasanın 6 ncı,
7 nci ve 8 inci maddelerine aykırı olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
Diğer yandan Anayasanın 128 inci
maddesi karşısında, kanunla düzenleneceği belirtilen bir konuda, kanunda
asli düzenleme niteliği taşıyacak hususlar belirtilmeden yürütmeye
yönetmelikle belirleme yetkisinin bırakılmasının, Anayasanın 128 inci
maddesine aykırı düşeceği açıktır.
Anayasaya aykırı bir hükmün hukuk
devleti, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ve dolayısıyla
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddeleriyle bağdaşmayacağını
da belirtmek gerekir.
Açıklanan nedenle, 19 Ekim 2005 tarih
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
maddesinin son fıkrasının, Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci
ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
4) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık
Kanununun 121 inci Maddesinin
Üçüncü Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 121
inci maddesinin üçüncü fıkrası, kadro unvan ve derecelerinin değiştirilmesi
ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas ve usulleri belirleme
yetkisini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu’na bırakmaktadır. Söz
konusu kadrolarda çalışacak personel, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevleri yerine getirdiğinden Anayasanın 128 inci maddesinin belirttiği
kamu görevlisi niteliği taşıdığı için bu personelin istihdam edileceği
kadrolara ilişkin düzenlemenin de, Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci
fıkrası gereği kanunla yapılması gerekmektedir. Halbuki
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 121 inci maddesinin üçüncü fıkrasında esas
ve usullere ilişkin asli düzenleme yapılmadan, belirleme yetkisi Kurula
bırakılmıştır. Böyle bir düzenleme, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır
ve yine Anayasanın 6 ncı, 7 nci
ve 8 inci maddelerine aykırıolarak asli düzenleme
yetkisinin idareye devri anlamını taşımaktadır.
Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı
bir düzenleme Anayasanın 2 nci ve 11 inci
maddelerine de aykırı düşer.
Bu nedenle, 19 Ekim 2005 tarih ve 5411
sayılı Bankacılık Kanununun 121 inci maddesinin üçüncü fıkrası Anayasanın 2
nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.
5) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 121 inci Maddesinin Son
Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 121
inci maddesinin iptali istenen son fıkrasında, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri
ile çalışma usûl ve esasları ile ilgili diğer
hususların Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirleneceği
öngörülmüştür.
Bankacılık Kanununun 111 inci
maddesinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun kamu tüzelkişiliğini haiz
kurum olduğu belirtilmiş; 121 inci maddesinde de Başkan yardımcıları, daire
başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personelinin ücret,
mali ve sosyal haklar dışında 657 sayılı Yasa kurallarına bağlı bulunduğu
vurgulanmıştır.
Bu durumda, Fon personelinin, Anayasanın
128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Bu nedenle de niteliklerinin Anayasanın 128 inci maddesine göre, kanunla
belirlenmesi gerekmektedir. Bu belirlemenin Kurul’a bırakılması, Anayasanın
“Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri.....diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir.” diyen 128 inci maddesine aykırıdır. Devletin yürütmekle
yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirenlerin niteliklerinin
yasalarla belirlenmesi ve buna uygun davranılması hukuk devletinin
gereğidir.
Diğer yandan Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun meslek ve idari personelinin niteliklerine ilişkin temel ilkelerin
yasa ile gösterilmeksizin, bu konuda Fon tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle belirleme yapılmasına imkan
tanınması, bu belirlemenin idarenin takdirine bırakıldığı anlamını
taşımaktadır. Bu koşullarda idareye tanınan bu yetkinin, asli düzenleme
yetkisi niteliğini taşıdığı açıktır. Halbuki
Anayasanın 8 inci maddesi, açıkça Anayasada gösterilen ayrık haller dışında
yürütmenin - idarenin asli düzenleme yetkisi olmadığını; Anayasanın 7 nci maddesi, bu yetkinin yasamaya ait olduğunu ortaya
koymaktadır.
Bu hükümlere rağmen
çıkaracağı bir yönetmelikle Fon’a tanınan, meslek ve idari personelinin
nitelikleri ile diğer özlük işleri kapsamında olduğu açık olan yeterlik ve
yarışma sınavları ile çalışma usul ve esaslarını belirleme yetkisi, asli
düzenleme yetkisinin idareye -hem de Anayasanın 128 inci maddesinde mutlaka
kanunla düzenlenmesi gerektiği belirtilen bir alanda- devredilmesi anlamını
taşır ki, bu da Anayasanın 8 inci maddesinin yanı sıra, 7 nci maddesine de aykırı düşer. Devredilen yetki, kökenini Anayasadan
almadığı için, Anayasanın 6 ncı maddesi ile de bağdaşmaz.
Anayasaya aykırı bir hükmün hukuk
devleti, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ve dolayısıyla
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddeleriyle bağdaşmayacağı
da açıktır.
Açıklanan nedenlerle 19 Ekim 2005 tarih
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 121 inci maddesinin son fıkrası Anayasanın
2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.
6) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 127 nci
Maddesinin Altıncı Fıkrasının Son Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
5411 sayılı
Bankacılık Kanununun 127 nci maddesinin altıncı
fıkrasının iptali istenen son cümlesinde, Fon tarafından bu Kanunun 134
üncü maddesi hükümlerine ve/veya bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389
sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendine
istinaden atanan ve/veya görev yapan yöneticilerin “şahsi sorumlulukları”
düzenlenmiş ve bu kişilere atandıkları ve/veya görev yaptıkları şirketlerin
doğmuş veya doğacak kamu borçları ile Sosyal Sigortalar Kurumu borçlarının
ve her türlü işçi alacakları ile söz konusu şirketlerin tâbi olduğu ilgili
diğer mevzuattan kaynaklanan borçlarının ödenmemiş olması nedeniyle şahsi sorumluluk
yüklenemeyeceği hükme bağlanmıştır.
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 7/a
maddesinde, Türkiye’de kurulacak bir bankanın “Anonim şirket şeklinde
kurulması” öngörülmüştür.
Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin
hukuki sorumluluklarını düzenleyen kurallar, Türk Ticaret Kanununun 336 - 341 ve 380 vs. maddelerinde yer almıştır. Bu Kanunun
336 ncı maddesi, ilk dört bendinde sorumluluk
hallerini örnek olarak saymış, beşinci bentte ise, genel sorumluluk
nedenini öngörmüştür. Bu bende göre, yönetim kurulu üyesi, anasözleşme ve kanun gereğince yapması gereken
görevleri ihmal veya kasıt sonucu yapmazsa bu maddeye göre sorumlu olur. T.
Ticaret Kanunu, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini saymıştır. Bunlardan
özellikle özen ve sadakat borcuna aykırı davranış halinde de yönetim kurulu
üyeleri 336/5 madde gereğince sorumlu olurlar.
T. Ticaret Kanunu, anonim ortaklıklarda
yönetimin devamlılığını göz önüne alarak, yönetim kurulunun eski üyelerinin
yolsuz olan işlemlerini, murakıplara bildirmeyen yeni üyelerin de eski
üyelerin sorumluluklarına iştirak ettiklerini kabul etmektedir (m. 337).
Görüldüğü üzere yöneticilerin sorumluluğu, sadece doğacak alacaklar
yönünden değil şartları varsa doğmuş alacaklar yönünden de kurala bağlanmıştır.
Yönetim kurulu üyelerinin görevlerinden
ötürü sorumluluklarına gidilebilmesi için, ortaklığın zarara uğramış olması
ana koşul olup T. Ticaret Kanunun 338 inci maddesi uyarınca, 336 ncı maddede sayılan hallerdeki işlemlerden ötürü
sorumlu tutulabilmek için kusur şartı aranır.
Diğer taraftan yönetim kurulu
üyelerinin vergi ve diğer kamu alacakları yönünden sorumlulukları da ayrı
kurallarla düzenlenmiştir. Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesi tüzel
kişilerin vergi yükümlülüklerinin, kanuni temsilcileri tarafından yerine
getirilmesini düzenlemektedir. Bu maddede söz konusu kişilerin bu ödevleri yerine
getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen
veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine
getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmıştır.
Vergi Usul Kanununun bu kuralının
kapsamı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanuna, 4108
sayılı Kanun ile eklenen Mükerrer 35 inci maddesi ile genişletilmiş ve
tüzelkişilerin malvarlığından tahsil edilemeyen her türlü kamu borcunun
vergiler gibi, kanuni temsilcilerin malvarlığından tahsil edileceği hükme
bağlanmıştır.
Fon tarafından atanmayan
yöneticilerin gerek özel hukuktan doğan alacaklar gerek kamu hukuku
alacakları yönünden sorumlulukları bu şekilde düzenlenmiş ve bu kişiler
kusurlu ve zararları eylem ve işlemlerinden dolayı sorumlu tutulmuş olmalarına
karşın, iptali istenen hüküm ile aynı şirkete Fon tarafından atanıp görev yapan
yöneticilerin, görev yaptıkları şirketlerin doğmuş veya doğacak kamu
borçları ile Sosyal Sigortalar Kurumu borçlarının ve her türlü işçi
alacakları ile söz konusu şirketlerin tâbi olduğu ilgili diğer mevzuattan
kaynaklanan borçlarının ödenmemiş olması nedeniyle (borcun doğmasında ve
ödemenin yapılmamış olmasında kusurları bulunsa dahi) şahsen sorumlu
tutulmamaları, “eşitlik ilkesi” ile bağdaşmaz.
