Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2006/21
Karar Sayısı :
2006/38
Karar Günü :
13.3.2006
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Beşinci Daire
İTİRAZIN KONUSU : 21.6.2005 günlü, 5371 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun,
Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 7.5.1987 günlü, 3359
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen :
1 - Ek Madde 3’ün
a -
Birinci fıkrasında yer alan “… her eğitimleri için ayrı ayrı
olmak kaydı ile …” ibaresinin,
b - Son
fıkrasının birinci tümcesinin “… veya yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak
Devletten öğrenci dövizi almadan …” bölümünün,
2 - Ek Madde 5’in birinci fıkrasının “Eksik kalan Devlet hizmeti
yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak yapacakları Devlet
hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine getirirler”
biçimindeki ikinci tümcesinin,
3 - Ek Madde 6’nın birinci fıkrasının üçüncü
tümcesinin “… veya
tabip iken eksik kalan yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama …”
bölümünün,
Anayasa’nın 10. ve 13. maddelerine aykırı olduğu
savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.
I - OLAY
Tabipler için öngörülen Devlet hizmeti
yükümlülüğüne ilişkin hükümlerin uygulanmasına yönelik olarak çıkarılan Başbakanlık
Genelgesinin iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralların
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Danıştay Beşinci Daire iptali için
başvurmuştur.
II - İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkemenin başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir:
“1 - 5371 sayılı Yasayla
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen ek 3. maddenin 1. fıkrasına göre,
“Yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman
tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını
kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak
kaydı ile” yasada öngörülen değişken sürelerle devlet hizmeti yükümlüğünü
yerine getirmekle yükümlü sayılmıştır. Aynı meslek grubunun bir defadan
fazla ve yıllarca devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi kılınması, temel
hakların sınırlanmasındaki ölçülülük ilkesine aykırıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarında Sözleşmenin 4/2. maddesindeki kavramların tanımında esas
alınan ILO Sözleşmelerine göre, zorla ya da zorunlu çalışma, bir kişinin
kendi isteği dışında ve herhangi bir ceza tehdidi altında ilgiliden istenen
tüm çalışma ve işlerdir. Bir kişinin serbestçe seçtiği mesleği çerçevesinde
yapmak zorunda olduğu bir çalışma, kendiliğinden zorunlu bir çalışma
oluşturmaz. Devlet hizmeti yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda
mesleğin icra edilememesi, ilgililer için yeterli ve etkin bir yaptırımdır.
Burada bir mesleğe girme hakkını kazanmak için yapılması gerekli bir
hizmetin söz konusu olduğu açıktır.
2005 yılında çıkarılan 5371 sayılı Yasa
kapsamına giren tabipler, 2003 yılına kadar 2514 sayılı Yasa uyarınca yine
mevcut bulunan yakındıkları devlet hizmeti yükümlülüğünü bilerek altı
yıllık tıp öğrenimine ya da üç yıllık uzmanlık eğitimine başlamış ve kendi
istekleriyle bu mesleği seçmişlerdir. Ancak, tabiplik mesleğini serbest bir
biçimde icra etme amacı ile bu amaca ulaşmak için yerine getirilmesi
zorunlu yükümlülük arasında önemli ve makul olmayan bir dengesizlik
bulunmamalıdır. Bir mesleğin gelecekte uygulanmasıyla sağlanacak
avantajlarla karşılaştırıldığında, aşırı ya da orantısız bir yük getiren
hizmetler, ilgililer tarafından önceden kendi isteğiyle kabul edilmiş
sayılamaz. (Van Der Mussele-Belçika kararı)
Bu yüzden, toplumun sağlık
hizmetlerinden yararlanması amacıyla yasayla getirilen devlet hizmeti
yükümlülüğünün, kısa süreli, yeter ücretli, meslek dışı hizmet içermeyen
bir nitelik taşıması (Komisyon Kararı, Iversen-Norveç)
ve uygulamada keyfilik ve ayrım yapılması gibi amaçtan sapmalara yol
açmayan bir bütünlük ve tutarlılık göstermesi gerekir. Ücretli çalışmanın,
kimi durumlarda zorla ya da zorunlu çalışma oluşturması olanaklı iken, kimi
zaman yapılan hizmetin karşılığının ödenmemesi, orantılı bir külfet söz
konusu ise zorla çalıştırma oluşturmaz. Bu açıklamalardan, belirleyici
unsuru, temel hakkın kullanılmasına müdahalenin ölçülü olması
zorunluluğunun oluşturduğu görülmektedir. Devlet hizmeti yükümlülüğü
ülkenin belli bölgelerindeki insanların sağlık hizmetlerine ulaşmasını
sağlayan, sosyal devlet ilkesi ve toplumsal dayanışma anlayışına uygun bir
nitelik taşıyan ve sürekli personel açığı gibi yeterli gerekçelere dayanan
bir uygulama olarak ortaya çıkmaktadır. Bu arada, tabiplerin devlet hizmeti
yükümlülüğü sırasında deneyim ve tanınırlıklarını artıracakları, bu suretle
genel yarar yanında kişisel bir yarar da sağlayacakları açıktır. Devlet
hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmekte olan tabiplere, ilgili mevzuat
uyarınca mesleklerini serbest olarak icra hakkı da tanınmaktadır.
Ancak, tabip, uzman tabip ve yan dal
uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananların, aynı
meslek grubunu oluşturdukları kuşkusuzdur. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’nun 3/t-3. maddesinde, tıpta uzmanlık, “Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre yürütülen ve tıp doktorlarına
belirli alanlarda özel yetenek ve yetki sağlamayı amaçlayan bir yüksek
öğretimdir.” şeklinde tanımlanmıştır. 5371 sayılı Yasa, tabip, uzman tabip
ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayıp uzman tabip unvanını kazananların,
her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile, 300 gün ile 600 gün arasında değişen fiilen
çalışılacak gün sayısınca devlet hizmeti yükümlülüğü getirmekle, aynı
meslek grubunu bir defadan fazla ve yıllarca zorunlu hizmetle yükümlü
kılmış olmaktadır. Pratisyen ve uzman tabiplerden oluşan aynı meslek
grubunun bir defadan fazla ve yıllarca devlet hizmeti yapmakla yükümlü
kılınması, Anayasanın 13. maddesinin son fıkrasında yer alan ölçülülük
ilkesine aykırıdır. Pratisyen tabipler, ek 5. madde uyarınca, devlet
hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya bu hizmetlerini tamamlamadan
uzmanlık veya yan dal uzmanlık sınavlarına katılabilecek ve uzmanlık
eğitimine başlayabileceklerine göre, tıp fakültelerinden mezun olduktan
hemen sonra sınavı kazanıp uzmanlık eğitimine başlayanların sadece uzman olarak
devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmeleri, mesleği serbestçe icra
etme hakkını sınırlamada ölçülülük ilkesinin bir gereği iken, ek 6.
maddeyle pratisyen tabiplikten kalan sürelerin ayrıca tamamlanması zorunluğunun getirilmesi de bu ilkeye aykırılık
oluşturur. Ayrıca, her eğitim için ayrı ayrı
devlet hizmeti yükümlülüğü getirilmesinin, pratisyen tabipler bakımından
uzmanlık eğitimine başlamayı caydırıcı bir etki yaratabileceği açık olup;
sağlık personeli açığının süreklilik kazandığı yörelerdeki uzman tabip
gereksinimi ile gönüllü istihdam sayısı arasındaki olumsuz açığın sayısal
ve oransal büyüklüğü de uzmanlık eğitiminin önemini ortaya koymaktadır.
Uzmanlık sınavına katılımın her aşamada özendirilmesi ve caydırıcı bir
etkinin oluşturulmaması, ölçülü bir yükümlülük kapsamında
değerlendirilmelidir.
Bu durumda, tıp fakültesinden mezun
olan ya da uzmanlık eğitimini tamamlayan ya da yan dal uzmanlık eğitimini
bitirenlerin yalnızca bir defaya mahsus olmak üzere kısa süreli devlet
hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulmasının Anayasa ve AİHS hükümlerine aykırı
bir yönü bulunmamakta iken, aynı meslek grubunun bir defadan fazla ve
yıllarca devlet hizmeti yapmakla yükümlü tutulmasında Anayasanın 13.
maddesinin son fıkrasındaki ölçülülük ilkesine uyarlık görülmemiştir.
2003 yılında 2514 sayılı Yasayı
yürürlükten kaldıran 4924 sayılı Yasanın genel gerekçesinde, 1981 yılında
15 civarında olan tıp fakültelerinin şimdi 52 olduğu; tıp fakültelerinden
yılda yaklaşık 5000 kişinin mezun olduğu; yine yılda yaklaşık 3000 tabibin
ihtisasını tamamlayıp uzman olduğunun belirtildiği anlaşılmakta olup; sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında geride bulunan
yerleşim merkezlerindeki tabip ve uzman tabip açığının sürekli bir nitelik
kazanmakla birlikte, gereksinimin 2003 yılındaki mezun sayısının bile
altında olduğu; devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi olanların yılın belli
dönemlerinde kura ile atandıkları, atanma dönemini bekleyenler de dahil
olmak üzere belli bir yığılmanın kaçınılmaz gözüktüğü; 4924 sayılı Yasanın
gerekçesinde de, mezun sayısı dikkate alındığında, ihtiyaç olmadığı halde
zorunlu tabip istihdamı gibi bir sakıncayla karşılaşılabileceğinin
belirtildiği; diğer yandan da, 5371 sayılı Yasayla getirilen ek 4. maddenin
son fıkrasında, “Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personel, bu
görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler” şeklinde istisnasız
bir kural öngörüldüğü; öte yandan, Sağlık Bakanlığı’nın atamalara ilişkin
kura ilanında, yükümlülüklerini yerine getirmek üzere atananların “devlet
hizmeti yükümlüsü” şeklinde gerekli şerh düşülmek kaydıyla yürürlükteki
mevzuat uyarınca mesleklerini serbest olarak da yapabileceklerinin
belirtildiği; tüm bu hususlar dikkate alındığında, aynı hakkın, bir yılda
mezun olanların sayıca fazlalığı ve atanma dönemlerinin farklılığı
nedeniyle sıra bekleyen ve kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle atanmamış
olanlara da tanınmaması, aynı meslek grubuna eşit ve ölçülü bir yükümlülük
getirilmesi zorunluluğuna aykırıdır.
