Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2005/108 Karar Sayısı : 2006/35 Karar Günü : 1.3.2006 İTİRAZ YOLUNA
BAŞVURAN MAHKEMELER: 1
- Kızıltepe Sulh Ceza Mahkemesi (Esas:
2005/108)
2 - Tekirdağ Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/111) 3 - Tekirdağ Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/112) 4 - Kuşadası Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/118) 5 - Giresun Ağır Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/121) 6 - Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/123) 7 - Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/144) 8 - Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/157) 9 - Kızıltepe Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/72) 10 - Orhaneli Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/168) 11 - Malatya Bölge İdare Mahkemesi (Esas:
2005/169) 12 - Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2006/1) 13 - Tekirdağ Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2006/14) İTİRAZLARIN KONUSU : A - 30.3.2005 günlü, 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun; 1 - 3. maddesinin, 2 - 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, 3 - 24. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, 4 - 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, 5 - 28. maddesinin, 6 - 29. maddesinin, 7 - Geçici 2. maddesinin, 8 - Geçici 3. maddesinin, B - 4.11.2004 günlü, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı
Yasa ile değiştirilen 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının, Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., 9., 10.,
11., 36., 123., 125., 128., 138., 140., 142., 153. ve 155. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir. I - OLAY Bakılmakta
olan davalarda, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı oldukları kanısına
varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır. II - İTİRAZ VE YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇELERİ Başvuran Mahkemeler,
- 5326 sayılı Yasa’nın 3.
maddesi ile ilgili olarak; Yargı ayrılığını benimsemiş olan Anayasal rejimde,
idari işlemlere karşı adli yargının görevlendirilmesinin, Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından olan belirlilik ve
hukuki güvenlik ilkelerine idarenin her türlü eylem ve işlemini idari yargı
denetimine tabi tutan 125. maddesine ve buna bağlı olarak temyiz merciini
değiştirmesi sebebiyle de 155. maddesine, - 5326 sayılı Yasa’nın 23.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 5252 sayılı Yasa’nın 7. maddesinin (4)
numaralı fıkrası ile ilgili olarak; Adli işlemlerle ilgili yargı görevi yürüten Cumhuriyet
savcısının yaptığı soruşturma kapsamında, eylemin niteliği ile verdiği
kararların onun adli görevi içerisinde değerlendirilmesi gerektiği halde,
eylemin niteliğine bağlı olarak kendisine idari yaptırım uygulama görevi
verilmesinin Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., ve 9. maddelerinde
benimsenen kuvvetler ayrılığı ilkesine; yargı ayrılığı ilkesi gereği maddi ve
organik olarak idari işlem niteliğindeki idari para cezasını verme yetkisinin
Cumhuriyet savcısına verilmesinin Anayasa’nın
10., 11., 123., 125., 128.,
138., 140., 142. ve 155. maddelerine, - 5326 sayılı Yasa’nın 24.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile ilgili olarak; Yargısal organ olmalarına karşın mahkemelere, idari
işlem yapma yetkisi veren düzenlemenin Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 6., 7.,
8., 9., 123., 125., 128. ve 138. maddelerine, - 5326 Sayılı Yasa’nın 27.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 28. maddesiyle ilgili olarak; İdari bir işlem sonucunda tesis edilen idari para
cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargı yerine
adli yargıya başvurulmasının ve bunun
incelenme usulünü düzenleyen kuralların Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 36., 125., 140., 142. ve 155.
maddelerine, -
5326 sayılı Yasa’nın 29. maddesi ile
ilgili olarak; İdari para cezasına karşı yapılacak itiraz merciini
sulh ceza mahkemesi olarak belirleyen 27. maddedeki düzenlemeye bağlı olarak,
bu mahkemece verilecek kararlara karşı yapılacak itirazın da ağır ceza
mahkemesine verilmesinin Anayasa’nın 2., 125., 153. ve 155 maddelerine, - 5326 sayılı Yasa’nın geçici
2. ve Geçici 3. maddeleri ile ilgili olarak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesine
ilişkin gerekçeyle kuralların
Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 8., 9., 125., 140., 142. ve 155.