Hukuk Devleti (Hukukun üstünlüğü)
temeli üzerine oturur; Kanun önünde eşitlik bu temelde esaslı bir unsurdur.
Böyle bir kavram her türlü imtiyazı reddeder. Bu temel ilke Anayasanın 10
uncu maddesinin üçüncü fıkrasında “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz” şeklinde ifade edilmiştir. Bilindiği gibi
eşitlik, her yönüyle aynı hukuki durumda bulunanlar arasında söz konusudur.
Fon tarafından atanan yöneticiler ile diğer yöneticilerin “yönetim kurulu
üyesi” sıfatıyla aynı hukuki durum içinde bulundukları açıktır. Bu nedenle
iptali istenen kural, Anayasanın 10 uncu maddesine aykırıdır.
Diğer taraftan Anayasaya aykırı bir
hükmün hukuk devleti, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ve
dolayısıyla Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddeleriyle
bağdaşmayacağı da açıktır.
19 Ekim 2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık
Kanununun 127 nci maddesinin altıncı fıkrasının
son cümlesi Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci
maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
7) 19 Ekim
2005 Tarih ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun Geçici 23 üncü maddesinin
Birinci Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
19 Ekim 2005 tarih ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun Geçici 23 üncü maddesinin iptali istenen birinci
fıkrasında; bankalar, sigorta ve reasürans
şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil
ettikleri birliklerin personeli için kurulmuş bulunan sandıkların
iştirakçileri ile malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanların (emekliler) ve bunların hak sahiplerinin herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren 3 yıl
içinde Sosyal Sigortalar Kurumu’na (SSK) devredilmesi ve devir tarihi
itibariyle sandık iştirakçilerinin 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı
sayılmaları hükme bağlanmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme
teskeresinde de belirtildiği üzere; Geçici 23 üncü maddede yapılan
düzenleme ile;
- 506 sayılı Yasa kapsamında bulunmayan özel
sosyal güvenlik sandıklarının iştirakçilerinin, bu kuruluşlardan aylık
alanlarla gelir bağlanmış olanların ve bunların hak sahiplerinin özel
hukuktan doğan sigorta ilişkileri sona erdirilmekte,
- Bu gibiler 506 sayılı Yasa kapsamına
alınarak özel hukuk kurallarına göre elde ettikleri aylık ve diğer sosyal
hakları kısmen de olsa ellerinden alınmakta,
- Buna karşılık özel sosyal güvenlik
sandıkları ve bu gibileri çalıştıran kuruluşlar Sosyal Sigortalar Kurumu’na
borçlandırılmakta,
- Özel sandıkların, mali güçleri kalmayacağı
için, sosyal sigorta yardımlarını sürdürmeleri eylemli olarak olanaksız
kılınmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 25.01.1977 günlü,
E.1976/36, K.1977/2 sayılı kararında (R.G.
09.07.1977, sa. 15932, Anayasa Mahkemesinin bu
kararı 1961 Anayasası döneminde alınmıştır. Ancak, karara dayanak oluşturan
kurallara 1982 Anayasasında da yer almıştır)
belirtildiği üzere;
“özel sosyal
güvenlik sandıkları ile bunlardan yararlananların genel sosyal sigortalar
kapsamına alınmaları için, önemli ve haklı nedenlerin olması ve bunların
ortaya konulması gerekir. Yapılan denetimler sonunda bu kuruluşların sosyal
güvenliği sağlayamayacak duruma düştüğünün saptanması, alınacak önlemlere
karşın aktüeryal açıklarının giderilemeyecek düzeye ulaştığının anlaşılması ya da
Devlet’in mali gücünün bu alana da el atacak düzeye yükselmesi gibi
nedenler, böyle bir işlemin haklı dayanağını oluşturabilecektir.
Devletin,
haklı bir neden ortaya koymaksızın, kendi kurduğu örgütten farksız ve hatta
ondan daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan vakıf kuruluşlara el
atması, hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamaz.
Bu maddenin görüşülmesi sırasında
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, “Bazı sandıklarda aktüaryel
açık görülmüyor; ama, aktüaryel
açığın olmadığı şeklinde raporlar düzenlenen, kendi raporlarıyla kendi
durumlarını ifade eden sandıklarda da başka sorunların, hesaplarla ilgili
sorunların var olduğunu görüyoruz” açıklamasında bulunmuştur. (Ek.1)
Bakanın bu açıklaması da göstermektedir ki, aktuaryel
açığı bulunmayan sandıklar da, yapılan bu düzenleme ile Sosyal Sigortalar
Kurumu’na devredilmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın verilerine göre (Ek.2), Banka, sigorta şirketleri ve oda ve
borsaların sosyal güvenlik sandıklarının giderlerinin gelirlere oranı son
beş yılda artmıştır. 2000 yılında giderlerin gelirler içindeki payı yüzde 51.6 iken, 2003 yılında bu oran yüzde 60.7’ye, 2004
yılında yüzde 64.1’e çıkmıştır. 2005 yılı için de bu oranın yüzde 65’e
çıkması tahmin ediliyor. Bu durumun emekli sayısındaki artış, sektörde
işten çıkartılan kişilerin prim ödememesi ile bankacılık sektöründe yeni
eleman alımının olmamasından kaynaklandığı belirtilmektedir. Ancak, gelir - gider dengesi olarak bakıldığında
ise sandıkların tümü, mevcut durumda açık değil fazla vermektedir. Buna
göre 2000 yılında 170.7 milyon YTL fazla veren
sandıklar, 2003 yılında 397.1 YTL, 2004 yılında 380.1 milyon YTL fazla
verdi. Bu göstergenin 2005 yılında 414.5 milyon
YTL fazla vermesi öngörülmüştür.
Yine Bakanlık verilerine göre, aktüeryal dengeleri açısından önemli olan sandıkların
aktif-pasif iştirakçi oranları da gerilemeye başlamıştır. 2000 yılında 1.10
aktif sigortalıya 1 pasif sigortalı (emekli) düşerken, bu oran 2003 ve
2004’te 0.99’e düştü. Oranın gerileyerek 2005 yılı için 0.97 olması
bekleniyor. Bir başka deyişle sistemde 2000 yılında 78 bin 495 aktif
sigortalı, 71 bin 266 pasif sigortalı vardı. 173 bin 808 bağımlı ile
birlikte sandıkların bakmakla yükümlü sayısı 323 bin 569 kişiydi. 2003
yılında ise krizde işten çıkarmaların da etkisiyle aktif sigortalı sayısı
70 bin 925 kişiye düşerken, pasif sigortalı sayısı 71 bin 595 kişiye,
bağımlı sayısı 153 bin 21 kişiye, toplam nüfus ise 295 bin 541’e geriledi.
Ancak bu rakamlar 2004 yılından itibaren tekrar artmaya başladı. Buna göre,
2004 yılında 73 bin 412 aktif sigortalıya karşın, 74 bin 367 pasif
sigortalı, 153 bin 662 bağımlıyla birlikte toplam 301 bin 441’e çıktı. 2005
yılında ise 74 bin 434 aktif sigortalı karşın 77 bin 102 pasif sigortalı,
156 bin 746 bağımlı ile birlikte toplam rakamın 308 bin 282’ye çıkması
bekleniyor.
Ancak, sandıkların aktüeryal
dengelerinin hesaplanması açısından da görüş ayrılığı bulunduğundan bu
rakamlar sandıklar açısından tümüyle olumsuz bir tabloyu yansıtmamaktadır.
Bazı hesaplamalarda, bir sigortalının 25 yılda emekli olacağı, sandığın
gelirlerinin ise yüzde 6’dan başlayarak yüzde 10 - 12’ye kadar çeşitli oranlarda
nemalanacağı hesaplanıyor. Ancak mevcut durumda bankacılar 30 – 35 yıldan
önce emekli olmuyorlar. Bu da sandıkların aktüeryal
dengelerini olumlu etkilemektedir.
Sandıkların aktüeryal
dengelerinin bankacılık krizi ile birlikte işten çıkarmalarla bozulmuş,
“Sektör küçülmüş, aktif - pasif sigortalı oranı bozulmuş olmasına karşın, bankacılık
sektöründe bir büyüme dönemine girildiğinden 3-5
sene sonra bu sandıkların durumlarının söylenenin aksine, daha da iyiye
gideceği açıktır.