Bu arada, belli bir meslek mensuplarına
getirilen bu yükümlülük süresinin, Bakanlar Kurulu Kararıyla gerektiğinde
indirilmesine olanak tanınmış olmasının da, kadro ve ihtiyaç durumu,
külfetin meslek mensupları arasında eşit dağılımı ve gönüllü istihdamın
kural olduğu ilkesi ile yıllık mezun sayısının fazlalığı gözetilmek suretiyle,
belli dönem mezunlarına daha fazla yük getirilmesini önleyici bir önlem
olarak öngörüldüğü açıktır.
2 - 5371 sayılı Yasayla Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasında, “Yurt
içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve
yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar”
maddede öngörülen değişken sürelerle devlet hizmeti yükümlüğünü yerine
getirmekle yükümlü kılınmış iken, aynı maddenin son fıkrasında, “ ...yurt dışında
kendi nam ve hesabına okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta
uzmanlık veya yan dal uzmanlık öğrenimlerini tamamlayanların bu hizmetle
yükümlü olmadıkları belirtilmiştir.
Anayasanın 10. maddesi, “Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir...
Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.” hükmünü taşımakta olup; Sağlık Hizmetleri Kanunu’nun ek 3.
maddesinin ilk fıkrasında, yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini
tamamlayanların devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında olduğu belirtildikten
sonra, aynı maddenin son fıkrasında, yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyanların
bu yükümlülükten muaf tutulması, Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik
ilkesine aykırıdır. Devlet üniversitelerinde okuyanlar yanında, yurt içinde
özel üniversitelerde tıp öğrenimi görenler de Yasa kapsamında bulunduğu
halde, yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyanların Yasa kapsamında
sayılmaması, kendi içinde çelişkili bir kural olduğu gibi, 21.8.1981 tarih
ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair
Kanun’un 2. maddesinin 5. fıkrasının tekrarı mahiyetinde Anayasanın 10.
maddesine aykırı bir düzenleme olarak gözükmektedir.
Açıklanan nedenlerle ve bir davaya
bakmakta olan Mahkemenin, taraflardan birinin ileri sürdüğü Anayasaya
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varması durumunda tarafların bu
konudaki sav ve savunmalarını ve kendisini bu kanıya götüren görüşünü
açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurması gerektiğini düzenleyen
2949 sayılı Yasanın 28 inci maddesinin 2 nci
fıkrası gereğince, 5371 sayılı Yasanın 1. maddesiyle Temel Sağlık
Hizmetleri Kanunu’na eklenen ek 3. maddenin 1. fıkrasındaki “her eğitimleri
için ayrı ayrı olmak kaydı ile” ibaresi ile, ek 5. maddesinin 1. fıkrasındaki “Eksik kalan
Devlet hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak
yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine
getirirler.” şeklindeki ikinci cümlenin, ek 6. maddesinin 1. fıkrasındaki,
“veya tabip iken eksik kalan yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama”
ibaresinin Anayasanın 13. maddesinin son fıkrasındaki ölçülülük ilkesine; aynı
yasanın ek 3. maddesinin son fıkrasında yer alan “...veya yurt dışında
kendi nam ve hesabına okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan” ibaresinin
Anayasanın 10. maddesine aykırı olması nedeniyle iptali için yürürlüğün
durdurulması istemli olarak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyada
bulunan ilgili belgelerin onaylı birer örneğinin Anayasa Mahkemesi
Başkanlığına gönderilmesine, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara
kadar davanın esasının geri bırakılmasına, 31.1.2006 tarihinde gerekçede oyçokluğuyla
karar verildi.”
III - YASA METİNLERİ
A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları
5371 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 7.5.1987 günlü,
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen itiraz konusu
kuralların da yer aldığı maddeler şöyledir:
“EK MADDE 3. - İlgili mevzuata göre
yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip
ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar,
her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik
Gelişmişlik Sıralamasında yer alan;
Altıncı grup ilçe merkezlerine bağlı
yerleşim yerlerinde 300,
Beşinci grup ilçe merkezlerine bağlı
yerleşim yerleri ile altıncı grup ilçe merkezlerinde 350,
Dördüncü grup ilçe merkezlerine bağlı
yerleşim yerleri ile beşinci grup ilçe merkezlerinde 400,
Üçüncü grup ilçe merkezlerine bağlı
yerleşim yerleri ile dördüncü grup ilçe merkezlerinde 450,
İkinci grup ilçe merkezlerine bağlı
yerleşim yerleri ile üçüncü grup ilçe merkezlerinde 500,
Birinci grup ilçe merkezlerine bağlı
yerleşim yerleri ile ikinci grup ilçe merkezlerinde 550,
Birinci grup ilçe merkezlerinde 600,
Gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık
Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya
ilgililerin talebi halinde 10.7.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi
sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler.
Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında fiilen çalışma esas
olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan sayılır. Yıllık,
mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük süresine ilave
edilir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde veya yurt dışında kendi nam ve hesabına
okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık veya yan
dal uzmanlık öğrenimlerini tamamlayanlar Devlet hizmeti yükümlülüğüne tâbi
değildir. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetlerinde iki yıl görev yapmadan
ayrılanlara da bu madde hükümleri uygulanır. Türk Silahlı Kuvvetleri hariç,
herhangi bir kamu kurum veya kuruluşu adına öğrenim gören personelin bu
Kanun hükümleri gereği yapacağı Devlet hizmeti yükümlülüğü, mecburi hizmet
süresinden düşülür.
EK MADDE 5. - Tabipler, Devlet
hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan asistanlık veya yan
dal asistanlık sınavlarına katılabilir ve uzmanlık eğitimine
başlayabilirler. Eksik kalan Devlet
hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak
yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine
getirirler. Ancak, birden fazla uzmanlık veya yan dal uzmanlık
eğitimine başlanabilmesi için Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması
şarttır.
Asistanlık, uzmanlık ve yan dal
uzmanlık eğitimi ile askerlikte geçen süreler Devlet hizmeti
yükümlülüğünden sayılmaz.
EK MADDE 6. - Devlet hizmeti
yükümlülüğünü yapmakta olan personel, mazeret ve zorunlu haller dışında
başka yere atanamaz. Ancak deprem gibi olağanüstü hallerde geçici olarak
bir ayı aşmamak üzere görevlendirilebilir. Mazeret, zorunluluk halleri veya tabip iken eksik kalan
yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama gibi nedenlerle başka yere
atanan personelin kalan yükümlülük süreleri, eski ve yeni görev yeri hizmet
sürelerinin oranına göre belirlenir.
Sözleşmeli sağlık personeli olarak
Devlet hizmeti yükümlülüklerini yerine getiren personelden sözleşmesi
feshedilenler, yükümlülüklerinin geri kalan kısmını Devlet memuru olarak
tamamlarlar.
Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında
yapılacak atamalar açıktan atama sayısına dahil edilmez.
Devlet memuru veya sözleşmeli sağlık
personeli olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlayanlar, talepleri
halinde sürelerle ilgili sınırlamalara tâbi olmaksızın ilgili mevzuata göre
kurum içi veya kurumlar arası naklen veya açıktan atamaya hak kazanırlar.
Devlet hizmeti yükümlüsü personel, bu
Kanun hükümleri dışında genel hükümlere ve ilgili Kurum mevzuatına
tâbidir.”
B - Dayanılan ve İlgili Görülen
Anayasa Kuralları
Başvuruda Anayasa’nın 10. ve 13. maddelerine
dayanılmış, Anayasa’nın 2., 18., 48., 49. ve 56.
maddeleri ise ilgili görülmüştür.
IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince
Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi
ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh
KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün
katılımlarıyla 22.2.2006 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
isteminin bu konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu yasa kuralları ile dayanılan ve ilgili görülen Anayasa
kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 30. maddesinin birinci fıkrası gereğince Sağlık
Bakanı Recep Akdağ ile Sağlık Bakanlığı I. Hukuk
Müşaviri Adem Keskin’in 8.3.2006 günlü sözlü açıklamaları dinlendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A) 5371 sayılı Yasa ile 3359 sayılı
Yasa’ya eklenen Ek Madde 3’ün birinci fıkrasında yer alan “…her eğitimleri
için ayrı ayrı olmak kaydı ile…” ibaresinin
incelenmesi
Başvuru kararında, aynı meslek grubunu oluşturan
tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip
unvanını kazananların yalnızca bir defaya mahsus olmak üzere kısa süreli
Devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulmasının Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi hükümlerine aykırı bir yönünün bulunmadığı, ancak aynı
meslek grubunun bir defadan fazla ve yıllarca Devlet hizmeti yükümlülüğüne
tabi kılınmasının temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasındaki
ölçülülük ilkesine aykırı olduğu ve pratisyen hekimler bakımından uzmanlık
eğitimine başlamayı caydırıcı bir etki yaratabileceği, tıp fakültesinden
mezun olan öğrenci sayısının zorunlu hizmetine ihtiyaç duyulan hekim
sayısından fazla olması durumunda Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında
yapılacak tabip atamalarında gecikmelerin ortaya çıkacağı, tabiplerin kural
olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlamadan mesleklerini icra
etmelerinin mümkün olmamasına rağmen Sağlık Bakanlığının konuya ilişkin
ilanında Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmek üzere atananların bu
süre zarfında mesleklerini serbest olarak yapabileceklerinin belirtilmesi
karşısında söz konusu hakkın bir yıldaki mezun sayısının fazlalığına ve
atama dönemlerinin farklılığına bağlı olarak atama sırası bekleyen ve
kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle atanamamış olan tabiplere
tanınmamasının da aynı meslek grubuna eşit ve ölçülü bir yükümlülük
getirilmesi zorunluluğu ile bağdaşmadığı belirtilerek, itiraz konusu
kuralın Anayasa’nın 13. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
2949 sayılı Yasa’nın 29.
maddesinde, Anayasa Mahkemesi’nin, kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya
aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere
dayanmak zorunda olmadığı, istemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile
de Anayasa’ya aykırılık kararı verebileceği belirtilmiştir. Kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 18., 48., 49. ve 56.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
Yasa’nın Ek 3. maddesiyle, yurt içinde veya yurt
dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık
eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her bir eğitimleri
için ayrı ayrı olmak kaydı ile görev yapacakları
ilçelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyine
göre 300 ila 600 gün arasında değişen sürelerle Devlet hizmeti yapmakla
yükümlü kılınmışlardır.
İtiraz konusu kuralın yer
aldığı 5371 sayılı Yasa’nın genel gerekçesinde, tabip ve uzman tabiplere
Devlet hizmeti yükümlülüğü getiren 21.8.1981 tarihli, 2514 sayılı Bazı
Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanun’un 24.7.2003
tarihinde yürürlüğe giren 4924 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmasından
sonra geçen iki yıllık süre içinde eleman temininde güçlük çekilen yerlerde
emsallerine oranla daha yüksek ücret ödenmek suretiyle sözleşmeli statüde
sağlık personeli çalıştırılmasının amaçlanmasına rağmen, uzman ve pratisyen
hekim istihdamında özendirilerek gönüllü çalıştırma esasına dayalı bu
uygulamadan istenen sonucun elde edilememesi ve ihtiyacın karşılanamaması
nedeniyle Devlet hizmeti yükümlülüğünün getirilmesinin bir zorunluluk
olarak ortaya çıktığı ifade edilmiştir.
Anayasa kuralları etki ve
değer bakımından eşit olup hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün
tutulmasına olanak bulunmadığından, bunların bir arada ve hukukun genel
kuralları göz önünde tutularak uygulanmaları zorunludur.
Anayasa’nın 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk Devletidir.” denilmiştir.
Sosyal hukuk devleti, insan
hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, kişilerin huzur, refah ve mutluluk
içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi ile toplum arasında denge
kuran, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti
gerçekleştiren, bu bağlamda sağlık hizmetlerinden bireylerin yeteri kadar
yararlanmasını sağlayan devlettir.
Sosyal hukuk devleti
ilkesini sağlık hizmetleri alanında somutlaştıran Anayasa’nın 56.
maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip
olduğu, Devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak,
işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği ve Devletin bu görevini kamu ve
özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek yerine getireceği belirtilmiştir.
Anayasa’nın 48. maddesinde
ise herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu
belirtilmektedir. Anayasa’nın 49. maddesinde belirtildiği üzere çalışma,
herkesin hakkı ve ödevidir. Söz konusu madde gerekçesinde çalışmanın “ödev”
yönü, “Çalışmak, başlı başına ahlaki
bir vazifedir, ferdin kendisine ve toplumuna karşı olan saygısının bir
sonucudur.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasa’nın 18. maddesinde;
“Hiç
kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere
hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar, olağanüstü
hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu
kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir
çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.” denilmektedir.
Madde gerekçesinde angarya,
kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması olarak
tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında da angarya, bir
maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma olarak
tanımlanmıştır.
Devlet hizmeti yükümlülüğüne
tabi tabiplerin sözleşmeli personel statüsünde bulunmaları ve hizmetlerinin
karşılığında kendilerine ücret ödenmesi gözetildiğinde bu yükümlülük
kapsamındaki çalışmalarının angarya olarak nitelendirilmesi mümkün
değildir.
Maddenin Danışma Meclisi’nce
hazırlanan Anayasa Taslağında yer aldığı ilk halinde de zorla çalıştırma
sayılmayacak haller arasında sayılan, “askeri nitelikte olan veya askerlik
görevi yerine geçen hizmetler” ibaresinin Milli Güvenlik Kurulu Anayasa
Komisyonunca madde metninden çıkartılma gerekçesi de maddenin kapsamının
belirlenmesi bakımından önemlidir. Komisyon’un değişiklik gerekçesinde “Anayasanın vatan hizmeti başlıklı 72 nci maddesinde düzenlenmiş bulunan askerlik hizmeti, 18
inci maddede belirtilen zorla çalıştırma niteliğinde olmadığından, ‘Askerî
nitelikte olan veya askerlik görevi yerine geçen’ ibareleri madde metninden
çıkarılmıştır. Maddedeki açıklığa göre, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı
alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir
çalışmaları kapsamı içinde kuşkusuz Milli Savunma yükümlülüğü ile ilgili
vatandaşlık ödevleri de yer almaktadır. Bu bakımdan 72 nci
madde kapsamı dışındaki hizmetler, bu hükmün kapsamına girebilecek
niteliktedir…” denilmek suretiyle ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı
alanlardaki vatandaşlık ödevinin yalnızca milli savunma yükümlülüğü ile
sınırlı olmadığı, belirtilen nitelikteki diğer hizmetlerin de bu hükmün
kapsamına girebileceği kabul edilmiştir.
Devlet hizmeti
yükümlülüğünün getirilmesinin gerekçeleri gözetildiğinde Anayasa’nın 18.
maddesinde yer alan “ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda
öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla
çalıştırma sayılmaz.” hükmü gereğince bu yükümlülüğün yerine getirilmesinin
zorla çalıştırma olarak nitelenemeyeceği açıktır.
Herkesin sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahip olması karşısında, Ülkenin her yöresinde
sağlık hizmetlerinden yararlanılabilmesini sağlamak amacıyla tabiplerin
Devlet hizmeti ile yükümlü kılındığı ve niteliği gereği sağlık
hizmetlerinin yerine getirilmesinde ortaya çıkacak eksiklik ve gecikmelerin
telafisi olanaksız sonuçlara yol açacağı hususları dikkate alındığında,
ülke ihtiyaçlarının söz konusu Devlet hizmeti yükümlülüğünü zorunlu kıldığının
kabulü gerekmektedir.
Söz konusu düzenlemenin,
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen sosyal devlet niteliğinin bir gereği
olarak ve Anayasa’nın 56. maddesinde yer alan düzenleme kapsamında, sağlık
hizmetleri alanında tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanı tabip ihtiyacı
gözetilerek bu alanda var olan açığın tamamlanması amacıyla getirildiği
anlaşılmıştır.
Anayasa’nın 13. maddesinde,
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.” denilmektedir.
Anayasa kurallarının bir
arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu
olduğundan, tabiplerin her bir eğitimleri için ayrı ayrı
Devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulmasına ilişkin düzenlemenin
Anayasa’nın 13. maddesine aykırı olduğu savının Anayasa’nın konuya ilişkin
yukarıda yer verilen diğer maddeleri ile birlikte değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Tabip, uzman tabip ve yan
dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananların her
eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydıyla Devlet
hizmeti yapmakla yükümlü kılınmaları, bu eğitimler sonucunda kazanılan
unvanlara bağlı olarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanı tabiplerin her
birinin hizmetine duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle
genel olarak tabiplerin ülke ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyaç duyulan
hizmetleri yönünden yukarıda belirtilen gerekçeler, tabip, uzman tabip ve
yan dal uzmanı tabiplerin her birinin vereceği hizmetler yönünden geçerli
bulunmaktadır.
Anayasa’nın 13. maddesi ile
konuya ilişkin yukarıda yer verilen ilgili diğer maddelerin birlikte
incelenmesinden, her bir eğitimleri için tabiplere Devlet hizmeti
yükümlülüğü getirilmesiyle, tabiplerin çalışma özgürlüğünün ölçülülük
ilkesine aykırı olarak sınırlandırıldığının kabulüne olanak
bulunmamaktadır. Tabipler için getirilen Devlet hizmeti yükümlülüğü, bu
kişilerin almış oldukları her eğitim sonucunda elde ettikleri bilgi
birikimlerini ülke ihtiyaçları doğrultusunda Devlet hizmetine sunmalarını
ifade etmektedir. Anayasa’nın 18. maddesinde öngörüldüğü üzere, ülke
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi
niteliğindeki Devlet hizmeti yükümlülüğünün, bu düzenleme ile elde edilmek
istenen amaç için elverişsiz ve gereksiz olduğundan ya da orantısız
bulunduğundan söz edilemez.