maddelerine, aykırı olduğu ileri sürülmüştür. III - YASA METİNLERİ A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları 1 - 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun; a) “Genel
kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi şöyledir: “MADDE 3.- (1) Bu Kanunun genel hükümleri diğer
kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır.” b)
“Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi” başlıklı 23. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir; “MADDE 23.- (1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça
hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye
yetkilidir.” c)
“Mahkemenin karar verme yetkisi” başlıklı 24. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir; “MADDE 24.- (1) Kovuşturma konusu fiilin kabahat
oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idarî yaptırım kararı
verilir.” d) “Başvuru
yolu” başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir; “MADDE 27.-
(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî
yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en
geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî
yaptırım kararı kesinleşir.” e) “Başvurunun incelenmesi” başlıklı 28. maddesi şöyledir; “MADDE 28.- (1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön
inceleme sonucunda; a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın
yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine, b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru
konusu idarî yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek
kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması
halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine, c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin
bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne, Karar verilir. (2) Başvurunun usulden kabulü halinde mahkeme
dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ eder. (3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru
dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş
gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idarî yaptırıma ilişkin
işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye
verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve
kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idarî yaptırım kararına karşı
başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir. (4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap
dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re’sen
tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için
belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman
olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır
bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine
engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir. (5) Ceza Muhakemesi
Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin
hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır. (6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi
ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar
dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur. (7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri
ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar.
Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen tarafın kanunî
temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme son kararını
hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar. (8) Mahkeme, son karar olarak idarî yaptırım
kararının; a) Hukuka uygun olması nedeniyle, “başvurunun
reddine”, b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, “idarî yaptırım
kararının kaldırılmasına”, Karar verir. (9) İkibin Türk Lirası dahil
idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.” f) “İtiraz
yolu” başlıklı 29. maddesi şöyledir; “MADDE 29.-
(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, yargı çevresinde yer aldığı ağır
ceza mahkemesine itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten
itibaren en geç yedi gün içinde yapılır. (2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme
yapılarak verilir. (3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak “itirazın
kabulüne” veya “itirazın reddine” karar verir. (4) Mahkemenin verdiği karar taraflara tebliğ edilir.
Vekil olarak avukatla temsil edilme halinde ayrıca taraflara tebligat
yapılmaz. (5) İdarî yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi
tarafından verilmesi halinde bu karara karşı itiraz mercii en yakın ağır ceza
mahkemesidir.” g) Geçici
2. Madde şöyledir; “GEÇİCİ
MADDE 2.- (1) Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla idare
mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idarî yaptırım kararları hakkında
uygulanmaz.” h) Geçici
3. Madde şöyledir; “GEÇİCİ MADDE 3.- (1) Daha önce
verilmiş olan idarî para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası
açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş
olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde
hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabilir.” 2 - 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı Yasa ile
değiştirilen 7. maddesinin, itiraz konusu (4) numaralı fıkrası şöyledir; “(4) Bu madde hükmüne göre idari para cezasına karar
vermeye Cumhuriyet savcısı yetkilidir.” B - İlgili Yasa Kuralı 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun ilgili görülen 2.