Bazı sandıklarda aktüeryal açık bulunmadığı
ve gelir - gider dengesi olarak bakıldığında ise sandıkların mevcut durumda
açık değil fazla verdiği dikkate alındığında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın geçici 20 nci maddesi kapsamındaki
kurumların personeli için kurulmuş bulunan özel sosyal güvenlik sandıkları
iştirakçileri ile bu sandıkların malullük, yaşlılık, ölüm sigortalarından
aylık alanların ve bunların hak sahiplerinin tümünün değil ancak
mensuplarının sosyal güvenlik haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş
oldukları saptananların Sosyal Sigortalar Kurumu’na devrine ilişkin
düzenlemenin, haklı ve dolayısıyla Anayasal dayanağı olabilir.
Açıklanan nedenlerle,
mensuplarının sosyal güvenlik haklarını sağlayan sandıkları da kapsayan bir
düzenleme; Anayasanın 2 nci maddesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin
bir “sosyal hukuk devleti” olduğu hükmüne, Anayasanın 49 uncu maddesinin
Devlet’in, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek
için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve çalışma barışını sağlamak
için gerekli önlemleri alacağı hükmüne, Anayasanın 60 ıncı
maddesinin herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, Devlet’in, bu
güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri alacağı ve örgütü kuracağı hükmüne
ve Anayasanın 65 inci maddesinin Devlet’in, sosyal ve ekonomik alanlarda
Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun
öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getireceği hükmüne aykırı düşecektir.
Diğer taraftan, böyle bir düzenleme
kazanılmış hakları da ihlal edici niteliktedir. Hukuk devletinin temel
unsurları arasında “kazanılmış haklara saygı” yer almaktadır. Kazanılmış
hakkın ihlâl edildiğinin kabul edilebilmesi için öncelikle kişinin
bulunduğu statüden doğan ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak
niteliğine dönüşmüş bir hakkın bulunması gerekir.
Bankalardan emekli olanların genellikle
Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan (SSK) emekli olanlardan daha fazla maaş
aldıkları; emekli veya aktif olsun, sandık iştirakçisi banka çalışanlarının
çoğunun özel hastanelerde tedavi gördükleri bir gerçektir.
SSK’nın sandık iştirakçilerine
ayrıcalıklı muamele yapması olanaksız olduğuna göre bunların da SSK’lılar
kadar maaş alacakları ve Devlet hastanelerinde tedavi görecekleri
kuşkusuzdur. O halde, sandık iştirakçilerinin 506 sayılı Yasa kapsamına alınarak
özel hukuk kurallarına göre elde ettikleri aylık ve diğer sosyal haklardan kısmen
de olsa yoksun bırakıldıkları yadsınamaz. Bu şekilde kazanılmış hakların kaybedilmesi,
yoksullaşma, yaşam kalitesinden taviz anlamına geldiği için kabul edilemez.
Hukukta kazanılmış hak, kamu kesiminde
olsun, özel kesimde olsun güvenirliğin kanıtı, uygunluğun, ölçüsüdür.
Olmadık bir nedenle çiğnenmesi Anayasal düzeyde haklı bulunamaz.
Bu nedenle, 5411 sayılı Bankacılık
Kanununun Geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasanın 2 nci maddesi ile de bağdaşmamaktadır.
Bir yasa kuralının Anayasanın herhangi
bir kuralına aykırılığının tespiti onun kendiliğinden Anayasanın 11 inci
maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin
03.06.1988 tarih ve E. 1987/28, K. 1988/16 sayılı kararı, AMKD., sa. 24, shf.
225).
Açıklanan nedenlerle 19 Ekim 2005 tarih
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun Geçici 23 üncü maddesinin iptali
istenen birinci fıkrası Anayasanın 2 nci, 11
inci, 49 uncu, 60 ıncı ve 65 inci maddelerine
aykırı olup, iptali gerekmektedir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ
DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
1) 19 Ekim 2005 tarih
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 92 nci
maddesinin; üçüncü fıkrasının birinci cümlesi, dördüncü fıkrasının ikinci
cümlesi ve bu maddenin son fıkrası ile 121 inci maddesinin üçüncü ve son
fıkraları Anayasanın 2 nci, 6 ncı,
7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine
aykırı olup memurlar ve diğer kamu görevlileri için bizzat Anayasa
tarafından öngörülen kanunla düzenleme güvencesinin ortadan kaldırılması
sonucunu doğurduğundan ve yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda,
yürütme organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme
yetkisinin verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden söz konusu
kuralların uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç ya da olanaksız durum
ve zararlar doğabilecektir.
2) 19 Ekim 2005 tarih
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 127 nci maddesinin
altıncı fıkrasının son cümlesi; Anayasanın 2 nci,
10 uncu ve 11 inci maddelerine aykırı olduğu gibi, Fon tarafından atanan
yöneticilere “eşitlik ilkesi”ne aykırı olarak imtiyaz tanıyan, bu kişileri
kusurlu eylem ve işlemleri sonucu görev yaptıkları şirketlerin
uğrayacakları zararlardan sorumlu tutulmamaları öngören bir düzenleme
olduğu için uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç ya da olanaksız
durum ve zararlar doğabileceği kuşkusuzdur.
3) 19 Ekim 2005 tarih
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun Geçici 23 üncü maddesinin iptali
istenen birinci fıkrası Anayasanın 2 nci, 11
inci, 49 uncu, 60 ıncı ve 65 inci maddelerine
açıkça aykırı olup, hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmayacak şekilde 506
sayılı Yasa kapsamında bulunmayan özel sosyal güvenlik sandıklarının iştirakçilerinin,
bu kuruluşlardan aylık alanlarla gelir bağlanmış olanların ve bunların hak
sahiplerinin özel hukuktan doğan sigorta ilişkileri sona erdirilip, özel
hukuk kurallarına göre elde ettikleri aylık ve diğer sosyal hakları kısmen
de olsa ellerinden alınmak suretiyle kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı
nitelikte sonuçlara yol açarak toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi
ortadan kaldırdığı için bu kuralın uygulanması halinde sonradan giderilmesi
güç ya da olanaksız durum ve zararların doğabileceği açıktır. Bu tür zarar ve durumların
önlenebilmesi için söz konusu Geçici 23 üncü maddesinin iptali istenen
birinci fıkrasının yürürlüğünün iptal davası sonuçlanıncaya kadar
durdurulması gerekmektedir.
V. SONUÇ VE
İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 19
Ekim 2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun;
1) 92 nci
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine aykırı
olduğundan,
2) 92 nci
maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine açıkça
aykırı olduğundan,
3) 92 nci
maddesinin son fıkrasının Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci
ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan,
4) 121 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci
ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan,
5) 121 inci maddesinin son fıkrasının
Anayasanın 2 nci, 6 ncı,
7 nci, 8 inci, 11 inci ve 128 inci maddelerine
aykırı olduğundan,
6) 127 nci
maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesinin Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci maddelerine aykırı olduğundan,
7) Geçici 23 üncü maddesinin birinci
fıkrasının Anayasanın 2 nci, 11 inci, 49 uncu, 60
ıncı ve 65 inci maddelerine aykırı olduğundan,
iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına
karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz
ederiz.”
II - YASA METİNLERİ
A - İptali İstenilen Yasa Kuralları
5411 sayılı Yasa’nın iptali istenilen bölümleri de
içeren kuralları şöyledir:
“Madde 92. - Bu Kanun ile Kuruma verilen görevlerin
gerektirdiği sürekli görev ve hizmetler, bankalar yeminli murakıpları ve
yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve yardımcıları
ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşan meslek personeli ve idari
personel eliyle yürütülür. Kurumun her türlü personelinin bu Kanunun 84
üncü maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendi hariç, diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları
zorunludur.
Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler,
başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro karşılığı sözleşmeli
statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personeli
ücret, mali ve sosyal haklar dışında, diğer personel ise her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir.
Bu Kanunun ekinde yer alan (I) sayılı
cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve
derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas
ve usulleri belirlemeye Kurul yetkilidir. Ancak, meslek personeli dışında kalan Kurum personelinin unvan
değişiklikleri 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki cetvellerde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı olarak
yapılır.
Kurumun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması
esastır. Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet
birimlerinde istihdam edilecek personelin nitelikleri Başkanın teklifi
üzerine Kurul tarafından belirlenir. Kurumda yönetici, müşavir ve
meslek personeli unvanlarını haiz olmayan personelin oranı bu Kanunun eki
cetvellerde yer alan toplam kadro sayısının yüzde otuzunu geçemez.
Kurumda, meslek personeli sayısının
yüzde onunu geçmeyecek şekilde, sektörde en az on yıl mesleki tecrübesi
olanlar ile Kurumun faaliyet alanına ilişkin konularda doktor unvan ve
derecesini alanlar arasından yeteri kadar uzman personel, hizmet veya vekalet akdi hükümlerine göre çalıştırılabilir.
Kurum personeli başka kamu kurum ve kuruluşlarında
geçici olarak görevlendirilemez.