Kaldı ki, bir tabibin Devlet
hizmeti yükümlülüğüne yol açan ikinci ve/veya üçüncü eğitimine
başlamasından önce, bu yükümlülüğü bilerek söz konusu eğitimi almak
amacıyla sınava gireceği açıktır. Bu durum ise tabiplerin bu yöndeki
bilinçli tercihlerini yansıtmaktadır.
Öte yandan, 3359 sayılı
Yasa’nın Ek 3. maddesinde Devlet hizmeti yükümlülüğü sürelerinin ihtiyaca
göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla
kısaltılabileceğinin hükme bağlanmış olması, pratisyen, uzman ve yan dal
uzmanı tabip ihtiyacının gözetilerek Devlet hizmeti yükümlülük sürelerinin
belirlenmesine yönelik olduğundan, Devlet hizmeti yükümlüsü tabip sayısının
artışına bağlı olarak bu kişilerin atanmalarında gecikmelerin ortaya
çıkacağı ve bu nedenle ilgililerin çalışma hürriyetinin ölçüsüz olarak
sınırlandırılmış olacağı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasa’nın 2., 13., 18., 48., 49. ve 56.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Şevket APALAK ve Serruh
KALELİ bu görüşe katılmamışlardır.
B) 5371 sayılı Yasa ile 3359 sayılı
Yasa’ya eklenen Ek Madde 3’ün son fıkrasının birinci tümcesinin “… veya yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak
Devletten öğrenci dövizi almadan …” bölümünün incelenmesi
Başvuru kararında, yurt dışında kendi nam ve
hesabına okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık ve
yan dal uzmanlık öğrenimlerini tamamlayanların Devlet hizmeti
yükümlülüğünden muaf tutulmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu, Devlet
üniversitelerinin yanı sıra yurt içinde özel üniversitelerde tıp öğrenimi
görenlerin de Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında bulunmasına rağmen yurt
dışında kendi nam ve hesabına okuyanların Devlet hizmeti yükümlülüğünden
muaf tutulmasının Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmektedir.
3359 sayılı Yasa’nın Ek 3. maddesinin son
fıkrasında Devlet hizmeti yükümlülüğüne tâbi olmayan tabiplerin kapsamı
belirlenmiş ve yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak Devletten
öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık veya yan dal uzmanlık
öğrenimlerini tamamlayan tabipler de bu kapsamda yer almıştır.
Anayasa’nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, kadınlar ve
erkeklerin eşit haklara sahip oldukları ve Devlet’in bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlü bulunduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare makamlarının bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorunda oldukları hükme bağlanmaktadır.
Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen “yasa önünde
eşitlik ilkesi”nin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı
işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayrım
yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında
eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Bu yasak, ayrıcalıklı kişi ve
toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Durum ve konumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli
kılabilir. Ancak kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanların, farklı
kurallara tabi tutulmaları Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır.
Yurt içinde veya yurt dışında eğitimlerini
tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanı tabip unvanını kazanan
tabipler aynı hukuki konumda bulunduklarından, yurt dışında kendi nam ve
hesabına okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık veya
yan dal uzmanlık öğrenimini tamamlayan tabiplerin diğer tabiplerden farklı
olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünden muaf tutulmaları, Anayasa’nın eşitlik
ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Belirtilen nedenle, itiraz konusu kural Anayasanın
10. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
C) 5371 sayılı Yasa ile 3359 sayılı
Yasa’ya eklenen Ek Madde 5’in birinci fıkrasının “Eksik kalan Devlet
hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak
yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine
getirirler” biçimindeki ikinci tümcesinin incelenmesi
Başvuru kararında, Yasa ile pratisyen tabiplerin
Devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya bu hizmetlerini
tamamlamadan uzmanlık veya yan dal uzmanlık sınavlarına katılabilmelerinin
ve uzmanlık eğitimlerine başlayabilmelerinin kabul edilmesine rağmen önceki
eğitimleri nedeniyle yükümlü oldukları Devlet hizmeti süresinden eksik
kalan kısmın sonraki eğitimleri nedeniyle yükümlü oldukları Devlet hizmeti
süresine eklenmesinin mesleği serbestçe icra etme hakkının ölçüsüz olarak
sınırlandırılmasına yol açtığı, tıp fakültesinden mezun olan ya da uzmanlık
eğitimini tamamlayan ya da yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayanların
yalnızca bir defaya mahsus olmak üzere kısa süreli Devlet hizmeti
yükümlülüğüne tabi tutulmasının Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne aykırı bir yönü bulunmamakla birlikte aynı meslek grubunun
bir defadan fazla ve yıllarca Devlet hizmeti yapmakla yükümlü kılınmasının
Anayasa’nın 13. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
5371 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 3359 sayılı
Yasa’ya eklenen Ek 5. maddede, Devlet hizmeti yükümlüsü bulunan tabiplerin
bu yükümlülüklerini yerine getirmeye başlamadan veya tamamlamadan
asistanlık ve yan dal asistanlık sınavlarına katılabilme ve bu sınavlarda
başarılı olan tabiplere yükümlü oldukları Devlet hizmetini tamamlamadan
uzmanlık eğitimine başlayabilme olanağı tanınmış, ancak bu kişilerin eksik
kalan Devlet hizmeti yükümlülük sürelerinin uzman tabip veya yan dal uzmanı
olarak yapacakları Devlet hizmeti yükümlülük sürelerine ilave edilmesi, bu
suretle eksik kalan Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması
öngörülmüştür.
Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde
olup, aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada
bunlardan birine öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman
zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin
sınırını oluşturabilmektedir.
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde de “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Çalışma ve sözleşme hürriyeti Anayasa’nın 48.
maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede çalışma ve sözleşme hürriyeti için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de Anayasa’nın 18.
maddesinde yer alan ve ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda
vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmalarının zorla çalıştırma
sayılmayacağı yolundaki hükmün, çalışma ve sözleşme hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
Bu çerçevede, tabiplerin ülke ihtiyaçlarının
zorunlu kıldığı bir vatandaşlık ödevi niteliğindeki Devlet hizmeti
yükümlülüğünün tıp, tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimlerinin her
biri için ayrı ayrı öngörülmesi, bu düzenlemenin
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine uygunluğu yönünden
ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında
ölçülülük ilkesi, sınırlandırmanın ulaşılmak istenen amaç için elverişli
olmasını, sınırlandırmanın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli ve
zorunlu olmasını, ulaşılmak istenen amaç ile sınırlandırma arasında bir
orantı bulunmasını ifade etmektedir.
Tıp, tıpta uzmanlık veya yan dal uzmanlık
öğrenimlerini tamamlayan tabiplerin her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile 300 gün ila 600 gün arasında
değişen sürelerle bir tabibin birden çok kez Devlet hizmeti yükümlülüğüne
tabi tutulması, çalışma özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına
yol açabilecek niteliktedir. Bu durumda söz konusu yükümlülük ile ulaşılmak
istenen amaç arasında orantısızlık söz konusudur.
Tamamladıkları uzmanlık ve/veya yan dal uzmanlık
eğitimine bağlı olarak unvanları değişen tabiplerin Devlet hizmeti
yükümlülük sürelerine önceki unvanları bakımından öngörülen ve
tamamlanmamış olan Devlet hizmeti yükümlülük sürelerinin ilave edilmesine
ilişkin itiraz konusu kural, her eğitimleri için tabiplere ayrı ayrı Devlet hizmeti yükümlülüğü getirilmesine ilişkin
düzenlemenin bir sonucunu oluşturmaktadır.
Tabiplerin bir kereye mahsus olmak üzere Devlet
hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulmaları halinde bu yükümlülüklerini
tamamlamadan uzmanlık ve/veya yan dal uzmanlık eğitimine başlamaları
halinde eksik kalan Devlet hizmeti sürelerini uzman ve/veya yan dal uzmanı
tabip olarak tamamlamaları mümkün olmakla birlikte, bir tabibin birden çok
kez Devlet hizmeti yükümlülüğüne tâbi olması sonucunu doğuracak itiraz
konusu kural, uzman tabip ve/veya yan dal uzmanı tabiplere orantısız bir
yükümlülük getirmekte ve bu kişilerin çalışma hürriyetini ölçüsüz olarak
sınırlandırmaktadır.
Belirtilen nedenle, itiraz konusu kural Anayasa’nın
13. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Tülay TUĞCU karara değişik gerekçe ile katılmıştır.