maddesi şöyledir: “MADDE 2.-
(1) Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını
öngördüğü haksızlık anlaşılır.” C - Dayanılan
Anayasa Kuralları Başvuru gerekçelerinde Anayasa’nın Başlangıcı ile 2.,
6., 7., 8., 9., 10., 11., 36., 123., 125., 128., 138., 140., 142., 153. ve 155. maddelerine dayanılmıştır. IV - İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince
değişik tarihlerde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak
kural sorunu üzerinde durulmuştur. Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre,
mahkemeler bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya
aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının
ciddi olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne
başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve görevine giren
bir dava bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak
olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır. 30.3.2005 günlü, 5326 sayılı
“Kabahatler Kanunu”nun 29., Geçici Madde 2 ve Geçici Madde 3
maddelerinin itiraz başvurusunda
bulunan Mahkemelerin bakmakta oldukları davalarda uygulanma olanağı
bulunmadığından, bu maddelere ilişkin başvuruların Mahkemelerin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE, Dosyalarda eksiklik bulunmadığından itiraz konusu
diğer kurallarla ilgili olarak işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. V - YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN İNCELENMESİ Esas 2005/72, 2005/108, 2005/123 ve 2005/169 sayılı dosyaların konusunu
oluşturan başvurularda yürürlüğün durdurulması istemlerinin koşulları
oluşmadığından REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. VI - ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin
raporlar, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A - Birleştirme Kararı 30.3.2005 günlü, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
kimi madde, fıkra veya ibareleriyle,
4.11.2004 günlü, 5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun”un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı Yasa ile değiştirilen 7.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının iptali istemiyle yapılan itiraz
başvurularına ilişkin olarak 2005/72, 2005/111, 2005/112, 2005/118, 2005/121,
2005/123, 2005/144, 2005/157, 2005/168, 2005/169, 2006/1 ve 2006/14 Esas
sayılı davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2005/108 Esas sayılı
dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, birleştirilen davaların esaslarının
kapatılmasına, esas incelemenin 2005/108 Esas sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. B - 5326 Sayılı Yasa’nın 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi 1)
Anlam ve Kapsam Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği”
başlıklı itiraz konusu 3. maddesinde, “Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanır.” denilmek suretiyle, Kanun’un Birinci
Kısmındaki maddelerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da
uygulanacağı belirtilmiştir. Madde gerekçesinden, özel kanunlarda dağınık biçimde
yer alan idari yaptırımların disiplin altına alınarak, özel kanunlarda
kabahat türünden fiillerin tanımlanması ve bu fiiller karşılığında öngörülen
idari yaptırımların belirlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Böylece,
Kanun’un bu kısmında düzenlenen amaç ve kapsam, tanım, genel kanun niteliği,
kanunilik ilkesi, zaman bakımından uygulama, yer bakımından uygulama,
kabahatten dolayı sorumluluğun esasları, yaptırım türleri, soruşturma
zamanaşımı, karar verme yetkisi ve kanun yolları başlık veya üst başlığı
altında sayılan genel ilkelerin özel kanunlardaki kabahat fiilleri hakkında
da uygulanması benimsenmiştir. Yasa’nın 2. maddesindeki kabahat deyiminden, kanunun
karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık
anlaşılmaktadır. 16. maddede,
kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para
cezası ve idari tedbirler olarak belirlenmiştir. İdari tedbirler, mülkiyetin
kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir. İtiraz konusu 3. maddede “Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da
uygulanır” denilmektedir. Bu kuralın 2. maddedeki tanımla birlikte
incelenmesinden, 5326 sayılı Kanun’un idari yargının görev alanını da
kapsadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Yasa’nın 19. maddesiyle bu kapsamın
daraltılarak, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir
süre için; bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi, işyerinin kapatılması,
ruhsat veya ehliyetin geri alınması, kara, deniz veya hava nakil aracının
trafikten veya seyrüseferden alıkonulması gibi yaptırımlara ilişkin hükümler,
ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar
saklı tutulmaktadır. Yasa’nın 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise,
idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım
kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği
belirtilmektedir. Bu kuralın, ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler
dışındaki, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari
yaptırım kararları için uygulanacağı açıktır. 2) Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu Başvuru kararında, kuralın, hukuk devletinin
unsurlarından olan belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleri ve idarenin her
türlü eylem ve işleminin idari yargı
denetimine tabi tutulması gereği ile bağdaşmadığı bu nedenle Anayasa’nın 2.,
125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa’nın
125 maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”; 140. maddesinin
birinci fıkrasında, “Hakimler ve
savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar”;
142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu,
görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”;
155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay,
idarî mahkemelerce verilen kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara
da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” denilmektedir. Bu kurallara
göre, Anayasa’da idarî ve adlî yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım
uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve
eylemleri idarî yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı
denetimine tâbi olacaktır. Buna bağlı olarak idarî yargının görev alanına
giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek
olanaklı değildir. Ceza hukukundaki gelişmelere koşut olarak, kimi yasal
düzenlemelerde basit nitelikte görülen suçlar hakkında idari yaptırımlara yer
verildiği görülmektedir. Daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari
para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idare hukukundan çok
ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olması doğaldır.