Bankacılık, hukuk ve bilişim uzman yardımcılığı ile
bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atanacaklar merkezi yarışma sınavıyla
belirlenenler arasından seçilir. Uzman yardımcılığı ve bankalar yeminli
murakıp yardımcılığına atananlar ikinci yılın sonunda yetki sınavına tabi
tutulurlar. Yetki sınavı ile bu sınavda başarılı olanların yetkilerine
ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir. Uzman
yardımcılığı ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar, üç yıl
çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi
Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde veya buna denk kabul edilen
uluslararası geçerliliği bulunan yabancı dil puanı alması, yeterlik
sınavında başarılı olması ve konuları ile ilgili hazırlayacakları uzmanlık
tezinin oluşturulacak jüri tarafından kabul edilmesi halinde ilgisine göre
bankacılık, hukuk ve bilişim uzmanı ile bankalar yeminli murakıbı olarak
atanır ve bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi
uygulanır. Mazereti olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen
veya sınavda iki defa başarısız olanlar diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanmak üzere Devlet
Personel Başkanlığına bildirilir.
Kurumun meslek ve idari personelinin
yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usul ve esasları ile
ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.”
“Madde 121. - Bu Kanun ile Fona verilen görevlerin gerektirdiği
görev ve hizmetler, Fon avukatları, Fon denetçisi ve denetçi yardımcıları,
Fon uzmanı ve uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ile idari
personel eliyle yürütülür. Fonun her türlü personelinin bu Kanunun 113 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendi hariç, diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları
zorunludur.
Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler,
başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro karşılığı sözleşmeli
statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Fon personeli
ücret, mali ve sosyal haklar dışında her türlü hak ve yükümlülükleri
yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir.
Bu Kanunun ekinde yer alan (II) sayılı
cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve
derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas
ve usulleri belirlemeye Fon Kurulu yetkilidir.
Fonun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması
esastır.
Fonun ikinci fıkrada belirtilenler
dışında kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan pozisyonlarda
çalıştırılacak personeli idari hizmet sözleşmesiyle istihdam edilir. Bu
cetvelde yer alan toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere, pozisyon
unvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkilidir. İdari hizmet
sözleşmesiyle çalıştırılanlar emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabidir.
Fonda çalışan personel başka kamu kurum ve
kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.
Fon denetçi yardımcılığı ile Fon uzman
yardımcılığına atanacaklar, merkezi yarışma sınavıyla belirlenenler
arasından seçilir. Fon uzman yardımcılığı ve Fon denetçi
yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla
Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C)
düzeyinde veya buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan
yabancı dil puanı alması, yeterlik sınavında başarılı olması ve konuları
ile ilgili hazırlayacakları tezin oluşturulacak jüri tarafından kabul
edilmesi halinde uzman veya denetçi olarak atanır ve bunlara bir defaya
mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Mazereti
olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen veya sınavda iki defa başarısız
olanlar diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun
kadrolara atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
Fonun meslek ve idari personelinin
yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usul ve esasları ile
ilgili diğer hususlar Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.”
“Madde 127. - Fon Kurulu Başkanı ve üyeleri ile Fon
personelinin, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen
suçlara ilişkin soruşturmalar, Fon Kurulu üyeleri için ilişkili Bakanın,
Fon personeli için ise Fon Kurulu Başkanının izin vermesi kaydıyla genel
hükümlere göre yapılır. Fon Kurulu üyeleri ile Fon personelinin iştirak
halinde işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalarda Fon
personeli hakkında soruşturma izni verme yetkisi ilişkili Bakana aittir.
Fon Kurulu üyeleri ve Fon personeli hakkında
görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı
soruşturma izni verilmesi için, bu kişilerin kendilerine veya üçüncü
kişilere çıkar sağlamak veya Fona ya da üçüncü kişilere zarar vermek
kastıyla hareket ederek bu işlemler sonucunda kendilerine veya üçüncü
kişilere çıkar sağlamış olmaları hususunda açık ve yeterli emarelerin
olması gerekir. Soruşturma izni
verilmesi halinde bu durum ilgililere tebliğ olunur. Soruşturmaya izin
verilmesine ya da verilmemesine dair kararlar aleyhine, tebliğ tarihinden
itibaren on beş gün içerisinde Danıştay nezdinde itiraz yoluna
başvurulabilir. İzin verilmiş olsa dahi, itiraz süresi geçene kadar veya Danıştaya yapılan itiraz sonucunda hüküm tesis olunana
kadar soruşturma başlatılamaz.
Fon Kurulu üyeleri ile Fon personelinin, görevden
ayrılmış olsalar dahi, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia
edilen suçlardan dolayı başlatılan soruşturma ve kovuşturmalar, ilgili üye
veya personelin talebi halinde, bunlarla vekalet
akdi yapmak suretiyle görevlendirilecek bir avukat tarafından takip edilir.
Söz konusu davalara ilişkin dava giderleri ve Türkiye Barolar Birliğince
açıklanan asgari ücret tarifesinde belirlenen avukatlık ücretinin on beş
katını aşmamak üzere avukatlık ücreti, Fon bütçesinden karşılanır.
Fon Kurulu üyeleri ile Fon personeli aleyhine, Fon
Kurulunun veya Fonun bu Kanunda yazılı görevlere ilişkin karar, eylem ve
işlemleri sebebiyle, gerek görevlerinin ifası sırasında gerek görevden
ayrılmalarından sonra, açılmış veya açılacak her türlü tazminat ve alacak
davası, Fon aleyhine açılmış sayılır ve bu davalarda husumet Fona
yöneltilir. Avukatlık ücreti ve dava masraflarına ilişkin yukarıdaki fıkra hükmü
işbu hukuk davaları için de aynen geçerlidir. Yargılama sonucunda Fon
aleyhine karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi nedeniyle Fonun ödeme
yapması halinde, Fon bu meblağı, ilgililerinden talep eder. Fonun, yaptığı
ödemeleri ilgililerinden talep edebilmesi için, bu kişiler hakkında kusurlu
olduklarına ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesi gerekir.
Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun 64 ve 65 inci
maddeleri ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 14 üncü maddesi ve bu Kanunun 71 inci maddesi uyarınca işlem
yapılan bankalarla ilgili olarak Bakan, Kurul veya Fon Kurulu tarafından
atanan yönetim kurulu ve denetleme kurulu üyeleri aleyhine görevlerinin
ifası sebebiyle açılmış bulunan davalar da atamayı yapan ilgili mercii olan
Kurum veya Fon aleyhine açılmış sayılır ve bu davalarda da husumet ilgili
kuruma yöneltilir. Yargılama
sonucunda ilgili kurum aleyhine karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi
nedeniyle, ödeme yapılması halinde, ilgili kurum bu meblağı, ilgililerinden
talep eder. İlgili kurumun, yaptığı ödemeleri ilgililerinden talep
edebilmesi için, bu kişiler hakkında kusurlu olduklarına ilişkin mahkeme
kararının kesinleşmesi gerekir.
Fon tarafından bu Kanunun 134 üncü maddesi
hükümlerine ve/veya bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendine istinaden
atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile müdürler kurulu üyeleri ve
tasfiye memurları ve/veya yönetim ve denetimi veya hisseleri Fona intikal eden
bankaların iştiraklerinde bu bankaları temsilen
görev yapan yönetim ve denetim kurulu üyeleri, müdürler kurulu üyeleri
ve/veya hisseleri Fona devredilen iştiraklerde Fonu temsilen
görev yapan yönetim, denetim kurulu üyeleri, müdürler kurulu üyeleri, iflas
ve tasfiye memurları aleyhine görevlerinin ifası sebebiyle açılan ve
açılacak her türlü tazminat ve alacak davaları ile şahsi sorumluluk
davaları Fon aleyhine açılır. Fonun
ödeyeceği tazminatı ilgililere rücu işlemlerinde
bu maddenin dördüncü fıkrasındaki usul ve esaslar uygulanır. Bu şekilde atanan ve/veya görev yapan
yöneticilere, atandıkları ve/veya görev yaptıkları şirketlerin doğmuş veya
doğacak kamu borçları ile Sosyal Sigortalar Kurumu borçlarının ve her türlü
işçi alacakları ile söz konusu şirketlerin tabi olduğu ilgili diğer
mevzuattan kaynaklanan borçlarının ödenmemiş olması nedeniyle şahsi
sorumluluk yüklenemez.
Fon Kurulu başkan ve üyeleri ile Fon tarafından
atanan ve/veya görev yapan yukarıdaki fıkrada sayılan yöneticilerin,
şirketlerin sermayesini kaybetmesinden ve/veya borca batık olmasından
dolayı mahkemeye bildirimde bulunma yükümlülükleri yoktur. Bildirimde
bulunmamaktan dolayı bu şahıslar hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 179, 277 ve devamı maddeleri ile 345/a maddeleri hükümleri
uygulanmaz; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 341 inci maddesi uyarınca
şahsi sorumluluk davası açılamaz.
Yönetim ve denetimi Fon tarafından devir alınmamış
şirketlere Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile
müdürler, ortaklar genel kurulunca görevden alınamayacağı gibi, ibra
edilmeyerek haklarında görev yaptıkları dönem veya dönemler dışında şahsi
sorumluluk davası açılamaz.”