Haşim KILIÇ, Sacit ADALI,
Ahmet AKYALÇIN, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
D) 5371 sayılı Yasa ile 3359 sayılı
Yasa’ya eklenen Ek Madde 6’nın birinci fıkrasının üçüncü tümcesinin “… veya tabip iken eksik kalan yükümlülüğünü uzman tabip
olarak tamamlama …” bölümünün incelenmesi
Başvuru kararında, tabiplerin Devlet hizmeti
yükümlülüklerine başlamadan veya bu hizmetlerini tamamlamadan uzmanlık veya
yan dal uzmanlık sınavlarına katılabilmeleri ve uzmanlık eğitimine
başlayabilmelerinin öngörüldüğü, buna göre tıp fakültesinden mezun olduktan
sonra sınavı kazanıp uzmanlık eğitimine başlayanların sadece uzman olarak
Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmeleri gerekirken pratisyen
tabiplikten kalan sürelerin ayrıca tamamlanması zorunluluğunun
getirilmesinin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine
aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
5371 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 3359 sayılı
Yasa’ya eklenen Ek 6. maddesinin birinci fıkrasında, belirli nedenlerle
Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlamadan başka yere atanan personelin
kalan yükümlülük sürelerinin eski ve yeni görev yeri hizmet sürelerinin
oranına göre belirleneceği hükme bağlanmış, itiraz konusu kural ile de bu
hesaplamayı gerekli kılan nedenlerden biri olarak “tabip iken eksik kalan
yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama” nedeni öngörülmüştür. Buna
göre, tabip iken eksik kalan yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama
nedeniyle başka yere atanmış olan personelin kalan Devlet hizmeti
yükümlülüğü süresi, eski ve yeni görev yeri hizmet sürelerinin oranına göre
belirlenecektir.
Tamamladıkları uzmanlık ve/veya yan dal uzmanlık
eğitimine bağlı olarak unvanları değişen tabiplerin Devlet hizmeti
yükümlülük sürelerine, önceki unvanları bakımından öngörülen ve
tamamlanmamış olan Devlet hizmeti yükümlülük sürelerinin ilave edilmesine
ilişkin düzenleme Anayasa’nın ölçülülük ilkesine aykırı bulunduğundan, bu
düzenlemenin bir uzantısı olarak tabiplerin Devlet hizmeti yükümlülük
sürelerinin hesaplanmasında, önceki unvanları bakımından öngörülen Devlet
hizmeti yükümlülüğü sürelerinin tamamlanmayan kısımlarının belirli bir oran
dahilinde dikkate alınması ve mevcut unvanları nedeniyle tâbi oldukları
Devlet hizmeti yükümlülüğü süreleri ile birleştirilmesi de Anayasa’da yer
alan ölçülülük ilkesine aykırıdır.
Belirtilen nedenle, itiraz konusu kural Anayasa’nın
13. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Tülay TUĞCU karara değişik gerekçe ile katılmıştır.
Haşim KILIÇ, Sacit ADALI,
Ahmet AKYALÇIN, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
VI - YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
21.6.2005 günlü, 5371 sayılı “Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı
San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. maddesiyle 7.5.1987
günlü, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen:
1) Ek Madde 3’ün,
a - Birinci fıkrasında yer alan “... her
eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile ...”
ibaresine yönelik iptal istemi, 13.3.2006 günlü, E. 2006/21, K. 2006/38
sayılı kararla reddedildiğinden, bu ibareye ilişkin yürürlüğün durdurulması
isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b - Son fıkrasının birinci tümcesinin “... veya yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak
Devletten öğrenci dövizi almadan ...” bölümü, 13.3.2006 günlü, E. 2006/21,
K. 2006/38 sayılı kararla iptal edildiğinden, bu bölümün, uygulanmasından
doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların
önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî
Gazete’de yayımlanacağı güne kadar YÜRÜRLÜĞÜNÜN
DURDURULMASINA, Haşim KILIÇ, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2) a - Ek Madde 5’ in birinci fıkrasının
“Eksik kalan Devlet hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal
uzmanı olarak yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek
suretiyle yerine getirirler.” biçimindeki ikinci tümcesinin,
b - Ek Madde 6’nın birinci fıkrasının üçüncü tümcesinin “...
veya tabip iken eksik kalan yükümlülüğünü uzman
tabip olarak tamamlama... “ bölümünün,
yürürlüklerinin durdurulması isteminin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
13.3.2006 gününde karar verildi.
VII - SONUÇ
21.6.2005 günlü, 5371 sayılı “Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı
San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. maddesiyle 7.5.1987
günlü, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen:
1 - Ek Madde 3’ün;
a - Birinci fıkrasında yer alan “... her eğitimleri için ayrı ayrı
olmak kaydı ile ...” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Şevket APALAK ile Serruh KALELİ’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b - Son fıkrasının birinci tümcesinin “...
veya yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak
Devletten öğrenci dövizi almadan ...” bölümünün, Anayasa’ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR
ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2 - Ek Madde 5’ in birinci fıkrasının
“Eksik kalan Devlet hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal
uzmanı olarak yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek
suretiyle yerine getirirler.” biçimindeki ikinci tümcesinin, Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim
KILIÇ, Sacit ADALI, Ahmet AKYALÇIN, Serdar
ÖZGÜLDÜR ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3 - Ek Madde 6’nın birinci fıkrasının
üçüncü tümcesinin “... veya tabip iken eksik kalan
yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama... “ bölümünün, Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim
KILIÇ, Sacit ADALI, Ahmet AKYALÇIN, Serdar
ÖZGÜLDÜR ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
13.3.2006 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay TUĞCU
|
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
A. Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
DEĞİŞİK GEREKÇE
Ülke ihtiyaçlarının zorunlu kılması nedeniyle
tabipler için Devlet hizmeti yükümlülüğü getirilmesi, vatandaşlık ödevi
niteliğindedir ve Anayasa’ya uygun bulunmaktadır.
Devlet hizmeti yükümlülüğü, tıp, tıpta uzmanlık ve
yan dal uzmanlık eğitimleri sonrasında pratisyen tabiplerin, uzman
tabiplerin ve yan dal uzmanı tabiplerin bu eğitimler sonucu elde ettikleri
bilgi ve birikime dayalı olarak sağlık hizmetleri alanında hizmetlerine
duyulan ihtiyaç nedeniyle getirilmiştir. İhtiyaç duyulan sağlık
hizmetlerinin nitelik yönünden farklılığı, pratisyen, uzman ve yan dal
uzmanı tabiplerin her bir unvan bakımından Devlet hizmeti yükümlülüğüne
tâbi kılınmalarının gerekçesini oluşturmaktadır.
Pratisyen tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanı
tabiplerin her biri farklı bir statüde bulunmakta ve bu statülerin her biri
yönünden Devlet hizmeti yükümlülüğü getirilmesine bir engel
bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, 5371 sayılı Yasa’nın 1.
maddesiyle 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen Ek 5.
madde ile tabiplere, yükümlü oldukları Devlet hizmeti yükümlülüğünü
tamamlamadan asistanlık ve yan dal asistanlık sınavlarına katılabilme ve
uzmanlık eğitimine başlayabilme hakkı tanınmıştır.
5371 sayılı Yasa ile 3359 sayılı Yasa’ya eklenen Ek
Madde5’in birinci fıkrasının itiraz konusu ikinci tümcesi ise Devlet
hizmeti yükümlüğünü tamamlamadan uzmanlık ve/veya yan dal uzmanlık
eğitimine başlayanların Devlet hizmeti yükümlülüğü sürelerine, önceki
eğitimleri nedeniyle yükümlü oldukları Devlet hizmeti sürelerinin eksik
kalan kısmının ilave edilmesini öngörmektedir.
Belirli bir statü yönünden öngörülen yükümlülüğün o
statüde bulunulan süre içinde geçerli olması, kuraldır. Statüsü değişen
kişilerin önceki statüleri yönünden geçerli olan yükümlülüklerinin yeni
statüleri kapsamında geçerli olması ve ifasının istenebilmesi olanaklı
değildir.
Söz konusu kural, tabipler için öngörülen Devlet
hizmeti yükümlülüğü bakımından da geçerlidir. Bu nedenle, pratisyen tabibin
hizmetine duyulan ihtiyaç nedeniyle getirilen Devlet hizmeti yükümlülüğü süresinin,
uzman tabibin hizmetine duyulan ihtiyaç nedeniyle getirilen Devlet hizmeti
yükümlülüğü süresine eklenebilmesi olanaklı değildir. Aynı durum, yan dal
uzmanı tabiplerinin Devlet hizmeti yükümlülüğü sürelerine, uzman tabipliği
döneminden kalan Devlet hizmeti yükümlülük süresinin eklenmesi bakımından
da geçerlidir. Zira her bir unvan için duyulan ihtiyaç farklı olup
pratisyen hekimle yandal uzmanlığını tamamlamış
hekimin, yapabilecekleri hizmetin niteliği ve alanları birbirinden farklı
bulunmaktadır.
Her ne kadar, itiraz konusu kuralın getirilmemesi
halinde, Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlamadan uzmanlık ve/veya yan dal
uzmanlık eğitimine başlayanların tâbi olacağı toplam yükümlülük süresi ile
Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlayarak uzmanlık ve/veya yan dal uzmanlık
eğitimine başlayanların tabi olacağı toplam yükümlük sürelerinin farklı
süreler olacağı ve bu yönüyle eşitlik ilkesine aykırı olacağı ileri
sürülebilir ise de, uzmanlık ve/veya yan dal uzmanlık sınavlarına girme
hakkı bakımından tüm tabiplerin aynı hukuki konumda oldukları
gözetildiğinde, bu durumun eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmayacağı
açıktır.