Ancak, idare hukuku esaslarına göre tesis edilen bir idari işlemin, sadece
para cezası yaptırımı içermesine bakılarak denetiminin idari yargı alanından
çıkarılarak adli yargıya bırakılması olanaklı değildir. Bu durumda, itiraz konusu
kuralla diğer yasalardaki kabahatlere yollama yapılarak, yalnızca yaptırımın
türünden hareketle ve idari yargının denetimine tabi tutulması gereken
alanlar gözetilmeden, bunları da kapsayacak biçimde başvuru yolu, itiraz,
bunlara ilişkin usûl ve esasların değiştirilmesi, Anayasa’nın 125. ve 155.
maddelerine aykırıdır, Kural’ın iptali gerekir. İtiraz konusu kural Anayasa’nın 125. ve 155.
maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal edildiğinden Anayasa’nın 2. maddesi
yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir. Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN
bu görüşe katılmamışlardır. C - 5326 sayılı Yasa’nın 23. Maddesinin (1)
Numaralı Fıkrası ile 5252 sayılı Yasa’nın 7. Maddesinin (4) Numaralı
Fıkrasının İncelenmesi
1)
Anlam ve Kapsam Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının karar
verme yetkisi” başlıklı 23. maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında;
“Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça
hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye
yetkilidir” denilmektedir. Maddenin (2) ve (3) numaralı fıkralarında ise
soruşturma aşamasında bu yetkinin nasıl kullanılacağı düzenlenmektedir. 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun’un “Hafif hapis ve hafif para cezalarının idari para
cezasına dönüştürülmesi” başlıklı 7. maddesiyle, kanunlardaki “hafif hapis”
veya “hafif para” cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına
dönüştürülmüş; itiraz konusu (4) numaralı fıkrada da, “Bu madde hükmüne göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet
savcısı yetkilidir” denilmiştir.
Böylece, daha önceki düzenlemelerde bu çerçevede yer almayan idari yaptırım
kararı verme yetkisi Cumhuriyet savcısına da tanınmaktadır. Ayrıca,
kanunlarda “hafif hapis” ve “hafif para” cezası öngörülen, ancak anılan Kanun
gereğince “idari para cezası”na dönüştürülen yaptırımlarla ilgili olarak
karar vermeye de Cumhuriyet savcısı yetkili kılınarak, Kabahatler Kanunu’nun
22., 23. ve 24. maddelerinde belirtilen sisteme bir istisna getirilmiştir. 2)
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu Başvuru kararlarında, genel idare
esaslarına göre kullanılan idari yaptırım kararı verme yetkisinin, genel
idare ve idarenin bütünlüğü ilkelerine aykırı olarak Cumhuriyet savcısına bırakılmasının
Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 123., 125., 128., 138., 140., 142. ve
155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa’nın 123. maddesinde idarenin, kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği, kuruluş ve görevlerin
merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayandığı, kamu
tüzelkişiliğinin, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye
dayanılarak kurulacağı; “Yargı yolu” başlıklı 125. maddesinin ilk fıkrasında
da idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu; 128.
maddesinde ise Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görüleceği, belirtilmektedir. İtiraz konusu kurallar 5326 sayılı Yasa’nın 22., 23.