“Geçici Madde 23. - 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans
şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil
ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların
iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal
Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir
tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun kapsamında
sigortalı sayılırlar.
Devre esas olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sandık iştirakçilerini istihdam
eden kuruluş ve sandığı temsilen birer üyenin
katılımıyla oluşturulacak komisyonca her bir sandık için sandıktan ayrılan
iştirakçiler de dahil olmak üzere, devir tarihi
itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak, sandıkların 506 sayılı Kanun
kapsamındaki gelir ve giderleri dikkate alınarak yükümlülüğünün peşin
değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal
hesabında kullanılacak teknik faiz oranı olarak 30.6.2005 tarihi itibarıyla
en uzun vadeli iskontolu Yeni Türk Lirası
cinsinden ihraç edilmiş Devlet iç borçlanma senedinin ihraç anındaki nominal faiz oranının Orta Vadeli Programda açıklanan
tüketici fiyat indeksi yıl sonu enflasyon hedefi kullanılarak reel hale
getirilen faiz oranı esas alınarak belirlenir.
Belirlenen peşin değer, onbeş
yıldan fazla olmamak üzere, yıllık eşit taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni Türk
Lirası cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç
borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal
faizi üzerinden sandıklardan ve bu sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşlardan müteselsilen Sosyal Sigortalar
Kurumunca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık
iştirakçilerine sağlanan sosyal sigorta yardımları ile iştirakçilerin
primlerinin tahsiline ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca
devam edilir.
Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin devrinden
sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının ve
ödemelerinin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve ödemelerine
devam edebilirler.
Devralınan iştirakçilerin hizmet yılları ve
primleri ödemek veya ödenmiş olmak suretiyle 506 sayılı Kanuna göre
emsallerine uygun olarak intibaklarının yapılması da dahil
olmak üzere, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Komisyonun
önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.
Söz konusu sandıklar ve sandık iştirakçilerini
istihdam eden kuruluşlar ile kurum bu madde uygulamasına ilişkin tüm
işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.”
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçelerinde, Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 10., 11., 49., 60., 65. ve 128.
maddelerine dayanılmıştır.
III - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince
yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin bu konudaki raporun
hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına, oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV - BİRLEŞTİRME KARARI
19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu’nun;
1 - 92.
maddesinin, üçüncü fıkrasının birinci tümcesinin, dördüncü fıkrasının
ikinci tümcesinin ve son fıkrasının,
2 - 121.
maddesinin üçüncü fıkrası ile son fıkrasının,
3 - 127.
maddesinin altıncı fıkrasının son tümcesinin,
4 - Geçici 23. maddesinin birinci fıkrasının,
İptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi istemiyle açılan 2005/158 esas sayılı davanın, aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle 2005/139 esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE,
esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2005/139 esas sayılı dosya
üzerinden yürütülmesine, 22.3.2007 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçeleri ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, iptali istenilen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ile
bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava
dilekçesinde, Kurumun meslek ve yönetim personelinin 84. maddeye gönderme
yapılarak niteliklerine yer verildiği halde, hangi öğrenim düzeyinde ve
hangi alanlarda eğitim görenler arasından seçileceği konusunun açıkta
bırakıldığı, oysa bunun personelin niteliği ile doğrudan ilgili olduğu, bu
nedenle de, maddenin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan “...(d)
bendi hariç, diğer...” ibaresinin, Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
84. maddenin birinci
fıkrasında Kurul üyelerinin taşıması gereken koşullar düzenlenmiştir. 92.
maddenin birinci fıkrasında da, Kuruma verilen görevlerin gerektirdiği
sürekli görev ve hizmetlerin meslek personeli ve idari personel eliyle
yürütüleceği belirtildikten sonra, 84. maddenin birinci fıkrasına gönderme
yapılarak Kurumun her türlü personelinin 84. maddenin birinci fıkrasının
(d) bendi hariç, diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşıması gerektiği
vurgulanmıştır.
84. maddenin birinci
fıkrasının (d) bendi, Kurul üyelerinin taşıması zorunlu niteliklerinden
öğrenim dalları ve düzeyi ile ilgili koşulu düzenlemektedir.
5411
sayılı Yasa’nın 92. maddesinin ikinci fıkrasında, Kurum personelinden
meslek personeli (bankalar yeminli murakıpları ve yardımcıları, bankacılık
uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve yardımcıları ile bilişim uzman ve
yardımcıları) ile başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler ve
başkanlık müşavirlerinin kadro karşılığı sözleşmeli statüde istihdam
edileceği belirtilmiştir. Kurumun, kadro karşılığı sözleşmeli olarak
çalışan personeli “ücret, mali ve sosyal haklar dışında”, diğer personeli
ise “her türlü hak ve yükümlülükler yönünden” 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’na tabi kılınmıştır.
Anayasa’nın 128. maddesinde “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve
ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.Üst
kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir.” denilmektedir.
Buna
göre Anayasa’nın 128. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki görevleri
yürüten bütün personelin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülüklerinin kanunla düzenlenmesi gerekir.
Açıklanan
nedenle, maddenin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan “(d) bendi
hariç, diğer” ibaresi, Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır. İptali
gerekir.
İptal
konusu Yasa kuralı, Anayasa’nın 128. maddesine aykırı görülerek iptal
edilmiş olduğundan, ayrıca Anayasa’nın 7. maddesi yönünden incelenmesine
gerek görülmemiştir.
Maddenin birinci ve ikinci fıkralarında da, 5411
sayılı Yasa ile Kuruma verilen görevlerin gerektirdiği sürekli görev ve
hizmetlerin, bankalar yeminli murakıpları ve yardımcıları, bankacılık uzman
ve yardımcıları, hukuk uzman ve yardımcıları ile bilişim uzman ve
yardımcılarından oluşan meslek personeli ve idari personel eliyle yürütüleceği;
Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve
meslek personelinin kadro karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edileceği;
Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personelinin ücret, mali ve sosyal
haklar dışında, diğer personelin ise her türlü hak ve yükümlülükleri
yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olduğu belirtilmiştir.
Kadro
ünvanı, personelin niteliğini ifade etmenin
yanında, o personelin yerine getireceği görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük haklarını da ifade
etmektedir. Kadro derecesi ile personelin özellikle aylık ve ödenekleri ve
diğer özlük hakları bakımından sıkı bir bağ bulunmaktadır. Kadro ile
birlikte, ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde istihdam
edilecek personelin niteliklerinin Yasa ile belirlenmesi Anayasa’nın 128.
maddesinin gereğidir.
Öte yandan
Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez” denilmektedir. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci
fıkrasına göre kapsam içindeki personelin kadro ve niteliklerine ilişkin
düzenlemelerin yasa ile yapılması gerekirken bu konudaki yetkinin
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na bırakılması yasama yetkisinin
devri niteliğindedir.
Açıklanan
nedenlerle, kurallar Anayasa’nın 2., 7. ve 128.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
İptal
konusu kurallar, Anayasa’nın 2., 7. ve 128.
maddelerine aykırı görülerek iptal edilmiş olduğundan, ayrıca Anayasa’nın
6., 8. ve 11. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
Haşim
KILIÇ üçüncü fıkranın birinci tümcesi yönünden bu görüşlere katılmamıştır.
Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümlerden
“Genel ilkeler” başlıklı Anayasa’nın 128. maddesinde, devletin, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği
belirtildikten sonra memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve
ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği öngörülmüştür.
Maddenin birinci fıkrasında Kuruma verilen
görevlerin gerektirdiği sürekli görev ve hizmetlerin meslek ve idari
personel eliyle yürütüleceği belirtildikten sonra, ikinci fıkrasında da,
kadro karşılığı çalışan Kurum personeli “ücret, mali ve sosyal haklar”
dışında, diğer personel ise “her türlü hak ve yükümlülükler” yönünden 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi kılınmış iken, Anayasa’nın 128.
maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu’nun genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu
hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, iptali istenilen
beşinci fıkra ile özel hukuk alanına giren “hizmet akdi” ve “vekalet akdi” ile gördürülmesi Anayasa’nın 128.
maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Sacit
ADALI, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Serruh KALELİ bu
görüşlere katılmamışlardır.
Maddenin
dördüncü fıkrasının birinci tümcesinde, Kurumun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılmasının
esas olduğu belirtilmiştir. Maddenin birinci ve ikinci
fıkralarında da, bu Kanun ile Kuruma verilen görevlerin gerektirdiği
sürekli görev ve hizmetlerin, bankalar yeminli murakıpları ve yardımcıları,
bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve yardımcıları ile bilişim
uzman ve yardımcılarından oluşan meslek personeli ve idari personel eliyle
yürütüleceği; Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler, başkanlık
müşavirleri ve meslek personelinin kadro karşılığı sözleşmeli statüde
istihdam edileceği; kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personelinin
ücret, mali ve sosyal haklar dışında, diğer personelin ise her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olduğu
belirtilmiştir.