Sonuç olarak, kazanılan unvan ve bulunulan statü
esas alınarak getirilen Devlet hizmeti yükümlülüğünün unvanı ve statüsü
değişen tabipler bakımından uygulanmasında, önceki statüye bağlı bir
yükümlülüğün sonraki statü kapsamında geçerli olmasını sağlayacak nitelikte
bulunan 3359 sayılı Yasa’nın Ek 5. maddesinin birinci fıkrasının itiraz
konusu ikinci tümcesi, ölçüsüz bir yükümlülük öngörmekte ve bu yönüyle
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine aykırı
bulunmaktadır.
Unvanı ve statüsü değişen bir tabibin Devlet
hizmeti yükümlülük süresinin, daha önceki unvan ve statüsüne ilişkin Devlet
hizmeti yükümlülük süresinin ifa etmediği kısmının eklenmesi suretiyle
belirlenmesi, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında uyulması
zorunlu olan ölçülülük ilkesine aykırı olması nedeniyle, bu düzenlemenin
devamı niteliği taşıyan uzman tabiplerin Devlet hizmeti yükümlülük
sürelerine önceki statülerine ilişkin yükümlülük sürelerinin eklenmesinde
eski ve yeni görev yeri hizmet sürelerinin oranının esas alınmasına ilişkin
3359 sayılı Yasa’nın Ek 6. maddesinin üçüncü tümcesinde yer alan itiraz
konusu kural da Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesine
aykırı bulunmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, 5371 sayılı Yasa ile 3359
sayılı Yasa’ya eklenen, Ek Madde 5’in birinci fıkrasının ikinci tümcesinin
ve Ek Madde 6’nın birinci fıkrasının üçüncü tümcesinin “…veya tabip iken
eksik kalan yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama…” bölümünün iptaline
ilişkin karara, yukarıda açıkladığım gerekçelerle katılıyorum.
Başkan
Tülay
TUĞCU
KARŞIOY GEREKÇESİ
1 - 21.6.2005 günlü, 5371 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle 7.5.1987 günlü, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu’na eklenen Ek Madde 5’in birinci fıkrasının “Eksik kalan Devlet
hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak
yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine
getirirler.” şeklindeki ikinci tümcesi ile aynı Yasa ile eklenen Ek
Madde 6’nın birinci fıkrasının üçüncü cümlesinin “veya tabip iken eksik
kalan yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama” şeklindeki bölümü
iptal istemine konu teşkil etmektedir.
İptal isteminin gerekçesi, tabip, uzman
tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip olanların bir
defadan fazla ve yıllarca zorunlu hizmetle yükümlü kılınmış olmalarının,
Anayasa’nın 13. maddesinin son fıkrasında yer alan “ölçülülük” ilkesine
aykırı düştüğü savına dayanmaktadır.
Tabip ihtiyacının karşılanması amacıyla
yasayla getirilen Devlet hizmeti yükümlülüğünün, bu amaca ulaşılabilmesi
için “elverişli” bir düzenleme olması, aynı zamanda bu düzenlemenin
tabip ihtiyacının karşılanması bakımından kısa vadede de olsa “gerekli”
olması, keza tabip ihtiyacının gerek pratisyen tabipler, gerek uzman
tabipler yönünden mevcut bulunması ve özellikle uzman tabip ihtiyacının
kendisini daha da hissettirmesi maddi gerçeğinin gözetilerek, her eğitim
sonrasında ayrı bir Devlet hizmeti yükümlülüğü öngörülmesinde, getirilen
yükümlülük ile varılmak istenen amaç arasında bir orantısızlıktan söz
edilememesi karşısında; kuralın “ölçülülük” ilkesine aykırı
düşmediği açıktır. Gerçekten, tabipler için yalnızca bir kez Devlet hizmeti
yükümlülüğü getirilebileceğinin kabul edilmesi halinde, tabiplerin sözkonusu yükümlülüklerini pratisyen tabip olarak
yerine getirmeleri halinde mevcut uzman tabip ihtiyacının karşılanması çok
güç hale gelebilecektir.
2 - Halen mülga olan 2514 sayılı Bazı
Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanun’un öngördüğü
düzenleme uyarınca, ülkemizde uzun yıllar (29.8.1981-22.7.2003 tarihleri
arasında) uygulanan Devlet hizmeti yükümlülüğü, herhangi bir yer (veya
bölge) ayırımı yapılmadan, pratisyen hekimler için 2 yıl, uzman hekimler
için de yine 2 yıl olmak üzere toplam 4 yıl şeklinde tatbik edilmiştir. Oysa, 5371 sayılı Kanunla (Ek Madde 3) ilçelerin sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre 300 ile
600 gün arasında bir yükümlülük süresi öngörülmüştür. Örneğin, altıncı
grupta yer alan bir ilçe merkezinde Devlet hizmeti yükümlülüğü 300 gün (Bir
yıldan az) olduğundan; bu grupta yer alan bir ilçe merkezinde pratisyen
tabiplik, ardından da uzman tabiplik yapan bir kişinin toplam Devlet
hizmeti yükümlülüğü 600 gün (yani 1 yıl 8 ay) olacaktır. Bu düzenleme,
ilgili hekimlerin bu konudaki taleplerine ve öngörülen grup ilçe esasına
göre ölçülü bir yükümlülük süresi getirildiğini açıkça göstermektedir. Bir
hekim, pratisyenliği ve uzmanlığını iyi yerleşim yerleri olan birinci grup
ilçe merkezinde geçirse bile, yapacağı Devlet hizmeti toplamı 1200 gün
(yani 3 yıl 4 ay) olacaktır. Uzman (ya da yan dal uzman) tabip açığının
daha da belirgin bulunması karşısında, sözkonusu
sınırlama ile elde edilmek istenen amaç arasındaki dengeyi gözeten ve kamu
yararının egemen olduğu bir düşüncenin, pratisyenlik, uzmanlık ve yan dal
uzmanlık alanlarının her biri için ayrı ayrı
Devlet hizmeti yükümlülüğü öngörülmesi biçiminde yasal çözüm öngören itiraz
konusu kuralın, belirtilen yönüyle Anayasa’ya aykırı olduğundan söz
edilemez.
3 - Açıklanan nedenlerle, 5371 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle 3359 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde 5 ve Ek Madde
6’nın iptali istenen cümle ve ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığı
kanaatine vardığımızdan; çoğunluğun söz konusu kuralların iptaline yönelik
kararına katılamıyoruz.
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
21.6.2005 günlü 5371
sayılı Yasa ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen “Ek
Madde 3”
uyarınca, ilgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini
tamamlayarak tabip; uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak
uzman tabip ünvanını kazananlar, her eğitimleri
için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Plânlama
Teşkilâtı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik
Gelişmişlik Sıralamasında yer alan altı grupun
özelliğine göre, 300 ile 600 gün arasında Sağlık Bakanlığı veya Sağlık
Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda devlet hizmeti yapmakla
yükümlü kılınmışlardır. İtiraz başvurusunda, hekimlerin “her eğitimleri
için ayrı ayrı olmak kaydı ile” devlet hizmeti
yapmak zorunda bırakılmalarının, Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
ölçülülük ilkesine aykırı olduğu ileri sürülerek anılan ibarenin iptali
istenilmiştir.
Anayasa’nın 18.
maddesinin ilk fıkrasında “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır” denilerek zorla çalıştırma yasağı getirilmiş, ikinci fıkrasında
da kişilerin çalışma özgürlüğünün sınırlandırıldığı kimi durumların zorla
çalıştırma yasağı sayılmayacağı belirtilmiş ise de, bu durumların varlığına
dayanılarak yapılan sınırlamaların da Anayasa’nın 13. maddesiyle uyumlu
olması gerektiğinde duraksanamaz. Temel hak ve
özgürlüklerin hangi koşullarda sınırlanabileceğini düzenleyen 13. maddede,
temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabileceği; bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı öngörülmüştür. Buna göre, temel hak ve
özgürlüklerin kullanılmalarını engelleyerek ya da önemli ölçüde
zorlaştırarak onların özlerine dokunacak sınırlamalar ile demokratik toplum
olmanın gerekleriyle bağdaşmayan, lâik Cumhuriyetin temel niteliklerini ve
ölçülülük ilkesini gözardı eden sınırlamalar
Anayasa’nın 13. maddesine aykırılık oluşturacaktır. Ayrıca, hukuk
devletinin temel işlevinin, hak ve özgürlüklerin en geniş biçimde sağlanıp,
korunması olduğu gözetildiğinde, Anayasa’nın 13. maddesiyle belirlenen
sınırların aşılması kuşkusuz, hukuk devleti ilkesini de zedeleyecektir.
İtiraz konusu kuralın,
özellikle orta ve az gelişmiş bölgelerde hekime duyulan gereksinme ve bunun
isteğe bağlı olarak karşılanamaması nedeniyle getirildiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle getirilen sınırlamanın, söz konusu kuralla ulaşılmak istenen
amaç için gerekli ve elverişli olmadığı ileri sürülemez. Ancak bir hekimin
tamamladığı eğitim aşamalarına göre üç kez de yapılabilecek biçimde zorunlu
hizmetle yükümlü tutulmasının ulaşılmak istenen amaçla orantılı olduğu
kabul edilemez.
Anayasa’nın 56. maddesine
göre herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu
ve devletin de herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini
sağlamak için kimi yükümlülükleri bulunduğu tartışılamaz. Ancak Anayasa’nın
48. maddesi uyarınca herkese, dilediği alanda çalışma ve sözleşme özgürlüğü
tanınırken, 49. madde ile çalışma, herkesin hakkı ve ödevi olarak güvenceye
kavuşturulup, Devlete de çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve
çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü
getirildiği yadsınamaz.