ve 24. maddeleri ve aynı Yasa’nın 3. maddesinin iptal gerekçesi ile birlikte
değerlendirildiğinde, Cumhuriyet savcısının kabahat dolayısıyla idari
yaptırım uygulamasının istisnaî
olduğu, hafif hapis ve hafif para cezasından dönüştürülenler dışında bu
konuda asıl yetkinin idareye tanındığı görülmektedir. Cumhuriyet savcısına bu
yetkinin tanınması nedeninin görevsizlik kararı verilerek işin uzatılması
yerine süratle bitirilmesi olduğu anlaşıldığından, düzenlemelerin Anayasa’nın
123., 125. ve 128. maddelerine aykırı olmadığı gibi, davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını öngören Anayasa’nın 141. maddesiyle
de uyumlu olduğu kanısına varılmıştır. Açıklanan nedenlerle iptal istemlerinin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8.,
9., 10., 11, 138., 140., 142. ve 155.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir. Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN
bu karara değişik gerekçe ile katılmışlardır. D - 5326 sayılı Yasa’nın 24. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi 1)
Anlam ve Kapsam Kabahatler Kanunu’nun “Mahkemenin karar verme yetkisi”
başlıklı 24. maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında; “Kovuşturma konusu fiilin kabahat
oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı
verilir” denilmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (f) bendi uyarınca kovuşturma, iddianamenin kabulüyle
başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade etmektedir. Buna
göre, mahkemelerin kabahat nedeniyle idari yaptırım kararı verme yetkisi,
yargılama sırasında eylemin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde söz
konusu olabilir. Bu da, isnat edilen suçun niteliğinin değişmesi veya davanın
yanlışlıkla açılması, ancak buna ilişkin iddianamenin geri çevrilmemiş olması
halinde mümkün olabilir. Bu düzenleme biçimiyle, kovuşturma evresinde fiilin
kabahat olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli
idari mercii veya cumhuriyet savcısına gönderilmesi yerine, işin süratle
sonuçlandırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. 2) Anayasa’ya Aykırılık Sorunu Başvuru kararında, bir idari işlem olan idari yaptırım
kararı verme yetkisinin idare içinde yer almayan mahkemelere bırakılmasının
Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., 9., 123., 125., 128. ve 138. maddelerine
aykırılığı ileri sürülmüştür. 5326 sayılı Yasa’nın 23.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 5252 sayılı Yasa’nın 7. maddesinin (4)
numaralı fıkrasına ilişkin gerekçelerin bu kural yönünden de geçerli olması
nedeniyle Anayasa’ya aykırı olmadığı sonucuna varılan Kural’ın iptali
isteminin reddi gerekir. Sacit
ADALI ve Mehmet ERTEN bu karara
değişik gerekçe ile katılmışlardır. E - 5326 sayılı Yasa’nın 27. Maddesinin (1)
Numaralı Fıkrası ile 28. Maddesinin İncelenmesi
Başvuru kararlarında itiraz
konusu kurallarla, idarenin kamu gücünü kullanarak verdiği idari yaptırım kararları
nedeniyle çıkan uyuşmazlıkların çözümünün idari yargı yerine adli yargıya
bırakılmasının Anayasa’nın Başlangıcı ile 2., 36., 125., 140., 142. ve 155.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Yasa’nın 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında idari
para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım
kararlarına karşı başvuru yeri ve süresi düzenlenmekte; 28. maddesinde ise
başvurunun incelenme yöntemi belirtilmektedir. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun İkinci Kısmında
“Çeşitli kabahatler” başlığı altında düzenlenen fiilleri, ağırlıklı olarak
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 526. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan
kabahatler oluşturmaktadır. 5252 sayılı Yasa’nın 7. maddesiyle, çeşitli
yasalarda hafif hapis veya hafif para cezası olarak öngörülen yaptırımlar
idari para cezasına dönüştürülmüştür. Yaptırımın adının yasa ile “idari”
olarak değiştirilmesinin, bu tür yaptırım uygulanacak eylemlerin gerçekte
ceza hukuku alanına giren suç olma özelliklerini etkilemeyeceği açıktır. 5326 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin iptal gerekçesi
doğrultusunda, cezaî karakteri ağır basan bu eylemler açısından verilen idari
para cezası ve/veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarına karşı
başvurunun sulh ceza mahkemesince kanunda belirtilen usule göre
incelenmesinde, Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırılık
bulunmamaktadır. İtirazın reddi gerekir. Kuralların Anayasa’nın 36., 140. ve 142. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir. Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN bu karara farklı gerekçe
ile katılmışlar, Şevket APALAK ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ise, “5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
iptal edilmesi gerektiği” düşüncesiyle bu görüşe katılmamışlardır. VII - İPTAL HÜKMÜNÜN YÜRÜRLÜĞE
GİRECEĞİ GÜN SORUNU
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun itiraz konusu 3.