Önceki bölümlerde
belirtilen nedenlerle, Kurumun meslek ve idari personelinin kanunla
düzenlenmesi gereken “nitelikleri” konusundaki belirlemenin Kurum
tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakılması Anayasa’nın 128. maddesine
aykırıdır.
Öte yandan, meslek
ve idari personeli ile ilgili “yeterlik ve yarışma sınavları” ile “çalışma
usul ve esasları”na ilişkin konularda bu Kanun’la çerçevesi çizilmiş,
sınırları belirtilmiş ve belirgin hale gelmiş olduğundan ayrıntıya kalan
kısmının yönetmeliğe bırakılmasında Anayasa’ya aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle, maddenin son fıkrasının “nitelikleri ile” ibaresi, Anayasa’nın
2., 7. ve 128. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir.
Fıkranın
“nitelikleri ile” ibaresi, Anayasa’nın 2., 7. ve
128. maddelerine aykırı görülerek iptal edilmiş olduğundan, ayrıca
Anayasa’nın 6., 8. ve 11. maddeleri yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
Fıkranın
“nitelikleri ile” ibaresi dışında kalan bölümü ise Anayasa’ya aykırı
değildir. Bu bölüm için iptal isteminin reddi gerekir.
İptali istenilen
kurallar, Yasa’nın 92. maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesi ile
üçüncü fıkrasında iptali istenilen kurallarla aynı niteliktedir.
Bu bölümlerde
belirtilen Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri bu kurallar için de aynen
geçerli olduğundan iptalleri gerekir.
Haşim KILIÇ üçüncü
fıkra yönünden bu görüşe katılmamıştır.
Dava dilekçesinde, Fon’da idari hizmet sözleşmesi
ile çalıştırılan personelin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve
yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ile diğer
özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi gerektiği, bu konularda Fon Kurulu’nun
yetkili kılınamayacağı ve emeklilik ile sosyal güvenlik yönünden Sosyal
Sigortalar Kanunu’na tabi olamayacakları belirtilerek, fıkranın,
Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Maddenin
beşinci fıkrasında “Fonun ikinci
fıkrada belirtilenler dışında kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan
pozisyonlarda çalıştırılacak personeli idari hizmet sözleşmesiyle istihdam
edilir. Bu cetvelde yer alan toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere,
pozisyon unvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkilidir. İdari hizmet
sözleşmesiyle çalıştırılanlar emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabidir.” denilmektedir.
Maddenin
ikinci fıkrasında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun, kadro karşılığı
sözleşmeli statüde çalıştırılması öngörülen “başkan yardımcıları, daire
başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli”
sayılmıştır. Dava konusu kuralda da belirtilen bu ünvanlar dışında kalan ve Yasa’ya ekli (III) sayılı
cetvelde yer alan pozisyonlarda (idari ve destek personeli olarak)
görevlendirilecek diğer yönetim personelinin “idari hizmet sözleşmesi” ile
çalıştırılacağı, toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere pozisyon ünvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu’nun yetkili
olduğu ve idari hizmet sözleşmesiyle çalıştırılanların emeklilik ve sosyal
güvenlik yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi oldukları
vurgulanmıştır.
Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu içerisinde genel idare esaslarına göre yürütülmekle
yükümlü olunan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri
yürütecek görevliler (II) sayılı cetvelde gösterilmiştir. Bunun dışında
kalan ve (III) sayılı cetvelde gösterilen idari ve destek personelinin
idari hizmet sözleşmesi ile çalıştırılmasında Anayasa’ya aykırılık
bulunmamaktadır.
İdari
hizmet sözleşmesi ile çalıştırılacak personelin emeklilik ve sosyal
güvenlik yönünden yasal güvenceye alınarak 506 sayılı Yasa’ya tabi
kılınmasında da Anayasa’ya aykırılık bulunmamaktadır.
Kuralda
belirtilen (III) sayılı cetvelde idari ve destek personeli ile bu personelin
toplam sayıları gösterilmiştir. Buna göre, çalıştırılacak personelin
pozisyon ünvanları Yasa’da belirtilmiştir.
Fıkranın
dava konusu ikinci tümcesinde, pozisyon ünvanlarında
değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkili kılınmıştır. Ancak pozisyon ünvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkili
kılınmakla beraber, pozisyon ünvanlarının nasıl
ve ne şekilde değiştirileceğine ilişkin çerçevenin Yasa’da çizilmediği ve
düzenlenmediği sonucuna varılmıştır.
Anayasa’nın
7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde olduğu bu yetkinin devredilemeyeceği öngörülmüştür.
Buna
göre çerçevesi Yasa’da çizilmeden Fon Kurulu’na geniş takdir yetkisinin
bırakılması yasama yetkisinin devri niteliğini taşıyacağından, fıkranın
ikinci tümcesi Anayasa’nın 7. maddesine aykırı düşer.
Açıklanan
nedenlerle,
- Fıkranın birinci ve üçüncü tümceleri Anayasa’ya aykırı değildir. Bu tümceler
hakkındaki iptal isteminin reddi gerekir.
- Fıkranın ikinci tümcesi ise Anayasa’nın 7. maddesine aykırıdır. İptali
gerekir.
İptal
konusu Yasa kuralı, Anayasa’nın 7. maddesine aykırı görülerek iptal edilmiş
olduğundan, ayrıca Anayasa’nın 128. maddesi yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
Serdar
ÖZGÜLDÜR bu sonuca farklı gerekçelerle katılmıştır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan,
yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı
temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik
ilkesi ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayrım yapılmasını ve
ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi
kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin
çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler
ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir.
Dava konusu kural, TMSF tarafından atanan ve/veya
görev yapan yöneticilere, atandıkları ve/veya görev yaptıkları şirketlerin
doğmuş veya doğacak kamu borçları ile Sosyal Sigortalar Kurumu borçlarının
ve her türlü işçi alacakları ile söz konusu şirketlerin tabi olduğu ilgili
diğer mevzuattan kaynaklanan borçlarının ödenmemiş olması nedeniyle şahsi
sorumluluk yüklenemeyeceğini öngörmektedir.
Bankaların başlıca faaliyet alanlarını oluşturan
mevduatın korunması için, mevduat sigortası sistemi oluşturulmuştur. Bu bağlamda TMSF, 5411 sayılı Kanun
ve ilgili diğer mevzuat ile verilen yetkiler çerçevesinde tasarruf
sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla, mevduatın ve katılım
fonlarının sigorta edilmesi, Fon bankalarının yönetilmesi, mali bünyelerinin
güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması, devri, birleştirilmesi, satışı,
tasfiyesi, Fon alacaklarının takip ve tahsili işlemlerinin yürütülmesi ve
sonuçlandırılması, Fon varlık ve kaynaklarının idare edilmesi ve Kanunla
verilen diğer görevlerin ifası için kurulmuş olup kamu tüzel kişiliğini
haiz, idarî ve mali özerkliğe sahip bir kuruluştur.
TMSF, denetlemeler sonucunda BDDK
tarafından bankanın faaliyet izninin kaldırılmasını müteakip, bankanın
yönetim ve denetimini devralarak iflas ve tasfiye işlemlerini
gerçekleştirmek ve bankanın 5411 sayılı Bankacılık Kanunu hükümlerine göre
faaliyet izninin kaldırılması halinde yönetim ve denetimini devralmak gibi
görevleri yerine getirmektedir.
TMSF, bu görevleri yerine getirirken
de, Fona devredilen bankalara Fonu temsilen
yöneticiler atamaktadır. TMSF tarafından atanan yöneticiler, yasaların
öngördüğü ve bu amaçla görev ve yetkilendirdiği Fonun amaç ve görevlerini
gerçekleştirmek üzere bu görevi yürütmektedirler.
TMSF tarafından atanan ve/veya görev yapan yöneticiler ile Fon
tarafından atanmamış yöneticiler atanma amaçları gözetildiğinde aynı
konumda bulunmadıklarından bunlar arasında eşitlik karşılaştırması
yapılamaz.
Bu nedenlerle kural, Anayasa’nın 10. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava dilekçelerinde, 506 sayılı Yasa kapsamında
bulunmayan özel sosyal güvenlik sandıklarının iştirakçilerinin, bu
kuruluşlardan aylık alanlarla gelir bağlanmış olanların ve bunların hak
sahiplerinin özel hukuktan doğan sigorta ilişkilerinin sona erdirildiği, bu
gibilerin 506 sayılı Yasa kapsamına alınarak özel hukuk kurallarına göre
elde ettikleri aylık ve diğer sosyal haklarının kısmen de olsa ellerinden
alındığı, buna karşılık özel sosyal güvenlik sandıkları ve bu gibileri
çalıştıran kuruluşların Sosyal Sigortalar Kurumu’na borçlandırıldığı, özel
sandıkların mali güçleri kalmayacağı için sosyal sigorta yardımlarını
sürdürmelerinin eylemli olarak olanaksız kılındığı, dava konusu kuralın,
506 sayılı Yasa’nın Geçici 20. maddesi uyarınca oluşturulan özel sigorta
sandıkları iştirakçilerinin, bu sandıklardan aylık alan ve gelir elde
edenler ile bunların hak sahiplerinin özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan
sosyal güvenlik haklarını büyük ölçüde kaybetmelerine yol açacağı
belirtilerek, Geçici 23. maddenin, Anayasa’nın 2.,
11., 49., 60. ve 65. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Geçici 23. Maddede;
“GEÇİCİ
MADDE 23.- 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans
şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil
ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların
iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal
Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir
tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun kapsamında
sigortalı sayılırlar.