İnsanın en temel hakkı
olan sağlıklı yaşam hakkı ile bu yaşamın sürdürülmesindeki yeri tartışmasız
olan hekimin, çalışma hak ve özgürlüğü arasında adil bir denge kurarak her
iki kesimin de hak ve özgürlüklerini aynı derecede koruyamadığı sürece
devletin sosyal hukuk devleti olma işlevini yerine getirebildiğinden söz
edilemez.
Bu durumda, hekimlik,
uzman hekimlik ve yan dal eğitimlerini tamamlayan hekimlerin, bu
eğitimlerinin her biri için ayrı ayrı olmak üzere
1800 güne (yaklaşık beş yıla) kadar ulaşabilen sürelerle zorunlu devlet
hizmetine bağlı tutulmalarının, amaçla orantılı bir sınırlama olmadığı,
kişilerin sağlıklı yaşam hakkı ile hekimlerin çalışma hak ve özgürlüğü
arasındaki dengeyi hekimler aleyhine bozduğu sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle
Kural’ın Anayasa’nın 2 ve 13. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Yasa’nın itiraz konusu
diğer kurallarının da bu gerekçe bağlamında iptali gerektiği
düşünülmektedir.
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
KARŞI OY
5371 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 3359
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen Ek 3. maddenin birinci
fıkrasının üçüncü tümcesindeki “...her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile...” bölümünün, iptaline
ilişkin itirazın incelenmesi;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na
eklenen ve iptali istenen bölümün de yer aldığı Ek 3. maddenin birinci fıkrası,
yurt içinde veya yurt dışında tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık
öğrenimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlara, yaptıkları her
bir eğitim için ayrı ayrı olmak üzere Sağlık
Bakanlığı’nda veya Sağlık Bakanlığı’nın uygun göreceği diğer kuruluşlarda,
Devlet memuru ya da sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapma
yükümlülüğünü getirmiştir.
Anayasa’nın 18. maddesinde, hiç
kimsenin zorla çalıştırılamayacağı, angaryanın yasak olduğu, şekil ve
şartları kanunda düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri
içindeki çalıştırmaların, olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek
hizmetlerin, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen
vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmalarının zorla
çalıştırma sayılmayacağı ifade edilmiş, 13. maddesinde de temel hak ve
hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı öngörülmüştür.
İtiraz başvurusu, Ek 3. maddenin
birinci fıkrasının belli bir bölümüne yönelik ve sınırlı olarak yapıldığı
için, Anayasa’ya uygunluk denetimi de bu sınırlar içinde kalınarak
yapılmıştır.
Ülkenin belli bölgelerindeki insanlara
sağlık hizmetlerini ulaştırmak amacını taşıyan, sosyal devlet ilkesi ve
toplumsal dayanışmanın gereği olduğu kabul edilen ve Anayasa’nın 18.
maddesinde yer alan, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda
öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmalarının
yapılabileceğine ilişkin düzenleme gözetilerek, iptali istenilen bölümün de
içinde bulunduğu kuralın yasalaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu anlayışla
getirilen yükümlülükte, süre ve ücretin yeterli olması ve uygulamada
keyfiliğe neden olunmaması gibi amaca ulaşmak için gerekli ve makul bir
dengenin bulunması gerekir. Söz konusu düzenlemeyle aynı meslek grubunun
değişik uzmanlık bölümlerinde öğrenimlerini bitirenlerin, yıllar içine
yayılacak şekilde ve bir defadan fazla olmak üzere zorunlu hizmetle ödevli
kılınması, ölçülü bir yükümlülük olarak kabul edilemez. Bu durum, temel
hakların kullanılmasına müdahalede ölçülülük ilkesini arayan Anayasa’nın
13. maddesi ile bağdaşmamakta ve anılan maddeye aykırı bulunmaktadır. Diğer
taraftan, sözü edilen düzenleme ilgilileri uzmanlık öğrenimine başlamaktan
vazgeçirebileceği gibi, ihtiyaç duyulan uzman tabip sayısında da artmaya
neden olacaktır. Bu bakımdan, uzmanlık öğreniminin her aşamada
özendirilmesi, ölçülü bir yükümlülük uygulanmasıyla olanaklıdır.
Açıklanan nedenle Anayasa’ya aykırı
olduğu saptanan bölümün iptaline karar verilmesi gerektiğinden çoğunluk
görüşüne katılmadım.
Üye
Mehmet
ERTEN
KARŞIOY YAZISI
5371 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen Ek 3. madde uyarınca hekimlerin;
tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayan uzman tabip
olarak her eğitimleri için ayrı ayrı olmak üzere
maddede belirtilen süreler kadar Devlet hizmeti yapmakla yükümlü
kılınmaları, bu meslek grubunun çalışma ve özgürlüğüne getirilen bir
sınırlamadır.
Her aşamadaki eğitimden sonra yerine getirilmesi gereken
bu yükümlülüğü, hekimlerin çalışma hayatındaki olumsuz etkileri
gözetildiğinde amaçla orantılı bir yükümlülük olarak görmüyorum. Bu nedenle
anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan “…her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile…” ibaresi Anayasa’nın 2. ve 13.
maddelerine aykırı olup iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesinde
olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmadım.
Üye
A.
Necmi ÖZLER
KARŞIOY GEREKÇESİ
1 - 5371 sayılı Kanunla 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen Ek Madde 3’ün son fıkrasının
birinci tümcesinin iptali istenen “veya yurt dışında kendi nam ve
hesabına okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan” bölümüyle getirilen
düzenlemeyle; kendi nam ve hesabına yurtdışında tıp, tıpta uzmanlık veya
yan dal uzmanlık öğrenimi görerek tamamlayanların Devlet hizmeti (mecburi
hizmet) yükümlülüğüne tâbi olmadıkları hüküm altına alınmaktadır. Yurt
dışında kendi nam ve hesaplarına anılan öğrenimleri tamamlayan
öğrencilerle, yurt içinde Devlet ya da vakıf üniversitelerinde aynı
öğrenimi görenlerin hukuki konumlarının aynı olmadıkları izahtan
varestedir. Gerçekten, bir an için yurt içinde Devlet ya da vakıf
üniversitelerinde okuyan öğrencilerin hukuki konumlarının da farklı olduğu
düşünülebilirse de; 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun Ek 18. maddesiyle
vakıf üniversitelerine de Devlet yardımı yapılması esası benimsendiğinden,
vakıf üniversitelerinde öngörülen öğrenim ücretini kendisi ödeyen veya
burslu olarak öğrenim gören kişilerin, gerçekte bu Devlet katkısının ilavesiyle
öğrenimlerini sürdürebildikleri bir vakıadır. Bu bakımdan, yurt içindeki
Devlet ya da vakıf üniversitelerinden mezun olanlara Devlet hizmeti
yükümlülüğü öngörülmesi doğaldır. Ne var ki, aynı yaklaşım ve
değerlendirmeyi yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak Devletten
öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık veya yan dal uzmanlık
öğrenimlerini tamamlayanlar yönünden yapabilme imkanı
yoktur. Çünkü, iptali istenen kuralda sözü edilen
bu grup kişiler Devletin dolaylı-dolaysız hiç bir katkısı olmaksızın,
tamamen kendi maddi olanaklarıyla söz konusu eğitimlerini tamamlamış
bulunmaktadır. Dolayısiyle, yurt içinde aynı
öğrenimi gören Devlet ya da vakıf üniversitelerinden mezun olanlarla yurt
dışında kendi nam ve hesabına aynı öğrenimi görenlerin hukuki konum ve
statüleri tamamen farklıdır ve bu nedenle bu iki ayrı gruba Devlet hizmeti
yönünden farklı kurallar öngörülmesinin eşitlik ilkesine aykırı düşen bir
yönü yoktur. Diğer bir deyişle, sözkonusu haklı
sebebin varlığı nedeniyle, yurt dışında kendi nam ve hesabına belirtilen
öğrenimleri tamamlayanların değişik kurallara bağlı tutulmasının Anayasa’ya
aykırılığından söz edilemez.
2 - Diğer taraftan ailesinin maddi
imkânlarının elvermesi ya da Devlet dışındaki özel ya da tüzel kişilerden
aldıkları bursla yurt dışında sözkonusu
öğrenimleri tamamlayanların yasayla Devlet hizmeti kapsamına alınmaları,
bunlardan bir bölümünün ülkeye dönüşü yönünden caydırıcı tesir
yaratabilecek ve ülkemiz bakımından büyük önem arzeden
bu nitelikli insan gücünden yararlanma imkânı ortadan kalkabilecektir. İşte
bu gerçeği gören yasa koyucu, iptal istemine konu düzenlemeyle bu konudaki
“kamu yararı”nı dikkate almış ve sözkonusu
kişileri Yasa’nın kapsamı dışında bırakmıştır. Yasa koyucunun sahip olduğu
takdir yetkisinin kamu yararına kullanımından ibaret olan kuralın, bu yönü
itibariyle de Anayasa’ya uygun düştüğü açıktır.
3 - Belirtilen nedenlerle, kuralın
iptalini gerektirir bir neden olmadığı kanaatine vardığımızdan; kuralın
iptali yönündeki çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
AZLIK OYU
Anayasa’nın değişik 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” kuralı öngörülmüştür.
Bireylerin çalışma ve sözleşme özgürlüğünü düzenleyen
Anayasa’nın 48. maddesinin birinci fıkrasında da herkesin dileği alanda
çalışma özgürlüğüne sahip olduğu kurala bağlanmıştır.
Ülke gereksinimlerinin zorunlu kıldığı alanlarda
yaptırılacak olan çalışmaların, ülkenin bir bireyi olan kişinin de Anayasa’nın
48. maddesinde öngörülen çalışma hakkı ve özgürlüğünü koruyacak ölçüde
olması gerekir. Zorunlu görev alanının sağlıkla ilgili olması karşısında,
tabip, uzman tabip veya yan dal uzmanı tabibin yürüteceği zorunlu çalışma
süresinin eğitimin her alanına ayrı ayrı
yayılması; bireyin dilediği alanda çalışma ve sözleşme özgürlüğünü 48.
maddede bir kayıt bulunmadığı halde sınırlanmasına ve birkaç kez
uygulanması nedeniyle ölçüsüzlüğüne neden olmaktadır. Başka bir anlatımla
Anayasa’nın 18. maddesinde öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki
zorunlu çalıştırmanın bir mesleğe sahip olan bireyler yönünden o mesleğin
yetkinleştirildiği her eğitim sonunda yinelenmesi, vatandaşlık ödevinden
beklenen amaçla oranlı bir sınırlama ölçüsünü aşacak ve bireyin zaman karşısında
çalışma özgürlüğünü uzun bir süre kullanamaması sonucunu doğuracaktır.
Belirtilen nedenlerle, 5371 sayılı Yasa’nın 1.
maddesiyle 3359 sayılı Yasa’ya eklenen 3. maddenin birinci fıkrasında yer
alan “…her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı
ile…” bölümünün Anayasa’nın 13., 18. ve 48.
maddelerine aykırılığından ötürü iptali gerekeceği oyuyla karara karşıyım.
Üye
Şevket
APALAK
KARŞIOY YAZISI
5.7.2005 günü yürürlüğe giren 5371 sayılı Yasa ile
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen “Ek madde 3” ile,
eğitimlerini tamamlayıp uzman tabip unvanını kazananların bu tarih itibari
ile tabiplik, uzman tabiplik ve yan dal uzmanlık eğitimlerinin her birisi
için ayrı ayrı olmak kaydı ile, 300 ila 600’er
fiili hizmet günü arasında, yıllık, mazeret ve hastalık izinleri fiilen
çalışma gününe ilave edilmemek kaydı ile, devlet hizmeti yapmakla yükümlü
kılınmışlardır.
Anayasa’nın 48. maddesinde herkesin dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğunu, madde gerekçesinde irade
serbestliği çerçevesinde hürriyet temeline dayalı meslek seçme ve çalışma
hürriyetinin garanti olması tabii olmakla birlikte aralarında bir üstünlük
sıralaması bulunmasa da bir başka Anayasal norm olan 18. maddenin ikinci
fıkrası bu çalışma özgürlüğüne nesnel sınırlama getirmektedir. Sağlık
hizmetlerinde Devlet hizmeti yükümlülüğü ise bu manada, sadece tabipler
tarafından sunulabilecek olması nedeni ile ülke ihtiyaçlarının zorunlu
kıldığı alanda kamu vicdanını ve sorumluluk ilkesine sahip fert vicdanının
zorunlu çalışma saymayacağı beden ve fikir çalışmaları olarak nitelenip
öngörülen sınırlama sebeplerinden sayılabilecektir. Ancak söz konusu
sınırlama temel hakkın özüne de dokunmamalı, dokunacak ise ulaşılmak
istenen amaç yönünden elverişli ve zorunlu, başvurulan önlemle de amaçla
orantılı olduğu nispette ölçülü bir sınırlama olarak kabul edilebilecektir.
Her ne kadar Devlet herkese sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama ve ona ulaşma hakkını ödev olarak yüklemiş ve bunu
Anayasa’nın 2. maddesi ile sosyal hukuk devleti ödevi olarak saymışsa da bu
görevin yerine gelmesini temin edecek nesnel obje ise aynı sağlıklı çevre,
hayat, beden ve ruh sağlığına sahip ve zorla çalıştırılamayacak, meslek
seçme ve çalışma özgürlüğüne sahip hekimler vasıtası ile olacağı
kuşkusuzdur.
Bu cümleden olarak; temel tıbbi formasyonunu
tamamlayıp, pratisyen hekim sıfatı ile hekimlik yapan ve karşılığında ülke
ihtiyacının zorunlu kıldığı ve fert vicdanının kabul ettiği zorunlu çalışma
sayılmayacak kayıtlama ile devlete mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine
getiren pratisyen hekim, çalışma ve kişilik varlığını geliştirmek adına bir
alanda ihtisaslaşıp sağlıklı toplumsal yaşama daha etkin katkıda bulunmayı
meslek ve insanlık adına amaçlamış iken, birey ve toplum sağlığına ihtisas
bilgi donanımı ile katkıda bulunup, devletin görevlerinden sayılan maddi ve
manevi varlığı gelişmiş sağlıklı bir neslin-ulusun yetişmesine çalışma hak
ve özgürlüğü çerçevesinde sebep olan taraf olmak sıfatı ile
onurlandırılacağı yerde, tanı ve tedavisinin her merhalesi ağır hukuki
sorumlulukla dolu, uzun ve ağır mesleki eğitim sürecinden geçmiş hekimin,
mesleki ödevlerini yerine getirirken, herkes gibi, kendini ve mesleğini
geliştirme, diğer Devlet memurları gibi yıllık mazeret ve hastalık
izinlerinin de fiili hizmetten sayılacağı angaryadan uzak, sağlıklı
çevreyle yaşama haklarını da kullanma ve hissetme hakkının tanınması,
dolayısıyla mesleki yaşamına yapılacak müdahalenin, demokratik bir hukuk
devletinde bu nesnel gerçekler gözetilerek dengeli, oranlı ve ölçülü
olmasını gerektirmektedir.
Kamu yararı denge ölçeri ibresini, temel hak ve
özgürlüklerin doğması, yeşermesi ve insanlık onuru adına yaşıyor
kalabilmesi için ne “ödevimi yerine getirdim” savını kuvvetlendirmek ve bu
konudaki vicdanı oluşturmak adına yasakoyucudan yana,
ne de, tercihini bu yönde kullanarak mesleği kabul eden ve ulusal anlamda
ve ancak kendileri tarafından yerine getirilebilecek sağlık hizmetleri
görevlisi hekimlere tanınan çalışma hak ve özgürlüğünü sınırsızca yaşama
arzusu yönünde göstermemesi gerekmektedir.
Heyetin çoğunluk görüşü ayrı ayrı
her bir eğitim için mecburi hizmet yükümlüsü kılınmayı, ülke ihtiyaçları
doğrultusunda uzman tabip ve yan dal uzmanı tabiplerin vereceği hizmet
yönünden geçerli olmak gerekçesine dayandırmış olmasına, preklinik olarak adlandırılan (Fizyoloji, histoloji,
farmakoloji, anatomi ve genetik uzmanlık dalları) hekimin hasta ile tanı ve
tedavi işlemi ilişkisi içinde bulunmadığı ancak uzmanlık dalı sayılan
hizmetler yönünden ve bir kısmının ise devlet hastahanelerinde
uzmanlık dalı kapsamında çalışma olanağı bulunmadığı ve sağlık teşkilatında
tanınan bir hizmet alanları olmadığı nedenleri ile katılmak mümkün
değildir.
Ayrıca, yine çoğunluğun, hekimin ikinci, üçüncü
eğitimleri sonrasında gelen yükümlülüğü bilerek mesleğe giriyor olmasını
bilinçli tercih yönünde değerlendirerek, mecburi hizmet yükünü kaldırmaya
gerekçe yapmış ise de, bu husus hekimin kendini ve insanlık adına
kullanılan mesleğini ve bilgisini geliştirmesini sınırlamak için ölçülülük
ve haklılık nedeni gösterilemez.
Açıklanan nedenler ile getirilen her bir ihtisas
dalı için ayrı ayrı mecburi hizmet yükümlülüğü
şeklinde sağlık hizmetlerine ülke sathında eşit koşulda yaklaşmak ve yerine
getirmek amaçlanarak düzenlenen iptali istenen kural, ülke koşulları
değerlendiğinde bir nevi pratisyen hekimlikten sonra ihtisas dallarına
müracaatı önleyici nitelikte olduğu, ihtisas sonrası yükümlülüklerin 35-40
yaşları civarına ulaşmış hekimin halen yan ihtisas dalı ve mecburi hizmet
yükümlülüğü ile uğraşıyor, ailesi ile kendince sağlıklı ve koşulları uygun
bir çevrede ve tıbben yeterli alanda görev yapamıyor olması ihtimalinin
yüksekliği nedenleri ile sağlık hizmetinden yararlanacaklar yönünden
sağlıklı yaşama ulaşma hakkı kadar, aynı dengede çalışma hak ve özgürlüğü
bulunan hekimin bu temel çalışma hakkına makul ve orantılı sayılmayacak
biçimde getirilen ölçüsüz sınırlama, hukuk devleti ilkesine, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlama koşullarına aykırıdır.
Anılan nedenler ile iptal gerekçesine katılmak
mümkün olmamaktadır.
Üye
Serruh KALELİ
|