maddesinin iptaline karar verilmesiyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu
yararını olumsuz yönde etkileyecek nitelikte olduğundan, Anayasa’nın 153.
maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 53. maddesi uyarınca, yeni düzenleme yapması için yasama organına
süre tanımak amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur. VIII - İPTAL
NEDENİYLE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN
İNCELENMESİ
30.3.2005 günlü,
5326 sayılı “Kabahatler
Kanunu”nun 1.3.2006 günlü, E. 2005/108, K. 2006/35 sayılı
kararla iptal edilen 3. maddesine ilişkin iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin
ertelenmesi nedeniyle, bu maddeye ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin
REDDİNE, 1.3.2006 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. IX - SONUÇ
A - 30.3.2005 günlü, 5326
sayılı “Kabahatler Kanunu”nun; 1 - 3. maddesinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Sacit ADALI ile Mehmet
ERTEN’in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA, 2 - 23. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE, 3 - 24. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE, 4 - 27. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Şevket APALAK
ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 5 - 28. maddesinin, Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE, B - 4.11.2004 günlü, 5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun”un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı
Yasa ile değiştirilen 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının, Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE, C - 5326 sayılı Yasa’nın iptal edilen 3. maddesinin
doğuracağı hukuksal boşluk kamu
yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı
Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve
beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE, 1.3.2006 gününde karar verildi.
KARŞIOY VE DEĞİŞİK GEREKÇE 30.3.2005 günlü ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
3. maddesinin, 23. maddenin, 24.maddenin ve 27. maddenin (1) numaralı
fıkralarının, 28 maddesinin ve 5252 sayılı Kanun’un 5349 sayılı Kanunla
değişik 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının incelenmesi; Başka kanunlardaki kabahatlerle irtibatı sağlayan 3. madde ile ilgili açıklama yapmadan önce,
itiraza konu diğer maddeleri de ilgilendirmesi nedeniyle Kabahatler Kanunu’nun yasalaştırılma amacı
ve dayandığı temel düşünce üzerinde durulması gerekmiştir. Hukuka aykırı ve haksızlık oluşturan bir fiilin suç
veya kabahat olarak tanımlanmasında, izlenen suç politikasının etkili olduğu, bu ayırımın nitelik farkı
oluşturmadığı, haksızlıklar arası nicelik farkına dayanan bir işlemi ifade
ettiği, kabahatleri suç olmaktan ve ceza kanunlarının kapsamı dışına çıkarmak
eğiliminin bir sonucu olarak da özel
kanunlarda bazı filler karşılığında idari yaptırımlar öngörülerek, bunların
idari suçlar olarak tanımlandığı ve öngörülen yaptırımların genelde parasal
nitelik taşıdığı, ancak, bu parasal yaptırımın bir ceza hukuku yaptırımı olan
adli para cezası değil idari para cezası olduğu, aralarında karar veren
mercii, yaptırımın infaz sureti, yaptırıma bağlanan kanuni neticeler
bakımından önemli farklılıkların bulunduğu, özellikle ekonomik hayata ilişkin
düzenlemelerde oldukça sık bir şekilde idari nitelikte ceza yaptırımlarının
yer aldığı, bu bağlamda, yürürlüğe konan kanunlarda veya kanun hükmünde
kararnamelerde kazuistik hükümlere yer verildiği,