Devre esas olmak üzere Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluş ve sandığı temsilen
birer üyenin katılımıyla oluşturulacak komisyonca her bir sandık için
sandıktan ayrılan iştirakçiler de dahil olmak
üzere, devir tarihi itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak,
sandıkların 506 sayılı Kanun kapsamındaki gelir ve giderleri dikkate
alınarak yükümlülüğünün peşin değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal hesabında kullanılacak teknik faiz oranı
olarak 30.6.2005 tarihi itibarıyla en uzun vadeli iskontolu
Yeni Türk Lirası cinsinden ihraç edilmiş Devlet iç borçlanma senedinin
ihraç anındaki nominal faiz oranının Orta Vadeli
Programda açıklanan tüketici fiyat indeksi yıl sonu enflasyon hedefi
kullanılarak reel hale getirilen faiz oranı esas alınarak belirlenir.
Belirlenen peşin değer, onbeş yıldan fazla olmamak üzere, yıllık eşit
taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine
Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu
ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal faizi üzerinden sandıklardan ve bu sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan müteselsilen
Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil
edilir.
Devir işlemi tamamlanıncaya kadar,
sandık iştirakçilerine sağlanan sosyal sigorta yardımları ile
iştirakçilerin primlerinin tahsiline ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre
sandıklarca devam edilir.
Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin
devrinden sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının
ve ödemelerinin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve
ödemelerine devam edebilirler.
Devralınan iştirakçilerin hizmet
yılları ve primleri ödemek veya ödenmiş olmak suretiyle 506 sayılı Kanuna
göre emsallerine uygun olarak intibaklarının yapılması da dahil olmak üzere, bu maddenin uygulanmasına ilişkin
usul ve esaslar, Komisyonun önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile
belirlenir.
Söz konusu sandıklar ve sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile kurum bu madde uygulamasına ilişkin
tüm işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.”
Denilmektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların
üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk
ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir. Anayasa’nın 2. maddesinde aynı zamanda, sosyal
devlet ilkesinden söz edilmektedir. Bu ilke, kişinin doğuştan sahip olduğu
onurlu bir yaşam sürdürme, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme
hak ve yetkisini kullanmasını sağlar. Sosyal devletin görevi, güçsüzleri
koruyarak sosyal adaleti, sosyal refahı ve sosyal güvenliği sağlamaktır.
Sosyal Hukuk Devleti, kişisel özgürlük, sosyal adalet ve sosyal güvenlik
öğelerini birbirleriyle bağdaştırarak “hukuk devleti” ile “sosyal devlet”
arasındaki uyumu sağlar.
Anayasa’nın “Sosyal güvenlik hakkı” başlıklı 60.
maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.”, ikinci fıkrasında da “Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilâtı kurar”
denilmektedir.
Bu
kural bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malûllük gibi sosyal
riskler karşısında asgarî ölçüde bir yaşam düzeyi sağlamak amacını
gerçekleştirmeye yöneliktir. Maddenin ikinci fıkrasında bu görevin Devlet
tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine getirileceği
öngörülmüştür. Bu zorunluluk,
madde gerekçesinde “Sosyal güvenlik
hakkı çalışanların yarını ve güvencesidir. Devlet, esasen gerekli teşkilâtı
kurmuştur. Maddede kurulması öngörülen teşkilâtın modernleştirilmesini
rasyonel çalışmasını sağlamak, Devlet tarafından gerçekleştirilecektir.” biçiminde
belirtilmiş, gerekçenin devamında da
“Sosyal güvenlik haklarının geliştirilmesi şüphesiz ekonomik gelişme
çerçevesi içinde, ekonomik istikrar içinde gerçekleşebilir. Devlet, bu
gereğe de riayet etmelidir.” denilmiştir.
Çağdaş uygarlığın simgesi olarak tüm toplumlarca
benimsenmiş ve evrensellik kazanmış olan sosyal güvenlik kavramı, özde
bireyin karşılaşacağı tehlikelere karşı güvence arayışının ürünüdür. Bireye
asgarî bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin temel amacıdır. Günümüzde,
sosyal güvenlik politikalarının temelini, sosyal risklerin bireyler
üzerindeki etkilerinin giderilmesi çabaları oluşturmaktadır.
Çağdaş hukuk
sistemleri karşılaştırıldığında, sosyal güvenlik deyiminin, “sosyal risk”
kavramını yaratan kimi olayların sonuçlarını onarma düşüncesine bağlandığı
görülür. Böylece sosyal güvenlik kavramı, gelirleri ne olursa olsun,
kişilere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlama
görevine sahip kurum ve kuruluşları kapsar. Başka bir deyimle sosyal
güvenlik, bir meslekî, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri
sürekli veya geçici olarak kesilmiş kimselerin geçinme ve yaşama
ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemdir. Bu nedenledir ki, sosyal güvenlik,
uluslararası hukuk belgelerinde ve çağdaş Anayasalarda temel bir hak
niteliğinde görülerek “ekonomik ve sosyal haklar” bölümünde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci
fıkrasında, 506 sayılı Yasa’nın Geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar,
sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları,
sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli
için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak
sahiplerinin 506 sayılı Yasa kapsamına alınacağı belirtilmektedir. Maddenin
diğer fıkralarında ise, bu devrin nasıl ve ne şekilde gerçekleştirileceğine
dair kurallara yer verilmiştir.
İkinci
fıkrada devirle ilgili olarak komisyon oluşturulacağı ve devredilen
kişilerle ilgili olarak devir tarihi itibariyle sandıkların 506 sayılı Yasa
kapsamındaki gelir ve giderleri dikkate alınarak yükümlülüğünün peşin
değerinin hesaplanacağı; üçüncü fıkrada, belirlenen peşin değerin onbeş yıldan fazla olmamak üzere yıllık eşit
taksitlerle sandıklardan ve sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşlardan müteselsilen tahsil edileceği;
dördüncü fıkrada, devir işlemi tamamlanıncaya kadar sandık iştirakçilerine
sağlanan sosyal sigorta yardımları ile iştirakçilerin primlerinin tahsiline
devam edilebileceği; beşinci fıkrada, yükümlülüklerin devrinden sonra
sandıkların 506 sayılı Yasa’nın tanıdığı sosyal hakların ve ödemelerin
üzerinde sağladıkları hak ve ödemelere devam edebileceği; altıncı fıkrada,
506 sayılı Yasa kapsamına alınanların emsallerine uygun olarak
intibaklarının yapılmasını da içeren maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve
esasların Bakanlar Kurulu Kararı ile belirleneceği; son fıkrasında ise, maddenin
uygulanmasına ilişkin işlemler nedeniyle doğacak vergi, resim ve harçtan
sandıklar, sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ve kurumun muaf
olacağı açıklanmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında öngörüldüğü gibi devir
işlemi sonucunda, sandıkların iştirakçileri ile malüllük,
yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile
bunların hak sahipleri 506 sayılı Yasa kapsamına alınmış olmaktadır. Buna
göre kural sandık iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak
sahiplerinin sosyal güvenlik haklarını ortadan kaldırmamaktadır.
Maddenin diğer fıkraları ise, birinci fıkrada
öngörülen devrin esas ve usullerini düzenlemektedir. Bu nedenle, devrin
esas ve usullerine ilişkin kuralları öngören maddenin birinci fıkrası
devamındaki fıkraların Anayasa’ya aykırı yönü bulunmamaktadır.
Ancak, maddenin birinci fıkrası sandık
iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahiplerinin 506 sayılı Yasa kapsamına
alınmak suretiyle devrini öngörürken, altıncı fıkrası bu devrin
iştirakçilerin 506 sayılı Yasa’ya göre emsallerine uygun olarak
intibaklarının yapılması suretiyle gerçekleştirileceğini belirtmektedir.
Bu durum, 506 sayılı Yasa kapsamındakilere
uygulanan prim oranlarının üzerinde prim uygulamasında bulunan
Sandıklardan, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahiplerinin gelecekte gelir kaybına
uğramalarına yol açabilecektir.