bu kazuistik düzenlemeler arasında sistem birliğinin ve ahengin bulunmadığı, bu nedenle idari
nitelikteki yaptırımlarla ilgili
olarak genel bir kanuna ülkenin büyük çapta ihtiyacının olduğu, bu
düşüncelerle idari yaptırımları gerektiren fiiller, yani kabahatler açısından
kanunilik ilkesi, zaman bakımından uygulama ve sorumluluk esasları, zaman
aşımı, idari yaptırımların hukuki niteliği, çeşitleri ve sonuçları, bu
yaptırımların yerine getirilmesi rejiminin düzenlenmesi gerektiği, Kabahatler
Kanunu’nu tasarısının genel gerekçesinde ifade edilmiştir. Yasakoyucu, aralarında
sistem birliği ve uyum bulunmayan özel kanunlardaki çeşitli fiiller
karşılığında öngörülen idari yaptırımlar
ile suç olmaktan çıkartılmak istenen kabahat fiillerinin, genel
nitelikli bir kanunla düzenlenmesinde kamu yararı görmüş ve bu düşünceyle de
kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırım kararlarının, bir idari
işlem olmasından çok cezalandırma
amacı baskın ve ceza hukukunun genel ilkeleriyle daha yakın ilişki içinde
olan bir hukuki işlem olduğunu kabul ederek, bunlara uygulanacak genel
hükümler yanında, kabahatler karşılığında öngörülen idari para cezası ile
mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargı yerine ceza
mahkemesine başvurulabilmesini mümkün kılan hükümlerin bulunduğu Kabahatler Kanunu’nu
yasalaştırmıştır. İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı kimsenin cezalandırılamayacağına, ceza ve ceza
yerine geçen güvenlik tedbirlerinin kanunla konulacağına, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğine ilişkin, Anayasa’nın 38. ve 142. maddelerinde
belirtilen ilkelere ve ceza hukukunun
genel prensiplerine uygun olmak koşuluyla, bu tür düzenlemelerin yasakoyucu tarafından yapılabileceğinde duraksama
bulunmamaktadır. Buna göre, idari yaptırım kararlarının ağırlıklı olarak
cezalandırma amacı taşıdığını gözeten yasakoyucunun,
söz konusu Kanun’da uygulamaya yönelik diğer genel hükümlerle birlikte, idari
yaptırım kararlarına karşı ceza mahkemesine başvurmayı öngörmesi, ona Anayasa
tarafından tanınan yasama yetkisinin
gereği ve kaçınılmaz sonucu olduğunda kuşku yoktur. Kabahat fiilinin, ceza
hukukunun genel ilkeleriyle ilişki içinde olduğunun baştan kabul edilmesi,
ona ve idari yaptırım kararlarına karşı yapılacak itirazları idari yargı
dışına taşıyan temel düşüncedir. O nedenle Anayasa’da yer alan idari yargı ayırımına ilişkin
düzenlemelerin, ceza mahkemesinin yetkilendirilmesini düzenleyen kuralla ilişkilendirilmek veya onlara aykırı görmek olanaksızdır. Diğer taraftan,
böyle bir düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı kılan, Anayasa’da engelleyici veya
buyurucu bir başka kural da bulunmamaktadır. İtiraz
konusu 3. maddede ise, “Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanır” denilmektedir. Bu
maddeyle Kabahatler Kanunu’nda yer alan ve “ceza mahkemesini yetkili kılan
düzenlemenin de içinde olduğu genel hükümlerin”, “özel kanunlardaki
kabahatler” için de uygulanacağı hüküm altına alınmış, böylece yasa koyucunun
amacına uygun şekilde uygulamada birlik ve ahenk sağlanarak, hukuk güvenliği
tesis edilmiştir. Kabahatler Kanunu’nda yer alan ve bir kısım
hükümlerine yönelik Anayasa’ya aykırılık itirazları da çoğunluk tarafından
yerinde görülmeyerek reddedilen “genel hükümlerin”, diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanmasını sağlamaktan başka işlevi olmayan itiraz
konusu 3. madde Anayasa’ya aykırı değildir. Aynı gerekçelerle 30.3.2005 günlü ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinin, 23. maddenin, 24. maddenin ve 27.