Her ne kadar sandıkların varlıkları sona
erdirilmemekte ve maddenin beşinci fıkrasında da sandıkların 506 sayılı
Yasa’nın öngördüğü sosyal hakların ve ödemelerin üzerinde sağlamış
oldukları sosyal sigorta haklarına ve ödemelerine devam edebilecekleri
belirtilmekte ise de, kural gereği devir tarihi itibariyle devredilen
kişilerle ilgili olarak sandıkların yükümlülüğünün peşin değerinin
hesaplanarak borçlandırılması ve sandık iştirakçilerinin devri nedeniyle
sağlanan prim gelirleri yönünden de büyük kayba uğrayacak olmaları,
sandıkların 506 sayılı Yasa’nın öngördüğü sosyal hakların ve ödemelerin
üzerinde sağlamış oldukları sosyal sigorta haklarını ve ödemelerini
gerçekleştirebilmelerini ve devam ettirebilmelerini tehlikeye
düşürebilecektir.
Sandıkların bu hakları ve ödemeleri gelecekte
karşılamakta ödeme güçlüğüne düşebilecekleri gözetildiğinde, bu kişilerin
haklarının korunması için gerekli düzenlemelerin yapılması sosyal hukuk
devleti ilkesinin bir gereğidir.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrasında,
Yasa’nın belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesi’nce
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 23.
maddesinin iptal edilen birinci fıkrası dışında kalan ve uygulanma olanağı
kalmayan diğer fıkralarının da iptali gerekir.
VII - İPTAL
KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa’nın 153.
maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 53. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’nce, Anayasa’ya aykırı
olduğundan, iptaline karar verilen kanun, kanun hükmünde kararname veya
TBMM İçtüzüğü ya da bunların belirli madde veya hükümleri iptal kararının
Resmi Gazete’de yayımlandığı gün yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa
Mahkemesi iptal kararı ile meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini
tehdit veya kamu yararını ihlal edici nitelikte görürse, boşluğun
doldurulması için iptal kararının yürürlüğe gireceği günü ayrıca
kararlaştırabilir.
5411
sayılı Yasa’nın 92. maddesinin beşinci fıkrası ile Geçici 23. maddesinin
birinci fıkrası dışındaki iptaline karar verilmiş dava konusu diğer
kurallarının iptaline karar verilmesi ile meydana gelen hukuksal boşluk
kamu yararını ihlâl edici nitelikte görüldüğünden, yeni düzenleme
yapılabilmesi için yasama organına süre tanımak amacıyla iptal kararının
Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi
uygun bulunmuştur.
19.10.2005 günlü, 5411 sayılı
“Bankacılık Kanunu”nun;
A - 1- 92. maddesinin beşinci fıkrası,
2 - Geçici 23. maddesinin birinci fıkrası,
22.3.2007 günlü, E. 2005/139, K.
2007/33 sayılı kararla iptal edildiğinden, bu fıkraların, uygulanmalarından
doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların
önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi
Gazete’de yayımlanacağı güne kadar YÜRÜRLÜKLERİNİN
DURDURULMASINA,
B – 1 - 92. maddesinin;
a - Birinci
fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan “... (d) bendi hariç, diğer ...”
ibaresinin,
b - Üçüncü fıkrasının
birinci tümcesinin,
c - Dördüncü
fıkrasının ikinci tümcesinin,
d - Son fıkrasının
“... nitelikleri ile ...” ibaresinin,
2 - 121. maddesinin;
A - Birinci fıkrasının ikinci tümcesinde
yer alan “... (d) bendi hariç, diğer ...” ibaresinin,
B
- Üçüncü fıkrasının,
c -
Beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin,
d - Son
fıkrasının “... nitelikleri ile ...” ibaresinin,
3
- Geçici 23. maddesinin
birinci fıkrası dışında kalan bölümünün,
yürürlüklerinin
durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE,
C
- 1- 92. maddesinin son
fıkrasının “... nitelikleri ile ...” ibaresi
dışında kalan bölümüne,
2 - 121. maddesinin;
a -
Beşinci fıkrasının birinci ve üçüncü tümcelerine,
b - Son
fıkrasının “... nitelikleri ile ...” ibaresi
dışında kalan bölümüne,
3 - 127. maddesinin altıncı fıkrasının son
tümcesine,
yönelik
iptal istemleri, 22.3.2007 günlü, E. 2005/139, K. 2007/33 sayılı kararla
reddedildiğinden, bu tümce, bölüm ve ibarelere ilişkin yürürlüğün
durdurulması isteminin REDDİNE,
22.3.2007
gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
19.10.2005 günlü, 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu”nun;
A
- 92. maddesinin;
1
- Birinci fıkrasının
ikinci tümcesinde yer alan “... (d) bendi hariç, diğer ...” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2
- Üçüncü fıkrasının
birinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim KILIÇ’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
3
- Dördüncü fıkrasının
ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
4
- Beşinci fıkrasının Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Sacit ADALI, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
5
- Son fıkrasının;
a -
“... nitelikleri ile ...” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b -
Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B
- 121. maddesinin;
1
- Birinci fıkrasının
ikinci tümcesinde yer alan “... (d) bendi hariç, diğer ...” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2
- Üçüncü fıkrasının
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Haşim KILIÇ’ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
3
- Beşinci fıkrasının;
a -
İkinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b -
Birinci ve üçüncü tümcelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
4- Son fıkrasının,
a -
“... nitelikleri ile ...” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b -
Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C
- 127. maddesinin altıncı
fıkrasının son tümcesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D
- Geçici 23. maddesinin,
1
- Birinci fıkrasının
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2
- Kalan bölümünün Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E
- Geçici 23. maddesinin,
birinci fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan diğer
fıkralarının da 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F - 92. maddesinin
beşinci fıkrası ile geçici 23. maddesinin birinci fıkrası dışında kalan
iptal hükümlerinin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949
sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince BU İPTAL HÜKÜMLERİNİN, KARARIN
RESMİ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
22.3.2007 gününde
karar verildi.
Başkan
Tülay TUĞCU
|
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
A. Necmi
ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5411 Sayılı Bankacılık
Kanunu’nun 92. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci tümcesi ile 121.
maddesinin üçüncü tümcesinde yer alan aynı nitelikteki kuralların iptal
edilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Kurallarda, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumuna ait -I- Sayılı cetvel ile Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna ilişkin II sayılı cetvelde yer alan kadro unvan ve
derecelerinin, toplam kadro sayısını geçmemek üzere değiştirilmesi Kurum ve
Fon Kurulu’nun yetkisine bırakılmıştır. Anayasa’nın 128. maddesine göre bu
yetkilerin Kurum yada Kurul’a bırakılmasının söz
konusu olamayacağı, bunun Yasa ile düzenlenmesi gerektiği çoğunluk
görüşünde belirtilmiştir.
BDDK ile TMSF’nin
yetkili organlarına sözkonusu cetvellerde
belirtilen kadro unvan ve derecelerinde değişiklik yapma yetkisi “toplam
kadro sayısını geçmemek” koşuluyla verilmiştir. I ve II sayılı
cetvellerdeki “toplam kadro sayısının” ise Yasa ile belirlendiği açıktır.
Bu toplam kadro sayısı içinde ihtiyaç ve koşulların zorunlu kıldığı durumlarda
değişiklik yapmak belirtilen Kurum ve Fon Kurulu’nun takdirine
bırakılmıştır.
Sınırı belirlenmiş kadro unvan
ve dereceleri arasında değişiklik yapmak için Kanun çıkarılmasını öngörmek,
Devletin idari yapısının gerektirdiği değişikliğin zamanında yapılmasını
engellemek demektir.
Kanun dışında alt düzenleyici
işlemlere bırakılan bu değişiklikler, ihtiyaç duyulmayan kadro unvan ve
derecesinin ihtiyaç duyulan kadrolarla kendi içinde değiştirilmek suretiyle
kamu hizmetinin daha etkin, verimli ve zamanında yerine getirilmesini
sağlamak amacı taşımaktadır. Her kurumun ihtiyaç duyduğu kadro
değişikliklerinin yasa ile yapılması Yasama Organının anlamsız ve gereksiz
bir şekilde işgal edilmesi sonucunu doğurur. Yasama Organı tarafından kamu
kurumlarının ihtiyacı olan kadro unvan ve derecelerinin tek tek sayılarak bir cetvel halinde yasada gösterilmesi
Anayasa’nın 128. maddesinin öngördüğü “yasa ile düzenleme” gereğinin yerine
getirilmesi için yeterlidir. Belirtilen bu cetvellerde sayılan kadro unvan
ve dereceleri arasında ihtiyaca göre değişiklik yapmak yetkisi ise idari
organlara bırakılabilir. Nitekim 190 sayılı Genel Kadro Kanunu’nda kadro
unvan ve derecelerinde değişiklik yapmak yetkisi de Bakanlar Kuruluna
verilmiştir. İdari organların işlemlerinin yargı denetimine bağlı olduğu da
gözetildiğinde, söz konusu değişiklikler için “yasa ile değişiklik”
güvencesi öngörmenin anlamsızlığı açıktır.
Belirtilen nedenlerle çoğunluk
görüşüne katılmadım.
Haşim
KILIÇ
Başkanvekili
|