maddenin (1) numaralı fıkraları, 28. maddesi ve 5252 sayılı Kanun’un 5349
sayılı Kanunla değişik 7. maddesinin (4) numaralı fıkrası Anayasa’ya aykırı
bulunmamaktadır. İtirazların reddi gerekir. Bu
nedenle Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinin iptaline ilişkin çoğunluk kararı
ile diğer maddelere yönelik itirazların reddine ilişkin sonuç karara
katılmakla birlikte gerekçesine katılmadık. Üye Üye Sacit ADALI Mehmet
ERTEN AZLIK OYU 5326 sayılı Yasa’nın 3. maddesi; Anayasa ile belirlenmiş idari yargının görev alanının
gözetilmemesi gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmişse de, yargı
yerlerini gösteren görevle ilgili kuralların yorumlarla değerlendirilmesi ve
kapsamının belirlenmesi olanaksız ve duraksamalar doğmasına nedendir. Başka bir aktarımla,
uyuşmazlıkların görüleceği yargı yerlerinin açıklıkla ve kuşkuya yer
bırakmadan yasalarda gösterilmesi gerekir. Bu bakımdan, idari uğraşla ilgili
ve idari işlem niteliğindeki idari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesi kararlarına karşı, Anayasal yargı ayrılığı kurallarına özen
gösterilmeksizin adli yargı yerinin görevli kılınması sonucu veren düzenleme;
gerek bu biçimi ve gerekse yeni yasalaşma sürecinde de etkisi görülecek
konumuyla Anayasa’nın 125., 140. ve
155. maddelerine aykırıdır. Kuralın iptali gerekeceği oyuyla, kararın, 5326 sayılı Yasa’nın 27. maddesinin birinci
fıkrasıyla ilgili kısmına karşıyım. Üye Şevket
APALAK KARŞIOY YAZISI 5326 sayılı Yasa’nın 27. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu yolundaki itirazın reddine
ilişkin çoğunluk görüşüne, aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum. Ceza hukukunda, kişinin kendisi hakkındaki suçlamadan
haberdar olması, savunmasını yapması ve cezanın, ondan sonra verilmesi, temel
ilkedir. İdare tarafından, kamu düzeninin korunması, kişilerin mevzuata
uymalarının sağlanması amacıyla uygulanan yaptırımlarda ise ceza hukukunun bu
temel kuralı, devlet ve toplum hayatının mahiyeti icabı geçerli olmamakta;
kişi, çoğu kez haberi olmadan yaptırıma uğramakta, ancak buna itiraz
edebilmektedir. Bu itiraz imkanının güvencesi, idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu belirten, Anayasa’nın 125.
maddesi ve yargı yeri de idari yargıdır. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 526. ve devamı
maddelerinde düzenlenmiş olan fiillerin, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
İkinci Kısmı’nda “Çeşitli kabahatler” başlığı altında yeniden düzenlenmesi ve
bunlara idari para cezası verilmesinin öngörülmesi ile, bu eylemler artık
ceza hukukunun kapsamı dışına çıkartılmış olmaktadır. Zira yaptırımın
uygulanmasındaki yöntem, ceza hukuku ilkelerine değil idare hukuku ilkelerine
göre düzenlenmektedir. Kabahat sayılan eylemlerde bulunan kişilere yaptırım
uygulanmadan, yani idari para cezası verilmeden önce hakim huzurunda savunma
olanağı tanınmaması ve idari işlem niteliğinde para cezası kesilmesi,
çoğunluk kararında belirtildiğinin aksine, eylemlerin cezai niteliğinin
tamamen ortadan kalktığını göstermektedir. Ceza değil idari işlem niteliğinde olan idari
yaptırımların, Türk hukuk sisteminin kökleşmiş kurumları ve Anayasa kuralları
gereğince, idari yargı denetimine tabi olması gerekir. Adli yargının görev
alanını, idari yargı aleyhine genişleten, idari para cezalarına karşı
itirazların ceza mahkemesince incelenmesini öngören yasa kuralı, Anayasa’nın
2., 125. ve 155. maddelerine aykırıdır. Bu nedenle iptali gerekir. Üye Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |